Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T. İ. 128. Secde Ayetleri ve Secde Hakikati = Tevhid


SECDE AYETLERİ VE SECDE HAKİKATİ = TEVHİD


Kuran’da geçen 14 secde ayetlerini inceleyerek “SECDE” ile insandan istenen hakikati inceledik:

1. “Rabbinin indinde olanlar O’na (HÜVİYETİ ZATINA) ibadet (ibadeti) etmekten kibirlenmezler, O’nun için (leHU) secde ederler” (ARAF/206).

Rabbinin indinde olanlardan kasıt, ÂMÂ mertebesinden şehadet alemine kadar tüm taayyün ve tecelli mertebeleri kastedilmiştir. Bir sahabenin “alemler yaratılmadan önce Rabbimiz nerede idi?” sorusuna Efendimiz “Rabbımız ÂMÂ’ da idi” buyurarak söz konusu İNDİNDE lafını izah etmiştir. İşte NOKTANIN SIRRI mertebesi bu makamdır. Buradan Hüviyeti Zatını (Nefsi Hüviyetini) alemlerde açmış ve zuhura çıkmıştır (BİHİ SIRRI). İşte ibadeti ile ibadet ve kulluğun HÜVİYETİ ZATINA ve gizli HAZİNE olan AMA mertebesine has kılmak gerekir. “Kibirlenmezler” derken; bu hakikate ulaşamayanların ulaşamama nedenlerinin kibir yani “BENLİK VEHMİ-ŞİRKİ olduğu açıklanmaktadır. Tesbih’in (tenzih) hakikatinin de bu mertebe için “(HÜVİYETİ ZAT) olduğu ve secdenin de HÜVİYETİ ZATI için gerçekleşmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Secde ve Tesbih’in hakiki manada gerçekleşmesi için HÜVİYETİ ZATIN irfanı gerekir. Bunun içinde TENZİH, TEŞBİH VE TEVHİD sırrına vakıf olmak gerekir. Bu mertebenin secdesini ancak bu sırra ve bu mertebenin irfanına sahip olanlar yapabilir.

2. “Yerdekiler ve göktekiler ve onların gölgeleri isteseler de istemeselerde Allah için (LillaHİ) secde ederler” (Rad/15)

Bu ayette belirtilen hususlara bakacak olursak: “Yerdekiler ve göktekiler ve onların gölgeleri” ifadesinde “GÖLGE” den kasıt, şehadet aleminde zahir olan tüm mevcudlar (şey) olup, “yerdekiler ve göktekiler” ifadesi “ayan-ı sabiteleri” dir. Ayan-ı Sabite (ilmi hakikatler) Uluhiyetin düzenlenmesi olup “ilahi isim ve sıfatlardan müteşekküldür. Uluhiyetini Zatın temsili ALLAH ismi camisidir. İşte tüm mertebelerde, bütün mevcudlar (insanda buna dahil) “isteselerde istemeselerde1” ALLAH için yani “uluhiyeti Zatını” tasdik için secde ederler. Secde Uluhiyeti Zat tasdikidir. ALLAH isminin sonundaki “HE” harfi HÜVİYETİ ZAT mertebesi olduğundan HÜVİYET TEVHİDİNİN yolu uluhiyet tevhidinden sonra gelmektedir. Uluhiyet Tevhidi irfanı, uluhiyeti Zat tasdiki olup “uluhiyet secdesi” manasıdır. Uluhiyet irfanına sahip olmayanların secdesi taklidi olup “zannındaki –hayalindeki” ve “nefsindeki ilah anlayaşına” secde hükmündedir. Hakk, ilahi programını Uluhiyeti Zatın bilinmesi için düzenlediğini bu ayetle açıklayıp her insanı Uluhiyetini tasdike davet etmektedir. Hakiki “La ilahe illallah” diyenler bu secdeyi yapanlardır.

3. Semalarda olanlar ve yeryüzünde olanlar, canlılar (dabbetû) ve melekler KİBİRLENMEDEN (yestekbiru) Allah içi n (Lillahi) secde ederler” (Nahl/49)

Burada da secdenin önündeki engelin KİBİR, BENLİK VEHMİ olduğu vurgulanmaktadır. BENLİK VEHMİ ve ŞİRKİ olan bir insanın zahir secde yapması, o kişinin TAGUT’una (zannı-nefsi ilahlar) secdesidir. Hakk’ın istediği secde ise ALLAH için (LİLLAHİ) secdedir. Bunun gerçekleşebilmesi için KURAN-MUHAMMED’in ALLAH’ına ulaşmak gerekir. Bu irfan gerektirir. Uluhiyet Tevhidi hakikatine ulaşılması şarttır. Bu secdeyi kamilen Uluhiyeti Zatı TEVHİD edebilen ferdler yapabilir. Diğerlerinin secdesi TAGUT’adır. İbadeti de bu nefsi ilahlaradır. İşte ancak secdeyi Uluhiyeti Zatı idrak ve müşahede edip kelime-i Şehadeti’de bu şekilde yaşayanlar SECDE edenlerdir.

4. “De ki: Amini BİHİ (nokta ve B sırrı ile HÜVİYETİ ZATINA) iman edin veya etmeyin, HÜVİYETİ ZATI konusunda önceden (kabliHİ) ilim verilenler, onlara okunduğunda secdeye kapanırlar” (İsra/107)

Ayette açık bir şekilde BİHİ sırrıyla iman belirtiliyor. Amentü BİHİ dediğimiz nokta ve B sırrından (AHADİYETİ ZAT =ÂMÂ) açığa çıkan HÜVİYETİ ZATIN ifadesidir.

Bu sırra erenlerin ancak ilim sahipleri olduğu ve bu mertebenin secdesinin AHADİYETİ ZATINA=AMA ve HÜVİYEtİ ZATINA olduğu vurgulanmaktadır. Bu mertebelerin irfanına ulaşabilenler MUTLAK TEVHİD SECDESİ yapmış olurlar. Bu mertebenin irfanına sahip olmayanların secdesi ise kendi nefsi mertebelerinin ve nefsindeki zanni ilah anlayışına yapılan secdedir. SECDENİN HAKİKİ, KAMİL olması için irfan ve tevhid şarttır. Bir kez o irfan ve tevhid elde edildiğinde, kişi hangi işte olursa olsun, RUH SECDE halindedir. “El işte, gönül Hakk’ta”” sırrı budur. SECDE HHAKİKATİ, KİŞİNİN NEFSİNDE HAKKI BULMASI VE BÜTÜN VÜCUD MERTEBELERİNDE HAKKI TEVHİD ETMESİDİR. BU SIR GERÇEKLEŞTİĞİNDE KİŞİ “DAİM NAMAZDA” ve “DAİM SECDEDEDİR”. “Secde Hakk’a en yakın hal” olduğundan o kişi artık her an zikirde, her an miraçdadır. Hakk’ın bir yüzünden, diğer yüzüne döner. Hakk’a Halık ile ubudet halindedir. “Vahdeti VÜcud Şuhudu” ve “Fatiha Sırrı ile hayat Namazı” ifademizden kasıt budur.

5. “Onlara Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman, secde ederek ve ağlayarak yere kapanırlar” (Meryem/58).

Burası “Rahmaniyeti Zat” mertebesi olup İlahi isim ve sıfatların gerçek hüviyetleri ile alemde zuhur mertebesidir.

Rahman’ın ayetleri: 1. İlahi isimler ve sıfatlar, 2. Bunların ZAHİR ismiyle surete bürünerek mevcud (ŞEY) olarak şehadet aleminde ortaya çıkmasıdır. Kısaca her mevcud kendi nefs mertebesinde Rahman’ın bir ayetidir.

“Rahmaniyeti Zat” mertebesinin tasdik edilmesi Hakk’ın isim ve sıfatlarının ve şehadet alemindeki her mevcudun Hakk’ın o mertebeden zuhuru olduğunun idraki ve müşahedesi anlamına gelir. Böyle bir idrak ve müşahede ile HAKKI TEVHİD, SECDEDİR. Rahmaniyet-i Zat mertebesinin tasdik edilmesidir. “AĞLAYARAK” ifadesinde saklanan sırda şudur: “Ariflerin ve aşıkların gözyaşı onların abdestleridir” sırrıdır. İşte böyle bir TEVHİD İDRAKİ, GUSL ABDESTİ’dir. Açık ve gizli hiçbir şirk bırakmadığından NEFS TEZKİYESİ tamamlanmış ve kurtuluş (felah) gerçekleşmiş olur.

6. “Görmedin mi, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan çoğu O’nun için (leHU) muhakkak (enneallahu). Allah’a secde ediyorlar. (nsanların) çoğunun üzerine azab hak oldu. Muhakkak Allah (İnneallahe) kimi alçaltırsa artık onun için ikram eden yoktur. Muhakkak Allah (inneallahe) dilediğini yapar” (Hac/18).

Burada da daha önce işaret ettiğimiz “LeHU” Hüviyet-i Zatı için secde söz konusudur. Bu ayette dikkat çekilmesi gereken husus “enne allahu” ve “inne allah” ifadesidir. Türkçe meallerde muhakkak olarak tercüme edilen bu mertebenin hakikati bilinmediğinden hakiki manasından sapmaktadır. “İNNE” ve ”ENE” Hakkın “BEN GİZLİ HAZİNEYDİM” buyurduğu BENLİK = İNNİYET-İ ZAT MERTEBESİDİR: ALLAH ismi ile BENLİĞİNDE (HAKİKATİ NEFS) Hüviyetiyle uluhiyetini zuhura çıkardığının ifadesidir. İşte bu irfanla bakıldığında Hem Ahadiyeti Zatı, hem Hüviyeti Zatı ve Uluhiyeti Zatı bu ifadede yer alır. Hakk’ın İNNİYETİ, O’nun HÜVİYETİDİR. Bu nedenle HAKİKİ SECDE BU ÜÇ MERTEBE İRFANINA SAHİP OLMAKTIR. BATINDAKİ HAKİKAT SECDESİ BUDUR. Bütün Vahdeti Vücud mertebelerini bünyesinde bulundurur. Hakk’ın bizi davet ettiği secdede, bu mertebelerin irfanına davettir. Batında bu irfana sahip olanın zahir secdesi ile, bu irfana sahip olmayıp nefsindeki zanni ilaha secde edenler arasında HAKKA KURBİYET farkı irfan farkından doğmaktadır. Bu nedenle Hakk “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyurarak bizi ilim ve irfana davet etmektedir.

7. “Ve onlara “Rahman için (lirrahmanı) secde edin” dendiği zaman; “Rahman nedir? Senin bize emrettiğin şey için mi secde edeceğiz” dediler. Ve bu onların nefretini arttırdı” (Furkan/60).

Biraz önce RAHMAN için secdenin RAHMANİYETİ ZAT mertebesine olduğunu ve ayrıntılarını belirttik. Oradan bakılabilir. Burada dikkat edeceğimiz husus bu mertebeyi tasdik etmeyen ve bu irfana sahip olmayanların tasdik etmedikleri sürece nefretlerinin yani küfürlerinin artacağı ve bu suretle Hakk’tan uzaklaşacaklarının bildirilmesidir. Eğer bu mertebe irfanı yoksa şirk var demektir. Zahiren secde yapılsa bile bu şirkten kurtulunmadığı sürece batınen Hak’tan küfürle uzaklaşma riskinin olmasıdır.

8. “Göklerde ve yerde gizli olanı zuhura çıkaran ve sizin gizlediğinizi (Tuhfune=hafi=ahfa) ve açıkladığınızı da bilen (ALİM) Allah için (Lillahi) nasıl secde etmezler?”

Burada “Allah ile aldatanların” açıkça tanımı yapılmaktadır. suret-i Hakk’tan görünüp zahir secde yapsalarda, batınen SECDE yapılmadığı takdirde HAKİKİ SECDE yapılmadığının en veciz ifadesidir. Burada HAFİ ve AHFA’yı (Gizli ve gizlinin gizlisini) bilen ALİM ALLAH idraki istenmektedir. Bu ise Uluhiyeti Zatı ile her şeyi Alim ve Kadir, Gören, İşiten bir Allah idrakidir.

“İman nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” hadisi ve “Nerede olursanız O hüviyetiyle sizinle beraberdir” (Hadid/4) ayeti ile kamil imana sahip olmak için ve HAKİKİ SECDE yapabilmek için böyle bir idrak ve müşahedeye sahip olmanın gerekliliği bildirilmekte ve bu idrake sahip olmayanların secdelerinin HAKİKİ SECDE olmadığını vurgulamaktadır. Bu nedenle HAKİKİ SECDE TEVHİD İDRAKİ ve MÜŞAHEDESİDİR. İrfanına davet edilmektedir HER İNSAN.

9. “Ayetlerimize iman edenler onlardır ki ayetlerimiz zikredildiği zaman O’na (bi ha) secde ederek yere kapanırlar ve Rablerinin (hüviyetinin) hamdiyle (bihamdi)) hüviyetini tesbih ederler ve onlar kibirlenmezler” (Secde/15).

Ayet kelimesinin anlamı “İNSAN-KURAN-ALEM ve AYETLERİ TASDİK” makalemizde açıkladık. “Ayet” kelimesini anlamak irfan için şart olduğundan o makalenin okunması uygun olur. Konumuza gelince Ayetler okununca (zikredildiğinde) yani her bir mevcud (şey) Hakk’ın bir ayeti olduğundan “eşyanın hakikatine vakıf” olunduğunda BİHA=NOKTA, B, HU sırrıyla-bu sırların irfanıyla-SECDE EDİP, bu mertebeleri ve sırlarını tasdik ederler. Yere kapanmaktan kasıt FAKR sırrına ermektir. Tevazu ile toprak olurlar. Kibirlenmezler yani BENLİK DAVASI gütmezler.

Ayette “Bi HAMDİ Hİ” ifadesinde “Hi” hüviyeti Zatın “Bi” den yani NOKTA ve B sırrıyla alemlere zuhurunu ifade etmektedir. HAMD ise bu zuhurun en kemalli zuhur olduğunun ifadesidir. Zira HAMD, nefsindeki kemali zuhura çıkarıp sergilemektir. Bu sırdan dolayı Efendimiz “Ahmed, Muhammed, Mahmud” dur. Zuhur; teşbih mertebesidir. Hüviyetin hamdıyla “tesbih ederler”ifadesiylede zuhura çıkarmadığı, gizli hazinedeki ilimlerini de tasdik ederler. Tesbih, tenzih mertebesi olup, tenzih ve teşbihin birlikteliği TEVHİDdir. İşte HAKİKİ SECDE yapabilmenin sırrı “tenzih-teşbih-tevhid” irfanına sahip olmaktan geçmektedir.

10. “Bunun üzerine “Hüviyetiyle Rabbından” (Rabbe HU) mağfiret diledi ve rüku ederek secdeye kapandı ve (O’nun Hüviyeti Zatına) yöneldi” (Sad/24).

Bu ayette Hüviyeti Zatın, Rububiyeti Zat mertebesine tenezzülü ifade edilmektedir. Rububiyet, hüviyetin ve Uluhiyeti Zatın NEFSE dönük yüzüdür. Halik, herkesin nefsindeki hüviyetini Rab ismiyle terbiye ve tezkiye etmektedir. İşte kişi nefsindeki Rububiyeti, Uluhiyeti ve Hüviyeti idrak ve müşahede ettiğinde hemen mağfiret ile bu mertebelere yani Hüviyeti-Uluhiyeti ve Rububiyeti Zata yönelmeli ve nefsiyle bunları tasdik etmelidir. Bu ise Hakk’ı tazim (rüku) ve kabul-tasdik (SECDE) demektir. 

11. Gece ile gündüz, güneş ile ay O’nun ayetleridir (AYETİHİ). Güneş ve aya secde etmeyin. Eğer gerçekten O’na (iyyaHU) kul olduysanız (ibadet ediyorsaınz=tabudune) onları yaratan Allah için (lillahi) secde edin” (Fussilet/37).

Bu ayetteki önemli hususlara gelince: “AYETİHİ” kelimesinde her mevcudun (şey) insan dahil O’nun hüviyeti zatının, o mevcudun kendi nefs mertebesinden bir ayeti olduğu açıklanmaktadır. Güneş, ay ve gece gündüz buna örnek verilmektedir. İşte BİHİ ile Hüviyeti zuhura çıkmakta ve her eşya kendi nefs mertebesindeki ilim kadar O’nun hüviyetini o mertebeden temsil ve tafsil etmektedir. İşte uyarı halk edilenlerde takılmayın denilmektedir. Bu örneklerle de takılmayın denilmektedir. Bu örneklerle de nefsimizde zan-hayal-cehaletle ürettiğimiz sahte ilah-put (TAGUT)lardan kurtularak HÜVİYETİ ZATINA kulluk ve ibadet etmemiz istenmektedir. hüviyeti Zatında uluhiyetini sergilediğinden bu mertebeleri tasdik için “Allah” için SECDE edin.

12. “Artık Allah için (lillahi) secde edin ve ABD (kul) olun” (Necm/62).

Daha önce de belirttiğimiz gibi “ALLAH” lafzında sondaki “HU” ile HÜVİYETİ ZATI temsil edilir. “Allah” ifadesi Hüviyeti Zatta Uluhiyetin sergilendiğinin tanımıdır. İşte bu mertebelerin irfanı ve tevhidi ile SECDE HAKİKİ olur. Ve ABD (kul) olmanın sırrıda bu mertebelerin idrak ve müşahedesi ile mümkündür.

“ABDUHU ve RESULUHU” ve “ABDULLAH” sırrına ulaşabilmek için bu mertebelerin tasdiki, idraki ve müşahedesi gerekmektedir. Kudsi Hadiste Allah bu sırrı şöyle açıklar. “La ilahe illallah” Benim kelamımdır. İşte Ben O’yum. Bu kelam, Benim kalemdir. Kim kaleme girerse azabımdan emin olur”, “Kullarımın arasına gir. Cennetime dahil ol”(Fecr/29-30) ayeti de bu sırrı anlatır.

13. “Onlara KURAN okunduğu zaman secde etmezler” (İnşikak/21).

Kuran, İlahi Hüviyeti Zatın İlmini ve kelamını zuhura çıkarmasıdır. Kuran; Besmele ile başlar. Ba’nın altındaki noktadan zuhura çıkar ve TÜM taayyün ve tecelli mertebelerini temsil eder. Ahadiyet, inniyet, hüviyet, uluhiyet, rahmaniyet, rahimiyet, Rububiyet, malikiyet vb. Kuran’da dürülüdür.

Kuran “Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT” olduğundan KURAN=VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU ve MUTLAK TEVHİDİN ifadesidir. Hakk’ı bu mertebelerden herhangi bir mertebeden ayrı görmek, örtmek, tasdik etmemek, bilmemek “secde etmemek” demektir.

14. “Hayır ona itaat etme. Secde et e KARİB (Yakın) ol” (Alak/19)

Ayeti anlayabilmek için “Hayır ona itaat etme” denilenleri anlamak için aynı surenin biraz gerisine giderek açıklayalım: ALAK/14-15= Allah’ın (biennellahe) Zatıyla gördüğünü bilmiyor mu? Hayır eğer o gerçekten vazgeçmezse biz hüviyetimizle (yenteHİ) onu perçeminden (alnından=nefsinden) sürükleriz” ve diğer ayetler 19’a kadar.

Burada da daha önce belirttiğimiz Hakk’ın her şeyi görücü, bilici, şahid vb. vasfıyla Uluhiyeti ve Hüviyeti Zatıyla hükümranlığını sürdürdüğü ifade edilmektedir. “Bi ENNE ALLAHE” ifadesi çok önemli. “Bi” ifadesi ile NOKTA ve B sırrı ile zuhura ENE=İNNİYETİ ile çıktığını, inniyetinin hüviyetiyle eş olduğunu ve “Allah” ifadesi ile alemlerde uluhiyetini sergilediğini açıklamaktadır.

İşte 14-15 nci ayetlerde bu irfan iddiasında bulunan sahte mürşidler, ilim sahibi iddiasında bulunan herkes yalancılar olarak ifade edilmekte ve Hakk Hüviyeti Zatıyla onları nefislerinden yakalıyarak (nefsilerindeki bilerek) zebanileri çağırarak cehenneme sürüklediğini ifade etmektedir.

İşte Alak/19’da “Hayır itaat etme” buyururken söz konusu TEVHİD İRFANINA SAHİP OLMAYAN KİŞİLERE İTAAT EDİLMEYECEĞİ konusunda uyarmaktadır. Eğer böyle bir Tevhid anlayışında birini bulursan, ondaki irfan BİLLAHİ sırrıyla BANA aittir. Ve ondaki ilim irfanı tasdik et (secde) ve O’nunla kurbiyet içine gir. Bu sır Feth/10 ayetinde açıklanmaktadır.

“Muhakkak ki onlar sana tabi oldukları zaman Allah’a tabi olurlar (yubayiuneallahe). Onların ellerinin üzerinde Allah’ın eli (yeduallahi) vardır”.

İşte Allah, bizlere secde ayetleri ile secdenin, tevhid irfanı ile yapılması gerektiğini bildiriyor ve ilim farzdır buyurarak bizleri “bilinmekliliğine” davet etmektedir. Herkes bu ayetlerdeki irfan ile batınını ve secdesini kontrol ederek, secdenin hakikatine ve tevhid irfanına sahip olup olmadığını test edebilir. Secdesiz namaz; namazsız iman; imansız Müslümanlık, tevhidsiz iman ve İslam olmayacağından bu “mihenk taşı” ve “ayna” nefsimizi muhasebe için fırsat olmalıdır.

“Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin” buyurulan Resul’ün sünnetine ve Sünnetullah’a sahip çıkmak için bu muhasebeyi yapmak gerekir. Eğer bu irfanı ve tevhidi nefsimizde bulursak, Rabbımıza hamd etmeli; bulamazsak hemen tevbe ve mağfiret dileyip, irfan yoluna “ilim farz”dır hükmüyle hemen yönelmeliyiz. Kudsi Hadis ile makaleyi sonlandıralım.

Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu: “Kulun Rabbına en yakın olduğu anı secde anıdır.”

Şunu bilmelisin ki secde eden secde ettiği zaman, varlığı cem kaynağından alıp ayrıntılı aleme yaymaktadır. Yani yalnızlıktan çıkıp bütün  kainatla bir bağlantı kurmaktadır. Ama kurabilirse. Secdesini tam yapabilirse.

Şunu da bilesin ki bir kul vaktaki Hak Teala onu yokluktan varlığa çıkardı... böylece o Yüce Hak’tan uzaklaştı.

Peki bu durumda, kulun cem aleminden ayrılıp yaygın bir varlığa geçtikten sonra Rabbına yakınlığı nasıl olacak? Evet, nasıl olacak ki tekrar eski yerine gidebilsin? Bu gidiş ancak şu şekilde olabilir. Hakkın, esma, sıfat, ahlak ve ayetlerine uygun bir şekilde dağıldıktan sonra olabilir. Bu da ancak secdede olabilir. Manasını anla.

Hac/77: “Ya eyyuhellezine amenurkeu vescudu vabudu rabbekum vefalul hayra leallekum tuflihun”

Meal: “Ey iman edenler! Rüku edin ve secde yapın. Ve Rabbinize kulluk edin. Ve hayır işleyin. Umulur ki böylece siz felaha erersiniz”

Daha önceki secde ayetleri ile birlikte tümü analiz –sentez edildiğinde; Zatt-ı Hakk’ı Künhü Zat, Hüvyeti Zat, Uluhiyeti Zat, Rahmaniyeti Zat ve Rububiyeti Zatı tam tasdik ve teslimiyet ile İslam=Müslüman olunur. Gerçek kulluk bu teslimiyet ile “Allah için”, “Allah adına”, “Allah ile” hidayet-adalet ve sıratım müstekim üzere “hayat namazı” kılarak insanlara ve tüm varlığa “rahmet” ve “hayır” üzere muamele edilirse; felah (kurtuluş) söz konusudur. Belirttiğimiz hususun; ilk bölümü “La ilahe illallah”; ikinci bölümü “Muhammeden Resulullah” sırrıdır. Aradaki köprü “Hüve” sırrıyla “Tevhid-i Nefs” hakikati olup, kelime-i tevhid “La ilahe illallah HÜVE Muhammeden Resulullah” olarak irfani hakikati açıklar.



önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler


Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi17
Bugün Toplam389
Toplam Ziyaret888181
Hava Durumu
Saat
Takvim