Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T.İ. 125. “La İlahe İllallah” Hakikati Ve Manası


“LA İLAHE İLLALLAH” HAKİKATİ VE MANASI


“La ilahe illallah (Muhammeden Resulullah)“ tevhidini KAMİL manada anlayabilmek için için ULUHİYET’in uluhiyetini idraki içinde RUBUBİYET’in idraki şarttır.

“La ilahe illa ALLAH” lafzında iki ana kelime vardır: İLAH ALLAH. Bizi bu hakikate davet eden ayet “ ilahiküm ilahun VAHİD- ilahınız tek bir ilahtır” (BAKARA/163) ve “Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor.Hala Müslüman olmayacak mısınız” (Enbiya/108) ve “İlahınız tek bir ilahtır” (NAHL/22) ayetleri bizi ULUHİYET’i anlamaya ve idrak etmeye davet etmektedir.

“Ayrı ayrı (farklı) Rabbi’mi yoksa Vahid ve Kahhar olan ALLAH ‘mı hayırlıdır” (Yusuf/39) ayetiyle de “İLAH ALLAH“ tanımı tamamlanmaktadır. Kısaca ULUHİYET HAKİKATİ bilinmeden Kelime-i tevhid KAMİL manada idrak ve müşahede edilemez. İslama giriş işe kelime-i şehadettir. EŞHEDÜ (müşahede) …” ifadesi bizi uyararak ULUHİYETİ ve ULUHİYETİ ZAT mertebesini idrake davet etmektedir. Uluhiyeti Zat mertebesi, Hakk’ın Zati nefsin ‘deki her bir ilahi isim ve sıfatılarının cem ve tafsil (fark) olarak ayrıştığı ZAT mertebesidir. Uluhiyet ZAT mertebesi “Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT” mertebesi olup “KURAN” ve “ALLAH” ismi ile temsil ve tafsil edilmektedir.

ULUHİYET: Varlıklarla (mevcutlarla) ilgili bütün hakikatleri hem bizzat hem de mertebelerinde korumaya “uluhiyet” denir. Varlık hakikatleri tabiri ile zahiri ve mazharların hükümlerini, yani HAKKİYET ve HALKİYET mertebeleri kastedilmektedir. HALİK zahir, HALK mazhardır. HAKK batından zahire zuhur edendir. HAKKİYET ve HALKİYET’i bir arada cem eden mertebe “ULUHİYETİ ZAT “ mertebesidir. Ve “ALLAH” ismi camisi ile temsil edilir.

“Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT” ALLAH ismidir. Hak, halk; muiz-muzil, kabz-bast, celal-cemal; kahır-lütuf vb zıtları, zıt isim ve sıfatları ULUHİYETİ ZAT mertebesi CEM etmiştir.

Her bir ilahi isim bu mertebeden zuhura çıkma talebindedir ve bir zuhur yeri (mazhar) olarak istihkakını bu mertebeden talep eder. İlahi mertebelerle alemlere dair bütün mertebelere HAKİM olmak ve HÜKÜM vermek ve istihkak ve talepleri yerine getirmek ULUHİYET ‘in bilinmesi şarttır. ULUHİYET, şehadet aleminde eserleri müşahede edilen, fakat bakışta kaybolan ve sırda kalandır. Sırdan müşahedeye getirmek için ise İRFAN gereklidir. ULUHİYET HAKİKATİNİ idrak etmeden “KELİME-İ TEVHİD” taklidi ve lafzi olarak olarak söylenir, kalb ile tasdik gerçekleşemez.

ULUHİYETİ ZAT’ın tüm mertebelere ve mevcutlara (insan dahil) sirayetini anlatmak için Efendimiz: “ALLAH” var idi, başka bir şey yok idi“ buyurmuş. Hz Ali ise “ŞU ANDA ÖYLEDİR” buyurarak bize geniş ufuklar açmış ve MUTLAK TEVHİD yolunu ve kapısını aralamıştır.

ULUHİYET HAKİKATİ: İdrak edilmediğinde ve “ALLAH” ismi camisi müşahede edilmediğinde ve “ALLAH” ismi camisi müşahede edilmediğinde kelime-i tevhiddeki “ İLAH” ZANNİ ve HAYALİ bir ALLAH anlayışı olur. Kişi nefsindeki kurguladığı “İLAH” anlayışına “ ALLAH” diyerek onu kabul eder. Herkesin “ZANNI ve HAYALİ İLAH” anlayışı farklı farklı olduğundan, toplumda huzursuzluk, mezhep ve inanç kavgaları baş gösterir. Bundan kurtulmanın yolunu ise Allah şu ayetlerle göstermiştir: “ İlahınız tek bir ilahtır” (Bakara/163)(Nahl/22) Ayrıca bu farklı farklı ilah anlayışını yıkmak için bizi şu ayetle irşad etmektedir:

“Ayrı ayrı (farklı farklı) Rab’ler mi (İlahlar mı) yoksa VAHİD ve KAHHAR olan ALLAH ‘mı hayırlıdır? “ (Yusuf/39 )

İşte bu ayette ZANDAKİ ve HAYALDEKİ İLAH anlayışının kaynağının RAB anlayışı olduğuna işaret edilmektedir. “ULUHİYET” ve “ALLAH” hakikatine ulaşmanın yolunun RUBUBİYET ‘ten (RABLIK) geçtiği belirtilmektedir. Kısaca “ RUBUBİYET, ULUHİYETİN NEFSE BAKAN YÜZÜDÜR (vechesidir)” diyebiliriz.

RUBUBİYET: RABB isminin tecellisi olup RABB, terbiye eden ve bu konuda yetki sahibi anlamındaki ilahi isimdir. Aynı zamanda ıslah etmek, nefs üzerinde tasarrufta bulunmak, KEMALE erdirmek, efendi olmak, sorumluluğunu yüklenmek, başkanlık yapmak, malik ve sahip olmak, sözü dinlemek ve dinlenmek, üstünlüğü ve otorite kabul edilmek gibi anlamları da bünyesinde barındırır. Rab, sadece terbiye eden (mürebbi) anlamında olmayıp, yardım etmek, yol göstermek, tasarruf etmek, korumak, her şeye hakim olmak, emretmek ve yasaklamak, sakındırmak gibi terbiyenin bütün gereklerine sahip olmayı da ifade eder. Kısaca ULUHİYET ŞEMSİYESİ içindeki tüm ilahi ismi ve sıfatların her birimsel nefsteki tecellileri RUBUBİYET’tir.

Her mevcudun ve insanın “NEFSİ” hakikat itibariyle AYNI ise de taşıdığı ilim- ahlak –vasıf açısından farklıdır.”Zalikümüllahu Rabbiküm” (işte Rabbiniz Allah’tır) (Enam/12) ayeti Rububiyetten Uluhiyete (ALLAH) ismine bizi davet etmektedir. Hiçbir nefis Rububiyet içindeki ilahi isimleri yaşamadan uluhiyet hakikatine ulaşamaz. HER BİR NEFSİN YAŞADIĞI ZAMAN İÇİNDEKİ NEFSİNDEKİ İSİM-VEYA İSİMLER tecellisi, o kişinin o zaman dilimindeki Rabbidir.

İşte belli bir zaman zarfında nefsindeki tecelli ismi RABB-I HAS olarak isimlendirirler. Rabb-ı has nefisteki isim tecellisi olup batındır. Rabb-ı has’ın zahir yüzü VECH-İ HAS tır. VECH ‘in bir anlamıda “ NEFS” tir. Nefs ise bir şeyin zatıdır. Nefsinde “ZAMAN DİLİMİNDE“ tecelli eden isim Rabb-ı Has ve Vech-i Has olarak isimlendirilir. Bir örnekle somutlaştıracak olursak dişi ağrıyan bir kişini nefsi diş ağrısı çektiği zaman zarfında Muazzıb=azab veren ismi ve Kahhar-Celal sıfatı tecellisi içindedir. Bu zaman zarfında bu ismi yaşar ve tadar. Dişçiye gidip tedavi olduğunda ise nefsindeki tecelli “ŞAFİ” ismi olup “CEMAL ve LÜTUF” sıfatı tecellisini yaşar. Böylece Rabb-ı hasları zaman içinde değişir. Zahirde de vech-i hassı değildir. Dişi ağrıya kişiden, ağrısı geçen bir yüze çevrilmiş olur. Herkes bu örnekten yola çıkarak nefsindeki isim tecellisini yani nefsini kemale ulaştırmak için Hakk’ın tercihini bilebilir. Rububiyetin amacı Uluhiyete ulaştırmaktır. Kişi her bir zaman içinde nefsinde farklı farklı isim tecellilerini yaşar ve tadar. İrfan sahibi ise Rububiyetin farkına varır ve bundan uluhiyete kapı aralar. Gaflette ise dişim ağrıdı, tedavi oldum, der. Rububiyeti idrak edemez. Her bir zaman diliminde (ömür sermayesi) değişik “Rabb-ı haslar ile (ilahi ismi ve esma kompleksleri ile) Rububiyetin teccellsinin hedefi bizi “Rabbül Erbab” olan “ALLAH” ismine taşıyarak HER İNSANI KEMALE erdirmektir. Tecellilerden maksat budur. Ve “O (hüviyetiyle) her an bir tecellidedir“ (Rahman/29)

Tecellisi ise nefsteki hükmü ve tasarrufudur. Her birerlerinizin nefsindeki “malum bilgi” ve “hal” farklı olduğundan, herkesteki tecellisi de farklı bir isim kanalıyla olmaktadır. Alemlerdeki kesretin ve zıtlıkların nedeni budur. Zira Rububiyet ve Uluhiyet ZITLARDA DAHİL tüm isimleri kapsamaktadır. Dünya zıtlar yeridir. Celal ve Cemal bir aradadır. Hem Celal’e hem Cemal’e “EYVALLAH” diyebilmek KEMAL’dir. Uluhiyeti TASDİK’tir.

Bu nedenle Efendimiz “99 esmayı ihsa eden cennete girer” buyurmuştur. Her bir ilahi isim Rabb-ı HASTIR. Ömür sermayesi içinde tüm isimler nefislerde tecelli eder.Bunları yaşantı içinde idrak eden ve müşahede eden FERD, ALLAH ismi CAMİSİNİN tasdiki etmiş olur.Efendimiz “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti” buyurmuştur.Efendimiz “Rabbül Erbab” ALLAH ismine sahip olduğunu bu veciz ifade ile anlatmıştır.

“İşte Rabbınız ALLAH ‘tır” (Enam/12) ayeti ALLAH ismi CAMİ sine (ULUHİYETE) giden yolun Rububiyetten geçtiğini ifade ederek, bizi nefsimizde yaşadığımız “İSİM TECELLİLERİNİN” farkındalığına davet etmektedir. Gafletten kurtulup, rububiyetin farkına varıp, tecelliler ile kazandığımız tecrübeler ile, HAKK’a ulaşmış olur. “HAKK RABBİNDENDİR” (Bakara/147) ayeti bu hakikati belirtir.

Her bir nefisteki tecelliyi seyretmek o nefisteki hakkın bir yüzünü (VECH-İ HAS) müşahede etmektir. Bu rububiyetin idrakıdır. Alemlerdeki her bir nefsin tecellisi farklı farklı (vech-i hasları farklı) olduğundan HAKK bizi uluhiyete “vechullah” sırrına davet etmektedir. “Nereye dönerseniz Allah’ın vechi (zatı-nefsi-yüzü hakikati) oradadır” (Bakara/115), “Rabbine dön“ (Fecr/27 ) emri Rabbül Erbaba olan “ALLAH” ismine yani “Rabbimiz Allahtır” ayetinin hükmüyle Rububiyet sırrıyla ULUHİYETe davettir.

Her bir nefsteki Rab tecellisini idrak eden ferd, alemlerin nefislerinde (NEFS-İ KÜLL) tecellide olan RUBUBİYETİ ve ULUHİYETİ müşahede ve idrak etmiş olur. Akl-ı KÜL olan KURAN’a ulaşır. Kuran’da “CEMİ ESMA VE SIFATI CAMİ ZAT” tır. Bu yolla alemlerin nefislerinde tecellide olan uluhiyeti anlar. Alemlerin fiili Kuran, temsili Kuran ve tafsili Kuran olduğunu ve her mevcudun kendi mertebesinde bir-birkaç ilahi ismin zuhuru ve sureti olduğunu idrak eder. “İNSAN ve KURAN İKİZ KARDEŞTİR” hadisince kendi NEFSİNDE hem KURAN’ı hem alemleri bulur. Bu “NE VAR ALEMDE O VAR ADEMDE “ diye özetlenmiştir. Bu kanaldan (Rububiyetten uluhiyete) geçişte bize ufuk açan ayette de şöyle ifade edilmektedir: “Ben gerçekten benimde Rabbim Allah’ım sizinde alnından (nefsinden) yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak Rabbim sıratım müstakimdedir.” (Hud/56) ALIN NEFSİ NATIKATININ ZUHUR MAHALLİDİR. Bu nedenle ayette “ ALIN” denmiştir. Benimde ve sizinde Rabbiniz derken “Rabb-ı haslar” dan bahsederek RABBÜL ERBAB (Rabların Rabbı) olan ALLAH ismine yani uluhiyete işaret etmiştir.

“Rabbim sıratım müstakimdedir” buyurmasında her bir Rabb-ı hassın (ilahi ismin) tecelli amacının NEFSİ KEMALE ulaştırmak olduğu ifade edilmektedir. Bu Kuran’da “Alemlerin Rabbine ve Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik”(ARAF/121-122) olarak ifade edilmiştir.

Rububiyet anlayışı açıkanmıştır. “Elhamdülillahi Rabbil alemin“ (Fatiha/2) ayetinde ;”Hamd, Alemlerin RABBİ ALLAH içindir” buyurulmuştur. Hamd övgü ve sena anlamını içerdiği gibi GERÇEK MANADA “NEFSİNDEKİ KEMALİ ZUHURA ÇIKARMAK” demektir. Hakk, Zati Nefsindeki Kemali alemlerde zıtlar dahil tüm isim ve sıfatlarını sergileyerek her bir birimsel nefiste Rububiyetini ve Uluhiyetini Zuhura getirmektedir. İşte “zandaki-hayaldeki İLAH” anlayışından kurtuluşun KURAN’ın ve MUHAMMEDİN ALLAH’ına ve KABENİN RABBİNE ulaşmak Rububiyet ve Uluhiyet’in idrak ve müşahede edilmesi ile mümkündür. İşte KAMİL MANADA “LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULLULLAH“ tevhidi bu idrak ve müşahede içindeki FERD’ler yapabilir. “Muhammden Resullulah” HADİ zuhuru olup Hakk’ın rızasını temsil eder. Mudill zuhuru ise rızasını olmadığı hali temsil eder. Ancak Halife KAMİL İNSANLAR kelime-i tevhidi HAKKIYLA söylerler: Efendimiz kanalıyla hepimize hitap eden hak”Falem ennehu la ilahe illallah” (Muhakkak bil: “La ilahe illallah” (Muhammed /19) ayetiyle bu hakikati müşahede etmeyi farz kılmıştır. İslamın ilk şartıda kelime-i şehadettir.”La ilahe illallah” sırrına “tevhid ve nefsi irfan yolu eğitimi” ile ulaşılabilir. Şu kudsi hadisle bitirelim; “Tam ihlasla “LA İLAHE İLLALLAH” şehadetini yapanlar olmasaydı Cehennemi dünya ehline musallat ederdim” Bu ULUHİYETİ idrak ve müşahedenin önemini ve gereğini ifade etmektedir. Uluhiyetin temsili olan “ALLAH” isminin önemini vurgularken Allah Teala şöyle buyurmaktadır:

“Allah Allah diyen oldukça kıyamet kopmaz” Sırr-ı Hilafet sahibi İNSAN-I KAMİL “ALLAH” isminin mazharı olup, kıyamete kadar bu sırrı taşıyan bir FERD olacaktır. Muhammedi Varisler bu sıra ulaşan kamil insanlardır. Uluhiyet  kudrete, Rububiyet maluma (sebep) tabidir. Bunun için kudret, iradeye, irade, ilme, ilim maluma tabidir. Bu hakikat nedeniyle Uluhiyete Rububiyet kanalıyla ulaşılır.

HAKK, Hud/56 ayetindeki sıratım müstekimi şöyle açıklıyor; Halik Rububiyetinin Kemal ve hikmet sıratım müstekim sırrıyla yaptığını kudsi hadiste şöyle açıklıyor:

“Bazı kullarımın imanını fakirlik korur; onu zengin etsem ahlaki bozulur. Bazı kullarımın imanını zenginlik korur; onu fakir etsem kalbi bozulur. Bazı kullarımın imanının sıhhat korur; onu hasta etsem edebi bozulur. Ben kullarımın işlerini ilmimle tedbir ederim; Ben onların kalplerini ve gizli hallerini çok iyi bilirim. ”Bir şeyin hoşumuza gitmeyişi onun kötü ve hayırsız olduğunu göstermez. Bazen hoşlanmadığımız şeylerin içinde, daha sonra pek çok hayrın bulunduğunu görürüz. Mümin için acı-tatlı her iş hayırlıdır. Bazı sıkıntılar mümine manevi dereceler kazandırır; sevabını çoğaltır; onu yüce Allah’a yaklaştırır. Bazı sıkıntılar müminin kusurlarına kefaret olur, onun günahlarını temizler. Bazı sıkıntılar mümini kötü işlere bulaşmaktan alıkoyar; acı onu meşgul eder; günaha ve zulme giden yolunu tıkar. Bazı sıkıntılar mümine dünyada verilmiş bir cezadır onu burada çeker, ahrete cezası kalmaz. Burada üzülür, orada sevinir. Bazı sıkıntılar mümini kalbinin niyaza dilini duaya alıştırır. Yüce Allah müminin edep içinde inlemesinden, yani samimi bir kalple Rabbiyle konuşmasından hoşlanır. Onun sesini meleklerine dinletir. Allah kırık ve yaslı gönüllere özel olarak nazar buyurur, mahsun kullarını çok sever. Bu anlatılan hikmetleri yaşayan Efendimiz “Beni Rabbim terbiye etti, ne güzel terbiye etti” buyuyarak RUBUBİYET sırrına KULUN MENFAATİ üzerine tecelli ettiğini ifade etmiştir. Bütün bu sırlardan ve hikmetlerden gaflet ve dalalet içinde olan, Rububiyet’ten habersiz kullanımda şöyle hitap ediyor:

Resulullah (SAV) Efendimiz şöyle buyurdu:

“Allahü Teala şöyle buyurdu:

- O kimse ki kazama rıza göstermez, belama sabretmez, nimetlerimede şükretmez, artık varsın Benden başka bir Rabb arasın...”Görüldüğü gibi bu da Kudsi bir Hadisi Şerif ‘tir. Bunun manasını anlatmaya şu yoldan girebiliriz:“Mutlak Rububiyetim, nimetlerin ve belaların bir arada bulunmasını icabet ettirir. Ta ki zıt isimleri ve birbirine benzeyen sıfatların rağmına Zatım tam kemali ile zuhura gelsin. Durum böyle olunca her kim zıtlara razı olursa Zatıma nail olur, Ben de onun Rabbı olurum... Ve her kim ki onlara razı olmaz, Ben onun Rabbı değilim. Sebebine gelince, o, bir vasfa bağlı kalmakta, diğerini de atmaktadır. Bir hükme tabi olmakta, diğerini de kabul etmemektedir... Halbuki Ben bütün vasıfları cami bulunmaktayım. Bütün incelikleri ile cümle hükümleri müştemil bulunmaktayım... Hatta çeşitli yaratılışları da. Çünkü Zatım bütün açık hakikatleri ihata etmektedir. ”Bu manayı şu Ayeti Kerime gayet açık bir şekilde anlatır. “Evvel O’ dur; Ahir O’ dur; Zahir O’ dur; Batın O’dur...” (Hadid/3) Yüce Allah’ın kelamı daima sadakat damgasını taşır.



önceki sayfa              sonraki sayfa

içindekiler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam120
Toplam Ziyaret889238
Hava Durumu
Saat
Takvim