MUHABBETULLAH – FENAFİLLAH – BEKABİLLAH – MARİFETULLAH MERTEBELERİ
Hakk, alemleri zuhura getirmesindeki amacı kudsi hadiste şöyle ifade ediyor: “BEN gizli bir hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim. Halkı yarattım (zuhura getirdim). Ta ki Beni bilsinler”. Burada BEN lafzıyla bilinmenin hedefini GİZLİ HAZİNE OLAN MUTLAK ZAT olduğu aşikardır. Bunun yolunuda “Bilinmekliliğimi sevdim” buyurarak MUHABBET (hubbi teveccüh) ve MARİFET’in birlikte olduğunu ifade etmektedir. Ne kadar muhabbet, o kadar marifet; yada tersi. “Halkı zuhura getirdim” ifadesi ile de marifet-muhabbetin “gizli hazinedeki zatını-ZATI NEFSİNİ HALK olarak şehadet alemine getirerek buradakimüşahede ve irfan-idrak ile bilinebileceğinin müjdesini insanlara vermektedir. Mahlukatın, Kendi nefsinin mertebeleri olduğunu, mahlukata olan muhabbetin ve irfanı ZATI MUHABBETİ ve MARİFETİNE vesile olabileceğini bildirmektedir. Mahlukatın içinde de İNSAN’a özel bir şeref vererek: “Ey Ademoğlu! Seni Kendim için yarattım; alemleride senin için yarattım” ve “Ben insanın sırrıyım; İnsanda Benim sırrımdır” buyurarak ve “Adem’i KENDİ SURETİMDE halkettim” hakikatine işaret ederek, bizleri KENDİMİZE DAVET etmekte ve marifet ve muhabbet”in hem nefsimizde hem alemdeki her mevcudun nefsindeki NEFESİ RAHMAN tecellisi ile zaten mevcut olduğunu ve bunu keşfetmemiz gerektiğine işaret edilmektedir.
ZAT; “Nefsini latif kılarak Hakk demiş; kesif kılarak halk demiş” ve ZAT NEFSİNİ (Nefsin Vahidetun) bilinme ve muhabbet yolu kılmıştır. Zati Nefsinden (Hakikat-i Nefs); Nefs-i Muhammediyi eşi-benzeri olarak “HABİBULLAH” sırrıyla muhabbet kaynağı ve marifet kaynağı yapmıştır. Bizlere “Nefsinizden bir resul geldi” (Tevbe/128) müjdesiyle zatına marifet ve muhabbetin kaynağını ve örnek modelini insanlığa rahmet olarak “HU SIRRI” ile “ALLAH” ismi camisinin mazharı olarak “İNSAN-I KAMİL” modeli ile nübüvvet ve Velayet NURU ile “İLAHİ NUR”unu alemlere sunmuştur. İşte ZATI MUHABBET VE MARİFET’e giden yol NEFS kavramını idrakten ve müşahededen geçmektedir. Elest ayetinde “eşhedühüm ala enfüsihim” (Araf/172) (Nefislerine şahid oldular) bu hakikat her insana verildiğinden NEFSİ MUHAMMEDİ’si ile muhabbetin ve marifetin kaynağını işaret eden hadislerinde; “Nefsine arif olan Rabbine arif olur” ve “Allah’ı en çok bileniniz, nefsini en çok bileninizdir” buyurarak marifetullah ve muhabbetullah SIR KAYNAĞININ NEFS olduğuna işaret etmiştir. Makalede ve eserlerimizde MARİFETULLAH kelimesini kullandığımızda aynı zamanda MUHABBETULLAH bu kelimenin içinde kullanıldığından; herhangi birini kullanmadığımızda HER İKİ MANA’da kastedilmekte olduğunu vurgulayarak yola devam edelim. Nefsi Natıka, insanın hakikati olup, HAKK’ın NURUNU ve KURAN SIRRINI bünyesinde taşır. Ayrıntılar ilgili makalelerde mevcuttur.
İslam fırtatında “NUR – KURAN SIRRI” ile her doğan çocuk; kendisine yapılan her öğreti – anlayış – dayatma – doğru ve/veya yanlış inanış – bilgi ile NEFSİ bulanır. Zaten kesret alemine geldiğinden “ENANİYET” gelişmiş ve Hakk’tan ayrı bir idrak gelişmiştir. Bunların hepsi “Hakk’tan gaflet ve Hakk’tan cahil” olmanın temelidir. Enaniyet ve bu enaniyet ile kazanılan her türlü bilgi-algı-anlayış vb. kişinin ahlaki vasıfları olmaktadır. Bunlar ise Kuran’da “nefs mertebeleri” olarak vasıflanmaktadır. İlgili makalelerde ayrıntıları vardır. Bu makalede bize lazım olana dönecek olursak; nefse sonradan eklenen bilginin – algının – anlayışın ve enaniyet (ego – benlik) olgusu nedeniyle, Hakk önce ve Rububiyet tecellisi ile NEFS’i kendine çekmektedir. Nefse irfanın (marifetullah) ilk mertebesi Rububiyet tevhididir bu nedenle. Nefsine arif olmanın yolu NEFS-RAB ilişkisini idrakten geçmektedir. İkinci aşama ise Rububiyet – Uluhiyet ilişkisini idrak ederek “ALLAH” idrakine ulaşmaktır. İşte “marifetullah muhabbetullah ve müşahedetullah” kelimelerinin bir MANA ve HAKİKAT ifade edebilmesi için kişinin nefsinde “ALLAH” anlayışını geliştirmesi ve bunu KURAN ve MUHAMMEDİ İDRAK ile yapması MARİFETULLAH’tır. Her insanın ayrı ayrı “Allah” kelimesine dolayısıyla “İLAH” kelimesine verdiği mana – hakikat farklı farklı olduğundan farklı farklı Rablar – ilahlar anlayışı doğmakta ve kişiler nefislerinde – zanlarındaki ilaha “Allah ismi” vererek o zandaki ilaha tapmakta ve ibadet etmektedirler. İlgili makalelerde ayrıntılı bilgiler vardır. İşte “marifetullah”ın hedefi kişiyi zanni-nefsi ilah anlayışından “KURAN-MUHAMMEDİ İLAH ALLAH” anlayışına sevk etmektir. Bunun yoluda NEFSE ARİF olmak ve TEVHİD EĞİTİMİ ile mümkündür. İşte burada devreye FENA ve BEKA kavramları olarak marifetullah’ın iki temel düsturu devreye girmektedir. Aslolan BEKAdır. Zira Hakk’In fena ismi yoktur. Ancak BAKİ olduğunu daim vurgulayan HAKK vücuduyla mevcuttur. FENA olan senin cehlindir ve nefsine doğumdan sonra eklemlenen ENANİYETİN, BENLİK VEHMİN ve Benliğine eklenen her türlü yanlış-eksik anlayışlardır. Yoksa sen yok olacaksın, sen fani olacaksın, Allah baki olacak diye bir anlayış “iki vücud” gerektirir ki bu ŞİRK bataklığında baştan boğulmaktır. Değişecek olan SENİN CEHLİNİN (Benlik VEHMİNİN) yerini İLİM-MARİFET’in almasıdır. Ehlullah bu hakikati “O’nda eşkal eriyerek yerine İLİM girer ve ALLAH mevcut olur” diyerek hem tevhid hem marifetullah sırrını ifade etmişlerdir. “Sen çık aradan kalsın yaradan” ifadesinde aradan çıkan BENLİK VEHMİN=ENANİYET anlayışıdır. Bu marifetin gerçekleşebilmesi için kişinin “BEN” dediği varlığı tanıması ve “ENE MARİFETİ EĞİTİMİ” alması gereklidir. Bu ise nefse irfan ve tevhid eğitimi ile mümkündür.
Zaten bütün eserlerimiz ve makalelerimiz bu SIRRA ulaşmanın yollarına işaret etmektedir. FENA’yı böyle ifade ettikten sonra FENAFİLLAH kavramına açıklık getirelim. Burada da anahtar kelime “ALLAH” idrakidir. ALLAH ismi camisi “Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT” olarak idrak edilidğinde kişinin NEFSİNİ ve NEFSİNDE DÜRÜLÜ olan Tüm ilahi isim ve sıfatların sahibi olan HAKK’ın ZATINA ait bilme-idrak ve müşahedesi FENAFİLLAH demektir. Daha önce kendine (enaniyet) ait gördüğü tüm VARLIĞIN sahibinin HAKK olduğu irfanın, varlık cehlinin (vehminin) yerini alması “FENAFİLLAH” demektir. Bunun gerçekleşmesi irfan ile oluşur ve gerekliliğini şu hadisler bize bildirmektedir: “Varlığından daha büyük günah olamaz” ve “Ölmeden önce ölünüz”. İşte varlığını Hakk’a teslim eden kişi “iradi ölümle” ölü hükmündedir. Bu NEFSİN TECELLİYE MUHTAÇ ve tecelli olmaz ise ACZ ve FAKR içinde olduğunun nefste yaşanan idrak ve müşahedesidir. Efendimiz bu hakikati “FAKR İFTİHARIMDIR” diyerek açmıştır. Kudsi Hadiste: “Ben Beni seveni öldürürüm. Birini öldürdüğümde de diyeti yine Ben olurum” buyurarak FENAFİLLAH sırrına ereni KENDİ ZATI, SIFATLARI, İSİMLERİYLE giydirerek (tecelli ederek) BEKABİLLAH sırrına ulaştırır. Efendimiz bu sırrı “İLİM İLE HAYY (DİRİ) OLAN EBEDEN ÖLMEZ” hadisiyle açıklamıştır. Bu marifetullah’ın iki yüzü olup ayrıntılı bilgi “Tevhid mertebeleri ve meratıb-i tevhid” makalemizde vardır.
Bu konuda bazı önemli noktalara işaret ederek yanlış zanlara ve bilgilere engel olmak gerekmektedir.
1. Yok olacak olan sen değilsin, senin cehlindir. Cehlin yerini İLİM-İRFAN-MARİFET almadığı sürece, yaptığın her şey ancak ENANİYETİNİ-CEHLİNİ ve NEFSE ZULMÜNÜ arttırmaktan öte gidemez. Her an insan; Hakk’a bakan yüzüyle fenada; halka bakan yüzüyle bekadadır. Bu bilgiyi sağlayan İRFANdır.
2. sahip olduğun ve olacağın ilim-irfan ve marifet dahi sana değil, Hakk’a aittir. Kendine mal ettiğin her şey, senin enaniyetin ve cehlin ve ŞİRK’indir.
3. Kul (AbduHU) fenafillah ve bekabillah mertebelerini tahsil ettiğinde ve tevhid ehli olduğunda bu iki hal kendisinde “daim MAKAM” halindedir. Kul, HAKK’ın ZATINA (gizli hazine) bakan yüzüyle DAİM FENAda ve tecelliye muhtaç-acz ve FAKR içindedir. HALKA bakan yüzüyle ise BEKA içindedir. Hakk’tan gelen tecelliyi halka HAKKÇA sunar ve HALK-HAKK arasında BERZAH olur. Hakikat-i insaniye (İNSAN-I KAMİL) sırrı ve hilafet sırrı budur. “Benimle görür, Benimle söyler, Benimle tutar ...” kudsi hadis sırrı budur.
4. “Attığın zaman Sen atmadın Allah attı” (Enfal/17) ayeti BEKABİLLAH sırını ifade etmektedir. Bu nedenle hem fenafillah hem bekabillah’ın yolu MUHAMMEDİ HAKİKATE ve HU SIRRINA ulaşmakla mümkündür. Bu sırlar ise HADİ ve ADL üzere “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrinin tahakkuk ettiği “nefsi safiye” mertebesinde gerçekleşen bir marifettir. ZAT-I MUHAMMEDİ, NEFSİ MUHAMMEDİ ve ABDUHU ve RESULUHU sırrını müşahede etmeden gerçekleşemez. Varisi Muhammedi olmanında yolu budur.
HADİ – ADL ve MUHAMMEDİ sırat üzerinde amel edersen;
Olursun ve cenneti efal, cennet-i esma, cennet-i sıfat ve cennet-i Zatta yerini alırsın. Bu ise tevhid ile mümkündür. Eğer mudill etkisinde ve şirkte isen cehennemül efal, esma, sıfat ve Zatta nefsindeki yerini alırsın.
BEKA’nın sırrı Hakk’ın Zati Sıfatlarının “Beka” nın gereğidir. Sen Zaten “ayan-ı sabitenle” Hakk’ın Zatında BAKİSİN. Nefsinle şehadet almeinde imtihan sırrına tabi tutluyorsun. İradi kararı verecek olanda sensin.
“Zatı PAKİ AKDESİNDE MAHFİ İKEN AHADİYETİYLEVÜCUD EYLEYEN HAKK; FEYZİ MUKADDES İLE İLMİNDEN İLMİ ZATI VÜCUD-İ İLE MEVCUDİYETİ VAHİDİYETİYLE MEVCUDİYETİ HALK EYLEDİ”. Vahidiyeti üzere Hakikat-i İNSAN (İNSAN-I KAMİL); Ahadiyeti Zata bakan yüzü ile FENAFİLLAH’ta, Vahidiyeti ile BERZAH-KÖPRÜ; halka bakan yüzü ile BEKABİLLAH’ta; bütünü ile MARİFETULLAH sahibidir.
“La ilahe illallah HÜVE muhammeden resulullah” ve “HÜVEL BAKİ” sırrı budur. TEK VÜCUD HÜVİYETİYLE, HÜVİYETİNDE ULUHİYETİNİ ve RUBUBİYETİNİ SERGİLEYEN BAKİ HAKK’TAN başkası yokturki fani olsun. Sen cehlini yok et, O BAKİ ZATEN. Bu nedenle ayette “Şehidallahu ENNEHU la ilahe illa HÜVE” (Hakk Hüviyeti-Benliği ile uluhiyetiyle şahidtir ki, Hüviyeti Zatından başka İLAH yoktur) buyurmakta ve ayetin devamında anca İLİM SAHİPLERİNİ ile meleklerini bu sırra ŞAHİD göstermiştir. İşte nefsindeki cehli irfana çevirmek için Peygamber emri: “İlim kadın ve erkek her müslümana farzdır” ve “Beşikten mezara kadar ilim farzdır”. Marifetullah Zati İlminin zuhuru, Muhabbetullah Zat-i Hayatiyetinin ve Kayyumiyetin zuhuru, Müşahedetullah Sem-Basar oluşunun zuhuru, TEVHİD ŞUHUDU (Vahdeti Vücud Şuhudu) kudretinin zuhuru, ibadetullah-ubudet ise iradesinin zuhurudur. Hepsi Zatının birer yüzü olup HEPSİ ZAT-I MARİFETİN temsili ve tafsilidir. Mutlak fena ifadesi ise “Künhü Zatını idrak edemedik” diyerek MUTLAK FAKR’ı ifade etmektir.
“Ene” – “HÜVE” olup MUHAMMEDİ HAKİKATE uruç ettiğinde sende HÜVEL BAKİ olup hüviyeti Zatta ebedi hayata ulaşırsın. NURU ZATIN zuhuru vitriyeti Zat makamında NURBAKİ olup Hüviyeti Zatın Abd mertebesinden temsilcisi olarak kıyameti kübrayı bugünden yaşar ve Cemal-i Zata vuslat ve Rüyet-i Cemal-i müşahede edersin. Rüyet ve Vuslattan kasıt marifetullah sahibinin ENE’si HÜVE olduğundan daim “Bismillahirrahmanirrahim Hasbunallahu ve nimel vekil” ile fena-beka arasında KÖPRÜ ve BERZAH olan “EDNA KUL” dur. Arifibillah Zekiye Güren Şamiye Annem bu sırrı şöyle ifade ederdi “Eşyanın hakikatine vakıf oldun mu: Nefsinden kurtulur (arif olur) Hu olursun; Sıfatlarından kurtulur NUR olursun” Evvel HU, Ahir HU, Zahir HU, Batın HU, herşeyi alim HU, herşeye kadir HU... Vesselam. “Allah var, başka şey yok, şu anda öyle”, Varlıkta (Vücudda) BAKİ HU...
“la vücude illa HU”, “la veche illa HU”, “la zate illa HU”, “illel VÜCUDE illa HU”, “HU HU ALLAH HU”.
Ya Hu, Ya men Hu, la ilahe illa Hu. Hüvellahüllezi la ilahe illa Hu
Bu sırlarla abduHU ve resuluHU sırrıyla arifiBİLLAH ve aşıkıBİLLAH olursun. Anillah – BİLLAH sırrıyla halka BİLLAHİ ve HU SIRRINI tebliğ eder ve nefislerini İRŞAD edebilirsin.
Bekabillah sırrına ulaşma MİRAÇ=TEVHİD sırrına arif olmaktır. Miraç’ta her peygamberden gerekli haslet ve ahlakları alarak HAKİKAT-İ MUHAMMEDİ’ye VUSLAT ve ZATA – SIFAT – ESMA FİİLLERİNE MARİFET hasıl olarak MİRAÇ ve Bekabillah gerçekleşir. Bunu ifade eden kasidede; Hacı Bekir Sıdkı Visalioğlu şöyle buyuruyor:
Ahadiyeti Zat= Gizli hazine kapısında fenafillah sırrını nasıl yaşamamıza Hacı Bekir Visali Hazretleri şöyle ifade ediyor: