Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T.İ. 105. Şirk Hakikati ve Şirk Mertebeleri


ŞİRK HAKİKATİ VE ŞİRK MERTEBELERİ


Efendimiz şöyle buyurmuşlardır. “Hakk Teala Hazretleri kıyamet gününde halka bir suret ile tecelli edip: “Ben sizin ala Rabbinizim” der. Halk ise senden allah’a sığınırız derler. Üç kez farklı suretlerde tecelli eder ve hepsinde de halk o tecelliyi reddeder. Hakk daha sonra, onların itikatları suretinde tecelli eder. O vakit o surete secde ederler.”

Ariflerin dışında her insanın zannında ve hayalinde yarattığı bir “ilah” anlayışı vardır. Arif ise her surette Hakk’ı müşahade eder. Bilir ki, Tek Vücudda göz ancak Hakk’a nazar eder. Vücudda O’ndan başka mevcud yoktur ki görülebilsin. Zira hakk her surette “ZAHİR” olandır. Her sureti O’nla mevcuddur. Zandaki ve hayaldeki ilah ile kendini kayıtlayan kişi, kendi yarattığı suret üzere Hakk’a ibadet eder. Hakk, mahdud muhtelif suretlerde zahir olduğu halde, zandaki ve hayaldaki ilah suretiyle kişi Hakk’ı kayıtlamış olur ve Hakk’ı bu nedenle kamil manada tevhid edemez. Bu ise Vücud şirkidir. Hakk’ı bazı suretlerde kabul edip bazı suretlerde red etmektedir. Halk yani her suret ise, Hakk’ın zahiri olup, halkın hüviyeti ve hakikati ise Hakk’tır. Taayyünü ve sureti ise halk adını alır.

Tek vucüd hüviyetinde her mazhar ve surette O’nu müşahade edenler ise ariflerdir. Cahil kişi ise Hakk’ı tüm mazharlarda müşahede edemeyeceğinden Hakk Teala, onun tahayyül ettiği surete uygun olarak tecelli edince, Hakk değildir, diye inkar eder. Cahil, Hakk, bu kişiye itikadına uygun olan surette tecelli ettiğinde ise, bu Hakk’tır der. Arif ise hangi surette tecelli ederse etsin Hakk’ı kabul eder. Arifin kabülü tevhid üzeredir. Arif hem tenzih hem teşbih ederek tevhid ettiğinden Hakk’ı halkta, halkı Hakk’ta tek vücud hüviyetinde müşahede eder. Bu şuhuda “Muhammedi Şuhud” adı verilir. Eğer cahilin kabul ettiği suretler Hakk, diğer suretler Hakk’ın dışında olursa, iki ilahın ve iki vücudun olması gerekir ki bu tevhidin aksidir. Yani reddedilen suretler hakk’ın vücudunun gayri olsa, iki vücud olması lazım gelir. İki vücuda hükmeden iki ayrı ilah tasavvuru ortaya çıkar ki bu TEK KURAN İLAHI olan ALLAH anlayışının aksidir.

Bir kimse Mutlak Vücud-ı Hakk’tan kendi sureti üzeri olan Hakk’ı, Hakk’ın vücudunda, Hakk ile görse, o kimse hakk’ı arif olur. Şuhud ehli Arif olmayan, her bir şahsın, zihninde tasavvur edip itikad ettiği birer ilah vardır. Bu kişiler bulundukları çevre ve doğumlarından itibaren elde ettikleri bilgi, işittikleri ve gördüğü vasıfları bir araya toplayıp, bunları zihinlerde cem ederek birer ilah tasavvur ve tahayyül  ederler. Bu suret onların kendi nefislerinde yine kendi nefislerinden icad ettikleri ZANDAKİ VE HAYALDEKİ İLAH’dır. Ve onların ibadeti dahi bu ilahadır. Nefislerinden icad ettikleri bu ilaha tapmış olurlar. bu nedenle ayette “Hevasını ilah edineni gördün mü?” (Furkan/43) buyrulmuştur. Böylece ibadetlerinde nefislerine tapmış olurlar. Kuran’daki Allah anlayışına değil. Böylece “La ilahe illallah” sözlerinde hakikat üzere söylenmiş olmaz. Nefislerinden yarattıkları zandaki ve hayaldeki ilah anlayışı ise putperestlikten başka bir şey değildir. Aralarında şöyle bir fark vardır ki, putperestlerin putu zahir olduğu için herkes onu görür. Bu kişilerin putu gizlidir ve yalnız kendilerine mahsustur. Bir kişinin hayali putu, bir diğerine uymaz. Bu nedenle her kişinin ilah anlayışı da birbirinden farklıdır.

Kuran ve Hz. Muhammed (sav) işte bu farklı ilah anlayışlarını “TEK İLAH OLAN ALLAH” anlayışını yerleştirmek içindir, bütün peygamberlerin telkini “la ilahe illallah” sözüdür. Tasavvufun amacı da hedefi de, kelime-i tevhidi müşahedeli olarak yaşatmaktır. Bu amaca ve hedef ulaşmak ise ancak irfan yolundan ve tevhid eğitiminden geçmekle mümkündür.

Şirkin bir öğeside kafir cinlerdir. Bunlar hakkında bir miktar bilgi vererek yolumuza devam edelim

Kuranı-ı Kerim “Cinleri şemum bir ateşten (NAR) halkettik” (Hicr/27) buyurmaktadır.

Ayette halkettik” buyurularak cinlerin “mahluk” olduğu vurgulanmakta ve Hakk’ın uluhiyeti ve rububiyetinin kontrolü altında olduğu vurgulanmaktadır. “La ilahe illallah” diyen bir kişini cinlerde güç vehmetmesi Cinleri Hakk’ın kontrolü ve kudreti içinde görmemesi ŞİRK’in ta kendisidir. Cinlerden medet ummak ya da onlardan kurtulmak (!) amacıyla cinci hoca tabir edilen cahillere başvurmak, imanın kamil olmadığının açık göstergesidir. “La havle ve la kuvvete illa billah” diyen bir mümini cinlere veya şeytana (iblise) veya herhangi bir mahluka (insan dahil her yaratılmışa) güç, kudret vermesi onu ilah edinmesi ŞİRK’tir.

Cinlerin semum bir nar (ateş) ten yaratılmış olması, onları latif kılmaktadır. Hak insanları ve cinleri halkediş amacını şöyle açıklıyor: “Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zariyat/56)

İnsanlarda olduğu gibi, cin kavimlerinin içinde de mümini ve kafir olanlar vardır.

“De ki: Bana gerçekten şu vahiy okundu = Cinlerden bir gurup dinleyip de şöyle demişler: Doğrusu bir hayranlık uyandıran bir KURAN dinledik” (Cin/1)

İşte cinlerden KURAN’ a ve Resule iman edenler MÜMİN CİNLER, iman etmeyenler KAFİR CİNLER’dir. Efendimiz bu nedenle Resulüs sakaleyn Hem cinlerin hem insanları resulüdür.

İblis cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı (Kehf/50) İblis kibirlendi ve kafirlerden oldu (Bakara/34) ve “ İblis büyüklendi (kibirlendi) ve kafirlerden oldu  (Sad/74) ayetleri hem cinleri hem insanların KÜFRÜNÜN temel nedeninin BENLİK VEHMİ ile şikr bataklığına düşmeleridir. Hakk’ın Azamet ve Kibiryasını, nefislerine mal ederek BENLİK VEHMİNE (ENANİYET) kapılanlara Allah şöyle buyuruyor:

“Azamet ve Kibriya bana mahsustur. Bunlardan biri konusunda Bana ortak olmaya kim kalkarsa ona azab ederim.”

“Şemum bir ATEŞ’ten yaratılmış cinler; latiftir. Semum kelimesi=gözenekleriden, dokulardan, hücrelerden geçebilen latif bir özelliği temsil etmektedir. Efendimiz bu özelliği şöyle bildirmektedir: “iblis=şeytan, her birerlerinin içinde, vücudunuzda kanın dolaştığı gibi dolaşır.

Cinlerin mümin ve kafir oluşunu Kuran şöyle ifade ediyor:

“İçimizde (cin kavmi) Allah’a teslimiyet gösterenlerde var, hak yoldan sapanlarda var. Teslimiyet gösterenler, doğru yolu arayanlardır” (Cin/14)

Cinlerin Kuran tebliğini yaptığını açıklayan ayette:

“Hani cinlerden birkaçını, Kuran dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Böylece onun huzuruna geldikleri zaman; dediler ki= “Kulak verin” sonra bitirilince kendi kavimlerine uyarıcılar olarak döndüler” (Ahkaf/29)

İşte tebliği kabul edenler mümin etmeyenler kafir oldu.

MÜMİN CİNLER, insanlara daima yardımcı olurlar. Küfürleri olmadığı için Allah’ın izniyle insanlara yardımcı olurlar. Bunların faaliyetleri daima HAD ile olduğundan bizlerin bu konuda dahli sadece ALLAH ile irtibatımızı sıratın müştekim üzere tutmamız ile ilişkilidir.

Ne zaman ki “sıratım müştekim” den saparak BENLİK VEHMİ içine yuvarlanırsak, emare nefs mertebesine düşmüşüz demektir. Emmare nefs ŞİRK, ZULMET ve CEHALET bataklığı ve ATEŞ ‘dir. Kafir cinlerde bu bataklık ve ATEŞ’ten beslenirler. İnsan BENLİK ATEŞİ içine düşüp Hakk’tan uzaklaştıkça, bundan beslenen kafir cinler ve şeytan “VESVESE” ile kişiyi Hak’tan daha da uzaklaştırarak ŞİRK BATAKLIĞI ve KISIR DÖNGÜSÜ içine sokarlar. Bu ise ÇIKMAZ SOKAKTIR.

“Oysa biz, insanların ve cinlerin Allah’a karşı asla yalan söylemeyeceklerini sanmıştık.”(CİN/5) ayeti ŞİRK-YALAN arasındaki ilişkiye işaret etmektedir. Yalandan beslenen küfür ateşi içine düşen kişi sözde cinci hocalara müracaat ederek şirk bataklığında boğulmaya aday olmaktadırlar.

Kuranda Hakk; “Bir de şu gerçek var: İnsanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı. Öyle ki, onların azgınlıklarını arttırırdı.” (Cin/6) buyuyarak bu şirkin önüne geçilmesini emretmektedir.

“Eğer onlar (insanlar ve cinler) yol üzerinde “dosdoğru bir istikamet tuttursalardı” mutlaka Biz onlara bol miktarda su içirdik” (Cin/16 )

İşte bu ayette küfür cinlerden kurtuluş yolu açıklamaktadır :

1. Sıratım müstekim üzerine (dosdoğru yol) olmak

2. SU İLİM Şırk ve küfür ateşini su söndürür. Su,hayat ve ilmin sembolü olup batınen NURU MUHAMMEDİ sırrını temsil etmektedir. Nuru Muhammedi’de “istikamet üzere” olanlarda bulunan bir haslettir” Bu nedenle Efendimiz: “Dinini kimden aldığına iyi dikkat et. İstikameti doğru olanlardan al, eğrilerden alma” buyurmaktadır. Ayrıca NAS=SURESİNDE “Kul euzu bi RABbinnas başlangıcı ile (Bi sırrıyla RAB-ALLAH’a)“; gerek cinlerden gerek bu vasıflı insanlardan (ŞİRK –DALALET-KÜFÜR-CEHALET) sığınmamızı ve nefsimizi HAKK ile muhafaza etmemiz emredilmektedir. Başta da belirttiğimiz gibi cin ve insanlar Allah’ın mahlukatıdır. Kendi başlarına güçleri ve kuvvetleri yoktur.Güç ve kuvvetleri ALLAH SAYESİNDEDİR. (La havle ve la kuvvete illa BİLLAH; la ilahe illallah) Bu nedenle onlarda güç vehmetmek, o ve onların Allah’ın izni olmadan bir fiilde bulunacaklarını zannetmek ŞİRK’tir. Sen nefsinle bunu talep edip ŞİRK karanlığında olduğundan, Hakk celali ile tecelli ederek imtihan sırrını sana açmaktadır. Sende eksik olan imanı ve tevhidi sana hatırlatarak Allah’a dönmeni hedeflemektedir. Sen Allah’a dönemedikçe şu ayet devreye girmektedir: “Onlar Allah’ı unuttu, Allah ‘da onlara nefslerini unutturdu” Yani kişiyi BENLİK VEHMİ ATEŞİ içinde CELAL TECELLİSİ ile başbaşa bırakır. Tek çıkış yolu ise tekrar “Allah‘a firar etmek” “Allah’a müracaat etmektir” Nur-u Muhammedi kafir cinleri yok edecek anahtardır. Bunu anlatan ayette: “Doğrusu biz (cinler) göğü yokladık, fakat onu sert muhafızlarla (güçlü koruyucular) ve şihaplar (akan yıldız) ile doldurulmuş bulduk “ (Cin/8)

Zahiren bu hükümler gök şeması için geçerli olup bizi batını ilgilendirmektedir. Batınen “güçlü muhafızlar” tevhid ehlidir. “YILDIZ” ise “Nur-u Muhammedi” taşıyıcılardır.

“Ashabım gökteki yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz” buyuran Hz. Resul bu hakikate işaret etmektedir. Gönül, gök şemasıdır”.müminin kalbi beytullah, arşullah, hazinetullah, miratullahtır””Mümin Allah’ın NURU ile bakar “ hadisleri çıkış yolunu bize göstermektedir.

İşte gönlü kabe-arş-ayna-hazine olan arifibillah’tan çıkan NURU MUHAMMEDİ kafir cinleri yakarak yok eder. Kafir cinlerden kökten kurtulmanın yol ise güçlü koruyucu olan Hakk’a ve O’nun yolu olan TEVHİD YOLUNA çıkıp, tevhid ehli olmaktan geçmektedir. Şirk dalalet (Mudill), tevhid hidayet (HADİ) yoludur.

Şirk; kişiyi nurdan zulmete götürür. Tevhid ise kişiyi zulmetten nura iletir. Bunu anlatan ayette Allah şöyle buyuruyor:

“Allah iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır. Onları zulmetten nura eriştirir. İnkar edenlere (keferu=kafir) gelince, onların dostu tagutlardır ki onları nurdan zulmete götürürler” (BAKARA/257)

NURA ulaşmanın yolu ise NEFS tezkiyesidir.”Nefsini tezkiye eden felaha erer. Nefsini karanlıklara (şirke-dalalete-küfre) görmen ziyandadır” (Şems/9-10) ayetleri bu NURA ulaşmamız gerektiğini bize açıklamaktadır.

NEFS tezkiyesi, şirkten arınmak, tevhide ulaşmaktır. Ayette “Müşrikler necistir” (Tevbe/28) diyerek, “necasetten taharet” (şirkten arınmayı) Hak FARZ kılmıştır. (ABDEST VE NAMAZIN FARZI) NAZİAT suresinde BENLİK ŞİRKİ içinde olan Firavun’a bu teklif edilmektedir: Firavun temsili ile tüm benlik şirki içinde olanlara hitapta:

“De ki: “Arınmayı (tezkiye) olmayı ister misiniz? (Naziat/18)

“Seni Rabbine ulaştırma mı ister misin? Böylece haşyet duyarsın.” (Naziat/19)

“Ve ona ayetel kübrayı (en büyük ayeti) gösterdi. (NAZİAT/20)

En büyük ayet; nefsinin, zati Nefsin izdüşümü olduğu ve Hüviyetinin Hakk olduğunun gösterilmesi, MUTLAK TEVHİD ve HİDAYET hakikatinin tebliğ edilmesidir.

Firavun (Benlik Vehmindeki kişi) bu önerileri redderek Rububiyet-İlahlık-davasını sürdürdüğünü şu ifadeyle belirtmiştir:

“Ben sizin ala (en yüce) Rabbinizim” (NAZİAT/24)

Hakk ‘da O’nu ve tarih boyunca O’nun yolunda giden BENLİK ŞİRKİ VE ATEŞİ içinde olanlara sonlarını şöyle bildirdi:

“Allah ‘da onu dünya ve ahiret azabı ile yakaladı” (NAZİAT/25)

Hakk bunun büyük bir İBRET olduğunu BENLİK VEHMİNDE kalmamaları için tüm insanlığı şu ayetle uyarmaktadır:

“Elbette bunda, haşyet duyan (Allah’tan korkan) kimseler için büyük bir ibret vardır” (Naziat/26)

Benlik Vehminden-Şirkinden kurtulup, nefsini tezkiye edenlere de müjdesi şudur:

“Rabbinin makamında korkan ve nefsini hevadan uzaklaştırana, cennet muhakkak yegane barınaktır”(Naziat/40-41)

BENLİK VEHMİNDE; ŞİRK içinde kalanlara ise şöyle hitap etmektedir:

“Hevasını ilah (ilahehu hevahu) edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın “ (Furkan /43)”

“Hevasını ilah (ilahehu hevahu) edinen kişiyi gördün mü? Allah onu ilim ve üzere dalaletle bıraktı. Ve onun işitmesini ve kalbini mühürledi. Görme (basar) si üzerine perde çekti. Bu durumdan sonra Allah’tan başka kimi hidayete erdirir. Hala tezekkür etmezmisiniz” (Casiye/23)

Şirk mertebelerine gelince:

1.ŞİRK-İ CELİ= AÇIK ŞİRK= Zahir-maddi bir öğeye tapmak. Put, para, eş, çocuk,ev, araba, makam. Taptığı şeyin (eşyanın) kulu olmak. Yaşamının merkezinde o şeyin olması. Kurtuluş “Rububiyet tevhidi” eğitimi.

2.ŞİRK- HAFİ=GİZLİ ŞİRK=  Kişinin kendi varlığını Hakk’tan ayrı görmesi ve bilmesi neticesinde BENLİK VEHMİ ile BENLİK ŞİRKİ içine düşmesi. Batıni-Zahiri birlikte ŞİRK içindedir. ANA-BÜYÜK PUT (İLAH) bu olup, bütün tabi putlar (ilahların) kaynağı BENLİK ŞİRKİ-ENANİYET ‘tir.

Kurtuluşu= “Nefsine arif olan Rabbine arif olur” hadisinin emriyle, Nefsini hem hakikati hem mertebeleri ile tanıma ve arif olma yoluna girmektir.

Yola girdikten sonraki şirk mertebeleri:

1.Benlik Şirki = Kişi NEFSİN HAKİKATİNE ulaşıp “TEVHİD-İ NEFS” NEFSİN VAHİDETİN” hakikatine ulaşıncaya kadar BENLİK VEHMİ onunla beraberdir. Hangi mertebede olursa olsun bu şirk kokusu kişi ile beraberdir.

2.Fiil Şirki = Yaptığı fiillerin kudretini HAKK’tan değil, kendinden bilmek. Kurtuluşu Tevhid-i efal eğitimi almak.

3.Esma Şirki= Fiilleri yaparken nefsindeki ilahi isim tecellilerini HAKK’tan ve HAKK ile bilmeyip, kendinden bilmek

Kurtuluşu = Tevhid-i Esma eğitimi almak

4.Sıfat Şirki = Nefsindeki sıfat tecellilerini HAKK’tan ve HAKK ile BİRlemeyip kendinden bilmek. Nefsine mal etmek.

Kurtuluşu= Tevhid-i Sıfat eğitimi almak.

5.Zat Şirki= Nefsini hakikatine vasıl olmadan varlığını kendinin sanmak

Kurtuluşu= Tevhid-i Zat eğitimi almak. Bu beş mertebe eğitimi tamamladığında Uluhiyet Tevhidi tamamlanır. Kişi “Uluhiyet ve Rububiyet konusunda eğitimini tamamlamış olur. Bu mertebe HALK VE HAKKK ayrımı söz konusudur.

3.ŞİRK-İ AHFA = EN GİZLİ ŞİRK = Halkı ve Hakk’ı ayrı görmektir.

Kurtuluşu=”TEVHİD-İ NEFS”-“NEFSİN VAHİDETİN” sırrı ile kişi hem kendi nefsini hem alemlerdeki her bir nefsin hakikatini ve HÜVİYETİNİ idrak ederek HÜVİYET TEVHİDİ SIRRI’na ulaşır. “VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU” bu tevhidin ifadesidir. MUTLAK TEVHİD bu nedenle HÜVİYET, ULUHİYET ve RUBUBİYET’in anlaşılması demektir. İfadesi ise: ZAT-I HAKK, TEK VÜCUD HÜVİYETİ (NEFS) ile HÜVİYETİNEDE, Zatıyla kaim ve esmasıyla makam ve tecelli, kudretiyle fail, fiiliyle zahir, eserleri (neticeleri ) ile meşhud, batını ile SIR olarak alemlerin her zerresinde ALLAH ismi ile ULUHİYETİNİ, her mevcudun birimsel nefsinde RUBUBİYETİNİ sergileyen gizli HAZİNENİN (AHADİYETİ ZATIN) TEK-YEGANE SAHİBİDİR.

Şirk-i ahfa’dan “ Hüviyet Tevhidi eğitimi almak ile kurtulunabilir. Bahsedilen ifade ile şu netice hasıl olur: ZAT-I VÜCUD-I HAKK, TEK VE BİR OLUP MERTEBELERİ VE DÜZEYLERİ ÇOKTUR. HER MERTEBEYE, DÜZEYE RİAYET ŞARTTIR. MERTEBELER ve DÜZEYLER ARASI İLİŞKİYİ DÜZENLEYEN HUKUK İSLAM DİNİ VE ŞERİAT-I MUHAMMEDİ OLUP ŞEHADET ALEMİNDE HUKUK İLMİ (ADALET) OLARAK ZUHUR EDER.

Bu nedenle “ ALLAH İNDİNDE (ZATINDA) DİN İSLAMDIR”. Her mertebe ve düzey İslam Dinini bir düzeyinin temsili ve tafsilidir. Her insan bu dinin hangi mertebesinde ise ve nefsi söz konusu vasıf ve sıfatlardan hangilerini taşıyorsa, nefsiyle İslam dininin o mertebesini şehadet aleminde temsil ve tafsil eder.




önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi26
Bugün Toplam384
Toplam Ziyaret888176
Hava Durumu
Saat
Takvim