TECELLİ MECLAYA TABİDİR-ZUHUR, NEFSİN MERTEBESİNE TABİDİR
Tecelli, görünme, bilinme ve Gaybi Batıni hakikatlerin kalplerde hissedilir hale gelmesi durumudur. Tezahür, zuhur etme, açığa çıkma ve görünmek halidir.Cilve, tecelliden hasıl olan durum ve zuhurdur. Tezahür ve tecelli kelimeleri çoğu zaman aynı manada kullanılırlar. Tezahür, “zahir olmak” açığa çıkmak” ,“görünmek” ,“meşhud olma” gibi manalar gelir. Tezahürde gizli olan (batın-gayb) bir hakikatin açığa çıkması (zahir) söz konusudur. Tezahürün gerçekleştiği mekana “mazhar” denilir.
Tecelli ise “gaybi hakikatlerini kalpte hissedilir hale gelmesi “ şeklinde tarif edilir. Kalplerdeki bu tecellilere “CİLVE” adı verilir. Tecelli ve cilve için “ARİFİN GÖNLÜNDE PARLAYAN İLAHİ NUR” denilmiştir. İnsan kalbi ilahi isim ve sıfatların tecelli mahallidir. Bu nedenle hadiste “Müminin kalbi arşullah, miratullah, hazinetullah, beytullahtır” buyurulmuştur. Tecelli kalpteki Rabbini kuvvet ve kudret olup Uluhiyetin nefsi natika üzerindeki Rububiyet ile zuhurudur. Hangi isim ve sıfat ile tecelli olursa, kalp (nefsi natika merkezi) mazhar olup, zuhur (tezahür) ile fiiller açığa çıkar ve müşahede gerçekleşir.
Alem, Hakk’ın değişik isim ve sıfatlarının tecellileri ile tezahüründen, görünmesinden ibarettir. İlahi isim ve sıfatlara Hakkani ve Adil mazhar olmanın sırrı NEFS TEZKİYE sinde yatmaktadır. İnsan kemali nefsinde celali ve cemali en güzel-ahlaki surette yatmaktadır.
İnsanın nefsi, AYNA (MECLA) mesabesindedir. İnsanın nefsindeki ahlak ve sıfatlar ise o kişinin nefs mertebesini temsil eder. Kişinin nefsi “emmare” mertebesinde ise vahşi hayvan mesabesinde olup, nefsi-aynada bu suretlerle zuhur eder (rüya-misal aleminde-böyle temsil edilir) Tecelli SAF olsa da, nefs onu AYNA daki surete bürür Hayvani Ruh bedende tasarrufta olduğunda, zuhur ve tecelli nefs mertebesine (mecla) bağlı olarak açığa çıkar. Hayvani öfke, şehvet ve kibir vb. vasıf olarak fiiller dökülür. Rububiyet tecellisi de nefsin bu vasıflardan kurtulması ve insanlık vasfını kişiye kazandırmak için isim ve sıfatlarda nefse yönelik uluhiyet tecellisidir. Amaç RABBİ AHAD ve İLAHİKÜM İLAHÜN VAHİD sırrına nefsi ulaştırmaktır.”Suyun rengi kabının rengidir” ve “ İlim maluma tabidir” makalelerinde “Kab içindekini sızdırır” hadisler bu hakikat ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Her kişinin nefs aynasındaki malum bilgiler, Hakk’ın o kişinin hüviyeti için malum olup “Rububiyet” tecelli bu malum bilgi üzerinden gerçekleşir. Amaç, o kişinin Hakk’ı bilmesi için Hakk’ın ona yardımcıdır. Ancak çok çeşitli tecelliler ile kişi Hakk’a dönmüyor ise, kör, sağır ve kalpsiz ise, Allah onlara şöyle buyuruyor
“Onlar Allah’ı unuttu, Allah’ta onlara nefislerini unutturdu” Onları kör-sağır-taş kalpli yapan ise BENLİK VEHİMLERİ ve bu vehimden kaynaklanan ilahlaştırdıkları heva-heves-arzulardır. Ayetle “ Hevasını ilah edineni gördün mü? Buyurularak bu durumdaki kişiler kastedilmektedir.
Tecelli-mecla-nefs için şöyle bir örnek ufuk açıcı olacaktır: Güneş ışığı tektir. Renksizdir.Ancak tecelli mahallinde (mazhar-mecla-nefs), tecelli mahallinin özelliğine-istidat ve kabiliyetine göre yaprakta yeşil, denizde mavi, ağaçla kahverengi vb. renk alır. Her ev (kalp) penceresi (gönlünün Hakk’a yakınlığı-irtibatı) , nefs mertebesi hükmündedir. İstidat ve kabiliyeti, renklenme, belirlenen nefs mertebesindeki MALUM bilgidir. ”Suyun rengi kabının rengidir“ ve “Kab içindekini sızdırır” ve “Tecelli meclaya (aynaya) tabidir“ ve “Zuhur nefsin mertebesine tabidir” ifadeleri TEK HAKİKATIN farklı ifadeleridir. Nefsinde MUDİLL vasıfları bulunduran ile HADİ vasıfları bulunduran arasındaki farkı belirtir.
Allah ayette “Allah onlara zulmetmedi, onlar nefislerine zulmediyorlar” derken nefs tezkiyesi emredildiği halde bunu gerçekleştirmeyenleri uyarmaktadır. Yaptıklarından mesul olduklarını hatırlatmaktadır. Yine “Kim bir hayır işlerse nefsi lehinedir; kimi bir şer işlerse nefsi aleyhinedir” ve “Zerre kadar hayır işleyen karşılığını görür; zerre kadar şer işleyen karşılığını görür” ayetleriyle bizi NEFS TEZKİYESİ konusunda uyarmaktadır. Ayrıca “Nefsini tezkiye eden kurtuluşa erer; nefsini karanlıklara gömen (tezkiye etmeyen) ziyandadır” ayetleriyle bize NEFS TEZKİYESİ’ni hedef olarak göstermektedir. Hakk fiilerde KUDRETİYLE FAİL olup; fiilin iradi tercihi ve tahsisini yapan nefs mertebesine göre kuldur. Mesuliyet oluşturanda bu İRADİ TERCİH’tir. Kuran ve Sünnet iradi tercih oluştururken kullanacağımız “ilahi ilim” dir.Uluhiyet ve Rububiyet sırrı, bizi nefsimizi tezkiye edecek şekilde tecelli eder. Bunu idrak eden Hakk’a yönelir, edemeyen gaflette kalır. Yoksa Hakk kimseye zulmetmez. Arifibillah Zekiye Güren Şamiye Hz.lerinin dediği gibi: “Hiç kuluna zulmeder mi HUDA’sı; kulun çektiği kendi cezası ”Ayette bu hakikat şöyle açıklanır: “İman edip şükrederseniz, Allah niye size azab etsin”
Hadiste “ Vücudda bir organ vardır. O organ iyi olursa, bütün vücud iyi olur. O kötü olursa bütün vücud kötü olur. O organ kalp’tir.” Buyurulur. NEFSİ NATIKA’nın merkezi kalptir. Nefsi natika NUR ve KURAN sırrını taşır. Nefs tezkiyesinin hedefi bu nura ve Kuran sırrına ulaşmaktır. İşte TEZKİYE gerçekleştiğinde KALP NURLANIR ve BU NUR kan gibi bütün vücudu nurlandırır. Böylece nurlanan uzuvlardan çıkan fiiller HADİ (NUR) zuhurları olur. Hidayet müşahede edilir. Nefs mücadelesi, terbiyesi ve tezkiyesinin hedefi de bu sırdır.
“MÜMİN MÜMİNİN AYNASIDIR” hadisi bizi, bizi gösterecek, gerçek bir MÜMİN bulmaya yönlendirir. Mümin Allah’ın bir ismi ( ZATİ NEFS), Efendimizin vasfı (NEFSİ MUHAMMEDİ), Murşidlerin özelliği (NEFSİ NATİKA ZUHURU) ve kamil müminlerin vasfıdır. HÜVE HÜVE sırrı budur. Herkes bu aynada kendini seyreder. Ebu Cehil, Efendimizin Nefsinde (aynada) kendini görmüş ve onu kötülemiş Hz. Ebubekir aynı aynada kendini görmüş övmüştür. Efendimiz ikisine de gülmüş ve herkes kendini müşahede etmiştir buyurmuştur.
Kemale ulaşmanın bu nedenle yolu MÜMİN vasıflı kişilerle birlikte olmak suretiyle nefs tezkiyesine yardımcı olmaktır. “Salihlerle beraber olunuz” tavsiyesi bu hakikat nedeniyledir. Dost, kişiye hatasını gösterendir. Bu nedenle hadiste “Müminin kalbi miratullahtır (Allah‘ın aynasıdır)“ buyurulmuştur.
“Çalışmak adetim, tevekkül halimdir” hadisine başvurarak; tüm gayreti göstererek, Allah ‘a sığınmak, konusunda elimizden geleni yapmak ile emrolunmuş bulunmaktayız.
Uluhiyet ve Rububiyet tecellisi, bizi ve nefsimizi KEMAL’e ulaştırmak içindir. Bizde nefsimizdeki ilmi artırarak ve nefsimizi tezkiye ederek, Hakk’a nefsimizden vereceğimiz malum bilgiyi geliştirmeliyiz