Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T.İ. 100. Tevhid Mertebeleri-Meratib-İ Tevhid


TEVHİD MERTEBELERİ-MERATİB-İ TEVHİD


Tevhid BİR BİLMEK, BİR GÖRMEK, MUTLAK TEVHİD ve İTTİHAD BİR OLMAKtır. Bu hakikate ulaşmak ise nefse irfan ile mümkündür. Efendimiz “Nefsine arif olan Rabbine arif olur.” (Men arefe nefsuhu fekad arefe Rabbehu) buyurmuştur. Nefs hakikatine arif olamayan mutlak tevhid sırrına ulaşamaz. Bu hakikate işaret ettikten sonra tevhidin üç aşamalı olduğunu belirtelim:

Üç aşama idrakteki ve müşahedeki değişiklikler olup bedendeki bir değişiklik değildir. Bedendeki değişiklikler ancak batında oluşan değişimin zahire yansımasıdır.1. AŞAMA=Fenafillah 2. BEKABİLLAH 3.FENAFİLLAH VE BEKABİLAHIN TEK NOKTADA, AN-I DAİM de toplanmasıdır.

FENAFİLLAH MERTEBELERİ=

TEVHİD-İ ENE: TEVHİD-İ NEFS

1. Nefsi bilmek ve BENLİK ŞİRKİNDEN KURTULMAK.Buna BENLİK TEVHİDİ-NEFS TEVHİDİ diyebiliriz. Kişi nefsi natika hakikatinin Zati Nefsin izdüşümü olduğunu ve benliğini oluşturan NEFS’in kendisine HAKKIN EMANETİ ve ARMAĞANI olduğunu idrak etmesidir. Emanet ehline (Hakk’a) teslim edildiğinde ve bu idrak ile yaşanıldığında ve nefsteki tecellilerin uluhiyetin bir yansıması olduğu idrak edidiğinde BENLİK TEVHİDİ nin ilk aşaması gerçekleşir. Bu tevhidin rabıtası “la ene illallah, la ilahe illallah “ zikridir. Her 10.zikirde bir, zikre “muhammeden resullah” eklenmesi zuhurun HADİ üzere olmasını sağlamak için şarttır. Tevhid zikrine ilaveten “la ilahe illallah” zikri telkin edilir. Nefsi emmare mertebesinden kurtulmak ve necat için bu zikirler tefekkürle yapılır ve “idrak ayetleri” tefekkür edilerek mertebenin hakikatine ve nuruna ulaşılır. Bu ve bundan sonraki mertebelerin “idrak ayetleri” “Tasavvufta Tevhid ve Nefsi İrfan Yolu” eserimizde mevcuttur. Konunun uzamaması için bu makalede yer verilmemiştir. Benlik Şirki en önemli put olup diğer şirklerin kaynağı da “BEN” dediğimiz vehm-i enaniyetdir. Kişi “BEN”dediği varlığın hakikatine vakıf olmadıkça bu şirkten kurtulamaz. Nihayet bidayete yerleştirilmiş ve bundan sonraki her mertebe hem “ENE” nin hem “İLAH” ın özelliklerini, vasıflarının ve hakikatini açmak üzere tanzim edilmiştir.

TEVHİD-İ MAKSAD:

2. (MAKSAD TEVHİDİ) =Hedefleri tek noktada birleştirmektir. Hayatın amacı ALLAH İÇİN olmaktır. Benliğin rotasını Hakk’a çevirmekten ibarettir. Benlik heva ve hevasını ilah edindiğinde şirk, BEN YAŞANTISI Kuran ve Sünnet ile “Allah” için olursa bu mertebenin tevhidi de gerçekleşmiş olacaktır. Bu mertebenin telkini nefsi levvame mertebesinde “ALLAH” zikrimi yapılması ve “la maksude illallah-la ilahe illallah” tevhid zikri rabıtasıyla gerçekleşir.

Mertebenin “idrak ayetlerinin” yaşanması, hakikatlerinin ile bu mertebeden terakki edilir. Hedef “Hevasını ilah edinmemek” ve “Allah’a firar etmek” tir. Maksadı ve niyeti “ ALLAH İÇİN” kılmaktır. Allah’ın sevdikleri ve sevdiği amellerle nefsi süslenmek temel hedeftir.

3. FİİL TEVHİDİ=TEVHİD-İ EFAL= Kişinin zahirden batına yolculuğu olan seyr-i süluk (irfan yolu) ta zahirdeki fiillerin kaynağını ve kudretini tespit etmesidir. Fiillerin kaynağı nefsi olup “kab içindekini sızdırır” Nefste fucur ve takva oluğuna göre KAYNAK mudil ve hadi üzere fiilleri zuhura çıkarır. KUDRET ise Hakk ‘a aittir. KUDRETİYLE FAİL ALLAH’tır. Bu nedenle tevhid-i efalin Hakk olarak gerçekleşmesi için KAYNAK olan NEFSİN tezkiye olması şarttır. Kaynak temiz ve nur olunca O’nda görünen HADİ ALLAH zuhur edecektir. Kaynak pis ve kirli, zulmet olunca onda görünen MUDİLL ŞEYTAN olacaktır. Kişiye düşen Kuran ve Sünnet ilmini öğrenip hayatına tatbik etmesidir. Tevhid-i Efalin aşılabilmesi için “emirlere riayet ve yasaklardan kaçınmak” olmazsa olmaz şarttır. Bu nedenle bu mertebe ilahi hüviyeti anlatan “Hu” ismiyle telkin edilir.

Bu mertebenin tevhid zikri ve rabıtası “la faile illallah; la ilahe illallah”tır.

Benlikteki heva-heves ve enaniyet ile fiilin gerçekleştirilmesi ŞİRK, Kuran ve Sünnet ise benliği süsleyerek zuhura çıkıyorsa TEVHİD dir. Her iki durumda da KUDRETİYLE FAİL ALLAH’tır.Kul nefsindeki malum bilgi ile iradi tahsisi ve tercih ve niyeti ile sorumludur. Kim kendide böyle bir iradenin olmadığını iddia ederse o kişi ya akılsızdır ya da hastadır ve mutlak surette tedaviye muhtaçtır. “La faile illallah” zikri kişiye sorumluluk yükler. Zira Allah “RAZI” olduğu ve olmadığı ve “SEVDİĞİ” ve sevmediği amelleri bildirmiş ve şeriat-ı ile bunlarla insanı sorumlu tutmuştur. Kişi bu mertebede NEFS indeki malum bilgi üzerinden Hakk’ın tecellide olduğunu ve KUDRETİYLE FAİL olanın HAKK olduğunu idrak ile iki kere dikkat etmeli ve öncelikli görevi nefs terbiyesi ve nefs tezkiyesi ile ilim-irfan tahsili olmalıdır. Aksi gerçekleşirse şeytanın Allah’a dediği gibi “ Beni Sen azdırdın” sınırlarına girerek Hakk ‘a iftira eder ki şirk olup” EN BÜYÜK ZULÜM” dür. Bu nedenle “la faile illallah , la ilahe illallah” zikrine 10 adet de bir “Muhammeden Resullullah” zikri eklenir ki zuhur HADİ üzere olabilsin.

İlgili bilgiler ilmi tevhidi efal bölümünde ayrıntılı olarak vardır. Bu telkin kişiye nefsi mülhime mertebesinde yapılır. İlgili idrak ayetlerinin müşahedesi ve hakikatin aydınlaması ile mertebe yaşanıp idrak edildikten sonra terakki edilir.

4. TEVHİD-İ ESMA = Kişinin zahirden batına yolculuğunda “ ilk batın” mertebesi olup “eşyanın hakikati” nin idrak ve müşahede edildiği mertebedir. Zira efalin batını esmalar olup ilahi esmaların tahsili ve eşya da idraki ile tevhid anlaşılabilir. Bir şeyin (mevcudun) hakikati bilinmez ise ve onun sadece zahirinde kalınırsa Hakk tevhid edilmemiş olur. Tevhidin zıddı ise şirktir. Kişinin “ene” side mevcuddur. Kendi benliğinin de ilahi isimlerin zuhuru olduğunu ve hatta beden kalıbının da O’nun Halik, Bari Musavvir ve “ZAHİR” isimleriyle zuhuru olduğunu idraki ile her mevcudun hakikatının da esma mertebesinde O’nun kayıtlı ve sınırlı esma kompleksleri olduğunun idraki Hakk’ı bu mertebe de tevhid etmektir. Her şeyi ayrı ayrı ve Hakk’tan ayrı görmekten kurtulup “ALLAH” ismi camisi altında toplayıp O’nun belirli nefs mertebelerinden , nefsi özelliklerine göre zuhuru olduğunu idrak ve müşahededir. 

Bu mertebe salike “HAKK” ismi telkin edilerek verilir. Mertebenin tevhid zikri ve rabıtası “la mevcude illallah, la ilahe illallah” zikridir. Kişinin esmaları gerçek hüviyetiyle zuhura çıkarabilmesi ve Mudill esması karışmaması için 10 zikirde bir “HADİ” talebi için zikre “Muhammeden Resullullah” eklenir. Bu mertebe zahir ve batın bütünlüğünün kurulabildiği ilk mertebe olduğundan nefsi mutmainne mertebesinde telkin edilir. Ancak bu hakikatlerin idraki ve müşahedesi tamamlanınca nefs “mutmain” vasfını alır. Her mertebe de bu böyledir. Eğitim tamamlanmadan salik o mertebenin öğrencisidir. Hakikati müşahede ve idrak ettiğinde o mertebenin hükmü nefsinde gerçekleşmiş olur.

5. TEVHİD-İ SIFAT= Kişinin zahirden batına yolculuğunda ilk mertebe de BENliğini, sonra maksadını sonra fiillerini, daha sonra bunların kaynağı olan esmaları fark edip isimlerinin batınında da “İLAHİ SIFATLARI” gördüğü “ikinci batın” mertebedir. Eşyanın hakikatinde İLAHİ SIFATLARI müşahede ve idrak mertebesidir. Hem kişinin NEFS inde hem afakta (ALEMDE) ilahi sıfatları bulma mertebesidir. Hayat bütün ilahi isimlerin ve sıfatların kaynağıdır.

Bu nedenle bu mertebenin zikri salike “HAYY” ismi telkin edilerek verilir. Bütün isimlerin kökeni HAYY ve İLİM sıfatıdır. Nefslerdeki faklı düzeylerin ve farklıların kaynağı görülür. Bu mertebenin tevhid zikri “la mevsufe illallah , la ilahe illallah” der. Sıfatların “HADİ” üzere zuhuru için her 10 zikirde bir tevhid zikrine “Muhammeden Resullullah” zikri eklenir. İdrak ayetlerinin yaşanması ve hakikatinin ve nurunun müşahedesi ile bu mertebeden terakki edilir. Bu mertebe “nefs-i raziye” mertebesinde telkin edilir. Zira Hakk’ın rızası kulun rızasını gerektirir. Kulun her halde Hakk’tan razı olması bu mertebede gerçekleşir. Kader sırrının ışık gösterdiği ilk mertebedir.

6. TEVHİD-İ ZAT: Kişinin zahirden batına yolculuğunda kendi benliğinde İLAHİ ZATI bulmasıdır. Nefsi natikasının O’nun Zati Nefsinin “ayn” ı olduğunu idrak ve müşahedesidir. İsim ve sıfatlar Zat’ın birer yüzüdür ve Zattan ayrılmazlar. İsmin ve sıfatın olduğu yerde ZAT, ZATIYLA mevcuddur. Kişinin batında ve zahirde , ahirde ve evvelde Hakk’ı idraki ve müşahedesidir.

Kişinin kendi zatını İLAHİ ZAT ile KAİM bilmesi ve bulmasıdır. Bu nedenle bu mertebe “KAYYUM” ismi verilerek salike telkin edilir.

Tevhid zikri ve rabıtası “la zate illallah, la ilahe illallah‘dır.” Bu zikre “Muhammed” ve “HADİ” üzere BAKİ olunabileceği için 10 adet zikirde bir “MUHAMMEDEN RESULLULLAH” zikri eklenir. Bu mertebe “nefsi marziye” mertebesinde salike telkin edilir.

La ene illallah, la maksude illallah, la faile illallah, la mevsufe illallah ve la zate illallah vb.zikirleri “LA İLAHE İLLALLAH” zikrinin itibarlarıdır. “La ilahe illallah” aslında bu zikirlerin hepsini kapsar. Ancak salik ilk aşamada bunun farkında değildir. Sonunda anlar ki bunlardan kasıt O’dur. Tıpkı ENE sinde O’nun isimlerinin, sıfatlarını, Zatını bulması gibi irfan yolu ile hem “ENE” hem “İLAH” ın vasıflarını öğrenmiş olur.

“LA İLAHE İLLAHLAH” FENAFİLLAH, MUHAMMEDEN RESULLAHLAH BEKABİLLAH mertebesidir. NEFSİ MARZİYE ‘nin ilk aşamasında fenafillah gerçekleştikten sonra ikinci aşamasında Bekabillah eğitimi başlar.

Bu aşamada Murşid salikin istidadına göre nefsi safiyenin zikrini ve tevhid zikrini telkin eder veya etmez. Ancak kişiyi BEKABİLLAH’a taşıyacak olan ikinci bölüm eğitime taşır. Burada kişi de sırasıyla efal, esma, sıfat ve zat mertebelerinde bekabillah gerçekleşir. Bu fena zikirlerine “muhammden resullullah” zikrinin eklenmesi ile gerçekleşir. Ayrıca her fena-beka mertebesinin TEK HÜVİYET te gerçekleştiğinin idraki için HÜVİYET TEVHİDİ telkini yapılır. Bunun da BEKABİLLAH gerçekleşmesi için eğitimi şarttır. Efal, esma, sıfat-ı Hakk ve Zat-ı Hakk’ın TEK VÜCUD HÜVİYETİNDE müşahedesi (Vahdeti Vücud Şuhudu) için bu eğitim mutlak surette gereklidir. Daha öncede belirtildiği gibi “HADİ” zuhuru ile İNSAN-I KAMİL olabilmek bu eğitimin tamamlanması şarttır. Bu eğitim NEFS-İ MARZİYE eğitimi içinde verilir. Bu eğitim tamamlandığında kişi İNSAN-I KAMİL olur ve bunların içinden Hakk’ın Vehhab ismiyle kendine seçtikleri “NEFSİ SAFİYE” mertebesine terakki ettirilir.

Söz konusu eğitimin ayrıntıları “Tasavvufta Tevhid ve Nefsi İrfan Yolu” eserimizin ikinci bölümünde verilmiştir. İşte bu eğitimi tamamlayanlar “NOKTANIN SIRRI “ na ulaşır ve NOKTA dan “AN-I DAİM” sırrını yaşayarak fena ve bekayı bu anda yaşarlar. Zira Hakk için AN vardır. Arifibillahlar ise Hakk ile HAKK olan Efendimiz ‘in varislendir. Onların tevhidi MUTLAK TEVHİD olup İTTİHAD ile “BİR OLMAK” tır. Tevhidleri Hakk, alemlerin her zerresinde, Tek Vücud Hüviyle, Hüviyetinde, Zatıyla Kaim ve Batın Vücuduyla mevcud, sıfatıyla muhit ve tecelli esmasıyla malum ve tecelli, kudretiyle fail, fiiliyle zahir, eserleriyle meşhud, batını ile sır olarak ULUHİYETİNİ sergileyen ALLAH’tır. Hüviyetinde uluhiyetini seyreyleyen arifibillahlardır. Bu yol tadarak ve irfan yolu eğitimi ile gerçekleşebilir.

Bu yolun sahibi Hakk, Rehberi Efendimiz, varisleri Mürşid-i Kamillerdir. Eserimiz “la ilahe illallah muhammeden resullullah” tevhidini bu idrakle söylemeyi ve müşahede etmeyi anlatır. Burada bazı özellikleri anlatılan irfan yolu uzun yıllar gerektiren bir eğitim sistemin de ÖZÜDE TEVHİDdir.

Zirvesi VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU olup NOKTADAN VE AN-I DAİM de batında fenada zahirde bekada evvelde fena da ahirde bekada “Her an bir sende” olmaktır. Ahadiyetül Cem dedikleri mertebe burası olup Besmele’nin altındaki nokta olmaktır. Noktanın sırrı ve FİİLİ besmele olmaktır. Nokta’da fenafillah da besmele ile alemlerde bekada her an bir tecellide olmaktır. Bu şuhuda “Muhammedi Şuhud” noktada olmakta ehl-i beyt olup KABE’nin İÇİNDE sahibi Hakk ile bulunmaktır. BİR OLMAK tan kasıtla budur. AbduHU ve Resulu HU sırrıda budur. “Benimle görür, Benimle söyler, Benimle işitir, Benimle yürür” dediği bu sırdır. Bu nedenle “Müminin kalbi Beytullah, arşullah, hazinetullah, miratulllah “ buyurmuştur. Efendimiz sır olan müminin kalbi böyle bir vasfa ise ancak MUTLAK TEVHİD ile ulaşabilir Mutlak Tevhid hem uluhiyet hem hüviyet tevhidini tahsil etmek ve Vahdeti Vücud Şuhudunda BİR BİLMEK, BİR GÖRMEK VE BİR OLMAK ile mümkündür. Kamil Tevhid hakikati budur. Noktanın sırrı ve An-ı daim sırrına ulaşabilmek için BEKABİLLAH MERTEBELERİNİN eğitimi şarttır. Bekabillah mertebeleri:

1. YAKİN Tevhid-i Efal: Kişinin tüm fiillerinin HADİ üzere giyinilmesidir. Bu Salihlere şu zikirlerle telkin edilir.

A. “La ene illallah muhammeden resullullah” :Bu zikirle ENE “muhammede yani kamil-HADİ üzere MUHAMMEDİ FİİLLER İle BAKİ olur. Ene “RESUL” vasfı ile “Kuran ve Sünnet” üzere efalini gerçekleştirir ve “ALLAH” ‘ı HADİ üzere temsil ve tafsil eder. Aynı zamanda B. La ilahe illallah, la ene illa hu” zikri ile Benliklerin ve nefislerin tek hüviyetin zuhurları olduğunun idrak eder. Nefis mertebelerinin tahsil ettiğinden, her nefs mertebesinde seyredenin Hu(ilahi hüviyet) olduğunun idrak ve müşahede eder. ENE nin niçin “muhammeden resullullah “ ile BAKİ ve HADİ ile süslenmesi gerektiğini anlar. Zira hüviyet nefsi emmare de kendini MUDİLL ile göstermektedir.MUHAMMED İLE BAKİ yani HAKK ile BAKİ olabilmek için HADİ zuhuru olması gerekmektedir. Bu zikirlerinde “la ilahe illallah” içinde var olduğunu idrak eder. La ilahe illallah bir mertebe daha idrak edilmiş olur. Muhammeden Resullullah ise yaşamın “müşahede” ve “BEKA” yüzüdür. “La ilahe illallah” , “Muhammeden Resullullah” ile müşahede edilebilir. Bekabillah ancak bu şekilde gerçekleşebilir.

Mudill batında kalmaktır. Bunu açan Efendimiz: “Ben şeytanımı Müslüman ettim” ve “Ben nefsimi Müslüman ettim” buyurmuştur.

“Müslüman” olmanın yolu da bu “MRA” sırrından yani “ Muhammeden Resul Allah” zikrinden geçmektedir. Bu lafızdan ne anlaşılması gerektiği ayrı bir makalede belirtilmiştir. Böyle “ENE” ve onn temsili NEFSİ NATİKA “insan-ı kamil” ve “Kuran” olma yolunda BEKA için EFAL ELBİSESİNİ giyebilir.

B. “La faile illallah muhammeden resullullah” zikri ile efallerin HADİ üzere zuhur etmesine vesile olur. “MUHAMMED” HADİ temsili İNSAN-I KAMİL dir. “Benim mucizem KURAN dır” buyuran resul ENE sini KURAN olarak vasfetmiştir. Kuran “Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT “ olup filler “Resul” ün irsal ettiği Kuran ve hadisler (Sünnet) ile zuhura çıkarılarak HİDAYET gelişir. Kişi hidayette olsa bile bunun kaynağını nefsine tatbiki bu zikirlerle özellikle “MRA” zikri ile gerçekleşir. Bu zikir, fikirleri ve “ene” yi süsleyerek ,batından zahire çıkan fiillerde HADİ üzere gerçekleşecektir. “la ilahe illallah – la faile illa hu “ zikri ile de tüm fiillerin kaynağının HU (ilahi hüviyet) olduğunu ancak bu fiillerin içinde mudillinde olabileceğini idrak eder. Bu zikirlerin “LİİA“ (LA ilahe İlla Allah) içinde gizli olduğunun ancak irfan ile bunun farkına varılacağını idrak eder.

“MRA” zikrinin HADİ için gerekli olduğunu idrak eder. Böylece şeriat ile hakikati bir noktada toplar. Hakikatin sırlarını şeriatın gerekliliğini idrak eder. Şeriatın sırları ile hakikat sırlarını nefsinde tatbik etmiş olur.

C. “la meşhude illallah muhammeden resullullah” zikri ile alemlerde meşhud edilenin “MRA” yüzünden HAKK olduğunu idrak eder. Bunun HADİ yani Hakkani bir gözle müşahedesini sağalan “MRA” zikrinin eklenmesidir. “La ilahe illallah- la meşhude illa HU “ zikri ile tüm müşahedelerini HAKKANİ HÜVİYET olduğunu idrak ve müşahede eder. Ancak bu tevhidi müşahede de FARK mertebesini oluşturan “MRA” zikridir. Zira tevhidi Hz. Ali (kv) efendimiz “CEM VE FARKIN BERABERLİĞİ TEVHİDDİR”buyurarak anlatılmıştır. Böylece tüm BEKA mertebelerindeki “la ilahe ilallah” ve O’nun itibarları (örneğin=la ene illallah, la faile illallah) hem FENA hem CEM mertebesini temsil ederken “Muhammeden resullullah” FARK VE BEKA mertebesini oluşturmaktadır. MEŞHUD edilenin “ TEK İLAHİ HÜVİYET” olduğunun idraki VAHDETİ ŞUHUD mertebesidir. Vahdeti şuhud bu mertebede “la meşhude illa Hu “ zikri ile telkin edilmiş olur. Şuhud mertebelerindeki farklar ise HADİ temsili “MRA” zikri ile sağlanmış olur. Böylece tevhid üzere ŞUHUD gerçekleşir.

2. YAKİN TEVHİD-İ ESMA: Fiillerini HADİ üzere zuhura çıkaran salikin ESMA ların tatbiki ile “ ESMA ELBİSE” sini BEKA üzere giyindiği mertebedir. Fiillerin kaynağı esmadır. Bu mertebede Mudillin hiç tesiri kalmamak üzere “ruhi mücahede ve ruhi riyazat” şarttır. Esmaların HADİ üzere giyinilmesini sağlayan zikir “ la mevcude illallah, aynı zamanda la ilahe illallah ‘ında itibarıdır. MEVCUD larda esmayı idrak ve müşahede eden salik Hakk’a kulluğunu (abd) HADİ üzere “gerçekleştirmesi için MRA zikriyle BAKİ olarak zorundadır. “la ilahe illallah- la mevcude illa HU” zikriyle de alemlerdeki her mevcudun “ilahi hüviyet” kaynaklı olduğunu müşahede eder. TEK HÜVİYET müşahedesinde FARK mertebesini oluşturanın mevcuda yerleştirilen “kayıtlı” ve “sınırlı” ilahi isimler olduğunun fark eder. Nefsinde (ENE) ve alemdeki her mevcudun nefsinde ilahi isim tecellilerini bularak, bu isimleri HADİ üzere gerçek hüviyetleri ile mudil karıştırmaksızın sergilemeye gayret eder. Bu gayretin zirvesi “İLAHİ İSİM” lerin ENE-NEFSE giydirilmesidir. Her salikin Rabb-ı Hass dediğimiz “özel yüzü “ bu mertebede açığa çıkabilir. İnsan bütün isimlerin temsilcisi iken, bu özel isim yüz ile değerlerinden farklılaşır.

3. YAKIN TEVHİD-İ SIFAT: İsimlerin kaynağı ilahi sıfatlardır. İsimleri HADİ üzere (MRA) zuhura çıkaran salike sıfatların tatbiki ile “SIFAT ELBİSE” sinin BEKA üzere giydirildiği mertebedir. Her salikte tüm sıfatlar muhit iken, salik bir yüzüyle daha ön plana çıkar. “Vech-i has” bu mertebede salikler arasında farkı belirtir. Salikte dominant olan SIFAT “vech-i has” olarak adlandırılır Sıfatların HADİ üzere zuhuru için “ruhi mücahede” ve “ruhi riyazat” şarttır. Sıfatların HADİ üzere giyinilmesini sağlayan zikir “la mevsufe illallah “ aynı zamanda “la ilahe illallah” sırrının itibarıdır. MEVSUF larda sıfatları idrak ve müşahede eden salik kulluğunu HADİ üzere gerçekleştirebilmesi için “MRA” zikriyle BAKİ olmak zorundadır. Sıfatlarla da AbduHU olabilsin. “la ilahe illallah-la mevsufe illaHU” zikriyle de alemlerdeki her mevcud da ve mevsufta “ilahi hüviyet” i müşahede eder. TEK HÜVİYET (CEM) müşahedesinde nefislerdeki vasıf-şahsiyet farklılarını (FARK) idrak eder. Tek hüviyet müşahedesini sağlayan (HU) zikri farkı oluşturan “MRA” zikridir. Böylece CEM ve FARKI birleştirerek Hakk’ı sıfat mertebesinde de tevhid etmiş olur. Birincisi hüviyet tevhidi ikincisi uluhiyet tevhididir.

FARK mertebesinde her mevcudun vasfının çeşitli farklılıklarını görür. Bunu oluşturanın hüviyetin nefs mertebelerindeki ayrı-farklı ahlak ve vasıflar olduğunu idrak eder. Bu farklılıkları BİR NOKTA da toplayan “MRA” zikridir. “MRA” HADİ kaynaklı Akl-ı Külden bakan bir müşahede anlayışıdır. Her bir ENE-NEFS’in kendi mertebesinde Hakk’ın hüviyetini temsil ve tafsil anlayışının gerçekleşebilmesi, cem ve farkın beraberliği için HADİ temsili “muhammeden resullullah” zikri sıfatların giyinebilmesi için temel şarttır. Efendimiz (sav) tüm mertebelerin temel kaynağıdır. “Muhammed ile BEKA “ olmadan BEKABİLLAH gerçekleşemez. Zira Hakikat-i Muhammedi ilk taayyündür. Buraya ulaşabilen BEKABİLLAH sırrını yaşayabilir. Zira HAKK ile MUHAMMED arasındaki tek fark taayyün ile taayyünsüzlüktür. Hakkikat-i Muhammedi mertebesinde. Giyinilen sıfat ve isim elbiseleri “Allah’ın ahlak ile ahlaklanınız “ “Ressulün ahlakı ile ahlaklanınız” hadisleri ile “Muhammedi Ahlak” ın giyinilmesidir. Mekarim-i ahlak sahibi O’dur. Bütün yollarda asaleten O’ndan geçer. Başka yolda yoktur. Bu nedenle bu mertebeleri telkin edebilecek olan mürşidin Muhammedi varis olması şarttır.

“la ilahe illallah – la mevsufe illa Hu” zikriyle de alemlerdeki her mevcuddaki sıfatların “ ilahi hüviyet” kaynaklı olduğunu müşahede eder.. TEK HÜVİYET müşahedesinde FARK mertebesine oluşturan “nefs mertebeleri” farkı ve bu mertebelerde “kayıtlı” ve “sınırlı” ilahi sıfatlar olduğunu idrak ve müşahede eder. “Muhammeden Resulullah” taki Muhammed HADİ vasfını Resul-Kuran ‘daki zıt isimlerde dahil tüm ilahi isim ve sıfatları CAMİ ZAT ‘ı temsil eder. Allah ismi CEM ve FARKI birleştiren ZATİ İSİM olup tevhidin bel kemiğini oluşturur. Zira Bu iki zikirle “tek ilahi hüviyette” farklı mertebeler yani O’nun uluhiyeti seyredilir. “Hu” kaynaklı zikirle hüviyet tevhidini, Allah kaynaklı zikirler uluhiyet tevhidini, ifade etmektedir. İkisini birleştiren ise nefsinde mutlak tevhide ulaşmaktadır.

4. YAKIN TEVHİDİ ZAT: Nefsinde HAKK’ı bulan ve nefsinin hakikatini idrak edebilenleri ulaşabileceği bir mertebe olup. ZATI NEFS’in izdüşümü olduğunun ve TEK NEFİS’ten kastedilenin ne olduğunu müşahede edip bu hakikati nefsinde yaşıyabilenlerin mertebesidir.

Her nefis tecelli-i efal, tecell-i esma, tecelli-i sıfat ve tecelli-i Zat olarak zuhurun mazharıdır. Tecelli-i Zat ancak bu mertebeye ulaşanların zevki ve müşahedesidir. Bunun oluşabilmesi için “Muhammedi ahlak” ile tahakkuk etmek şarttır. “Muhammed ile BEKA” kemal manada bu mertebede gerçekleşir. Bu nedenle zikri “la zate illallah muhammeden resullullah “ dır. Zatın müşahedesi ve zuhuru Muhammed ve Kuran ile gerçekleşir. “Benim mucizem Kurandır” buyuran Resul en kamil temsilcidir. O’nun zuhuru HADİ üzeredir. O’nun ahlakı Allah’ın ahlakıdır. Bu nedenle O ‘nun ahlakıyla ahlaklanmayana bu yol kapalıdır. “la zate illa Hu”, “la veche illa Hu”, “la vücude illa Hu” zikirleriyle TEK VÜCUD (NEFS) HÜVİYETİNDE (Hu) müşahede edilir ve idrak edilir. Vahdeti Vücud bu mertebede idrak edilir. Vahdeti Vücud CEM mertebesidir. Bu zikirler bu hakikate ulaştırır. Söz konusu zikirleri “la ilahe illallah” ve “la ilahe illa Hu” kapsamında taşır. Ancak salik buraya gelip bu zikirlerle idrake ulaşıp bu sırrı müşahede eder. FARK mertebesini oluşturan “MRA” ve “ ALLAH” zikridir.

“Cem ve Farkın beraberliği tevhid” olup TEK VÜCUDDA MERTEBELER müşahede edilir. Bu müşahedeye “VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU” dedik. İfadesi; “VÜCUD TEK VE BİR (Vahdet-i Vücud) olup mertebeleri ve düzeyleri çoktur. Mertebelere riayet şarttır. Mertebeleri ve düzeyleri Zatından ayrı olmayıp O’nun isim ve sıfatlarının taayyününden ibarettir. HÜVİYETİNDE, Hüviyetiyle uluhiyetini sergileyen Hu’dur. Hüviyeti TEK olup, uluhiyetini sergilerken isim ve sıfatları ile zuhurdadır. Bu idrake ulaşan kişi insan-ı kamil olur. Tüm mertebelerdeki “LİİA ve MRA” itibarlarını birleştirerek müşahedeki olarak gerek “la ilahe illallah muhammeden resullullah” ı gerekse “kelime-i şehadeti” kemal manada ifade eder. Hu sırrının YANİ İLAHİ HÜVİYET’in abd(kul) mertebesinden O’nu temsil ve tafsil ettiğinden ABDUHU ve varis olarak “ResuluHU” lakabını alır. Kamil varisin tevhid zikride “HU HU ALLAH HU” zikridir. Buraya ulaşabilmesi için salike yakin tevhidi Zat eğitimin son aşamasında “KAHHAR” “VEHHAB” ve “ VEDUD” isimlerinin zikri ve “ALLAH BİLLAH” zikri ve “la havle vela kuvvete illa billah, la ilahe illallah” zikri verilir.

Tüm bunlar tahsil edildikten sonra yani fenafillah ve bekabillah tamamlandıktan sonra kişiye NOKTA sırrının anlaşılabilmesi ve AN-I DAİM sırrının zuhuru için “BİHİ BİHU” zikri telkin edilir. Bu suretle kişi “BİHİ BİHU” ve “ALLAH BİLLAH” zikirleri ile alemlere rahmet olurlar. Efendimizden gelen bereketle O’nun varisi insan-ı kamil vasfını kazanmış olurlar. Tüm bu anlatılanlar üç mertebe gerçekleşir. İlmel, aynel ve Hakkel yakin. Burada kısaca sadece bazı özelliklerine değinebilen hususlar uzun yıllar bir eğitim gerektirir ve bir arifibillah mürşid-i kamil gözetiminde ve rehberliğinde gerçekleştirilir.

Bu marifetullah yolculuğu olup kişinin hedefide bu olmalıdır. Bekabillah ve Nokta- AN sırrını yaşamak ancak bu suretle mümkündür.

Tadmayan bilmez denmiştir. Tadarak yaşanılması niyazıyla…Tevhid Mertebelerini daha ayrıntılı olarak “Tasavvufta Tevhid ve Nefsi irfan Yolu” kitabımızda açıkladık.



önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler


Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi22
Bugün Toplam300
Toplam Ziyaret888092
Hava Durumu
Saat
Takvim