MARİFETULLAH SIRRI-VUSLAT MARİFETTİR
Marifetullah dört temel esasa dayanır:
Bu dört marifet tamamlandığında MARİFET-İ ZAT oluşur. Künhü Zatı ise ihata edilemez.
Kişinin hakikat-i insaniyyesi onun zatıdır. Hakikat-i insaniyye insanın manevi genetik şifresi olup aslını ZATİ NEFS ‘teki ilmi hakikati olan ayan-ı sabitesi oluşturur. Ayan-ı sabitenin zıllı ve izdüşümü nefsi natikadır. Ayan-ı sabite Hakk’ın Zatında, Zatıyla Zatça düzenlenmesidir. İLMİ ZAT mertebesidir. ZATI NEFS’indeki ilmi düzenlemelerdir. Bunun zahire bakan yüzü NEFS-İ NATİKA olup tecelli-i Zata mazhar olan hakikatimizdir. Bu nedenle “Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” yani “Kim nefsine arif olur, Rabbine arif olur “ buyurulmuştur. Marifet'i Nefs’ten kasıt işte bu nefistir. Zati Nefsin izdüşümü olan nefsi natika tek( vahid) bir hakikat olup şehadet aleminde taşıdığı ahlak ve vasıflarla emmare, levvane, mülhüme, mutmainne, raziye, marziye ve kamile =zekiyye nefis olarak mertebelere ayrılır. Nefsin marifeti için hem Zati Nefs hakikati hem de mertebelerinin bilinmesi gerekir. Kim ki nefsini bildi, hakkiki VARLIĞII idrak etti, O TEK VÜCUDDA “Hu” olarak kendini buldu. Ehlullah bu sırrı açmak için şöyle buyurdu: “Nefsin bilir “Hu” olursun; Sıfatlardan kurtulur NUR olursun. Nefsini bildiğinde fena olan cehlindir varlığın değil. Baki olanda “marifet” tir. Sadece marifetin getirdiği “İDRAK VE MÜŞAHEDE” değişikliğidir yaşadığın. Ortada fani olacak bir vücud görüyorsan, sende ŞİRK KOKUSU vardır, henüz nefsini bilemedin demektir. Ne zaman ki nefsini bildin arif oldun ortada gayrı kalmaz. “AYN” ı HAKK olursun. Gayr olması için . İki vücud gerekir. İki Vücud ise iki ayrı Rabb demektir. Sen ayrı Rabb ayrı düşünüyorsan gizli şirktesin. Hemen nefsine arif olabilecek ve şer nefsini tanıtacak bir mürşid-i kamil bul ve nefsin hakikatini tahsil etki BİR’i iki görmeyesin ve şaşı bakmayasın . Nefsi natikan Allah’ın Nurunu ve Kuran’ın sırrını taşıyan Zatı Nefsin izdüşümü. “Ben insanın sırrıyım insan da Benim sırrıdır” kudsi hadisinde anlatılmak istenen hakikat bu. Ne zamanki bu sırra ve hakikate arif oldun, Rabbimi Rabbimle bildim” diyebilirsin Efendimiz gibi.
Zira Hakk nefsinle Rabb, Hakk, Sem, Basar ve Mütekellim vb.dir. Nefsiyle bilici ve görücü olduğundan “ Ben sizinle beraberim, işitirim ve görürüm” (Taha/46) ve “ Nerede olursanız O (ilahi hüviyetiyle) sizinle beraberdir” (Hadid/4) ve “ Ben size şah damarınızdan yakınım” (Kaf/16) buyurmaktadır. Ne zamanki bu sırrı nefsinde buldun, nefsine ve Rabbine arif oldun demektir. Marifet-i Nefs, Zatı Nefsin sende dürüldüğünü idrak ve müşahede etmendir. Ayette bu nedenle “ eşhedühüm ala enfüsihim” yani “nefislerine şahid oldular” buyurmaktadır. Nefsinle Zatına mazhar oldun ve TEK NEFİS (Nefsi vahidetün) sırrına eirştin demektir. Yalnız HAKİKATİNLE mertebenle değil. Nefsi safiyeye ulaştığında bu sırra mazhar olursun. TEK NEFSİ müşahede edersin. Hu SIRRI budur. Tek Vücud Hüviyetinde Uluhiyeti seyredersin. Marifet-i Nefs ile TEK VÜCUD (NEFS) HÜVİYETİNİ idrak edersin yani sende bu marifet gerçekleşir. Burası CEM mertebesidir.
Uluhiyet-i Zat mertebesinde ise “Marifet-i esma ve sıfatlar” sana yol gösterir Tek Vücud Hüviyetinde kesreti ve farkları oluşturan, suretleri ve taayyünleri ayrıştıran temel faktörlerini “esma ve sıfatlar” olduğunu idrak edersin. Cem ‘den sonra farka gelirsin. Nefsindeki tecelli farklılıklarının tecelli-i esma ve tecelli-i sıfat kaynaklı olduğunu anlarsın. Bu ise TEK ZAT’ın farklı veçhelerle şehadet aleminde yüz göstermesidir. İsim ve sıfatlar O’nun veçheleridir. Her yüzden farklı bir niteliğini sergiler. Zahirde esma, batında ve hakikatinde ZAT vardır. Allah ismiyle zuhurdadır. Allah ismi camisi ise “Cemi esma ve sıfatı cami ZAT ismidir”. Yani zıtlarla birlikte tüm illahi isim ve sıfatları CEM eden ZAT mertebesidir. Her isim ile bir yüz göstererek FARK edilmektedir. Vahdette kesret ve Kesrette Vahdettin marifeti bu nedenle “ marifet-i esma ve sıfat” ile gerçekleşir. CEM ve FARK ‘ın beraberliği ise TEVHİD’dir. Tevhid hakikatine eren ZATI her haliyle BİR lemiştir.
“Nereye dönerseniz Allah’ın VECHİ oradadır” (Bakara/115) ayetinin sırrına mazhar olur. Bu sırdan “Marifet-i MÜBDİ” ye ulaşır. TEK ZAT’ın tecellilerine mazhar olduğunu idrak ve müşahede eder. Esma ve sıfatlarda tecelli için, insanın bekası için tecellinin devamı şarttır.
“O (ilahi hüviyetiyle)
Vücud TEK VE BİR, mertebeleri ve düzeyleri çoktur. Mertebelere ve düzeylere riayet şarttır. Mertebeler ve düzeyler arası ilişkileri düzenleyen ilahi HUKUK şeriat-ı Muhammedi’dir. Şeriat-ı Muhammedi ise, şeriat, tarikat, hakikat ve marifet mertebelerini cem eden ilahi hukuktur.
ZAT nefsini latif kılmış HAKK demiş, kesif kılmış halk demiştir. Marifet-i Nefs halkın her mertebesinde “ NEFS” i bilmeyi gerektirir. Nefs mevcudda “ Birimsel nefs”olarak kayıtlanmış ve sınırlanmıştır. Halk’a hem cem hem fark gözlüğüyle bakabilki TevHİD sırrıyla Marifet-i Nefs’e ulaşabilesin. Her şeyi mertebesinde Hakk ve yüz olarak görebilesin yoksa o ayrı, bu ayrı, şu ayrı-gayrı görmeye devam edersen, şirk kokusu içindesin demektir. O tek hüviyetiyle sem, basar, mütekellimdir. Her mevcuddan bir yüz gösterir. O yüzle kendini kayıtlar ve her yüzde O’nu göremezsen hemen marifet kapısının çal. Ve tevhid ve nefs eğitimi al. Bu sırra ise ancak “eşyanın hakikatine” vakıf olabilmekle ulaşılacağını unutma. Alem hem O’nun hüviyet hem O’ndan Hakikati ve hüviyetiyle O (marifet-i Nefsi Zat) Taayyün ve suretiyle O’ndan (marifeti esma ve sıfat) TEK NEFİS’ten farklı yüzlerle seyreden yine O. Bu nedenle Kuranda HÜVE semi, basar, alim, aziz hakim vb. olarak adlandırılıyor. HÜVEL esmaül hüsna olarak, her mevcudda yüz gösteren yine O. Ayrı-gayrı, uzaklık- yakınlık olmadan. Her şeyle beraber olarak. Bunu anlatan hadis: “ Allah var idi başka bir şey yok idi. Şu anda da öyledir” Bu hadisin hakikatine vakıf olduğunda nefsine ve Rabbine arif oldun demektir. TEK VÜCUD (NEFS) hüviyetinde, nefsinden O’na arif oldun demektir. Bu müşahede ile zaman ve mekan kalktı. An-ı daim sırrı ile marifet-i Zat’a vuslat ettin. Miraç sırrı da budur. Miraç mutlak tevhiddir. Arada hala ayrı-gayrı varsa Efendimizin şu uyarısıyla uyan:
“ Vücudundan daha büyük günah olamaz” Hemen silkin, şirkten tevhide ulaşmak için yol ara.
“Zahir O, Batın = O, Evvel O, Ahir O” Her şey hakikatiyle ve hüviyetiyle O, marifetiyle CEM edersin; isim ve sıfatların marifetiyle de FARK’a gelip O’nu her mertebede TEVHİD edersin.
Ne zaman ki yukarıda anlatılan marifet mertebelerini nefsinde cem ettin VUSLAT’a erdin demektir. “Ölmeden önce ölünüz” sırrıda bu marifette gizlidir. Zira Efendimiz “İlim ile hayy olan ebeden ölmez” buyurarak marifetullah ile ebedi hayatın sırrını bize bildirmiştir. (La ilahe illallah la vücude illa hu sırrı) Marifet ile baki olursun. Bu sırra ise şu Kudsi hadisi hayatına tatbik ederek ulaşabilirsin:
“Kulum Bana nafilelerle yaklaşır. Ben kulumu severim. Kulumu sevince onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Benimle görür, Benimle işitir, Benimle söyler, Benimle tutar, Benimle yürür” BİLLAHİ sırrına ulaşır ki BEKA denilen mertebedir. Bunun yolu irfan yoludur. Cehlin fani olması ve marifetin baki olmasıyla nefsin ebedi hayata ulaşması mertebesidir.
Kısaca anlatılan bu irfan yolu oldukça uzun ve meşakketli bir yoldur. Ancak bir mürşide BENDE olup O’na uymak ve O’nun ahlakıyla ahlaklanması ile gerçekleşebilir. Rehber Kuran ve Muhammed yoludur. O’ndan geçmeyen yol marifete ve vuslata ulaştıramaz. Marifetin zirvesi ise her türlü kayıttan ve sınırdan kurtulmaktır. Hakk’ı hiçbir şeyle kayıtlamamak ve sınırlamamalıdır. “Mümin müminin aynasıdır” hadisiyle nefsini Hakk’a ayna kılıp, nasıl tecelli ederse, tecelliye hakkıyla riayet ederek kulluk (abduHU) sırrına erişmektir. En büyük marifet ve iddia bu nedenle kulluktur.