KAMİL KULLUK (ABDUHU) SIRRI
Allah Teala Kuran’ında şöyle buyuruyor: “Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” Kulluk sırrını ise arifler ve ehlullah i ibadet ve irfan olarak belirtiyor. İrfan ile ibadet hakiki kulluk denilebilir. Kuran insanları yedi nefs mertebesine ayırarak insanları bu yedi nefs mertebesindeki hüviyetlerimizin taşıdığı vasıflar ile kulluk sırrına katıldıklarını ifade etmektedir. Kuran ayrıca her cemadetin, nebatin ve hayvanın; Hakk’a mertebelerine göre kullukta bulunduğunu ifade etmektedir. Bu şöyle ifade edilebilir. HER ŞEY VE HERKES KENDİ İRFAN MERTEBESİNDEN HAKK’A KULLUK YAPMAKTADIR. EN KAMİL KULLUK İNSAN-I KAMİL’E MAHSUSTUR. AbduHU sırrını taşıyan işte kamil irfanla Hakk’a kulluk eden ferdler ve zatlardır. Bu makale de kamil kulluk (ABDUHU SIRRI) anlatılmaya çalışılacaktır: “Her tecelliye Hakkıyla ve Hakk’ça riayet kulluktur” diye ifade edebiliriz. Kul, cem ve farkı birleştiren tevhid ehlidir. CEM, kişinin kendi nefsini Hakkani hüviyet ile bilmesidir. Hakikati ile Zati Nefsini izdüşümü olduğunu bilmesi ve ayan-ı sabite ( ilmi hakkat ve kaynağının) ile Zati Nefs’in temsili ve tafsili ile HAKK ve HU olduğunu bilmesidir. FARK kişinin nefsini taayyün ve suret olarak O’nun isim ve sıfatlarının izdüşümü olduğunu ve bu itibarla da ABD olduğunu bilmesidir. İkisini birleşimi ABDUHU sırrıdır.
Hakikat ve hüviyetiyle HAKK ve HU, taayyün ve suret olarak ABD olmaktır. Zahir’i ile ABD, batıni ile Hu ve HAKK olduğunu bilen ve bu şekilde yaşayan kulluk (ABDUHU) sırrıyla donanmıştır. Hüviyetin, Hakk’ın ABD mertebesinde zuhurudur. ABD mazhar, Hakk tecelli kaynağıdır. Bu nedenle nefsi marziye ve safiye nefsi taşıyan kul şeffaf bir bardak gibidir. Hakk hangi renkte (esma ve sıfat) tecelli ederse, o renge bürünür. HAkk mutlak hayr üzere olduğundan abduhu sırrındaki kamil de mutlak hayr üzerindedir. Zira tecelliye hakkıyla HAKK ‘ça riayet kulluktur. Nefsin mertebelerini tahsil ettiğinden her mertebeye göre anlayacağı şekilde davranır ve hakikati o mertebenin özelliklerine göre tebliğ eder. Bu sırra binaen Muhyiddin-i Arabi Hz.leri “Gönlüm bir ceylana mera, ruhbana manastır, bir mümine Kuran….. vb” olmuştur” buyurmuşlardır. Bu Efendimiz’ce “Nasa akılları düzeyinde hitap ediniz “ hadisiyle ifade edilmiştir. Gerçek tebliğ ve “resuluHU” sırrıda budur. ABDUHU sırrı olmadan, bu nedenle, RESULUHU (mürşitlik sırrı) SIRRI gerçekleşemez. Bu nedenle ABDUHU olabilmek, murşid-i kamil olabilmenin de anahtarıdır.
AbduHU sırrıyla yaşayan kişi Şeriat-ı Muhammedi’ye tamamen riayet edendir: Şeriat-ı Muhammedi’yi Efendimiz şöyle tanımlamıştır: “Şeriat sözlerimdir, tarikat fiillerimdir,marifet tavırlarımdır, hakikat sırlarımdır.” İşte şeriat, tarikat, manfet ve hakikat mertebelerinin tamamı gerçekleştiğinde kişi şeriat-ı muhammedi EHLİ (EHLULLAH) olabilir. Abd, dışı (zahiri), şeriat-ı Muhammedi içi (batıni) Hakikat-i Muhammedi ile teçhiz olan kamil zattır. Zahir ve batının birlikteliği KEMAL dir. AbduHU sırrını taşıyan kişi ENE sini HÜVE ye tebdil etmiştir. HU SIRRI ile yaşayan Hakk’ı gerçek hüviyeti ile (esma ve sıfatları) temsil ve tafsil eden ferddir. “Biz Adem’e bütün isimleri talim ettik “ (Bakara/31) ayetinin ve “Adem’i kendi suretimde halk ettim “ kudsi hadisinin sırrını taşıyan kişidir. ABD, Hakk’ın hüviyetini açılımı olan ilahi isim ve sıfatları mudill karışmaksızın, her isme, hakkını vererek ve onu gerçek hüviyetiyle temsil ve tafsil ederek fiili besmele olan ZAT’tır. Allahın Besmelesinin Delilidir yeryüzünde. Halifetullah olan AbduHU sırrı ile yaşayan FERD’lerdir. Her isim ve sıfat bu sırla yaşayan da KAMİL VE SAF şekilde tezahür eder.
Onlar “Halka Hakk’ça hizmeti Hakk’a hizmet” olarak yapan zatlardır. Zira halkın Hakk’ın ZAHİR’i, Hakk’ın ise halkın BATIN ‘ı olduğunun irfanına sahiplerdir. TEVHİD hakikati ve sırrı ile “el işte, gönül HAKK’ta “ yaşarlar. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayetini nefislerinde yaşadıklarından, en büyük iddianın ve kemalin “ABD- Kul” olma olduğunu bilirler. Bu iddiadan sakındıkları için daima “Kulluk edemedik affına geldik” lafıyla kulluklarını icra ederler. Bilirler ki her zaman kemal yönünden eksikleri olabilir. Kemal içinde Efendimiz’e tabi olarak O’nun Kuran’ı, ahlakı, ve hadislerini kendilerine örnek ve düstur edinirler. İbadetlerinin irfan ile yaparak kemale ulaştırırlar. Zira beden “zahir” isminin temsili olup BATIN ibadetlerle yükümlüdür. KAMİL İNSAN ZAHİR VE BATINI BÜNYESİNDE BİRLEŞTİREN FERD dir. Bu ndednle Hakk hangi yüzle görünmek isterse KAMİL manada bu ZAT ‘tan yüz gösterir. Zira ABDUHU sırrına erenler BİLLAHİ sırrıyla daim “Allah ile “ birliktedirler. “Ben sizinle beraberim; işitirim, görürüm” (Taha /46) ve “Nerede olursanız O ilahi hüviyetiyle sizinle beraberdir “ (Hadid/4) ayetlerinin sırlarını nefislerinde yaşamaktadırlar.
Nefisleriyle Hakk’ta, Hakk İLE’dırlar. Bu nedenle nefisleriyle bilici, görücü ve işiticidirler. Bu nedenle “HAKK olarak halk edilmenin Hakk’nı verirler”. AbduHU sırrına erenler için Hakk söyle buyurmuştur: “Kulum bana nafilelerle yaklaşır, öyle ki BEN onu severim. Sevince onun gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. BENİMLE görür, BENİMLE işitir, BENİMLE söyler, BENİMLE tutar, BENİMLE yürür“ BENİMLE derken BİLLAHİ sırrını açmaktadır. İşte Kul, bu sırla halifelik yapar. Halifelik bilinci bu nedenle kulluk bilincidir. Abd, bu sırla kendine ait varlık görmez. “Vücudundan daha büyük günah olamaz” hadisini her an hatırlayarak Benlik şirki ve bu şirkten doğan her türlü tali şirklerden arınmış ve tevhid ehli olmuştur. Benliğin her an kendinle olduğunu bildiği için, her an “ göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsime terketme “ der ve Efendimiz’in “Allah ‘ı en çok bileniniz Benim, en çok korkanınızda Benim” sözünü kendine ölçü yapar. Hem bu haşyet içinde yaşar hem de Hakk’ın “ Zati Nefsime Rahmeti yazdım.” Ayeti ve “Rahmetim gazabımı geçmiştir” kudsi hadisini hatırlayarak kah celal, kah cemal tecellisinde yaşar. Bu rahmet sırrıyla Efendimiz ‘den gelen bereket ile “alemlere rahmet“ olur. Bir yandan da bu sırları nefsini de yaşatan Rabbine hamdını “şükreden bir kul olmayayım mı? “ tavrıyla her an sürdürür. Daim şükür ve hamdı yapan ZAT’tır. Hem kavli, hem fiili, hem hakiki hamd ve şükrü eda edendir. KUL. Efendimiz’in “Ben bile Allah’ın rahmetiyle cennete girebilirim” sözünü hatırlar ve “ Bütün iyilikler Allah’tan, kötülükler nefsinizdendir” ayetinde belirtilen hususları tefekkür ederek cehenneminden yine Allah’a sığınır. Kah celal kah cemal, kah kahır kah lütuf tecellisi içinde HAKK’ça yaşar. Zira bilir ki “Kalp Rahmanın iki parmağı (eclal-cemal) arasındadır.” Bu nedenle Fatiha sırrıyla yaşar. “Yalnız Sana kulluk eder ve Yalnız Senden yardım dileriz” ayetini MUTLAK TEVHİD irfanıyla söyler ve hayat namazını Fatiha sırrıyla yaşar. Kuran-ı Natik ve Yaşayan Kuran’dır aynı zamanda. Bu nedenle yaşamı O’nun hüviyetini, O’nun furkanını, O’nun hikmetlerini ve O’nun kendini aynadan yansıtır. ”Mümin mümini aynasıdır” kadriyle Hakk’a ayna olmuştur. O aynadan görünen Hakk’tır. “Kim Allah için olursa, Allah’da onun için olur” kudsi hadisini yaşamına alarak Billahi sırrıyla ALLAH İÇİN yaşar. Cennet ve cehennem hesabı yapmaz. Hakk ise böyle bir nefsi şöyle müjdeler: ” Ey mutmainne nefis. Sen O’ndan razı O senden razı olarak Rabbine dön. KULLARIM (ABD) arasına katıl. Cennetime dahil ol” Fecr/27-30
İşte AbduHU sırrına eren, ölmeden önce ölme sırrına ererek, Cennet-i irfan ve Cennet-i Zat ile daha bu dünyada iken müjdelenir. O ise Efendimiz’in şu sözünü her an bilerek yaşar: “la uhsi senaen aleyke ente, kema esneyte ala NEFSİKE “Seni hakkıyla sena edemedik, Sen kendi NEFSİNİ sena ettiğin gibisin“ .Künhü Zatını idrak edemedik” Kulluğu olmayanın marifeti olamaz.” Abdullah “ sırrıda aynıdır. “ALLAH” ismi camisinin “ Cemi esma ve sıfatı Cami ZAT “ olarak kamil insandan zuhurudur. “ALLAH “ isminin mazharı olup ABDULLAH dırlar. AbduHU ile’de Hüviyetin tam mazharlarıdır.
Enel-Hakk cem makamını, enel-abd fark makamının kelamdır. Cem ve farkın beraberliği TEVHİD olup ABDULLAH ve ABDUHU sırrı bu tevhid makamıdır.
“Beni gören HAKK’ı görür” hadisinin ve “Ete kemiğe büründüm YUNUS diye göründüm” kelam-ı kibarının sırrıdır. İhlas suresi cem makamının, fatiha hem cem hem fark makamının suresi olup, bu iki sure tevhid hakikatini ve abduhu sırrını ilahi hüviyetle (Hu SIRRI) yaşamanın anahtarlarıdır. Bu nedenle “ Fatihasız namaz olmaz” buyurulmuştur.
KULLUK EDEMEDİK AFFINA GELDİK…YA İLAHİ YA RAHMETEN LİL ALEMİN YA ALLAH (cc)