Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T.İ. 88. Nefs Muhasebesi



NEFS MUHAHEBESİ



İnsan ruhu da denilen nefsi natıka tek bir hakikat olup nefsin taşıdığı vasıf ve ahlaklar itibariyle nefs yedi mertebede kuranda belirtilmiştir. Emmare, levvame, mülhime, mutmainne, raziye, marziye, zekiyye (safiye=kamile=bakiye) mertebeleri ve ayetleri diğer eserlerimizde belirtilmiştir. Nefs muhasebesi nefsin terakkisi ve tezkiyesi için mutlak gerekli olan bir eylemdir. Zira ayette “Nefsini tezkiye eden kurtulmuştur.” (Şems/9) buyurarak bize emredilmiştir. Ebu Hanife hazretleri “fıkıh, nefsin leh ve aleyhinde olan şeyleri bilmesidir” buyurmuştur. Nefs muhasebesi,  kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendini kontrol etmesidir. Otokontrol ve otokritik olarak değerlendirilmelidir. İnsana verilen iradae ve aklın Kuran ve Sünnete tabi kılınmasıdır.Ehlullah “Nefsin riyazatı akla tabi olması;  Aklın riyazatı Kurana tabi olmasıdır” buyurmuşlardır. Nefsi muhasebesi bu nedenle kişinin dünya ve ahiret mutluluğu için mutlak surette gereklidir.

Nefs muhasebesinin gayesi, kişinin nefsi emarenin heva ve heveslerinden kurtulup nefsinin  arzularına Kuran ve Hadis ölçülerince hakkını vererek, haddi aşmasına izin vermeyerek Hakk’a kul olma yönünde adımlarını Hakk’ça atmaya gayret etmesidir.

Zira hadiste şöyle buyurulmaktadır:

“Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin“

Dünyadaki imtahandan başarılı çıkabilmek için insanın niyet dahil her adımını kontrol ve muhasebe etmesi gereklidir.  Nefs muhasebesi kişinin hem nefsi tezkiyesi hem toplumsal nefs tezkiyesi için şarttır. “Sizden biri kendi nefsi için istediği şeyi, kardeşi içinde istemedikçe kamil bir mümin olamaz” buyuran Efendimiz bize geniş bir ufuk çizmiştir. Nefs muhasebesinin önündeki en önemli zorluk, nefsi emmarenin temsili olan enaniyetin (BENLİK)  hesaba çekilmekten hoşlanmamasıdır. Emmare BEN merkezli yaşar ve herkesi ayrıştırıp ötekileştirerek hep kendini haklı ve üstün görür. Nefsini ve kendini beğenme, kibir ucub temelli bir yaşam ön plandadır. Muhasebe de hemen savunmaya geçip kendini haklı çıkarma gayretiyle gerçekle, hakikatle bağdaşmayan yorumlara girer. Bunlar hevasına tabi olanlardır.

Kuran “Nefsinin arzularını ilah edinen, Allah ‘ın (halini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala düşünüp ibret alamayacak mısınız? (Casiye/23)  buyurur. Nefsin heva, heves ve arzuları gözü kör, kulağı sağır, kalbi hissiz eder. Kişi nefsinde ilim bile olsa Hakk’ı bilemez, duyamaz olur.

Nefs muhasebesi yapılarak bu sıkıntılardan ve vartalardan kurtulanabilir. Zira hadiste “Bir şeyi aşırı sevmen, seni kör ve sağır eder” buyurularak ve “dünya sevgisi her hatanın başıdır” buyurularak nefsimiz uyarılmaktadır. “Dünya Allah’tan gafil olmaktır” buyuran Ehlullah marifetullahın gerekli olduğunu vurgulamaktadırlar. Nefs muhasebesinin başarılı olması için önce geçmiş günahları hatırlamak ve ölümün tefekkür edilerek nefsi “ NASUH TEVBESİ “ ne yöneltilmesi gerekmektedir. Efendimiz “ mümin, günahını üzerine yuvarlanmasından korktuğu bir dağ zanneder. Günaha dadanmış kişi, günahını burnunun ucuna konmuş, ona bir şey söylediğinde uçacak bir sinek gibi görür” buyurarak bizim öncelikle günahı nefsimize kabul ettirmemiz gerektiğini ve önemsememiz gerektiğini vurgulamaktadır. Nefse şu ayetle ilahi mahkeme hatırlatarak nefsi muhasebeye zorlamalıdır: “Kitap ortaya konur. Suçluları kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görüsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez” (Kehf /49)

“Nefsi hesaba çekmek, bazen amelden sonra, bazen de sakındırmak için amelden evvel olur. Zira tevbe de amelden sonra yapılan nefs muhasebesidir.

Nefs muhasebesinde en önemli husus ise kişinin sürekli Allah’ın gözetiminde ve denetiminde olduğunu bilmesidir.  Zira Kuran ‘ın her yerinde Allah ‘ın her şeyi  “GÖRÜCÜ-İŞİTİCİ VE BİLİCİ “  olduğu bildirilmektedir. Efendimiz “İman, nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” ve “İhsan, sanki Allah’ı görüyor gibi kulluk yapandır. Çünkü sen O’nu görmüyorsan da,  O seni muhakkak görüyor” buyurarak bize geniş ufuklar açmaktadır. “Nerede olursanız O ilahi hüviyetiyle sizinle beraberdir.” (Hadid/4) ayetiyle de bu husus bize hatırlatılmaktadır.

Nefs muhasebesi sırasında “ALLAH İLE” olduğunu bilmen seni  her türlü sıkıntıdan kurtaracak yegane amildir. Çünkü bu sırada DOST ALLAH ile konuşulduğunun farkında olunursa, her şeyi bilen ve görenden hiçbir şeyin saklanamayacağının idraki gelişecektir. Allah ‘ın murakebesi  ve denetiminden uzak olduğunu düşünüp gaflette olanlar şöyle uyarılmaktadır:  “Kimde Benim zikrimden yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir geçim vardır. Bizde onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz” (Taha/124) Nefsini Allah ile birlikte gören kişi ise nefsin heva ve heveslerinden kurtulup, O’nun emir ve yasakları konusunda titizlenecektir.

Nefs muhasebesinde değer bir hususta, başkalarının hata-günah ve kusurlarından ziyade kendi günah ve kusurları ile meşgul olmanın gerekliğini bilmektir. Kuran bu hususu şöyle ifade eder: “Nefislerinizi temize çıkarmayınız “(Necm/32)

İnsanın kendi kusur ve hatalarını görmesi bir eksiklik değil, önemli bir kazanım ve erdemdir. Ehlullah bu konuda şöyle buyurmaktadır.: “Ya nefsini tezkiyeyle meşgul ol veya nefsini ıslah ettikten sonra başkasıyla meşgul olan biri ile ol.Sakın kendi nefsini tezkiye etmeden ve onu nefsini ıslah etmedikçe başkalarıyla meşgul olan tiplerden olma”

Nefs muhasebesinde diğer bir kural iyilikleri Allah’tan,  kötülükleri nefsimizden bilmektir. Zira ayette şöyle buyuruluyor: “Bütün iyilikler Allah’tan, kötülükler nefsimizdendir” (Nisa/79)

Bu sırada şu ayette bize ışık tutmaktadır. “Allah ‘ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi, sende iyilik yap ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas/77)

Nefsinde bir iyilik ve güzellik görüyorsan Allah’a hamd ve şükür et, kötülük buluyorsan hemen tevbe et ve bundan dön. 

Nefs muhasebesinde diğer bir hususu ise nefs muhasebesi yapılırken ifrat ve tefritten kaçınılarak itidal üzere orta bir yol tutulmasının gerekliliğidir. Bunun ölçüsü ise nefsin arzularını Kuran ve Sünnet çerçevesinde karşılamaktır. Zira Hakk “ Hiçbir nefse güç yetiremeyeceği şeyi yüklemez” (Bakara/286) NEfs muhasebesi sayesinde yaradılış sırrı olan Ahsen-i takvim sırrına erebilir insan. Efendimiz nefs muhasebesi yapanla yapmayan kişileri bir hadisinde şöyle nitelemiştir:  “ Akıllı kişi, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışan; aciz kimse ise nefsinin arzularına tabi olan ve Allah’tan olmayacak şeyler temenni eden kimsedir. “ Nefs muhasebesi hem bireysel hem toplumsal nefs tezkiyesi için mutlak surette gereklidir. Toplumların sağlığı ve bekası bireylerin nefs muhasebesi ve tezkiyesinden geçmektedir. “Nasihat için ölüm yeter” hadisi bize anahtar olmalıdır. Hem dünya hem ahiret saadeti için nefs muhasebesi altın rolü oynar. Mihek taşı nefsimizdir. Nefsimizdeki malum bilgiyi Kuran ve Sünnet ile kıyaslarsak nefsimizi bu açıdan tanımış oluruz. Mümin, münafık, kafir salih vasıflarının hangisini buluyorsak biz oyuz. Bugünden nefsi hesaba çekerek, yarına hazırlıklı olabiliriz.

Nefs muhasebesinde diğer bir husus niyetlerimizi kontrol edebilmektir. Zira “ameller niyetlere göredir.” Buyuruyor Efendimiz: Ayrıca “Muhakkak Allah Teala sizin suretlerinize bakmaz, kalblerinize ve amellerinize nazar eder” buyurarak bizleri nefs muhasebesi yaparken “niyet” lerimizi de sorgulamamız gerektiğine ışık tutmaktadır. 6 N 2 K kuralı nefs muhasebesinde de gereklidir. 6N:

  1. Ne
  2. Nerede
  3. Ne zaman
  4. Nasıl
  5. Niçin
  6. Niyet, 2 K:
  7. Kim
  8. KURANIN VE HADİSİN ÖLÇÜSÜ. İşte her niyet ve amel bu açılardan sorgulanmalı ve bireysel ve toplumsal denetime Kuran ölçüleriyle tabi tutulmalıdır. Makaleyi “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin” hadisini hatırlatarak ve kudsi hadisin müjdesiyle bitirelim.

Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: “Yüceliğine yüce, mübarekliğine mübarek Allah, dünya semasına nüzul tecellisi eyler ve buyurur:

- Yok mu tevbe eden?... Ki, onun tevbesini kabul edeyim.

- Hani duacı?... Ki, onun duasına icabet edeyim.

- Bağış talebinde bulunan yokmu?... Ki, onu da bağışlayım.”

 

Hadisi Şerifin tercümesi, kısaca yukarıda arz edildiği gibidir. Ama onun bir manası var ki hiç buna benzemez; iç

açan... gönül ferahlatan... göz aydınlatan.

Aşağıdaki cümlelerde o manayı bulacaksınız:

Bilmelisin. Yüce Allah’ın nüzulu bir başkadır. O’nun adına: Ruhani... Nurani... ve Manevi... denir. Sonra bu nüzul

tecellisi, özellikle isimlerin hükümlerini, izlerini, yer ve sema boşluğu alanında zuhurlarını göstermekten ibarettir.

Keza, cümle vadileri, alabildiğine, önden sona böylece doldurmaktır...

 

Unutulmamalı ki, bütün bu zuhurlar, yani sema boşluğunda meydana gelen zuhurlar – ama ne olursa olsun, ister

hakikat, hakikat babında tümden olsun, isterse gizli, saklı yaratılış yönü ile incelikleri ve remizleri taşısın – hemen

hepsi lafızlarla ve harflerle tahakkuk edip, bir gerçek olduğunu gösterir...

 

Bütün bu olanlar, ahadiyet makamından çoşarak gelir. Öyle bir gizli gecede ki, ona ”Ben gizli bir hazine idim...”

mealine gelen Kudsi hadisi ile işaret edilir.

 

Evet... Yüce Allah daima tecellisini ve zuhurunu meydana getirir. Ama vahidiyeti makamında. Ve öyle bir alemde ki

Ona ”Bilinmemi istedim... Halkı o sebeple yarattım” Kudsi hadisi ile işaret edilmektedir.

 

Başta anlatılan ve mevzuumuz olan Hadisi Şerife tekrar dönelim. Özellikle, Allahü Teala’nın o kelamı buyurma şekli

üzerinde duracak, ondaki daha başka manaları da anlatacağız.

 

Şüphesiz, Allahü Teala’nın kelamı bir beşer kelamına benzemez. “O halde nasıl?” diye soracaksınız. Bu sorunuzun

cevabını aşağıda bulacaksınız.

 

Şöyle ki: Allahü Teala, ezeli ve ebedi bir kelamla konuşmaktadır. Ama şekilsiz. Harfin ve sesin verdiği şekilden yana

müzezzeh... Ne bir semt var, ne de bir zarf.

 

Şimdi yukarıdaki cümleleri biraz şerh edelim:

 

Allahü Teala, ”Yok mu tevbe eden?...” buyurdu,

 

Anlatılmak istenen mana şudur:” Nefsi makamında iken ve onun sıfatlarını takınmış iken tabiatın gereği olan

aykırılıkları bırakıp şer’i uyarlığa dönen yok mu?... Evet böyle biri yok mu ki ” Tevbesini kabul edeyim?...”

 

Bu cümlede ise şu mana anlatır: ”Evet... hani o kimse ki, nefsinin tabii aykırılıklarını bırakıp şer’i uyarlılığa döner. Ve

onun böyle yapmasının bir sonucu olarak Ben de ilahi isimlerin nurları tecellisi yolu ile ona döneyim... Lahuti

sıfatlarla ona yöneleyim.”

 

Şimdi ikinci cümleye geçiyoruz.

 

Burada Allahü Teala, şöyle buyurdu: ”Hani duacı?...” Bunda aranacak mana şudur: ”Nerede o talip? Ama, rahmet

feyzime hak kazanan talip; bir de şefkat fazlıma hak kazanan...”Ama bu talep ve hak kazanmak kalp ve onun

sıfatları makamında olacak...”Evet... hani böyle bir talip ve böyle bir duacı?...ki, onun duasına icabet edeyim.”

 

Bunda anlatılması arzu edilen mana da şudur: ”isimlere has tecelli aydınlığı ile onu aydınlatayım... sıfat inişlerinin

şimşekleri ile ona gürleyeyim ve onun sonradan olma ve yaratılma sıfatlarını ifna edeyim.”

 

Bu sıfatlar, Hakka has hakiki sıfatların beka yüzüne arız olmuşlardır.

 

Şimdi de üçüncü cümlenin açıklamasına geçelim... Allahü Teala şöyle buyuruyor:

 

“Bağış talebinde bulunan yok mu?” Bunun manası şöyle anlatılabilir.

 

Bilhassa ruh ve sır makamında, örtülmeyi ve kapanmayı, gizlenip saklanmayı isteyen yok mu?

- Evet... Böyle bir talebi olan yok mu ki, kibriya örtümle örteyim... Azamet izarımla onu saklayayım?

- Evet... Bütün bunları zati isimlerimden gelen tecellilerle yapayım.

- Böylece onu izafet yolu ile gelen zamandan ve izafet yolu ile kendisinde bulunan benlikten alıp kurtarayım.

- Bütün bunlardan sonradır ki o, Hakiki varlığımdan bir varlık aleminde tahakkuk eder,

- Yine bundan sonradır ki o, örtülmüş olur,

- Yani; Benimle... İsimlerimle... Sıfatlarımla... Fiillerimle. Özellikle taayyün içliğinden ve onun üzerine geçen takyid

kaftanından.

 

Anlatılan örtünme hallerinin yerleri ve belli makamları vardır:

“Fiillerimle ...’ denirken, bu durum nefis makamı ile sıfatlarında olmaktadır.

“İsimlerimle...’ denirken, kalp ve sıfatlarında hasıl olacak setir işine işaret edilir.

“Sıfatlarımla...’denirken, ise ruh ve onun ahkamının kapanacağına işaret edilir.

“Benimle...’denirken ise şüphesiz zata geçirilir. Bunun kapadığı yerler ise, sır ve ondan hasıl olan diğer esrardır.

 

Şimdi işin sonuna geliyoruz. Bütün bu işlerden sonra olacakları O’ndan duymaya çalışacağız...

 

Yüce Allah bize şu manayı anlatmak istiyor: ”Ve sen baki kalırsın... Ama sensiz olarak. Ve... sen Ben olursun.

Sonra... Ben sen olurum. Sen dahi Bensin.”

 

Hasılı her şey O’nda ve O olur.

 

Yukarıdan beri anlatılan manaların tümüne şu Ayeti Kerime işaret edildi:

 

“Gerçekten ben çok çok bağışlayanım. Ama tevbe edeni... iman edip yarar iş yapanı.” (Ta-Ha Suresi, Ayet - 82) Bu manalardan Allahü Teala’ya kavuşmayı anla. Ve bereket bul.




önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi25
Bugün Toplam380
Toplam Ziyaret888172
Hava Durumu
Saat
Takvim