"MUHAMMEDEN RESULULLAH” HAKİKATİ
“Muhammed” kelimesi ilahi hüviyetin temsilidir. İlahi hüviyet kendini şöyle tanımlamaktadır: Hüvel evveli, vel ahiri vezzahiri vel batın “ (Hadid/3) İlahi hüviyetin evveli Nefsi-Hakikati-NURU Muhammedi ‘dir. Bu konu ayrı bir makalede belirtildi. “MUHAMMED” derken bu “HAKİKAT” yönü bu tevhide eklenmezse tanım eksik olur. Efendimiz ve kelime-i tevhid eksik tanınmış ve bilinmiş olur.Efendimizin BATIN’ında “ilahi hüviyet” tir. Hüviyet-i Muhammedi Zatın ilk taayyünü olup alemlerin öz İLMİ olup tafsili ve temsili bu alemlerdir. “ Zahiri” ise Muhammed’ül Emin ve Hz.Muhammed (Sav) olup İNSAN-I KAMİL mertebesini temsil ve tafsil etmektedir.Kamil insan tanımı Efendimizin AHİR yönü ile de bilinmesi ile tamamlanır. O Ahiretin de Efendisi olup Hakikat-i Muhammedi orada “ahiret bedeni” verilerek Hüviyet-i Muhammedi tamamlanmış olacaktır. Hüviyet-i Muhammedi ilahi HÜVİYET’in zahiri olduğunda “Cemi esma ve sıfatı Cami Zat” “ Muhammed” kelimesinde toplanmıştır. Muhammed ‘i bu vasıflarda müşahede edemeyen O’nu bilmiş ve tanımış olmaz. “ Beni gören Hakk’ı görür” buyurmasındaki “BENİ GÖREN “ den kasıt özetle Efendimiz MUHAMMED’i tüm bu vasıflarla bilmektir. ABDUHU kelimesindeki Hu ilahi hüviyeti temsil etmekte olup ABD, MUHAMMED kelimesinde anlatılan vasıflarla Hakk’a temsil ve tafsil eden ZATtır.
Muhammed kelimesinde HADİ gizli olup hüviyetini hakiki temsilin HADİ İNSAN-I KAMİL olduğunun da bir ifadesidir. Bu nedenle “HÜVE MUHAMMEDEN RESUL ALLAH “ ifadesi kullanılmıştır. Abduhu kelimesinde gizlenen hakikat budur. Mahlukatın cümlesi Allah’a kulluktadır. Kamil kulluk, ABD mertebesinden HADİ üzere ilahi hüviyeti temsil ve tafsil edebilmektedir.
“ HÜVE MUHAMMED” bu nedenle hepimize AYNA olmuştur. “Mümin müminin aynasıdır” buyurması bu nedenledir. “Nefsinizden bir resul geldi” (Tevbe/128) buyurularak nefsimizi ve “ene” mizi bu vasıfla HADİ üzere teşekkül etmemiz ve geliştirmemiz gerektiği “MUHAMMED” kelimesinde gizli olan Hakikat-i Muhammedi Zati Hüviyet’in ilk taayyünüdür. Şehadet alemine gelene kadar oluşan Zati, sıfati, esma-i, ve efali tüm taayyün ve tecelli mertebeleri “MUHAMMED” kelimesinde sırlanmıştır. Seyr-i süluk mertebelerinden seyreden salik her mertebeyi O’nunla ve O’nda müşahede eder. Bu nedenle Mevlana Hz.leri “ Ahmed’in her mertebe de bir elbisesi vardır. Her mertebe o elbisesi ile görünür” buyurmuştur. “Muhammed” kelimesinde bu nedenle tüm taayyün ve tecelli mertebeleri “cem” edilmiştir.
Hadis-i Şerifte “İnsan ve Kuran bir batında doğan ikiz kardeştir” buyurulmuştur. Hakikat-i Muhammedi bu nedenle “KURAN” sırrınıda taşır. İşte bu sırrı “MUHAMMED RESUL” kelimesinde açmıştır. Hz. Allah “RESUL”, Kuranı irsal etmiştir. Kuran’ın zuhuru Muhammed kanalıyla gerçekleşmiştir. Kuran “cem-i esma ve sıfatı CAMİ ZAT “ olup evvel-batın olarak Zat-i Hüviyetin temsilidir. Zati Hüviyet kendini Hüviyet-i Muhammedi ‘de KURAN olarak tanzim etmiş, alemlerde bunu temsil ve tafsil etmiştir. İNSAN-I KAMİL de MUHAMMED kelimesinde ZAHİR’e bu hakikati taşımıştır.
Besmelenin altındaki nokta Muhammed ve KURAN noktasıdır. Zati hüviyetin batın halidir. Alemlere bu noktadan açılmış ve Kuran ve İnsan olarak zuhura çıkmıştır. “Ya Sin” ifadesinde Ye’nin altındaki iki noktadan bir hüviyeti Zat noktası, diğeri hüviyet-i Muhammedi ve Kuran noktasıdır. Bu nedenle “ Velkuranilhakim” buyurulmuştur.
“Sin” ise insan-ı kamili tarif eder. İnsan ve Kuran ilk iki ayette zuhurdadır. ResuluHU sırrı da budur. İlahi hüviyeti “Resul” mertebesinden zuhurudur. Zuhuru ise Kurandır. Muhammed’de Kuran-ı yani tüm ilahi ilim ve sıfatları temsil ve tafsil etmiştir. Bu zuhur HADİ kaynaklı bir zuhurdur.
Kuran’da şeytan, münafık mümin, salih vb. özellik belirtilmiş olup “Muhammed” kelimesi HADİ üzeredir. “Ben şeytanımı ve nefsimi Müslüman ettim” buyurması bu nedenledir. Bizlerinde bu vasfa yükselmemiz için KURAN ‘ı irsal etmiştir. İrsal batından aldığını zahire iletmektir. Hakikat-i Zat Muhammedi kanaldan tüm taayyün mertebelerinde seyrederek KURAN (cem-i esma ve sıfatı Cami Zat) olarak Muhammed’de zuhura çıkmıştır. Muhammedi kanaldan insanlara ulaşmaktadır. Efendimizin nefsi natikası “ Kuran-ı Natik, olup konuşması vahy iledir.” O hevasından konuşmaz. Konuştuğu vahy iledir. (Necm/3-4)buyurulması nedeniyle tüm sahih hadis-i şeriflerin kaynağı da HAKK’tır. “Muhammed” kelimesinde bu nedenle “ KURAN” ve “ HADİS” ve “ SÜNNET” cem edilmiştir. KAYNAĞI ALLAH’tır. Ne var Adem’de o var alemde buyurulmuştur.” Muhammed Adem=İnsanın kamil mertebesinin asaleten sahibidir. Bu nedenle alem O’nda dürülmüştür, tıpkı Kuran’ın O’nda dürüldüğü gibi Adem’in temsili, tafsili alemdir. Bu nedenle alemler temsili, tafsili, fiili Kuran ve Muhammedi’dir. Alemlerdeki tüm hakikat ve sırlar “ Muhammed” ve “ Resul” kelimelerinde dürülmüştür. Bu sırrı açan ise Besmelenin NOKTA sıdır. Bu noktadan “besmele” ile açılan her fiil HADİ isminin zuhurudur. “Besmele her hayrın başıdır” Allah ise mutlak hayırdır. Şer alemin yaratılmasından sonra oluşan izafetler ve itibarlardır.
“Kul euzu birabbil felak. Min ŞERRİ MA HALAK” (Felak/1-2) ayetlerinden belirtilen ve korunmamız istenen sırdır. Bu korunmayı “ MUHAMMED” kelimesinde gizleyen yine O’dur. Kuran ve Muhammed NUR olup, bu noktadan aleme NUR-I MUHAMMEDİ ve NUR-U KURAN yayılır ve neşredilir. Bu nedenle “MUHAMMED RESUL ALLAH “ diyen aynı zamanda bu ZATİ VE MUHAMMEDİ NURU zikr etmektedir. Nefsini ve “ene” sini nurlandırmaktadır. Bu da Kuran ile emredilen “zulmetten nura” yolculukta önemli bir vasıftır. İbadetlerle emredilende bu nura ulaşmaktır esasta ibadetler bu nedenle “MUHAMMED RESUL ALLAH” cümlesinde gizlenmiştir. İnsan ibadet ve zikirlerle bu sırrı temsil ve tafsil etmektedir. Fiili Muhammedi ve Fiili Kuran olarak AbduHU sırrına ulaşmaktadır.
ALLAH, Hu sırrıyla bu cümlede zuhurdadır. “Nerede olursanız O ilahi hüviyetiyle sizinle beraberdir” (Hadid/4) ve “Ben sizinle beraberim, işitirim, görürüm” (Taha/46) ve “Ben size şah damarınızdan yakınım.(Kaf/16) buyurarak “İHSAN” VE İKAN sırrının ve NOKTANIN SIRRI nın bu kelimede gizli olduğunu vurgulamaktadır. Allah kelimesinin ilk elifi Ahadiyet mertebesini, ilk lam uluhiyet mertebesini, ikinci lam velayet mertebesini, gizli elif ilahi muhabbeti, hu ilahi hüviyeti temsil etmektedir.