HAC – VAHDET-İ VÜCUD ŞUHUDU – MARİFETULLAH
Hacc; Hakikat-i İlahiye’yi Cemal, Celal ve Kemal üzere müşahede etmektir. Umre; Hakikat-i İlahiye’nin zuhuru Hakikat-i Muhammedi ve Hakikat-i İnsaniye’yi kemal üzere şuhud etmektir. “Hac ve umreyi” lillah=Allah için tamamlayın” ayeti kelime-i şehadetin müşahedeli olarak yaşanması ve bunun sadece İHLAS ve TEVHİD SIRRI ile “ALLAH İÇİN” yapılmasıdır. “Allah” lafzının önemini tekrar vurgularsak; Hüviyeti Zatı ve Uluhiyeti Zatını idrak ve müşahede için demektir. Yoksa zanda-nefiste-hayalde sonradan üretilen “Allah” ismi verilen “tagut anlayışları” kastedilmemektedir. Ayrıntılar birçok makalede belirtilmiştir. mekke-i Mükerreme; Haccın NUR ikramının yapıldığı KERİM belde EMİN beldedir. KABE; HÜVİYET-İ ZATIN TEMSİLİDİR. “Ben gizli hazineydim” ifadesindeki BEN=ENE (inne=Enne) lafzı kabenin için olan ÂMÂ=AHADİYETİ ZAT=Gizli HAZİNEyi temsil etmektedir. Kabe’nin “altı” yüzü “Bilinmekliliğimi sevdim” ifadesindeki marifetullah ve muhabbetullah (irfan-hubbi teveccüh) sırrını ifade eder. Altı YÜZ= BEN lazfını hüviyeti ile (İNNEHU) Zatından Zatına feyzi akdes tecellisi ile Zati altı sıfatını zuhura çıkarmasıdır. Bu sıfatlar VÜCUD, VAHDANİYET, KIDEM, BEKA, KAİM BİNEFSİHİ, MUHALEFETEN LİL HAVADİS sıfatlarıdır.
Herşeyin ZATINI, NEFSİ temsil ettiğinden ZATİ NEFSİ VÜCUDU HÜVİYETİNİN TEK (Vahdaniyet) – BİR OLUŞUNUN SEMBOLÜ “KABE=BEYTULLAH” tır. Kurandaki “İNNEHU HÜVE” ifadesidir. İLAHİ ENE (HÜVİYETİNİ=İnneHU), HÜVE ile açmış; Hüviyetine (HU) VAV (Hüve) ile NEFSİNİ zuhura çıkarmıştır. NEFSİ HÜVİYETİNİ’de “İnneHu HÜVE semiul alim” vb. benzeri ayetlerle sıfat ve isim mertebelerine inzal ederek Zatı Nefsini ilahi isim ve sıfatlarla zuhura çıkarmıştır. İşte bu mertebe ULUHİYETİ ZAT mertebesi olup Kuran’da İNNALLAHE, İNNEALLAHE ifadesi ile yerini almıştır. Daha öncede belirtildiği üzere ALLAH ismi CAMİSİ =”Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT” ismi olup Uluhiyeti Zat mertebesini temsil etmektedir. İşte KABENİN SİYAH ÖRTÜSÜ; AMA=AHADİYETİ-HÜVİYETİ GAYBIN ULUHİYET mertebesiyle zuhur-tecelli mertebesini temsil ve tafsil etmektedir. Siyah örtüye işlenen KURAN, uluhiyet ve hüviyetin İlmi Zat mertebesinden, mertebe-mertebe Kuran’ın tenezzül ve alemlere tecellisini temsil etmektedir. “Hacerül Esved” Zat’ın Kuran’ın Ba’sının NOKTA’sını AHADİYET-İ ZAT’ın alemlere açılma noktasını ve AN-I DAİM SIRRINI temsiletmektedir. Kabenin kapısı; gizli hazineye – harem-i ZATA giriş yolunu ifade etmektedir. “Ali ilmin kapısı (lâ ilahe illallah); BEN şehriyim (Muhammeden Resulullah)” hadisi ve Hz. Ali’nin “Ben BA’nın altındaki noktayım” ifadesi bu hakikatleri ifade etmektedir.
KABE’nin bu hakikatler ile müşahedesi göz (basar) ile gerçekleşmesi; vahdet-i Vücud Şuhudu’nun (HAKK’IN MÜŞAHEDESİ) şehadet aleminde gerçekleşmesinin zahir delilidir. Kelime-i şehadet ile de biz insanlardan talep edilen bu müşahededir. Basiret nuru olan marifetullah ve muhabbetullah ile de zahir ve batın müşahede kemale ererek zahir ve batın HAC, maddi-manevi olarak MUTLAK TEVHİD SIRRINI NEFSİNLE müşahede edilerek tamamlanmış olur. Hacerül Esved+KABE=BİHİ ile Hakk’ın hüviyeti ile nüzulunu, BİHU ile Kendinden Kendine Hüviyetin sergilendikten sonra Zatına urucunu temsil eder. “ALLAH” ismi ile BİLLAH ve HU sırrı ile hüviyeti-uluhiyeti Zatına İMAN hakikatini temsil etmektedir.
Hakikat-i İnsaniye olan NEFSİ NATIKA’mız=NEFSİ MUHAMMEDİ=Zatı sıfatların mazharı olan “altı Zati sıfatın” tecelli mahallidir. Bu nedenle “Müminin kalbi BEYTULLAH” buyurmuştur Hz. Resul. Ruhul Azam, Nefsi Muhammedi, Ruhu Muhammedi, Akl-ı Muhammedi NEFSİ NATIKA’nın bu hakikatleri farklı itibar-yönleriyle ifade etmektedir.
Bu nedenle Hacı Bektaşı Veli “Ne ararsan kendinde (Nefsinde) ara; Kudüste, Mekke’de, Hac’da değil” buyurmuştur. Kabe zahiren bu hakikatlerin temsili-tafsili olup ASLI SENİN NEFSİ NATIKANDA-GÖNÜL HAZİNENDEDİR buyurulmuştur. Yunus’da “İlim ilim bilmektir; ilim kendin (nefsin) bilmektir” buyurmuştur. Bu ifadelerin kaynağı kudsi hadiste “Ben insanın sırrıyım. İnsan Benim sırrımdır” ve “Ey Ademoğlu! Seni Kendim için, alemleride Senin için halkettim” buyurarak açıklamış ve “Halkı zuhura getirdim. Ta ki Beni bilsinler” ifadesiyle halkedilişin amacının “marifetullah” ve “muhabbetullah” olduğunu ifade etmiştir. Efendimizde yukarıdaki hakikatlere ve irfana ulaşmanın yolunu da Nefsine arif olan Rabbine arif olur” ve “Allah’ı en çok bileniniz nefsini en çok bileniniz” buyurarak NEFSİNİZDE DÜRÜLÜ olan Hakikat-i İNSANİYE olan “NEFSİN VAHİDETİN=TEK NEFS” sırrıyla HAKK’ı nefsimizde bulmamızın yolunu KURAN ve SÜNNETULLAH (Sünneti Resulullah)=MARİFETULLAH ile bizlere açıklamıştır. Bu hakikatilerin yaşanması için HAC ömürde bir kez FARZ kılınmıştır. Maddi imkanı olan zahir hac ile, diğer insanlar ise batını-manevi hac=marifetullah ile emredilmiştir. Ömürde bir kez gerçekleştiğinde (HAKK MÜŞAHEDESİ) bunun artık hal değil MAKAM olması ve şehadetin DAİM olması sırrındandır. Kelime-i Şehadetin islama giriş için İLK FARZ olduğu dikkate alınırsa bu anlattıklarımızın değeri daha iyi anlaşılır.
Haccın farzları, şartları, rükunları ile nefsi natıka – tevhid – müşahede ilişkilerine değinecek olursak:
Kişi (birey insan) Hakk’ın ilmi hakikatinden (ayan-ı sabite) şehadet alemine doğup büyüdükçe Vahdet sırrından kesrete düşmekte ve kazandığı vasıf ve ahlaklarla NEFS hakikati örtülmektedir. Hakk’ın indindeki VAHDET halinden, kesret alemine düşmüş olmaktadır. Bu mertebe için Hz. Ali: “Cemsiz fark şirktir” buyurmaktadır. Kişi dünya yaşantısında kendini ayrı, herşeyi ayrı, Hakk’ı ayrı ve herşeyi birbirinden ayrı değerlendirmek suretiyle “ŞİRK” bataklığına düşmekte ve kendisine çevreden verilen “ALLAH anlayışı” ile nefsindeki İLAH anlayışına ibadet ve kulluk etmektedir. İşte burada devreye HAC daveti yani tevhid ve marifetullah’a davet girmektedir. Her insan HAC emriyle marifetullah ile TEVHİD SIRRINA ve HAKİKİ MÜMİN-MÜSLÜMAN olmaya davet edilmektedir. İşte HAC yolculuğuna çıkmak Miraç-tevhid ve irfan yolu olup zulmetten NURA, halktan Hakk’a, kesretten Vahdet’e yapılan yolculuktur. Seyr-i suluk-irfan yolu marifetullah bu yolculuğun adıdır. Kişi hac yolculuğuna çıktığında önce NEFSİNE İLMEL ARİF olmak zorundadır. NEFSİN HAKİKATİ (Nefsi Natıka) NUR ve KURAN SIRRI ve ALLAH ismi CAMİSİNİN TECELLİ MAHALLİDİR: nefs terbiyesi ve tezkiyesi ile bu NEFS HAKİKATİNE ulaşılabilir.
İhrama girmek; HAKK’IN NURUNU, KURAN SIRRINI, ALLAH CAMİ mazharı tecelli mahalli NEFSİ NATIKA’nın bedende hüKÜMRAN olmasını temsil eder. KABE; AYNA olup; “Mümin müminin aynasıdır” hadisi ile az önce bahsettiğimiz KABEDEKİ SIRLARI, kişinin NEFSİNDE müşahede etmesidir. Eleste verdiği “Evet Rabbımızsın” misakının yeryüzünde yaşanması ve “Eşheduhum ala enfüsihim” (Araf/172) sırrıyla NEFSİyLE elestte müşahede ettiği sırrı şehadet aleminde fiilen yaşayarak Elesteki “MÜMİN” ve “MÜSLÜMAN” oluşu NEFSİNE bildirilmektedir. KABE, Vahdet etrafındaki insanlar kesreti ifade ederken, Hakikat-i İnsaniye’nin müşahedesi ile “İNSANLIK SIRRINA” vakıf olarak “HAKKIN SIRRI İNSAN” “Müminin kalbi beytullah” hakikatine irfan sahibi olmuş olur. Hacerül Esved (NOKTA) den “Allahuekber” diyerek nefsini Hakk’a teslim edip, tenzih-teşbih-tevhid sırrıyla tavafa başlar. Eğer gerçekten “Allahuekber” sözünü irfanla söylemiş ise; hemen hacerül esvedin yanındaki KABE KAPISI açılır. Kişi GİZLİ HAZİNEDEKİ yerini müşahede eder. “Müminin kalbi hazinetullah” sırrı yaşanır. Yedi tavaf ile subuti sıfatlar (Hayy, İlim, İrade, Kudret, Sem, Basar, Kelam) nefsi natıkaya nakşedilir. Zati sıfatlar ile Ruhul Azam’ı taşıyan NEFS, sübuti sıfatlar olan Ruhul Kudus ile desteklenmiş olur. Bu suretle “Nefse ve onu düzenleyip ruhumdan nefh ettiğim zaman ona secde edin” ayeti tahakkuk etmiş olur. Zira ruhul azam-ruhul kudüs aynı zamanda “tüm ilahi isimlerin” de kaynağıdır. “Adem’e tüm isimleri öğretti” ve “Adem’e secde emri” işte bu HAKK NURU zuhuru ve Allah’ın Ruhuna yapılan Hakk mazharı olan HAKKIN ZATI NEFSİNE yapılan secdedir. Secde bu nedenle MARİFETULLAH ve MUHABBETULLAH’ın ta kendisidir. Hakk’a ve insanın Hakikatine=Hakikat-i Muhammedi’yi tasdik ve O’na tazim demektir. Yedi şavt ile yedi nefs mertebesini tamamlayarak NEFSİ SAFİYE’ye ulaşır. İşte NEFSİNİ HAK mazharı ve O’nu ilahi isim ve sıfatları ile BAKİ olan TEVHİD-i NEFS sırrı ile MİRAÇ=TEVHİD sırrına ulaşan kişi İbrahim (tevhid) makamında “MİRAÇ NAMAZINI” “Kabe kapısına” doğru kılar. Eğer bu bahsedilen sırlara vakıf ise “beytin” içine girerek “Ehl-i beyt” olur ve Efendimizin “Müminin kalbi beytullah, arşullah, hazinetullah, miratullah’tır” hadisinin şerefine nail olur. Zemzem (hakikat-i ilahiye ve Hakikat-i Muhammedi İLMİ) suyu (hayy-kayyum sırrı) ile İLMİ ZATI içerek “İlim ile hayy (diri) olan ebeden ölmez” hadisinin sırrının keremine ulaşır. Ahsen-i takvim sırrı ile “GÖNÜL KABE”siyle halka-kesrete avdet eder. SAY SIRRI budur.
Tavafın sahih olmasının şartı ise cünub, adetli ve nifas ve tavaf abdestli olmaktır. Kısaca her türlü şirkten ve benlik vehmi ve şirkinden nefsini tezkiye etmiş olmak; bu hakikatlerin gerçekleşmesi için olmazsa olmazdır. Avret yerini örtme şartıda, benlik şirkinden kurtulmak, benlik vehminin zuhurunun engellenmesi ve bu konuda mücahede etmenin ifadesidir. Tavafı Kabe’yi soluna alarak yapmak; zahir kabe ile gönül kabesini birbirine AYNA kılmaktır. Hacer-i Esved’den (NOKTA-İ AHADİYETÜL ZAT) başlamak MUTLAK ZATI TEVHİD ETMKTİR: Tavafı Hatim’in dışından dolanarak yapmaktaki sır ise, benlikle nefsindeki zannı ilahlardan ve bunlardan doğan şirk ve günahlardan uzaklaşmak ve NİYETİ “LİLLAH, FİLLAH, ALLAH, BİLLAH, HU SIRRI” ile donatmak şarttır. İhramın bir rüknüde TELBİYE getirmektir. Telbiye incelendiğinde: Elestte verilen sözün tekrar yeryüzündeki ifadesi olduğu görülür. Özü TEVHİD olup MÜLKÜN, HAMDIN, NİMETİN HAKKIN ZATINA ait olduğunu ve her türlü şirkten kurtulmanın şart olduğunu ifade etmektedir. Lebbeyk ile de NEFSİNİN her türlü tecelliyi kabul edeceğini ve Hakk’ın emrine amade olup ABDUHU sırrıyla yaşayacağını ilan etmektir. SAYIN geçerli olmasının şartlarına gelince;
ARAFAT VAKFESİ’nin geçerli olması için;
ARAFAT DAĞI; Mekke’nin en yüksek yeri olup İRFAN’ın, marifetullah zirvesini temsil eder. Zira tepeden bakan dağın her yüzünü her yüzündeki sırları ve hakikatleri, vasıfları bilir. İşte yedi nefs mertebesini kateden ve nefsi safiyeye ulaşan ve BEKA bİLLAH sırrı ile Hakk’ın Zati, sıfati ve esma-i ve fiili tecellilerine mazhar olmak için marifetullah ve TEVHİD sırlarına ermek şarttır. Bu vasıflarla olan Elestte “BİLLAHİ sırrıyla mümin-müslüman” olan ferd, söz konusu vasıfları yeryüzünde nefsine marifetullah sırrıyla tatbik ederek Arafat’ta “ARİFİBİLLAH” olma sırrına ulaşır. İşte Efendimizin “Hac, arafattır” hadisi bu sırrı anlatır. Marifetullah tahsili ile bekabillah hakikatine ulaşıp nefsiyle arifibillah olmak HACI olmaktır.
ZİYARET TAVAFININ GEÇERLİ OLMASI ŞARTLARI ise;
Müzdelife Vakfesinin Şartları:
Şeytan Taşlamanın Şartları: “Bismillahi Allahuekber” sırrı ile taşları (ilahi hükümleri) HADİ ve ADL üzere mudill (şeytan) üzerine atmak (uygulamak). Nefsin zannı- hayali-sahte ilahları (tagut) irfan ile yok etmek. Gönül kabesinde “TEK İLAH ALLAH” idraki dışındaki tüm putları-sahte ilahları ve bu anlayışlara götüren “Mudill=şeytan” vesveselerini “Tekbir ve Besmele” sırrıyla yok etmek. Marifetullah ile TEVHİD sırrına tecavüz edecek fikri ve hayali-vehmi düşünceleri ve özellikle BENLİK VEHMİ ve ŞİKRİNİ yok etmek. “Allahuekber” lafzının hakikatini ve tenzih-teşbih-tevhid irfanı ile nefsindeki tevhid irfanını muhafaza etmek ve geliştirmek şarttır. Nefstte mudill etkisi görüldüğü anda, o zannı-fikri yok etmek.
Kurban Kesmek. “Kurban Hakikati” makalemizde önemli ayrıntılar verildiğinden tekrarlanmadı.
Saçları tıraş etmek, kesretten vahdete dönüldüğünün sembolü olup TEVHİD SIRRINA VAKIF olunduğunun zahiren ifadesidir.
VEDA TAVAFININ GEÇERLİ olmasının şartları;