ŞÜKRÜN HAKİKATİ VE MERTEBELERİ
“Eş-Şekur” Allah’ın güzel isimlerinden (esmaül hüsna) birisidir. Anlamı, kendisi için amel edenlerin çabalarını zayi etmeyen ve bilakis karşılığını kat-kat, sınırsız veren Hakk demektir. Zira şüphesiz Allah salih amelde bulunanların ecrini zayi etmez. “Eğer şükrederseniz elbette size (nimetimi) arttıracağım” (İbrahim/7). “Ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir” (İbrahim/7) buyurarak ZIT İSİMLERİ olduğunu ve her amelin bir karşılığı olduğunu Kitabında vurgulamaktadır. ŞÜKÜR-ŞEKUR ismi örnek alınmış olup HER GÜZEL İLAHİ İSİM BENZER KONUMDA OLUP, HAKİKATLERİ HAKKIN BİRER YÜZÜ olduklarından, HER İSİM NEFSTE BENZER mertebeler katedilerek yaşanılır. Bu yaşantı marifetullah ve muhabbetullah yoludur. Benzer mertebelerde her isim (sabur, izzet, şeref, nafi, mani, dar vb) yaşanacak “ilahi isim ve sıfatlar” ile TAHAKKUK ederek “ALLAH VE RESUL AHLAKI” ile ahlaklanılmış ve “HABİBULLAH SIRRI”na ulaşılmış olur.
ŞÜKÜR, lügatta ortaya çıkarmak demektir. HAMD da belirttiğimiz gibi “NEFSTEKİ KEMALİ ZUHURA çıkarmak” demektir. Şükür, birimsel nefsin; Hamd Zati Nefsin vasfıdır. HAMD ve SENA birlikte “zuhurdaki kemal ve henüz gizli olan (hazine) kemali) temsil eder. Bu hakikati bize öğretmek için Efendimiz “Ben Seni hakkıyla sena edemem. SEN NEFSİNİ SENA ettiğin gibisin” ve “Elhamdülillahirabbilalemin”lafızlarıyla hem şükür, hem hamd hem de SENA’nın sırrını bize ifade etmiştir. Hepsi belirttiğimiz yüzleriyle NEFSTEKİ KEMALİ ÖVMEK, ZUHURA ÇIKARMAK suretiyle Hakk’a hizmet etmektir. Zira her birey nefsindeki kemali zuhura getirdiğinde, zuhurda olan, o mertebeden HAKK’tır. Hakk o mevcudun mertebesinden kemalini sergilemekte, temsil ve tafsil etmektedir. Kuran bu kemale “AYET” diyerek bizleri her mevcudun kemalini araştırmayı ve o kemalden faydalanmayı bize emretmektedir. Bu nedenle ŞÜKRÜN KEMALİ ve HAKİKATİ, ŞÜKÜRDEN ACİZLİK olup zirvesi biraz önce bahsettiğimiz gibi Efendimiz’in diliyle O’nu NEFSİYLE HAMD ve SENA etmektir. Zira Hakk bizim nefsimizdekini bilir, ancak biz O’nun NEFSİNDEKİ KEMALİ zuhura çıkarmadıkça bilmekten ve idrak etmekten aciziz. “Künhü Zatını idrak edemedik” buyuran Hz. Resul bu sırrı bize anlatır. Bu nedenle şükür, kişinin Hakk’ı kendi nefsindeki marifeti ölçüsünde gerçekleşebilir. ŞÜKRÜN ve diğer ilahi isimlerin tahakkuku için marifetullah ve muhabbetullah mutlak surette gereklidir. Kişinin NEFS İRFANI arttıkça, RAB-ALLAH irfanıda artacaktır. Bu sırrı ifade için Hakk “Bana şükredin nankörlük etmeyin” (Bakara/152) buyurup, bu sırra ulaşmanın yolunuda “Beni zikredin, Bende sizi zikredeyim” (Bakara/152) ayetiyle açıkça ifade etmektedir. Şükür, Hakk’ı tanımak ve onu kemaliyle zikrederek övmek ve kendi “Hakkı nefsinde” benzer kemali zuhura çıkararak O’nu KUL (AbduHU) mertebesinde temsil ve tafsil etmektir.
Bu sırrı şu ayetlerle bize bildirmektedir: “Eğer inkar ederseniz, şüphesiz Allah size muhtaç değildir. Bununla beraber O (HÜVE) kullarının küfrüne razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizden bunu kabul eder” (Zümer/7)
“Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an” (Duha/119). Efendimizde “Allah’ın nimetini anlatmak şükür, bunun terki nankörlüktür” buyurarak NEFSİNİZDEKİ kemali sergilemenizi ŞÜKRÜN İFADESİ olarak tanımlamaktadır. Bu şükrün ise kişinin kendi nefsine döneceğini bildiren ayette ise: “Şükreden ancak kendi NEFSİ için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, her türlü hamda layıktır” (Lokman/12). Şükrün nefse dönebilmesinin yolunuda SALİH AMELden geçtiğini vurgalayan ayette de: “Kimde salih amel işlerse, onlar nefisleri için rahat bir yer hazırlamış olurlar” (Rum/44), “Kim bir salih amel yaparsa NEFSİ LEHİNEdir. Kim bir kötülük yaparsa NEFSİ ALEYHİNEdir. Rabbın kullarına zulmedici değildir” (Fussilet/46) buyurmakta ve FERDİ şöyle müjdelemektedir: “Biz şükredenleri mükafatlandıracağız” (Ali-İmran/145).
Efendimizde bu hakikati şöyle ifade ediyor: “Müminin işine şaşarım. Kendisine bir hayır isabet ederse şükreder; bir sıkıntı isabet ederse sabreder. Böylece hepsi onun için HAYIR olur”
ŞÜKrün hakikaTiNE ulaşmak için şu BEŞ MERTEBENİN İRFANI tahsil edilmelidir.
1. ŞÜKRÜ KAVLİ (DİL ŞÜKRÜ): Lisandaki, dildeki şükürdür. Genelde yapılan sevilen ve nefsin arzuladığı ve hoşuna giden şeylere yapılan şükürdür. Hakk’ın bu mertebedeki imtihanı; sevilmeyen ve hikmet-ibret gereği verdiği nimetin farkında olup olunmayacağı ve bu GİZLİ NİMET’e şükür edilip edilmeyeceğinin tespitidir. Zira Rububiyet sebeplere dayanır ve imtihanlarla terakki ile sergiledikten yoluyla Hakk’a davet sırrını taşır. Bu nedenle İBRET ve HİKMET NAZARI ile aleme bakmak gerekir. Bu ise belirli bir irfan gerektirir. Sözdeki şükürden, fiili şükregeçmek için HAYVANİ RUHUN terbiyesi ve hayvani ruhu nefsi natıkanın emrine vermek şarttır. Bu suretle “hoşlanılmayan” şeylerede şükür başlayacaktır ki ikinci mertebede ŞÜKRE adım atılmış olabilsin. Bu RUBUBİYET-İ ZAT yoluna girmek demektir. “Kavli-Sözde Muhammedi” olmaya yönelik ilk adımdır. Uluhiyet-i Zat’ı tasdik Rububiyetten geçtiğinden “kelime-i tevhidi” lisanen tasdik mertebesidir. Nefste Rububiyetin kabulünün belirtisi hem sevilen hem sevilmeyen nimetlerin Hakk’tan bilinmesi ile başlar. Zira Rububiyet alemde sebeplere, Uluhiyet ise kudret tecellisine tabidir. Sebeplere müracaat ve sebepler vasıtasıyla önce Rububiyete oradan da “İlahi isimlerin nefste tahsili” ile uluhiyete, “la ilahe illallah” hakikatine doğru yol alınabilir. Şükür-Şekur isminde böyle, diğer isimlerle de kıyasla. HİKMET VE İBRET GÖZÜ ile olaylara bakmak bu irfanın ilk mertebesidir. Aksi şehvet ve gadap ile hayvani ruhun bedene hakim olması ve şeytanın=Mudill, nefse musallat olması (Mudill tecellisi) suretiyle nankörlüğe sürüklenmesidir. Nitekim İblis şöyle sevinir: “onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın” (Araf/17). Gaflet, dalalet ve hatta hıyanetin temeli budur. Bu nedenle nefs mücahedesi, terbiye ve tezkiyesi mutlak surette şarttır. Tek bir soru insanı sahip olduğu NİMETler hakkında düşündürebilir: “AKLINI VE İKİ GÖZÜNÜ KAÇ PARAYA SATARSIN”. İşte nimetin, nimet olduğunun farkında olabilmek, nimete şükür için ilk adımdır. Bu farkındalık için GAFLETTEN SIYRILMALIDIR. Bunun yoluda NEFS HAKİKATİNİ, hayvani-şeytani etkilerden temizlemekten geçer. Bu nedenle HAKK: “Kullarımdan şükreden azdır” (Sebe/13) buyurur.
2. FİİLİ ŞÜKÜR: Şükrün salih amellerle ifade edilmesidir. Kuranda şu ifade bu mertebeyi anlatır: “Ey Davud hanedanı, sizde şükrederek ÇALIŞIN” (Sebe/13). “İnsana çalıştığının karşılığı vardır” (Necm/39). Zaten Efendimizde İMAN’ı tarif ederken “Dil ile ikrar, kalp ile tasdik, uzuvlarla amel etmektir” buyurarak, dil tasdikinin geçerli olabilmesi için, fiillerdeki salih işaretlerle bu tasdikin görülmesinin İMAN ŞARTI olduğunu vurgulamıştır.
Fiili Şükür, nimeti verenin Hakk’ını vermek ve “nimetimi üzerinizden görmek isterim” sırrının fiil-salih amellerle, nefsteki kemali açığa-zuhura çıkarmaktır. “FİİLİ MUHAMMEDİ=MUHAMMEDİ EFAL” mertebesidir. Mudillden ve hayvani ruhtan arınmış olarak HADİ-MUHAMMED zuhur ile salih ameller ile yaşamdır. Rububiyeti Zatın tasdik edildiği “ilmel yakin” tasdiki ile uluhiyeti Zat’a doğru ilerlenildiği mertebedir. “Nefse arif ve Rabbe arif”olmanın başlangıç mertebesidir. Vuslat yolunun ilk adımı, FİİLİ MUHAMMEDİ olabilmekten geçmektedir. “Vuslat Marifet” olduğundan, irfan arttıkça, Hakk’a ve Hakk’ta yolculuk devam edecektir. Fiili Muhammedi olabilmenin SIRRI, SALAT SIRRI olup ilgili makalede ayrıntılı olarak mevcuttur.
Kıyam; Hayatta fiillerde elif gibi müstakim olma sırrını taşır. Hakk ile HAYY e KAYYUM olduğunun farkındalığının ifadesidir. Hakk’ın Nefsiyle hayy ve nefsiyle kaim olma sırrına şükür ifadesidir.
Kıraat; “İkra” sırrı ile hayat namazını “Fatiha sırrı” ile yaşamaktır. Benlik vehmi-Şirkinden kurtulmak suretiyle ŞÜKRÜ fiillerde HAKK ve ADALET ve HİDAYET ile ifade etmelidir. İlgili makalelerde ayrıntılar mevcuttur.
Rüku: Fiillerde İlmi Zatı, Rububiyeti Zatı tasdik olup nefsinde tecelli eden Hakk’a riayet ederek “KULLUK” sırrıyla fiillerinde “SALİHA AMELİ” ifa ederek Hakk’a-ADALET ile HİDAYET üzere TAZİM ve TASDİK ifadesidir.
Secde: Hakk’ı fiilleriyle “SALİH AMEL” ile tasdik ve Hüviyet-i, Uluhiyeti ve Rububiyeti Zatını AbduHU sırrıyla nefsinde kabul etmek ve bu sırra tazim ve bu sırrı diğer nefislerede bildirme sırrını ifade etmektedir.
Teşehhüd: Bekabillah sırrı ile fiillerinde HADİ-MUHAMMED hakikati ile “SALAT SIRRI” nı hayat namazında “SALİH AMEL” ile zuhura çıkarmaktır. “Bütün iyilikler Allah’tan, kötülükler nefsinizdendir” ayetinin sırrıyla hayat namazını alemlere “rahmet” ve “bereket” sırrı üzere sürdürmektir. “İbrahimi Muhammedi” makamı olup namazda tehiyyatta “ibrahim as” ve Muhammed as” zikrinin ifadesidir. Ayrıntılar ilgili makalelerde mevcuttur.
3. ŞÜKRÜ HALİ = HAL ŞÜKRÜ: Kişinin her hali ile “HADİ-MUHAMMED” ve “FİİLİ MUHAMMEDİ” temsili ve tafsili bir ferd haline gelmesidir. Bunun yolunu ehlullah sünnet-i Muhammedi ifadesi ile açıklamıştır. Bu “hal-makam” için şu düsturlara dikkat etmek gerekmektedir.
Bu suretle kalbe gelen tecelli (esmalar) hakk üzere zuhura çıkar. Tecelli-i kalbi ile FİİLİ MUHAMMEDİ ZUHUR eder. Şükrü fillah mertebesi olup “AYNEL YAKİN” makamıdır. Nefsi mutmainne mertebesidir. ESMA-İ MUHAMMEDİ’nin zahir olduğu makamdır. Musevi Muhammedi mertebesidir.
4. ŞÜKRÜ KALBİ = KALB ŞÜKRÜ: Sabır, rıza tevekkül ve teslimin zirve makamıdır. Nefse arif ve Rabbe arif olunan ve NEFSİ hakikatini sahibi olan Hakk’a teslim ederek MÜSLÜMAN olarak “ölmeden önce ölünüz” hadisinin sırrına mazhar olmaktır. Kişinin rızası yanında, Hakk’ın rızasının (nefsi marziye mertebesi) gerçekleştiği mertebedir. “Ey mutmainne nefis. Sen razı, Ben Razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına katıl. Cennetime dahil ol” (Fecr/27-30) ayetlerinin sırrının tahakkuk ettiği ŞÜKÜR MERTEBESİDİR. “Şükrü lillah” makamıdır. Bu makamda “SIFAT-I MUHAMMEDİ ZAHİR” olur. İsevi Muhammedi makamıdır. “Ruhul Kudus” zuhuru olup “Biz onu Ruhul Kudus ile destekledik” sırrının tahakkuk etmesidir. “Yiyipte şükreden, oruç tutarak sabreden gibidir” ve “İnsanlara teşekkür etmeyen kimse, Allah’a şükretmiş olmaz” hadislerinin sırrını yaşar. Halkta Hakk’ı, Hakk’ta halkı müşahede eder. Kesrette Vahdet ve Vahdette kesreti müşahedeli olarak yaşadığından söz konusu hadisleri “hakkel yakin” müşahede eder. Marifetullah ve Muhabbetullah gereğidir.
5. ŞÜKRÜ RUHU = RUH ŞÜKRÜ: Ruhul Azam’ın zuhuru ile Zata Vuslatın, Marifetullah ve Muhabbetullahın gerçekleşmesidir. Miraçın tamamlanması ve “Mutlak Tevhid” sırrına ve “Vahdeti Vücud Şuhudu” hakikatine ulaşılmasıdır. “Nereye dönerseniz Allah’ın vechi (zatı-hakikati-nefsi) oradadır” ve “herşey helak olacaktır, O’nun vechi (VECHEHU) baki” ve “İlahi hüviyetiyle HAKK evveldir,ahirdir, zahirdir, batındır” ayetlerinin nefste tahakkuk ettiği mertebedir. “la zate illaHU muhammeden resulullah”, “la vücude illa HU”, “la veche illa HU” ve “illel VÜCUDE illa HU” hakikatlerinin ZAHİR MÜŞAHEDE edildiği NUR ALEM ifadesinin tahakkuk ettiği “ZAT-İ MUHAMMEDİ” “MAKAM-I MAHMUD” makamıdır. NOKTANIN fehmedildiği TECELLİ-İ ZAT mertebesidir. NEFSİ NATIKANIN RUH-NUR-BEDEN-KURAN olup “ilim ile hayy olan ebeden ölmez” sırrına vakıf olarak “ANİLLAH BİLLAH” ve “MAALLAH” sırrına vakıf olmaktır. Şükrü BİLLAH mertebesi olup HAKKEL YAKIN makamıdır. Tüm bu mertebeleri ZATI NEFSİNDE CEM EDEN EFENDİMİZ bize şu hadisiyle geniş ufaklar açmaktadır: Ey Aişe! ŞÜKREDEN BİR KUL OLMAYAYIM MI?”
HAKİKAT-İ ŞÜKÜR KASİDESİ
Derecati şükür beş oldu Ey arifleri bil anı
Şükrü kavlidir biri O da lisanın şükrü
Şükrü lisan sahibi saadet dedi nebi
Şükür şükür ya şekur kabul eyle şükrümüzü
Artırır hem nimeti Çünkü vadetti bizi
Şükrü fiyli ikinci O da unsurun şükrü
Kıyam şükrü nari kıraattir hevası
Rüku oldu maisi sücut oldu turabı
Şükrü hali üçüncü düşünme istikbali
Hem düşünme maziyi Hemen bekle tecelliyi
Her ne gelirse kalbi zuhur eder efali
Şükrü kalbi dördüncü Tevekkül sabır, rıza, teslimi
Müsterih olur kalbi Zuhur eder sıfatı
Şükrü ruhî beşinci Aşkı mühibban vuslatı
Münevver olur ruhu Tecelli eder zatı
Ey Visali beş şükrü tatbik eyle nefsine
Müstakim ol elif gibi Lâmelif cümbüş yeri