Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

T.İ.74. Sünnetullah = İlmi Zat Zuhuru



SÜNNETULLAH = İLMİ ZAT ZUHURU


Hakk, “Ben gizli hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim. Halkı zuhura getirdim. Taki Beni Bilsinler” buyurmaktadır. Alemlerin halk edilişi Hakk’ın Zati Nefsindeki KEMALİ zuhura çıkarmasıdır. HAMD, Zati Nefsindeki İlmin (İLMİ ZAT) KEMAL üzere zuhurudur.

Alemlerde de İNSANI kemalinin en yüksek mertebesi kılmıştır. Kudsi hadiste : “Ey Ademoğlu! Seni Kendim için, alemleri de senin için yarattım” buyurarak ve HAKİKAT-İ İNSANİYE (ADEM SIRRI ) için “Ben insanın sırrıyım” insanda BENİM SIRRIM buyurmuştur. Sırrı ise “Ben sizi TEK NEFİSTEN (NEFSİN VAHİDETİN ) halkettim” ayeti ile açmıştır. Tek Nefis Hakk’ın Zati Nefsi olup (HAKİKATİ NEFS) olup O’nda eşim (NEFSİ MUHAMMEDİ ‘yi halk etmiştir. Efendimizi bu hakikati “Allah evvela BENİM NEFSİMİ halketti” buyurmuştur.

Efendimiz İNSAN-I KAMİL ve HAMD SIRRININ EN YÜKSEK EN KAMİL ZUHURU olduğundan Adı “AHMED- MAHMUD-MUHAMMED” oldu. HAKK ZATİ NEFSİNİ (La taayyün mertebesinden ) HAKİKAT-İ NEFS zuhuru olan ZATİ NEFSİNİ, NEFSİ MUHAMMEDİ olarak taayyünü evvel mertebesinde açığa çıkardı. İşte Hakikat-i İnsaniye olarak NEFSİ NATİKA nın kemali NEFİ MUHAMMEDİ oldu. Her insanın Hakk’ın Nefsi İlmindeki (İLMİZAT MERTEBESİ) ilmi hakikatlere “AYAN-I SABITE” olarak ezelde mevcut olup, zuhur ile NEFSİ NATİKA olarak açığa çıktı. Bu zuhura (tecelli ) VÜCUD NURU ve NEFESİ (NEFSİ) RAHMAN tecellisi denildi. Kuranda: “Rahman. Kuran’ı talim etti. İnsanı halk etti. Beyanı öğretti.” (Rahman/1-4) denilerek bu tecelli ile NEFSİ NATİKA hem KURAN SIRRININ Hem HAK NURUNUN taşıyıcısı oldu.

NURU MUHAMMEDİ denmesi, bu NURA (HAKK NURU) dayanır. Efendimiz “ Allah önce Benim NURUMU halketti” buyurması bu nedenledir. Kuran Hakk’ın İLMİ-RUHU-NURU-KELAMI olduğunda “Akl-ı Muhammedi-Ruhu Muhammedi” isimlerini aldı. “Benim mucizem Kuran’dır.” Buyurmasının sırrı da bu mertebeye dayanır.  KURAN=CEMİ ESMA VE SIFATI CAMİ ZAT “ olduğundan “AYAN-I SABİTE” deki tüm ilahi isim ve sıfatlar KURAN SIRRI olarak NEFSİ NATİKA’da dürülmüş oldu. İşte ilk emir; İKRA=OKU. Nefsindeki KURAN SIRRINI açığa çıkararak yaşamaya başla emridir. Efendimiz bu sıra binaen SÜNNETULLAH olan ZATİ NEFSİ İLMİ= KURAN sırrı ile alemlere BEYAN etti. Beyandan kasıt Hakk’ın Nefsindeki kemal (HAMD SIRRINI) tüm ilahi isim ve sıfatlar KURAN SIRRI olarak NEFSİ NATİKA’da dürülmüş oldu. İşte ilk emir; İKRA=OKU Nefsindeki KURAN SIRRINI açığa çıkararak yaşamaya başka emridir. Efendimiz bu sıra binaen SÜNNETULLAH olan ZATİ NEFSİ İLMİ=KURAN sırrı ile alemlere BEYAN etti. Beyandan kasıt Hakk’ın Nefsindeki kemali (HAMD SIRRINI) tüm ilahi isim ve sıfatların taşıyıcısı olarak alemlere SUNDU. SÜNNETULLAH, ALLAH ‘IN NEFSİNDEKİ İLMİ KEMALİNİN ZUHURUDUR. Hakk NEFSİYLE KAİM olduğundan HAYY ve KAYYUM sırrını KURAN olarak zuhura çıkardı. Bu nedenle alemler fiili Kuran, temsili Kuran ve tafsili Kuran oldu. He birimsel nefs bu İLİM mertebesinde “ayan-ı sabite” iken kendine yüklenen “ sınırlı ilmi programı” kayıtlı birimsel nefslerinde taşıyarak, ZAHİR ismi ile ederek ve suretlere bürünerek “MEVCUD-ŞEY” oldular. Eşyanın hakikati bu mertebedir. Bu suretle alemler zuhura çıktı. Elhamdüllillhi rabbilalemin bu hamd sırrını anlatır. Emr-i İradi  ilmi zat olup alemler bu iradeye boyun eğer.

“Yedi kat gökler ve yeryüzü ve içindekiler O’nu (HÜVİYETİ NEFSİNİ) tesbih ederler. O’nu (Hüviyeti Nefsini) HAMD ile (bihamdihi ) sırrıyla tesbih etmeyen bir şey yoktur. Fakat onların tesbihlerini idrak (tefkahure) edemezsiniz“ (İSRA /44). İşte “bihamdihi“ sırrı, hüviyetiyle her mevcudu O’nun kemalini o mertebede temsili ve tafsildir.

Her mevcuda konulan ilmi program O mevcudun tesbihidir. O ilmi programın zuhuru-işlemesi kemali zuhura çıkararak O’nun hüviyetini temsil etmesi o mevcudun tesbihidir. Onların tesbihinin ve zuhurunun sonsuz olması nedeniyle idraki TAM olarak gerçekleşmez derken, bizleri bu sırrı yani her mevcuda koyduğu “SONSUZ İLMİ PROGRAMI” nı araştırıp bulmaya teşvik etmektedir.

Yüzyıllardır yapılan her keşif ve icad ve bundan sonra yapılacak tüm icad ve keşifler O’nun alemlerde her mevcuda koyduğu “İLMİ PROGRAMIN “ zuhura çıkmasıdır Yani sünnetullah’ın keşfidir.

Her bir mevcud, O’nun Nefsindeki ilmin, birimsel nefislere konulan “kayıtlı- sınırlı ilmi programı” dır. Cisimlerde atomlar, bitki –hayvan-insanda kromozomlar bu ilmi programın somutlaşmış halidir. Bunlarda yapılan her keşif SÜNNETULLAH=İLMİ ZAT ‘ın bir bölümünün zuhura çıkmasıdır. İLMİ ZAT mertebesi ZATI NEFSİNDEN  gizli hazinedekilerin zuhurudur. İnsan ise EN KEMALLİ zuhurudur. “Nefsi Natika” taşıdığı NUR ve KURAN SIRRI ile Hakk’ın Zati Nefsi’nin izdüşümüdür. Tüm ilahi zuhura çıkar. İLİM, ZATIN AYNIDIR. VE HER İNSAN HAKİKAT-İ İNSANİYE (nefsi natıka) itibariyle HAKK’ın AYNASIDIR. Hakk’ın nefsinin zuhurudur. Bu nedenle ÖZDEBİR olup, zuhurda mertebeler olarak farklılaşmıştır. Bu da Kuran’da NEFS mertebeleri olarak belirtilmiştir.

Gelmiş, geçmiş ve gelecek tüm insanlar bu sırrı taşır. Bu nedenle SÜNNETULLAH anlatan şu ayetlere dikkat edelim: “Senden önce de gönderdiğimiz resullerimizin SÜNNETİ budur. SÜNNETİM de bir değişiklik bulamazsın “ (İSRA/77). Zira, Allah’ın ilmi ezeli-ve-EBEDİDİR.

“İnsanlara HUDA (Hidayet, Hak) geldiğinde , insanları iman etmekten ve Rabbinden mağfiret dilemekten alıkoyan şey, emellerin SÜNNET’i ile onların başına gelenlerin kendi başlarına da gelmesini, yahut azabın göz göre göre gelmesini beklemeleri gelmesini beklemeleri neden olmuştur” (KEHF /55)

İşte İlmi Zat programı olan KURAN SIRRI verildiği ve hükümler = Sünnet belli olduğu halde, bunlara itaat edip etmemede, imtihan sırrı gereği, serbest bırakılmış ve “Dinde zorlama yoktur.” Ayetiyle bu ilmin “EMR-İ TEKLİFİ İLMİ ZAT” olduğu belirtilmiştir Hem emr-i iradi hem hem emr-i teklifi İLMİ ZATIN temsilidir. Sünnetullah Allah’ın Değişmez ve Değiştirileme = AMA mertebesindeki (ZATI HAKİKATİ NEFS) YASALARIDIR =AMA-YASA

İşte bütün alemler EMR-İ İRADİ ile HAKK’ın hükmüne boyun eğmiştir. Her mevcud kendi nefis mertebesinde kendi kemalini zuhura çıkarmak suretiyle O’nu hamd sırrıyla tesbih ederek “KULLUK” görevlerini kemal olarak sergilemektedirler. İNSAN, kendisine verilen NEFSİ NATİKA sırrını, BENLİK VEHMİ ve şirkiyle ENANİYET ‘e düştüğümden tekrar bu sırra ulaşması için EMR-İ TEKLİFİ İLMİ ile imtihana tabi tutulmuştur.

Bu insanlara ve cinlere mahsus, imtihan sırrıdır. “Cinleri ve insanları Bana ibadet etsinler (bilsinler) diye halkettim” ayeti bu hakikati anlatır.

Adem’in yasak ağaca-meyveye yaklaşması, BENLİK (ENANİYET) yasağına çiğnemesidir. Şeytan bu enaniyet olup Havva kanalıyla olması, kadın nefs mertebesini temsil ettiğinden, nefsin hakikatinin unutulup Adem(Akıl-Ruh) ‘i zulmete itmiştir.

Bu nedenle Adem ve Havva “Rabbena zalemna enfusuma” (Rabbini nefsimize zulmettik).eğer bağışlamaz ve merhamet etmezsen hüsrana uğrarız.” Demişlerdir. Kısaca EMR-İ TEKLİFİ Adem ile başlamış ve kıyamete kadar NEFS İMTİHAN olarak sürecektir. “Nefsini tezkiye den felah (kurtuluş) bulur” (Şems/9) ve “Nefsini tezkiye etmeyen hüsrana uğrar” (Şems/10) ayetleriyle bizlere EMANET NEFS’e ait kurallar KURAN= SÜNNETULLAH olarak EMR-İ TEKLİFİ İLMİZAT olarak zuhura çıkmıştır.Yukarıda bahsedilen husus budur. Ayette

“Daha öncede geçmiş olanlar hakkında da SÜNNETULLAH budur. Sünnetullahta asla bir değişiklik bulamazsın” AHZAB /62 belirtilmesi bahsedilen hakikati ifade eder. Ayrıca; “Yeryüzünde kibirlendiler (benlik vehmi) ve kötü hileler düzenlediler. Oysa kötü hileler sahibinden başkasına isabet etmez. Öyleyse onlar SÜNNETULLAH’tan başkasının bekliyorlar? Halbuki Sünnetullahta asla değişiklik bulamazsın Ve Allah’ın sünnetinde asla değişim olmaz” FATIR /43

İşte benlik-vehmi-Şirk’in ezelden –ebede kadar zulüm olarak belirtilmiştir. “Şirk en büyük zulümdür” (Lokman/13) ayetinde yerini almıştır.

“Allah şirki asla affetmez. Ondan başkasını dilediği takdirde affeder.” Ondan başkasını dilediği takdirde affeder” buyurarak SÜNNETULLAH’ı açıklamış ve “ İLAHINIZ TEK BİR İLAH” olan ALLAH ‘tır. Buyurarak ve “ Muhakkak Bilk” “LA İLAHE İLLALLAH” (Muhammed /19 ) denerek şirkten Tevhide davet ezelden ebede devam etmektedir. Küfürden (zulmet) Hakk’a (NUR) davettir bu. Ayette: “Kafirlere söyle: “Eğer vazgeçerlerse geçmiştekiler bağışlanır. Eğer sözlerinde dönerlerse evvelkilere uygulanan SÜNNET uygulanır.” (Erfal/38)

“Geçmişten ben gelen-devam eden SÜNNETULLAH budur. Sünnetullahta asla bir değişiklik bulamazsın” Feth /23

Sünnetullah; tüm insanları zandaki-hayaldeki-Benliğimizdeki sahte ilahlardan , Kuran ve Muhammedin “ALLAH” idrakine yani Hüviyet-Uluhiyet-Rububiyet Tevhidine davet etmekte ve ABDUHU (kulluk) sırrına ulaşmamızı temin için, nefs tezkiyesi ve tevhide yoluna bizi davet etmektedir. Tüm şirklerden arınarak (tezkiye) Hakk’ı Tevhid ifadeside Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehadet olup İSLAM DİNİNİN TEMELİDİR, “Allah indinde DİNİ İSLAMDIR “ ayeti Sünnetüllah ‘ı ifade eder. Zira “İNDEHU ve İNDALLAH “ ZATİ NEFSİ İİLİMİN NEFSteki tatbiki İSLAM (teslim-selam) olarak belirtilmiştir. Bunun için Efendimiz: “Nefsine arif olan Rabbine arif olur” ve “Allah ‘ı en iyi bileniniz, nefsini en iyi bileninizdir” buyurarak RAB-ALLAH idraki için “Nefsi” hem hakikati hem mertebeleri ile bilmekle mümkün olduğu ifade etmiştir. Sünnetullah budur.

Nefsine arif olmayanlar; nefsin hakikatini örten ve ona zulmeden kötüler için şöyle buyuruyor: “Şiddetli azabımızı gördükleri zaman onların imanı onlara fayda vermedi. Kulları hakkında süre gelen SÜNNETULLAH budur. Kafirler orada hüsrana uğrarlar” (GAFİR/85). Kafirlerini ve şirk ehlinin nefse zulümlerinin ise şöyle açıklıyor: “Onlar Allah’ın kelamını (kelamullah) değiştirmek isterler” FETİH/43

SÜNNETULLAH ‘ta EMR-İ TEKLİFİ VE İRADİ İLE İLGİLİ ÖZET ŞEMAYI VERELİM:

SÜNNETULLAH ŞEMASI

(İLMİ ZAT=ZATI NEFS= (INDEHU= İNDALLAH)-HÜVE AMA-YASA =

(HU) AHADİYETİ ZAT-; FERDİYET-İ ZAT (İNSAN NEFSİ-KURAN MUHAMMEDİ)

ULUHİYET ZAT

ALLAH İSMİ CAMİSİ

“ALLAH VAADİNDEN DÖNMEZ” = SÜNNETULLAH=DİN=İSLAM 

Bismillahirrahmanirrahim

(NEFS-İ KÜL)



“ Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük TAKVADADIR”

“Hepimiz Adem’in çocuklarısınız. Arabın arab olmayana, Arab olmayanın Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük TAKVADADIR”

“TAKVA ÜSTÜNLÜĞÜ; NEFS TEZKİYE ile nefsin mertebesinin ve sıfatlarının İNSANİ VASIF KAZANMASI demektir.

“Takva ve iyilikte birbiri ile yarışın. Kötülüklere mavi olur”

“Allah’ı en iyi bileniniz, nefsim en iyi bileninizdir.”

“Allahım nefsine takvasını ver; nefsini tezkiye et; Sen tezkiye edenlerin en hayırlısısın. Sen nefsimin dostu ve Mevlasısın”

 

NEFS TEZKİYESİ YOLLARI-MERTEBELERİ (CİBRİL HADİSİ)

1.İMAN = Billahi ve HU SIRRI ile İMAN… Ayrıntılar İlgili makalelerdedir.

2.İSLAM = Nefsine arif olma, Nefsin Hakikatinin Hakk’a ait olduğunun idrak ve müşahedesi ile Nefs Emanetini Hakk’a teslim ederek HAKİKİ MÜSLÜMAN olmak. Bunun için FARZLAR ve YASAKLAR getirilmiştir.

-32 ve 54 FARZ BATINI HAKİKATLERİ ; NEFS ZULÜM- GÜNAHLAR ve ŞİRK ve ŞIRK MERTEBELERİ makalelerimizde ayrıntılar mevcut.

3.İHSAN = Uluhiyet ve Rububiyet Tevhidi Müşahedesi(Tüm Tevhid Makalelerimizin hedefi budur)

4.İKAN= Yakin mertebelerini tamamlayarak Hüviyet Tevhidi ile VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU ile KELİME-İ ŞEHADETİ idrak ve müşahede yolu ile arif olarak hakiki anlamda MÜSLÜMAN olmak; ve Elestte “nefislerimizin Şehadetini“ ve “MİSAKINI” yerine getirmek.

SONUÇ= Fatiha sırrı ile Hayat Namazı Kılmak. Kuran-ı Natik vasfını kazanmak.

“Nerede olursanız O ilahi hüviyetiyle(HÜVE) sizinle beraberdir. “ (Hadid/4)

Hüvel evveli vel ahiri vezzahiri vel batın ve HÜVE bikülli şeyin alim” (Hadid/3) ayetlerinin sırrına ererek SÜNNETULLAH HAKİKATİNE VAKIF OLMAK ve ZAHİR-BATIN-EVVEL-AHİR olarak tüm taayyün ve tecelli mertebelerinde, mertebeleri ve düzeyleri itibariyle ZATİ NEFSİ HÜVİYETTEKİ İLMİ ZATINI MÜŞAHEDE ETMEK.

Bu nedenle “İLİM, KADIN VE ERKEK HER MÜSLÜMANA FARZDIR.” İLİM ile ilgili AYET ve HADİSLER MAKALENİN sonuna eklenerek zahir ve batın İLMİN Hakk için ne denli önemli olduğu vurgulanmak istenmiştir. HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİD İLİMDİR. (ZATİ NEFSİ HAK İLMİ) = SÜNNETULLAH . Zira “Allah İlmiyle her şeyi zahir (diş) ve batın (iç) kuşatmıştır.”

KISACA NEFS TEZKİYE ÖNCESİ VE SONRASI NEFSİN TAŞIDIĞI VASIFLAR: NEFSİN AHLAKI

.infak edenler. Havariyyun. Şuhud edenler. Merhamet sahipleri. Fitne çıkaranlar. Felaha (kurtuluşa) erenler.  Salihler.  Miskinler.  Fesad çıkaranlar.  Hasret içindekiler.  Hicret edenler.  Evliyalar.  Uyarıcılar.  Mukarrabin olanlar. Secde edenler.  Gafiller.  Şükredenler. Sabredenler.  İftira edenler. Islah ediciler. İhlas sahipleri. Tefekkür edenler.  Yalancılar. Hile yapanlar. Hidayet yolundakiler (HADU).  Nasara (yardımcılar). Müslümanlar. Sabiiler. Ayetleri Yalanlayanlar. Müminler. Münafıklar. Müşrikler. Zalimler. Fasıklar.  Kafirler.  Mürşidler. Zalimler.  Fasıklar. Kafirler.  . Tevekkül edenler.  Kul olanlar. Sadıklar. Tezkiye olanlar. Dalalette olanlar.  Muhsinler. Zikredenler.  Kibirlenenler. Tevbe edenler. Mücrimler.  Müsrifler.  Mücahidler. Müttekiler. Takva sahipleri .  Dünya Ehli.  Hayvan vasıflılar. Hayvandan daha aşağı vasıflılar. Ahiret Ehli.  Hakk Ehli. Müjdeciler. Uyarıcılar.  Akledenler.  Düşünenler. Hakikat Ehli.  Marifet ehli. Alimler. Arifler. Cahiller. Taguta tapanlar

 

 

 

NEFSİNİ TEZKİYE EDEN : İYİ AHLAK VASIFLARI = NEFSİN SELAMETİ = TEVHİD ile İSLAM ve Müslüman olma.

NEFSİNE ZULMEDEN= ZALİM VE DİĞER KÖTÜ AHLAK VASIFLARI= ŞİRK

NEFS TEZKİYESİ :

1.BENLİK VEHMİNDEN “ALLAH” İDRAKİNE yolculuk

2.Zulmetten Nura yolculuk

3.Kötü ahlaktan, iyi ahlaka yolculuk

4.Şirkten Tevhide yolculuk

5.Halktan Hakka yolculuk

6.Cehaletten, ilim ve irfana yolculuk

NEFS EMANETİ, HAKKA TESLİM EDİLİP  devr EDİLİNCE MÜSLÜMANLIK (İSLAM=SELAM) HASIL OLUR.Hakk ile barış imzalanıp sulh-selamet-islam zahir olur.Benlik-Enaniyet oldukça Hakk ile savaş devam eder.Ta ki bu batıl benlik vehmi iddiasından kurtuluncaya kadar.

NEFSİ MÜSLÜMAN OLUNCA- HARİCE TEBLİĞ YAPABİLİRİZ.

“HESABA ÇEKİLMEDEN ÖNCE NEFSİNİZİ HESABA ÇEKİN”

YURTTA (NEFSTE) SULH (SELAMET) ; CİHANDA (AFAKTA) SULH (Selamet)

“ Enfüs ve Afakta ayetlerimizin Hakk olduğunu göstereceğiz “(Fussilet/53)

“Selamı yayınız” ayet ve hadisleri bu hakikati haykırır.

ANAHTAR=

1.     Kim iyilik yaparsa NEFSİ LEHİNE dir. Kim kötülük yaparsa NEFSİ ALEYHİNE dir. Rabbin kullarına zulmedici değildir.” (Fussilet/46)

2.     “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır.”

ÖZET= SÜNNETULLAH ŞEMASINDAN anlaşılacağı üzere İNSAN VE NEFS TEMELDİR: İşte İSLAM DİNİ İNSAN ve İNSANIN ve HAKKIN NEFSİ MERKEZLİ hukukullllah olan Sünnetullah ‘tır. İslam; Müslüman olmaktır. İslam; nefsin selamete (tezkiye) ulaşması ve Tevhid-i NEFS müşahedesi ile NEFS emanetini EHLİ OLAN HAKK’A TESLİM ETMESİ VE TESLİM SONRASI HAKKKIN NEFSİNİ VE NEFSİNDEKİ İLAHİ İSİM VE SIFATLARI KEMAL ÜZERE (MUHAMMEDİ-HADİ) ZUHURA ÇIKARMAKTIR. “LA İLAHE İLLALAH MUHAMMEDEN RESULULLAH” SÜNNETULLAH’IN İFADESİDİR.

“Kelime-i Şehadet “ sünnetullah’ın müşahedeli yaşanmasıdır. Bu nedenle hedef, Kuran-ı Natik olmaktır. Bütün konuları içerdiğinden  NEFS ile ilişkili ayetler ile yetinerek,  gerekli ayetleri vererek geri kalanı okuyucuların tefekkününe ve idrakine sunmaya çalışacağım:

“ALLAH VADİNDEN DÖNMEZ” (Rum/6) ayetiyle Sünnetullah ‘ın kesin bir hüküm-hukuk olduğunu ve NEFSİN hududlarını belirlediğini ifade etmektedir.

“Allah hiçbir nefse kapasitesinin üzerinde bir şeyle mükellef tutmaz. “(Bakara/286) buyurarak Emr-i teklifi-DİNİN insanların nefsi için kolaylaştırıldığını ve nefsin kabiliyet-istidatı içinde olduğu belirtilmektedir.

“Dinde zorlama yoktur. Rüşd (irşad- hidayet) yolu, gayy (dalalet) yolundan açıkça ayrılıp orta çıkmıştır. Artık kim tagutu (şeytan ve zannı-benlik ilahları) inkar edipde Allah’a BİLLLAHİ sırrı ile iman ederse (yumin BİLLAHİ) ederse, (Allah’tan kopması mümkün olmayan urvetul vuskaya (sağlam kulpa) tutunmuştur. Allah Semi ve Alimdir”( Bakara/256).

İşte tevhid hidayet, şirk dalalet yolu olup BİLLAHİ sırrı ile İMAN’ın MUTLAK TEVHİD ‘e ulaştırarak sağlam bir dayanak olduğu belirtilerek, bizleri bu şekilde bir İMANA ve TEVHİDE davet etmektedir

“Allah iman edenlerin velisidir, onları ZULMETTEN NURA ulaştırır. İnkar edenlere gelince, onların dostu TAGUT lardır ki; onları NURDAN ZULMETE sürüklerler. Onar ateş ehlidir. Orada ebedi kalacaklardır. “ BAKARA /257

İşte Hak, şirkten tevhide davet ederek, ALLAH ismi ile kastedilen Hakikate bizleri davet etmektedir. Zira “ALLAH” ile kastedilen HAKİKAT KURAN’IN ve MUHAMMED’in ALLAHI olup sünnetullah bu HAKİKATTIR.

“Onlara; Allah’ın indirdiklerine tabi olun dendiğinde ; “Hayır, biz atalarımızı üzerinde gördüğümüz yola tabi oluruz” derler. Ya ataları hiçbir şeyi düşünemeyen, doğru yolu bulmamış kimseler idiyse, yine mi öyle yapacaklar” (Bakara/170)

İşte İslam ülkesinde doğanların çoğu, Kendilerini “ Müslüman zan” ederek taklidi bir iman anlayışı içinde, nefsi tezkiye yolunda gayret göstermeyip, zahiri hükümleri uygulayarak, nefse cahil yaşayarak atalarının dinine (zannı ilahlara) uymuş olurlar. Ayetin kastettiği hakikat; kişilerin HAKK ve ALLAH HAKİKATİ için sorgulayıcı-araştırıcı olmalarının gerektiği olup kişilerin, toplumların, devletlerin “DİN” adına zahiri, şahsi , örfi adet ve gelenekleri; anlayışları sanki dinmiş gibi kişilere ve topluma dayatılmasıdır. Özden uzaklaşarak şekle önem verecek şekilde topluma ve kişilere dayatılmasının yanlış olduğunun belirtilmesidir. İSLAM DİNİNİN TEMELİ İNSAN olup, insanın hakikati de O’NUN NEFSİDİR. İSLAM, kişinin nefsinde ürettiği, zannındaki ilahi (tagut) , toplumun zannındaki ilah-ilahları (tagut) ve devleti yönetenlerin zannındaki ilah ve ilahları (tagut) ; dalaletteki bir din anlayışı olarak tanımlamaktadır. Böyle “ZANNİ DİN” anlayışından bizleri kurtarmak için insanlara “KAFİRUN SURESİ” ni hediye etmiştir. “SENİN DİNİN SANA , BENİM DİNİM BANA “ diyecek vasıfla  İSLAM DİNİNE yönelerek , ALLAH idraki ile nefsimize “ selamet” kazandırmamız istenmektedir. İşte  ZANDAKİ İLAH (TAGUT) anlayışının DİN diye dayatılması Kuran’da “zulüm” ve “küfür” olarak belirtilmektedir. NEFSE ZULÜM denmektedir. Zulüm ise Adaletin zıddıdır. “Zulme rıza zulümdür” buyuran Hz. Resül , bizi bu anlayıştan kurtulmaya davet etmektedir. Zira bu ZANNI ilahlar, doğuştan İSLAM FITRATI NURUNU zulme götürür. Çevresi onu ZANNI ilaha yani zulme davet etmiş olmaktadır. Kuran, tüm insanları ADALET’e davet etmekte olup, NEFSE ZULMÜN önüne geçilmesini emretmektedir :

“Muhakkak biz seni halife kıldık. Bunun için insanlar arasında HAK (HUKUK-ADALET-HİDAYET) ile hükmet. Ve hevaya (BENLİK ARZULARINA=Enaniyet ) tabi olma. Aksi halde bu seni dalalete sevkeder. Muhakkak ki dalalete düşenler için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli azap vardır” (SAD /26) buyurularak; her insanın ve özellikle yöneticilerin HAK-HUKUK-ADALET üzerinde titizlenip, bu tarzda hüküm ve yönetim göstermelerinin ve bunun için  kendi zanni-hayali İLAH (tagut) anlayışlarını topluma dayatmamalarının SÜNNETULLAH içinde olduğu vurgulanmaktadır. Bu nedenle Hz. Ali  Efendimiz: “DEVLETİN DİNİ ADALETTİR” buyurmuştur. Efendimizde ; “Medine Sözleşme” sinde her bireyin ve milletin TAKVA ölçüsünün yürürlükteki ANAYASA (SÖZLEŞME) ya tabi olmak olduğunu sözleşmeye dahil ederek “VATANDAŞ” olmanın özelliğini vurgulamaktadır. Bu nedenle TOPLUMSAL UZLAŞMA İLE SAĞLIKLI BİR ANAYASA  yapmakta DİNEN SÜNNETULLAH içindedir. Sünnetullah olan Anayasa ve yasalar; İNSAN HAKLARINI koruyan ve insanı, İNSAN yapacak ve her bireyin ve toplumun nefsini TEZKİYE ve TERBİYE edecek hükümlere yer verecek şekilde tanzim edilmeli ve toplumun her ferdi için ayrım olmaksızın uygulanmalı ve etkin-hızlı bir adalet anlayışını toplumda “ GÜVEN –SELAMET-HUZUR” unsuru olarak yerleştirmelidir. Fiilleri cezalandırarak “FİİL CEZA HUKUKU” uygulamalı, FAİL kim olursa olsun , suçlu suçuna uygun ceza ile cezalandırılarak bireyin ve milletin ADALETE VE DEVLETE olan İNANCI VE GÜVENİ sağlanmalıdır.

Hakk ise bizi BİLLAHİ sırrıyla imana ve zannı ve benlik şirkinden MUTLAK TEVHİD hakikatine davet etmektedir. İşte bu zannı ilahlardan (tagut) kurtulmanın ve ataların hatalı dininden ayrılmanın yolu nefsi irfan ve tevhid irfanı ile mümkündür. Ayette bu hakikat “Sonra sana: Hanif olarak  (TEVHİD EHLİ olarak) İbrahim’in milletine tabi ol. O hiçbir zaman müşriklerden olmadı” diye vahyettik.” NAHL/123 buyurulur.

Kudsi Hadis’de “La ilahe illallah.  Benim kelamımdır. İşte Ben O’yum.  Bu kelam Benim kalemdir. Kim oraya girerse kurtuluşa erer” buyurarak bizleri TEVHİD’e davet etmektedir. Bu sırrın ve tevhidin nefsimize nakşedildiğinin ifadesi olarak :

“Rabbin Ademoğulları’nın zürriyetlerini zuhura çıkardığı zaman NEFİS leriyle onları ŞAHİT TUTTU. Ben sizin Rabbiniz değilmiyim? (dedi) Dediler ki : Evet (Rabbimizsin) biz şahit olduk. Bunu kıyamet günü gerçekten biz bundan gafildik dememeniz için yaptık. ” (ARAF/172) İşte nefislerimiz bu TEVHİD sırrının şahididir. Bunu belirten ayette :

“Artık insanın kendi nefsi, kendinin şahididir” (KIYAME /14) buyurulmakta ve Hakk-NEFS ilişkisinin devamının  her an devamlılık içinde olduğunu belirten ayette de :

“ Hiçbir nefis yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın”( Tarık/4 )

Hakk, bilen, her an bilip, gören ve Rububiyeti ile batından Kendine davet ederken, zahirde de davet için peygamber ve velilerini bize irşad için yollayandır.

“Nefsinizden bir resul geldi” (Tevbe /128) buyururak NEFSİMİZE AYNA olduğunu ifade etmektedir. Bu nefsin, kendi nefsinin rahmeti olduğunu bu nedenle Resulunu de “Alemlere Rahmet” olarak gönderdiğini belirterek:

“Allah Nefsine karşı gelmekten sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah’adır” (Ali İmran/28) buyurmaktadır. Hidayet yolunun RAHMET, dalalet yolunun GAZAP olduğunu belirtmektedir.

“Biz peygamber göndermedikçe hiç kimseye azab edecek değiliz.” (İSRA/11) buyurarak, Resul geldikten sonra İMTİHAN SIRRININ başladığını ifade ederek; “Muhakkak siz, mallarınız ve nefisleriniz hususunda imtihan olunacaksınız” (ALİ İMRAN /186) buyurulmaktadır. Toplumsal Nefs tezkiyesinin de şart olduğunu vurgulayan ayette :

“Allah nefislerindeki nimetleri bozup değiştirmedikçe bir kavme verdiği şeyleri değiştirmez. Bir Kavme fenalık dileyince , artık onun reddine bir çare yoktur. Onlar için Allah ‘tan başka hiçbir veli yoktur.” (RAD/11)

“Ayetlerimizi yalanlayan ve nefislerine zulmetmiş olan kavmin durumu ne kötüdür.” ARAF/177

İşte hem bireysel hem toplumsal kurtuluş (felah) için:

“Nefsini tezkiye eden (kurtuluşa) felaha erer.” Şems /9

“Nefsini karanlıklara gören (tezkiye etmeyen) hüsrandadır.” Şems /10 buyurmaktadır. Ayrıca :

“Kim iyilik yaparsa NEFSİ LEHİNEDİR. Kim kötülük yaparsa NEFSİ ALEYHİNEDİR. Rabbin kullarına zulmedici değildir. “ Fussilet/46

“Allah size beyan etmek ve sizi , sizden öncekilerin SÜNNETİNE ulaştırmak ve tevbelerinizi kabul etmek ister.” NİSA/26

“Allah’ın kendisine farz kıldığı bir şey üzerine Nebi’ye güçlük yoktur. Daha önce geçenlerde ALLAHIN SÜNNETİDİR” Allah’ın emri , takdir edilmiş bir kaderdir” (Ahzab/38) buyurularak HERHANGİ BİR NEFSE İYİLİK VE KÖTÜLÜK KİŞİNİN KENDİNE (NEFSİNE) DÖNMEKTEDİR.

“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını (hududullah = sünnetullah) aşarsa, NEFSİNE ZULMETMİŞ OLUR” (Talak/1)

“Sen gaybleri en çok bilensin.” (Maide /116) Bu nedenle Efendimiz diliyle Hakk’ın Hitabı bizlere ışık tutmaktadır:

“De ki: Bana sadece ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyedilmektedir. Hala Müslüman olmayacak mısınız? (Enbiya /108)

Bütün bunlar SÜNNETULLAH hükümleridir. NEFSİN önemi açısından daha fazlasının “Tasavvufta Tevhid ve Nefsi İrfan Yolu” kitabımızda bulunan “NEFS İLE İLİŞKİLİ TEFEKKÜR AYETLERİ” bölümlerinin çok faydalı olacağı ve sünnetullahın anlaşılması ve Sünnetullah’ın NEFS temelli olduğunu idrak için çok önemli olduğunu vurgulayalım.

Sünnetullah’ın İLMİ ZAT olduğunu belirterek İLİM İLE İLİŞKİLİ AYET VE HADİSLERİ konunun sonuna eklenmiştir. Her konu sünnetullah ilmi olduğundan İRFAN YOLU (MİRAÇ=TEVHİD) bilgilerin tümü önemlidir.


önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam121
Toplam Ziyaret889239
Hava Durumu
Saat
Takvim