“Altın altınla, gümüş gümüşle, buğday buğdayla, arpa arpayla, tuz tuzla eşit miktarda verilecektir. Bundan fazla alan veya arttıran riba almıştır. Alanda verende eşittir”
Riba iki esasa dayanmaktadır. Birinci maddenin vasıfları ikincisi ise zamandır.
Ölçü ve ağırlıkta ilave yapmadan eşitliğin gözetilmesi istenen ribaya konu olan mallar, cevherlerden ve onlara eklenen bir takım arazlardan oluşan cisimlerdir. Ribaya konu olan her türlü mal, zatları açısından eşit, özellikleri açısından ise farklıdır. Alışverişte eşya arasında eşitlik şart koşulmazda, fazlalık arazi bir özelliğin bedeli olur. Her mal eşit hükümde olmalıdır.
İkinci husus zamandır. Ödünç veya herhangi bir şekilde ikinci bir kişiye belli zaman emanet edilen şey, bu zaman içerisinde değer kazanabilir veya değer kaybedebilir. Bunu belirten hadiste Hz. Resul “Fiyatları arttıran veya azaltan Allah’tır” buyurmuşlardır.
Bu hadiste bir malın zamanla fiyatı yani vasıflarından biri değişebilir. Bu nedenle her mal kendi cinsinden mal ile değerlendirilir buyurulmuştur. Zaman içindeki fiyat değişikliği alan veya verene, eğer dikkate alınmazsa, zulümdür. Veda hutbesinde Hz. Resul “Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız” buyurmuşlardır.
Günümüzde mal takası olmayıp, para ana mal olduğundan “paranın değeri”ndeki oynamalar dikkate alınmalıdır. Parada maldır ve zamanın hükmü “Dehr” ismiyle ondada hakimdir.
Veda Hutbesinde Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Lakin anaparanız size aittir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız”.
Faiz kaldırılması sonrası, yukarıdaki ifadenin buyurulması “çok mana” ifade etmektedir. Parada bir metadır. Bankalar ve finans kuruluşları, “para-tahvil-bono” gibi finans araçlarını “KAR PAYI” koyarak satan kuruluşlardır. Tıpkı altına, buğdaya, süte “MAKUL KAR PAYI” koyan esnaf ve diğer kuruluşlar ve şirketler gibi. Bu “KAR PAYI”na, faiz ve kar payı ve birçok değişik isimler verilmesi; hakikati değiştirmez. Hakikat bir metanın ve değerin “RİBA” denilen “aşırı-fahiş” fiyatlandırılmasıdır. Para da, tahvil de, bono da bir metadır ve değerdir.
Bu değerin “karşılıklı rızaya dayanan bir ticaret ile” alınıp satılması, hem bireysel hem kurumlar hem de devletlerarası ilişkilerde temel olmalıdır. Bunu ifade eden ayette şöyle buyurulmaktadır: “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında; birbirinizin mallarını (değerlerini) batıl yollar ile (haksız-hadsiz yollarla) yemeyin (tecavüz etmeyin) ve (VAV=Hakikati Nefs Kaynaklı) nefsinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah (innellahe) kane (ilminde de, zuhurunda da) birbirinizle alışverişinizde (bikum) RAHİM’dir” (Nisa/29).
Aynı hakikat Veda Hutbesinde; “Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız” ifadesiyle açıklanmıştır. Zira karşılıklı rızaya dayanmayan her türlü alışveriş-ilişki ve diğer faaliyetler NEFSTE ZULÜMDÜR. İşte; “paranın ana değeri + Enflasyon muhasebesi + kar payı + masraf (ortak anlaşmaya göre değerlendirilen masraf ederi=değeri) + zaman” her türlü metanın ve değerin GERÇEK FİYATINI belirler.
Taraflar bu değerler konusunda “KARŞILIKLI RIZA” konusunda UZLAŞTIRILIRSA; Hakk’ın tecelliside Rahmet hatta RAHİMİYET üzere olacaktır. Böylece her iki-veya daha fazla tarafların NEFİSLERİ, zulümden azat=hür olacaktır. Devlete düşen görev ise; bağımsız ve özerk kuruluşlar ile “gerçek enflasyon muhasebesi” ve “gerçek kar paylarını” piyasa ve ülke şartlarına göre belirlenmesi olacaktır. Bu da nefislere zulüm olmaması için önemli bir husustur. Zira “yanlış hesap” ve “yanlış veya eksik değerler” NEFSE ZULÜM demektir. Zira maaş, kira, ücretler bu oranlar üzerinden hesaplanmaktadır. Şahsi kanaatime göre; uzmanlar daha iyi değerlendirebileceklerdir; üç aşamalı “enflasyon muhasebesi” yapılmalıdır.
1. Asgari geçim aylık endeksi: Yiyecek, içecek, kira ve aylık masrafların enflasyon muhasebesi
2. Yıllık asgari geçin endeksi: Birinciye ilaveten giyecek+okul masrafları+yıllık tüketim araçlarındaki enflasyon muhasebesi
3. Ömürlük asgari geçim endeksi: Birinci ve ikinciye ilaveten ömürde bir-iki ve üç kez değiştirebilcek olan EV + ARABA+ DAYANIKLI TÜKETİM ARAÇLARInı içeren enflasyon muhasebesi. Bu kişilerin çalışma sonrası “emeklilik ücreti ve ikramiyesi” için değer üretmeyi hedefler. Bu temeller üzerinde “ekonomi uzmanları” daha iyi alternatifler getirebilirler.
Bizim amacımız “KANGREN” olan bir yaraya neşter vurmaktır. Deliller ortadadır. Bu konu üzerinde daha bir çok söz söylenebilirsede ARİF OLANA bu bilgi yeterlidir. Tartışmaları sonlandıracak kadar bilgi bu makalede mevcuttur. Aksi inatlaşmaktır ki, inatlaşılan merci Hakk’tır. Allah en doğrusunu bilir ve söyler. İslam’da yasaklanan riba ve faiz veya ADI NE OLURSA OLSUN, söz konusu denklem dışındaki anormal-fahiş olan NEFİSLERE ZULÜM oluşturan RIZASIZ (gönül rızası=zorlama olmadan=zorunluluklarla dayatılmadan) her türlü faaliyetlerdir. Bu faaliyetler para olabileceği gibi, her türlü ikili-çoklu karşılıklı alışverişlerdir. Geniş perspektiften bakıldığında da burada da “HAKİKAT-İ İNSANİYE”nin korunması temeldir. Bu nedenle “Nefse zulüm” hem suç, hem günah hem de bedel ödenmesi ve ödetilmesi gereken her türlü eylemdir. “Fiil hukuku” burada da her şeyin öncüsüdür. Rahmet ve zahmet; nefste verilen değer üzerinden ölçülür ve değerlendirilir.