Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

C.D.52. Tevhid Gözüyle Demokrasi İdraki



TEVHİD GÖZÜYLE DEMOKRASİ İDRAKİ


“Cumhuriyet” makalesinde halkın Hakk’ı temsil ettiğini ve bunun çeşitli mertebelerden zuhur ettiğini ifade ettik. “Cumhuriyet fazilettir” ifadesinde ise fazilet; erdem ve ahlaktır. Demokrasi ise güzel ahlaktır. Demokratik Cumhuriyet ise güzel ahlaktır. Demokratik Cumhuriyet halkın güzel ahlak ile yönetildiği rejimdir. Efendimiz bu nedenle “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ve “Din güzel ahlaktır” buyurmuştur. Ayrıca kudsi hadiste “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız; peygamberin ahlakı ile ahlaklanınız” buyurmuştur. “Peygamberin ahlakı Kuran’dır” buyuran Hz. Aişe bu konuyu biraz daha açmıştır. “Allah’a ve Resulüne itaat edin” ayeti ve “Sen mukerrem bir ahlak üzeresin” ayeti ile bize geniş ufuklar açılmıştır. Demokrasi güzel ahlaktır. Yukarıdaki makalelerde “ALLAH” “MUHAMMED-Resul” ve “KURAN”ınmanasının “Cemi esma ve sıfatı ZAMİ ZAT” mertebesi olduğunu vurgulamıştır. Güzel ahlaktan kasıtta Allah’ın isim ve sıfatlarını gerçek hüviyetiyle (Mudill-şeytan) karışmaksızın zuhurundan ibarettir.

Ayette “ister Allah deyin ister Rahman deyin bütün güzel isimler O’nundur” buyurulmaktadır. Ayrıca “Bütün güzel isimler O’nundur. O isimlerle dua edin isteyin” buyurulmuştur. “Hüviyetiyle bütün güzel isimler O’nundur” buyurulmuştur.

Efendimiz “Bana Cevamiül kelim verildi” diyerek esmaul hüsnayı kastetmiş ve “Benim mucizem Kuran’dır” ve “Beni gören Hakk’ı görür” buyurarakta esmaül Hüsna ile tahakkuk ettiğini ifade etmiştir.

Demokratik Cumhuriyette şu dört ANA KURUM olmalıdır: YASAMA: Allah isminin zuhur mahallidir. Yürütme: Rahman isminin zuhur mahallidir. Yargı: ADL isminin zuhur mahallidir. Denetim: HADİ isminin mazharıdır. Yürütme-Yasama için seçilen temsilcilerin içinden seçilmelidir. Burada da üçte iki çoğunluk ile yasalar çıkarılmalıdır. YARGI, Adil, tarafsız ve bağımsız olmalıdır. Denetim ayrı bir mekanizma ile seçilerek görevini yerine getirmelidir. Diğer esmaül hüsnayı temsil edenler ise kurumlardır. Her kurum sivil veya kamu Hakk’ın bir esmasının zuhurudur.

Eğitim, Alim isminin; hastane Şafi isminin, ziraat Rezzak isminin, Yargı-savcı, hakim; Hakem-Hakim-Adl ismin vb. Denetim (HADİ) her ismin gerçek hüviyetiyle zuhurunu denetler. Kuruma Mudill (Benlik-şeytan) karışmışsa onu devlet-millet adına cezalandırır. Mudil ve demokrasi konusu ayrı bir makalede ele alınmıştır.

İlahi sıfatlar ise isimlerin kaynağıdır. İlahi sıfatlar HAYAT, İLİM, İRADE, KUDRET, SEM, BASAR ve KELAMdır. İLİM; HAYATA DİĞER bütün ilahi sıfatlar ve isimlerde İLİM sıfatına tabidir. “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” sözü bu hakikati anlatır. Zira Hakk hem Zatı hem İLMİ ile her şeyi ihata etmiştir.

Sivil ve kamu her kurumda da kararlar üçte iki çoğunluk ile alınmalıdır ki “temsili deomkrasi” hakiki manada zuhur etsin. Bu bahis ayrıntılı olarak “Cumhuriyet idraki” makalesinde açıklanmıştır. Demokrasilerde diğer bir unsur eğitim ve liyakattir. Adama iş bulmak değil, işe liyakat sahibi Adam seçmek demokrasinin ve cumhuriyetin ve devletin bekası için şarttır.

Bunun İslami karşılığı “emaneti ehline veriniz” hadisidir. Ayette “Şüphesiz biz emaneti göklere yere ve dağlara teklif ettikde onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi” (Ahzab/72-73). Verilen emanet Allah’ın ilahi isim ve sıfatları ve NEFS hakikatidir. “Ademi kendi suretimde halkettim” derken ZATİ nefsinden verdiğini; “Ademi Rahman suretinde halk ettim” derken nefsini kendi isim ve sıfatları ile donattığını belirtmektedir. “Ademe tüm isimleri öğrettik-talim ettik” (Bakara/31). Her insan batınında potansiyel olarak bu özelliği taşır. Ancak zahirde yaptığı-tahsil ettiği iş ne ise o işin temsili İLAHİ İSMİN temsilcisi ve tafsile çıkarıcıdır. Bu nedenle liyakat denilirken aranan “ilahi ismi” zuhura çıkarma kabiliyetinde olan konusunun hakimi olan kişidir. Liyakatin yanında sadakat (sıdk) gereklidir. Bu da o ilahi ismi ADALET üzere zuhurunu gerçekleştirmekten ibarettir. Adalet haklıya hakkını vermek, haksıza haddini bildirmektir.

Demokrasiler “İNSAN ODAKLI” olup fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler yetiştirilmelidir. Her insanın batınen HAKK olduğunu bilerek onu hür iradesi ile Hakk ile baş başa bırakmak şarttır. “Dinde zorlama yoktur” (Bakara/256) ayeti bu hakikati anlatır. Bu kişinin bireysel hürriyetidir. Kişinin zahirine bakıp, batındaki Hakk ile olan irtibatı ve niyeti bilinemez. Bu nedenle zahire bakıp verilecek hükümler İslami kemali temsil etmez. Efendimiz bu hakikati ifade ederken “Allah sizin dış görünüşünüze bakmaz; kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurmuştur.

Bireysel hürriyet, bir başkasının veya toplumun hürriyetini tehdit etmedikçe müdahale edilmez. Devlet bireysel hürriyeti korurken, topluma yönelik fiilleri önleyecek yasaları koyarak hem birey, hem toplumu korumalıdır.

Demokrasinin ikinci kuralı “KATILIMCI” olmasıdır. Üçte iki çoğunluk bu nedenle gereklidir. İSTİŞARE VE DANIŞMA “katılımcı demokrasinin” olmazsa olmazıdır. Ayette “Ve onlar işlerini aralarında toplanıp istişare ederler” (Şura/38) ve “Yapacağın işlerde onlarada danış, bir kerede karar verdin mi artık Allah’a dayan” (Ali-İmran/159), “Anne ve baba birbirleriyle istişare edip…” (Bakara/233) buyurulmaktadır. Görüldüğü en temel-küçük kurum olan aileden başlayarak, tabandan tavana her kurumda İSTİŞARE-DANIŞMA-BİLİRKİŞİYE (LİYAKAT) BAŞVURMA “Kurumsal Demokrasi”nin gelişiminde tok oynar. Bir devletin kurumları ki her biri bir veya birkaç ilahi ismin temsilcisidir. Ne kadar sağlıklı ve gücenilir olursa DEMOKRATİK CUMHURİYET’in bekası o kadar uzun olur.

Demokrasilerde diğer bir kural “AKLI” devreye sokmaktır. Kuranda bu konu “Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Enbiya/10), “Akletmez misiniz?” (Hud/51); “Bunda akıl edenler için dersler vardır” (Nahl/12); “Akıl etmiyor musunuz?” (Enbiya/7); “Kuran’ı öğüt almak için kolaylaştırdık; düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer/17); “Allah size adaleti, iyi davranmayı ve yakınlara yardımda bulunmayı emrediyor; hayasızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklıyor. Dinleyip anlayıp tutasınız diye öğüt veriyor” (Nahl/90).

Efendimiz tüm bunları açıklayan AKLI tarifinde “Akıl, kalpte hak ile batılı ayıran NURdur” buyurmaktadır. Atatürk bu nuru belirtirken “Milli egemenlik öyle bir NURdurki onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur” buyurmuştur. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyerek Cumhuriyet makalesinde belirttiğimiz gibi halk (millet)in Hakk’ın zuhuru olduğunu bu NUR ile taçlandığını ifade etmiştir. Bu nur nefsindeki Allah’ın nurudur. “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” dediğinde de kasıt bu nurdur. Zira nefsin bir anlamıda kandır. Demek istenen kudret kaynağı nefsindeki NURdur. Yani Hakk’tır. Efendimiz bu sırrı “Nefsim kudret elindeki Hakk’a yemin ederim ki”  ile başlayan hadislerinde ifade etmiştir. Bahsedilen NUR, efendimizin şu hadisinde yerini bulmuştur. “Müminin ferasetinden korkun, zira O Allah’In NURu ile bakar”.

Kuranda her bir ilahi ismin Allah’a ulaşmanın yolu olduğu ifade edilmiştir. zira her ilahi isim ve sıfat Hakk’ın bir yüzü ve vechidir. O isim kanalıyla Hakk ile irtibat kurulur. Her bir kurum bir veya birkaç ismi temsil ve tafsil ettiğinden her bir kurumun sağlıklı işleyişi aynı zamanda milletin fiili duasıdır. “Bütün güzel isimler O’nundur. Hangisiyle dua ederseniz O’na ulaşır”; “Güzel söz O’na çıkar, Salih amel O’na yükselir” ayeti her bir isme Mudill karışmadığı sürece Hakk’a ulaştığını bize bildirmektedir. Bu fiili zikirdir ve duadır ve namazdır. Ayette “Beni zikredin bende sizi zikredeyim” buyuran Allah her kurumun yaptığı fiili esma zikrine karşılığını vereceğini müjdelemektedir. Kuran kurumların temsilcisi ilahi isim sahiplerine “ulul elbab-kapı sahipleri” demiştir. “Ey ulul elbaka Allah’tan korkunuz ki kurtuluşa eresiniz” (Maide/100); “Ey ulul elbab! Kısasta sizin için kayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız” (Bakara/179); “Ulul elbab tezekkür eder” (Rad/19). Her yönetici bir ulul elbab (KAPI SAHİBİ)dir. Efendimiz hadisinde; “Ali İlmin kapısı Ben şehriyim” buyurarak her ilahi ismin bir kapı olduğunu ve kaynağının İLİM SIFATI olduğunu bildirmektedir. Bu nedenle kurum yöneticileri (devletin her basamağında) ilim sıfatının temsilcisi LİYAKAT sahibi ve millete Hakk’a sadakat sahibi kişilerden seçilmelidir.

Demokrasilerde diğer bir husus bireye ve millete sevgi ve saygıdır. Yukarıda belirtildiği gibi her birey özünde-batınında HAKK’ın NURU ve Kuran sırrını taşımaktadır. O kişinin bunu bilmesi erdemi-fazileti, bilmemesi eğitime muhtaç olduğunun işaretidir. Kişiye kendi hakikatini tebliğ eğitimin ve ilmin bir parçasıdır. Yunus’un dediği “yaradılanı severiz yaratandan ötürü” sözü bu hakikati anlatır. Millete sevgi ve saygıda benzer idealler için bir araya gelmiş insanlar olduğu ve millet kavramı içinde Hakk’ın çizdiği “kader birliği” manasında refah, huzur ve zorunluluğunu bizlere bildirmesidir.

Her bireye ve halka yapılan zulumü Kuran “nefse zulum” olarak adlandırmaktadır. Her ilahi isme mudil-şeytanı bulaştırmak ve benliğin heva ve hevesiyle hareket etmek, kişilerin hak ve hukukuna tecavüz etmek vb. NEFSE ZULÜMdür. Zulüm Adaletin zıddıdır. Adalet ile hükmetmeyen her yönetici NEFİSLERE ZULÜM içinde demektir. Nefs ile ilgili yukarıda verdiğimiz bilgiler ışığında tefekkür edildiğinde, insana yapılan zulümn aslında kime yapıldığı idrak edilir. İçine mudil-şeytan-benlik bulaşan her eylem ve amel nefse zulumdur. Bunu belirten ayette “Kim iyilik yaparsa nefsi lehinedir, kim kötülük yaparsa nefsi aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir” (Fussilet/46). Ayrıca hayat kuralı olarakta şu ayette yukarıdaki ayetle her bireye, her kuruma yol göstermiştir. “Zerre kadar hayır işleyen karşılığını görür. Zerre kadar şer işleyen karşılığını görür” (Zilzal/7-8). Zira Allah bizimle beraberdir. Her şeyi görür ve bilir. “Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa şüphesiz nefsine zulmetmiş olur” (Talak/1).

Demokratik Cumhuriyetlerde devlet ve milletin bekası için takva (güzel ahlak) mutlak surette gereklidir. “Ey insanlar! Şüphe yok ki biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletler ve kavimler kıldık. Muhakkak Allah’ın indinde en çok kerim olanınız en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak Allah en iyi bilen ve haberdar olandır” (Hucurat/13)

Efendimiz Veda Hutbesinde “Arabın arap olmayana, arap olmayanın araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır”. Ayet ve hadistende anlaşılacağı üzere bireysel ve milletsel üstünlük güzel ahlak ile kaimdir. Demokratik temellere anlatmaya çalıştığımız güzel ahlakı (Kuran-Peygamber-Allah ahlakı) uygulayan devletler ve milletlerin bekası kaçınılmazdır. Bu hakikati ifade eden ayette; “Bir toplum (millet) nefsindekini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir kavme kötülük diledimi, artık o geri çevrilmez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcıda yoktur” (Rad11).

İşte hem bireysel hem toplumsal nefs tezkiyesi BEKA için mutlak surette şarttır. Bunun temeli HAK-HUKUK-ADALET’tir. Her ilahi ismin gerçek hüviyetiyle (Mudill karışmaksızın) zuhuru adalettir. Bugün İslam toplumlarının içinde bulunduğu buhran ADALETİN ve İSLAMİ DEMOKRATİK CUMHURİYETİN tesis edilmemesidir. Zira ölçüler zahir kalıplara göre konmaktadır. Hakk’ın bütün emir ve yasakları, ayetler ve hadisler İLAHİ İSİMLERin gerçek hüviyetiyle zuhuru için getirilmiş ilahi hukuktur. “İman nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmedir” ve “Bizi aldatan bizden değildir” ve “Müslüman elinden, dilinden (uzuvlarından) herkesin emin olduğu kişidir”; “Ben sizinle beraberim, işitirim, görürüm” ve “Utanmadıktan sonra dilediğini yap” diyen Allah ve Resulünün sadece söz konusu ayet ve hadisleri nefsinizde muhasebe yaparsak; içinde bulunduğumuz durumun da muhasebesini doğru olarak yapmış oluruz. Samimi ve ihlaslı bir muhasebe demokrasinin ve güzel ahlakın olmazsa olmazıdır.

Toplum Allah’a inandım, Resul’e inandım demekle MÜMİN olamaz. Müminin vasıfları Müminun suresinde açıklanmıştır. Efendimiz imanın tarifine bakın böyle bir iman sahibi iseniz müminsiniz yoksa hemen nefsinizi muhasebeye ve tezkiyeye alın. Zira toplumların nefislerindeki ADALET duygusu bozulursa, o toplumda nefislere zulum söz konusudur zulümün sonu ise kavimlerin (milletlerin) helakı ile sonlanır. Tersi olursa HADİ-ADL üzere olan toplumlar Beka sorununu aşmış demektir. Bu konuyu anlatan ayette: “Bir toplum (millet) nefsilerinde bulunanı değiştirmedikçe Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir” (Enfal/53). “Allah nefislerde olanı bilir”.

Millet kavramı yukarıdaki ayetlerde açıklandı. Dil kavramıda şu ayetle açıklanmaktadır: “O gökleri, yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin birbirine uymamasıda O’nun ayetlerindendir. Hakikat bunlarda düşünen insanlar için elbette ibretler vardır” (Rum/22).  

Ayrıca; “Eğer Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat verdiği şeylerle sizi imtihan etmek için milletlere ayırdı. Öyleyse iyiliklerde yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman anaşmazlığa düşümüş olduğunuz şeyleri size bildirecektir” (Miade/48). “Eğer Allah dileseydi, onları tek bir ümmet (millet) kılardı” (Şura/8).

Demokrasilerde millet, dil kavramları bu şekilde olup vatan belirli topraklarda bireyleri toplayan yurddur. Efendimiz bu hakikati “O benim vatanım ve yurdumdur” buyurarak açıklamıştır. Vatanları olan Medine’ye bir saldırı olursa (Yahudilerle yaptığı antlaşmada) beraber savunma yapacakları konusunu antlaşma maddesi olarak yürürlüğe sokmuştur. “Vatan sevgisi imandandır” hadiside bu zaman aittir.

Ayrıca “Bir kimse nefsini, dinini, namusunu ve malını korurken öldürülürse şehittir” hadisiyle bu konuyu açmıştır. Vatan milletin ortak malı ve namusudur. “Allah rızası için bir gün nöbet beklemek dünya ve dünyadakilerden hayırlıdır” buyurmuştur.

“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda sizde savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Allah aşırı gidenleri sevmez” (Bakara/190)

Nefisle cihad ile demokratik ahlakın ilişkisi de şudur. Her bir ilahi ismin gerçek hüviyetiyle zuhurunu kemal üzere sağlamak ve o isme Mudill bulaştırmamak nefisle cihaddır. Efendimiz bu hususu mücahid nefsiyle savaşandır” buyurarak açıklamıştır.

Hz. Ali’de VATAN için şu sözü söylemiştir: “Şahsınıza kötülük eden düşmanı affediniz. Lakin vatanınıza ve milletinize kötülük eden kimseyi affetmeyiniz”. Bu sözü destekleyen ayette “Yine bir vakit esin sözünüzü almıştır. Birbirinizin kanlarınızı dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Sonra siz bunu ikrarda ettiniz ve ikrarınıza da şahit de oldunuz” (Bakara/84).

DEMOKRATİK CUMHURİYETİN TEMELİ İLİMDİR. İlim Sünnetullah’tır. Sünnetullah’ın ifadesi Kuran’dır. Kuran İLİM VE SÜNNETULLAHTIR. CEMİ ESMA VE SIFATI CAMİ ZAT olarak ifade edilen Kuran alemlerde ve insanda zuhur eder.

Alemler ve insan, fiili Kuran, temsili Kuran ve tafsili Kuran’dır. Her birey Kuran’dan hangi ismi temsil edip o ismin vasfını zuhura çıkarıyorsa KURAN’ın o vasfının temsilcisidir. Şeytan, münafık, kafir, mümin, Salih, fasık vb. her şey Kuran’ın içindedir. İLİM VE EĞİTİM demokratik ahlakı ve devlet-milletin bekası için bu nedenle gereklidir.

Nefs mertebelerindeki hayvani ve şeytani vasıfların temizlenmesi ve bireylere İNSANİ vasıfların kazandırılması, adalet ve hak üzere olmak ve isimleri gerçek hüviyetiyle zuhura çıkarmak (sıratım müstekim) üzere zahiri ve Batıni eğitim bütünlüğü içinde HÜR KAMİL İNSAN yetiştirmek DEMOKRATİK EĞİTİMİN temeli olmalıdır. Bu ise fıtrattır. Fıtrat ise NURdur. NUR KURAN VE SÜNNETULLAHtır. Bu nedenle İLİM NURDUR. İLİM SÜNNETTULLAHTIR. Alemlere ve insana koyduğu ilmi kurallardır. Yerçekimi, fizik, kimya, matematik, biyoloji yasaları gibi.

“Sünnetullahta asla değişme bulamazsın” (Fetih/23)

“Allah’ın sözlerinde asla değişme bulamazsın” (Yunus/64)

“Allah’ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın” (Ahzab/62)

“Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” diyen Atatürk, bu ilmi YANİ İLMİ ZAT mertebesini kastetmiştir. “En üstün tarikat MEDENİYET TARİKATIDIR” sözünden de kasıt sünnetullahtır. Medine Medeniyeti ile kurulan sünnetullah kastedilmiştir. İlmi Zat mertebesi sünnetullah olup, “Allah indinde din İslamdır” ayetinin kaynağıdır. İman akıl ile, din ilim ile, medeniyetler kültür ile kaim olup bu sıra ile gerçekleşir. Hem bireysel hem toplumsal olarak. İşte İlmi zatını alemlerde açmıştır. “Her şeyi ilmiyle ihata etmiştir” ve “O hüviyeti zatıyla nerede olursanız sizinle beraberdir” ayetiyle alemlerdeki her zerreye ve mevcuda ilmini koymuştur.

Bütün ilahi isimlerin kaynağı ZAT kaynaklı İLİMDİR. İşte eşyanın hakikati de özetle NUR ve ondaki İLİMdir. Eşyanın hakikati il ilgili makalede ayrıntılar mevcuttur. İşte hem alemdeki her mevcud hem de insan Hakk’ın ilminin zuhurudur yapılan ve yapılacak olan her keşif ve icad Hakk’ın ilminin ilgili dönemdeki ilminin zuhurudur. Eğitimin temelinde ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME-KEŞİF-ZUHUR olmalıdır. İnsanlığa hizmet budur. Efendimiz buhakikati “İnsanın hayırlısı insanlara faydalı olandır” buyurmuştur. Bugün kullandığımız elektrik, bilgisayar, cep telefonları, buzdolabı vb. keşifler İNSAN merkezilidir. Bunların benzerlerini keşfedenlerde Allah’a iman varsa şu hadisinde hükmü devreye girmektedir: “Kim bir hayra vesileolursa, hayrı yapan gibidir. Kim bir şerre vesile olursa şerri yapmış gibidir”. Bir an insaflıca düşünelim. Cep telefonlarımız vb. ile yapılan ve yapılacak paylaşımlar bunları icad edenlere ne büyük yararlar sağlamaktadır. Zira “Güzel söz O’na çıkar, Salih amel O’na yükselir”, “Zerre kadar hayır işleyen karşılığını görür” ayetleri bu sırrı açıklar. Ayrıca “Bir insanın Allah’ın indindeki değerini bilmek istersen O’nu nerede kullandığına bak” düsturu EĞİTİMDE ve İLMİ KULLANMADA ölçümüz olmalıdır. Ancak İLAHİ İLME HEM ZAHİR HEM BATIN bütünlüğü içinde bakarak FİKRİ HÜR, VİCDANİ HÜR, İRFANI HÜR bireyler yetiştirebiliriz. Ancak bu vasıflara sahip olan bireyler HÜR KAMİL İNSAN olavilir. HÜR MİLLETLER gerçekleşir. Hakk alemi insanın emrine vermiş ilahi isim ve sıfatları emanet etmiş ve BİLİNMELİĞİNİ SEVEREK İLMİNİ zuhura çıkarak gizli hazinesindekileri keşfetmemizi murad etmiştir. Bunu anlatan ayette “Göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi katından buyruğunuza vermiştir. Düşünen bir topluluk için elbette bunda ibretler vardır” (Casiye/13).

Sadece zahir hükümler içinde kalarak ilerleme olamaz. Allah’ın ilmi ve irfanı sonsuzdur. Amaç HÜR KAMİL İNSAN VE MİLLET olmaktır. Sadece Hakka kul olan HÜRdür. İLİM VE İRFAN HÜRRİYETİN ANAHTARIDIR: ibadetler bu amaca ulaşmak için etkin araçlardır. Unutulmamalıdır ki “İLİM ÖĞRENMEK KADIN ERKEK HER MÜSLÜMANA FARZDIR”. Bu ilme ulaşmak içinde hem zahir hem batın eğitimi gereklidir. Bu nedenle Efendimiz “Ben sizin için bir öğretmenim” buyurmuştur. Her işin ehline emanet edilmesi için “HURMA AŞILAMASI” hikayesi bize ulaştırılmıştır. Bu konuda Efendimiz “Dünya ile ilgili konularda ehline sorunuz” buyurmuştur. “Emaneti ehline veriniz” buyurarakta konuyu açmıştır. Kuran “Eğer bu konuları bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz” (Nahl/43). Zikirden kasıt her bir ilahi isimdir. Yani konunun ilmine vakıf alimlerdir. İlim sahipleridir. “Eğer bilmiyorsanız zikir ehline (ilim sahiplerine) sorun” (Enbiya/7). DANIŞMA-İSTİŞARE-BİLİRKİŞİ saha öncede belirtilmişti. “Sen bunu Rahman’dan haberi haberi olana sor” (Furkan/59) ayetiyle de konunun üst boyutlara taşınması söz konusudur. Zira Rahman ismi tüm ilahi isim ve sıfatları CAMİ isimdir. Yani KAMİL İLİM SAHİPLERİ kastedilmektedir.

“Güneşi ve ayı emrinize amade kıldı” (İbrahim/33), “Görmez misinki Allah göklerde olanları da yerde olanlarıda size musahhar (emrinize vermiş) kılmıştır. Gizli ve açık olarak nimetlrini size bolca vermiştir” (Lokman/20).

İşte milletin hür ve bağımsızlığını ekonomik hürriyet ve bağımsızlık ile taçlandırmak için ayette geçen GİZLİ HAZİNEDEKİ NİMETLERİ zuhura çıkaracak ilmi eğitim anlayışı demokratik cumhuriyetin bekası için şarttır. Bu hususa ise Hz. Ali (kv) şu sözüyle katkıda bulunmuştur: “Çocuklarınızı sizin zamanınıza göre değil onların zamanına göre yetiştirin”.

Tüketim ve israf toplumundan üretim ve verim toplumuna geçmenin şartı budur. Ehlullah’ın dediği gibi “Açlık Müslümanlığı bozar”. Bu nedenle HEM MADDİ HEM MANEVİ REFAH, HUZUR VE MUTLULUK TEMEL HEDEF OLMALIDIR. Efendimiz bu hususta şöyle işaret etmiştir: “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için yarın öelecekmiş gibi ahiret için çalışın” ve “Dünya ahiretin tarlasıdır”.

Din ve dünya işi ADALET ile istikamet bulur. istikamet (sıratı müstakim) her ilahi ismin gerçek hüviyetiyle (hakkıyla) zuhurudur. Nefis ve bedenin, bireyin ve toplumun kemali ADALET’e bağlıdır. Adalet olmazsa hem din hem dünya hem ahiret fesada uğrar.

“Mizanı adaletle tutan ve mizanda (ölçü) (istikamet) eksiklik yapmayın” (Rahman/9), “Mizanda (ölçü-istikamet-terazi) haddi aşmayın” (Rahman/8).

İstikamet üzere olarak (İndinas sıratel müstakim) fazilet-ahlak sınırından ve her işte ve her kuvvette adalet noktasından ayrılmamak suretiyle dengeyi koruyun. ADALET ALLAH’ın terazisidir. Onu halk için koymuş, Hakk için nasp etmiştir. Adalet hidayet üzere her ismi sıratım müstekimde zuhura çıkarmaktır. Esmaül hüsna-HÜSN-güzel kökündendir. Eğer denilen yapılırsa Allah hem dünya hem ahiret saatini şu ayetle müjdelemektedir: “Rabbena atına fiddinya haseneten, ve fil ahreti haseneten ve kına azabennar”  Hasene esmaül hüsnayı sıratımmüstakim üzere (gerçek hüviyetiyle) zuhura çıkarmaktadır. Ve kına azabbennar= Ateşin azabından koru. Mudill’in tecavüzünden koru, zira şeytan nardan yaratılmıştır.

“Andolsun ki biz resullerimizi açık delillerle gönderdik. Beraberlerinde kitabı ve mizanıda indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar” (Hadid/25).

İşte adaleti istikamet üzere tutanlar abduHu sırrıyla HÜR KAMİL İNSANLARdır. Gerçek halife sırrını taşıyanlarda onlardandır. Fikri hür, vicdanı hür, irfani hür nesiller yetiştirerek Beka sorunu aşılabilir. İşte bu hür kamil halifelere Allah şöyle buyuruyor: “Sizi hakkında tasarruf sahibi, halife kıldığı şeylerden infak ediniz” (Hadid7). Zira; “Semavat ve Arz’ın mülkü O’nundur. İşler Allah’a rücu ettirilir” (Hadid/5).

Adalet, mülkün Temelidir. Malikel Mülk Allah’tır İnsan bu mülkün emanetçisi olarak yeryüzünde ADALET ile hükmetmekle yükümlüdür.

Demokratik Cumhuriyet İNSAN odaklı olduğundan İslami LAİKLİK iNSANIN BİREYSEL HÜRRİYETLERİNE DİN VE DEVLET ADINA müdahalede korunmasıdır. İnanç hürriyeti, teşebbüs ve mal hürriyeti, yaşam hakkı ve hürriyeti, bireysel hak ve hukuk hürriyeti ve eşit vatandaşlık hürriyeti vb. bireysel hürriyetlerin İNSANIN HAKİKATİ ve KERİM-AHSENİ TAKVİM ÜZERE HALK EDİLİŞİ nedeniyle Hakk’ın şahsiyetinin korunmasıdır. Allah ile İNSAN arasına bir GÜÇ koymaktadır. Bu Hakk’ın insana sağladığı hürriyettir. Bu dahi imtihan sırrındandır. “Dinde zorlama yoktur” ayeti ve “Sen dilediğini hidayete ulaştıramazsın. Hidayet Allah’tandır. Tebliğ üzere memursun” ayeti bu hakikati anlatır. Her insanın terakisinin (Rububiyet tecellisi) farklı zamanlarda ve farklı isimlerle olmasıda Hakk’ın Rablığını tanıması açısından Hakk’ın insana verdiği haktır. Zira hiçbir insan Hakk dışına çıkamaz. Zira kişi bilsede bilmesede Hakk kişiyke beraberdir. “Nerede olursanız O ilahi hüviyetiyle sizinle beraberdir” (Hadid/4), “Allah onları alınlarından yakalamıştır. Rububiyetiyle sıratı müstekime iletir” ayetleri bu hakikati anlatır. Devlet millet ve her birey ancak tebliğ ile sorumludur. Bireyin zorlama ve herhangi görüşü dayatma ve yaşam tarzı hürriyetine müdahaleye kimsenin hakkı yoktur.

Her birey şahsiyetini korumada bu nedenle özgürdür devlette İNSAN olmanın verdiği bu özgürlükleri koruyucu yasaları koymakla yükümlüdür. Her bireyin, diğer bireyler ve toplumlara karşı onların hüviyetlerine karşı saygılı olma sorumluluğu vardır. Eğitimin bir temeline insana saygılıdır. Kişilerin bu hakkını koruyacak yasaları çıkarmak; birey-birey, birey-toplum, birey-devlet ilişkilerini düzenleyecek yasaları çıkarıp uygulamak devletin milletine karşı sorumluğudur. Zira devlet insan ve millet içindir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesi bu hakikati kapsar. Zira şeriat-ı Muhammedi bu ilişkileri düzenleyen ilahi hukuktur. Devletin görevi her insanın şerefi ve onurunu ve yaşamını ve hürriyetlerini anayasa ve yasalarla korumaktır. Bu nedenle Adalet mülkün temelidir. Her insanın Adalet önünde eşit olduğunu ve hiç kimsenin, hatta devlet başkanının dahi dokunulmazlığı hukuk önünde olamaz. Bunu anlatan Efendimiz kavmin önderlerinden biri hırsızık yaptığında affedilmesi için başvurulduğunda verdiği cevap “KIZIM FATMA DAHİ OLSA…”  İşte İSLAM ADALETİ haklıya hakkını veren, haksıza haddini bildiren, her ismin zuhurunu HAKÇA, HAKK ile, her insana eşit davranan hukuktur.

Demokratik Cumhuriyette BASIN HÜR VE BAĞIMSIZ olmalıdır. Zira özgür basın insanın ve milletin “HABİR” esmasıyla ifade bulan haber alma hürriyetidir. Basına sansür uygulanması veya tek elde veya belki bir zümrenin tekelinde olması devlet-millet-birey arasındaki “sağlıklı ilişkiyi” bozarak yanlış algılara yol açar. Mudil karışan habir esması devletin bekasını zedeler. Zira HÜR BASIN MİLLETİN DEVLET YÖNETİMİNİ DENETLEMESİNDEKİ EN ÖNEMLİ ARAÇLARDAN BİRİDİR. İLİM sıfatının ve HABİR, SEM, BASAR, KELAM sıfatlarının temsilcisidir. HÜR BASIN, Halkın-yani Hakk’ın gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, yürüyen ayağı, tutan eli olduğunda milletin ve devletin bekası kaçınılmazdır. Tersi ise bir kişiye (otoriteye) ve bir zümreye kul olmaktır ki şirk olup en büyük zulüm olup böyle bir devletin ve milletin helakı, eğer nefislerindeki bu kötülüğü değiştirmezlerse kaçınılmazdır. Zira sünnetullah böyledir. Yukarıda ayetleri verilmiştir. HÜR BASIN GİBİ HÜR SİVİL TOPLUM KURULUŞLARIDA MİLLETİN GÖZÜ, KULAĞI, DİLİ olurlarsa sonuçlarda bahsedildiği gibi olur.  

Demokrasi güzel ahlak ile taçlandığında yani Allah’ın ilahi isim ve sıfatlarını gerçek hüviyeti ile zuhura çıkarıp uluhiyeti tasdik edip yaşamımıza “FATİHA SIRRI”nı koyduğumuzda hem dünyamız hem ahiretimiz mamur olur. Her iki cihan saadeti söz konusu olur. Bu hakikate binaen Efendimiz “99 esmayı ihsa eden (yaşayan) cennete girer” Kuran’ın ve Peygamberin hedefi de, Allah’ın muradı da dünyayı cennete çevirmektedir. “Ölmeden önce ölünüz” ve “İlim ile diri olan ebeden ölmez” hadisleri dünyanın da cennete çevrilebileceğini müjdelemektedir. Bahsettiğimiz “İslami Demokratik Cumhuriyet” in temel Uluhiyet hakikatini ve Hakikatini Muhammedi gerçek irfanla bilip yaşamaktan geçmektedir.

Demokrasinin İslami olabilmesi için diğer şart şeffaflık hakikatini içermesidir. ŞEFFAF DEMOKRASİ, HADİ-ADL isimleri ile DENETİM VE YARGI (HUKUK) ile bireyler ve topluma arız olan Mudill (şeytan) ve hayvani vasıfları defeder. DENETİM VE YARGI BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ, SİYASİ PARTİLERİN DENETİMİNDEN BAĞIMSIZ MİLLET TEMSİLCİLERİNDEN LİYAKAT VE MİLLETE SADAKAT VASIFLI BİREYLERDEN SEÇİLEN DENETİM TEMSİLCİLER tarafından seçilen ikinci bir DENETİM MECLİSİ ile yürütülür. Denetim fonksiyonunun yürürlüğe girebilmesi için meclisteki tek bir üyenin, sivil toplum kuruluşlarının, hür basının ve milletin herhangi bir ferdinin “DENETİM MECLİSİ” ne başvurması yeterli kabul edilmelidir.

Yasama Allah, Yürütme Rahman ve Kurumlarda isimlerin faaliyetiyle Rahim ismi devreye girerek fiili Besmele devreye girmiş olacaktır. “Besmele her hayrın başıdır” buyuran Resul; zuhurların kontrolü için HADİ (Denetim) ve ADL (YARGI) sistemde yerini alır. Tevhid hidayet ve Adalet olup fiili tevhide yürürlüğe girmiş olacaktır.

Her sistemde olduğu gibi, bu sistemde de İNSAN FAKTÖRÜ en önemli unsurudur. Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür insanlar yetiştirmek suretiyle BEKA sorunu aşılabilir. Bireysel ve toplumsal nefs tezkiyesi için gerekli anayasal ve yasal düzenlemeler yapılarak İNSANLIK faktörüne musallat olan hayvani vasıflar ve Mudill etkisinin önüne geçilebilir. Bu düzenlemeler ile dürtüleri ile hareket eden bireyler değil, aklı ile hareket eden İNSAN hedefi gözetebilmelidir. Zira “AKIL KALPTE HAKK İLE BATILI AYIRAN NURDUR”. Bu ise bireysel ve toplumsal VİCDANdır.

HADİ (Denetim) ve ADL (YARGI) sistemi Mudill (şeytan) zuhurunu engelleyecek anayasal ve yasal hükümleri getireceğinden fiili “Euzu billahi mineşşeytanirracim” olacaktır. Yasama (ALLAH) yürütme (Rahman) kurumların işleyişi (RAHİM) sağlıklı ve Adil olduğunda fiili Besmele ve KURAN hayata geçirilmiş olacaktır.

Tevhid ehline göre HAKK, TEK VÜCUD (NEFS) HÜVİYETİNDE ULUHİYETİNİ ALEMLERİN HER ZERRESİNDE SERGİLEMEKTEDİR. VÜCUD TEK VE BİR, ANCAK ULUHİYET GEREĞİ MERTEBELERİ VE DÜZEYLERİ ÇOKTUR. MERTEBELERİN VE DÜZEYLERİN ÇOK OLMASININ KAYNAĞI HAKK’IN İSİM VE SIFATLARININ ÇOKLUĞU VE HER MEVCUDUN NEFS DÜZEYİNİN FARKLI MERTEBELERDE OLUŞUDUR. Her mevcud (İNSAN dahi) NEFSİNDEKİ İSİM VE SIFAT TECELLİLERİ AÇISINDAN ŞEHADET ALEMİNDE FARKLI MERTEBELERİ VE DÜZEYLERİ TEMSİL VE TAFSİL EDER. ŞERİAT-I MUHAMMEDİ BU FARKLI MERTEBE VE DÜZEYLERİN ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ DÜZENLEYEN İLAHİ HUKUKtur. Kuran ve Sünnet bu hukukun açılımıdır.

Şehadet aleminde işte demokrasi ahlakı ve HUKUKU bu mertebeler arası ilişkileri HUKUKİ ANAYASA ve yasalarla İNSANIN HAKK’ın MAZHARI oluşu hakikatini göz önüne alarak her çağın-dönemin özelliklerine göre İNSAN’ı merkeze alarak İNSANIN İNSAN olmasından kaynaklanan HAK VE HÜRRİYETlerini korumaktır. Çıkarılacak HUKUKİ YASALAR; BİREY, BİREY-BİREY, BİREY-ALEM (çevre), BİREY-TOPLUM, BİREY-DEVLET, DEVLET-DEVLET ilişkilerini REFAH, HUZUR, BARIŞ, MUTLULUK ve ADALET üzere EŞİTLİK ilkesi merkezinde düzenlenmelidir. “Allah her an tecellide” olduğundan yasalar her yeni icad, keşif (bilgisayar-cep telefonu vb.) ile İNSANI VE MİLLETİ koruyacak şekilde HIZLA yenilenmelidir. Yasaları ADİL, ETKİN ve HIZLI uygulamak HADİ zuhuru ve bireyin ve toplumun nefs tezkiyesi için mutlak surette şarttır. Yasaların her türlü MUDİLL etkisi göz önünde bulundurularak düzenlenmesi halinde DEMOKRATİK CUMHURİYET EBEDİYEN BAKİ olacaktır.

Demokratik Cumhuriyetin bir vasfıda LAİKLİKtir. Laiklik, bireyin İNSAN olmasından kaynaklanan İNSANLIK VASFI dışında herhangi bir faktörün (dil, din, ırk, renk vb.) Devlet yönetiminde TEMEL ETKEN olmamasıdır. Devletin resmi dili olabilir. Ancak diğer dillerin kullanılmasına engel olmaz. LAİKLİK’in temelinde TEVHİD vardır. Hakikat-i İNSANİYE (Hakikat-i Muhammedi tafsili) adı verilen Hakk’ın her insana lütfedip bahşettiği Zati Nur emanetini devlet kurumunun koruma ve güvence altına almasıdır. Güzel ahlakın kaynağı “Adalet”tir. Adaletin kaynağı “SEVGİ-MUHABBET”tir. Buda Hakk’ın bilinmekliğini sevmesi (hubb-i teveccüh) kaynaklıdır. Sevginin kaynağı işte bu bahsedilen ZATİ HAKİKAT-İ İNSANİYE İLMİDİR: İnsani Hakikatin “HAKK” olduğu ve bu nedenle LAİKLİK, Hakikat-i İnsaniye İLMİ ile her ferdin SEVGİ VE SAYGIYA VE HAKK’IN SUNDUĞU NİMETLERDEN EŞİT VE ADİL YARARLANMA HAKKINI VEREN TEMEL ANLAYIŞTIR. ÖZDE-BİR mertebelerde farklılık gösteren her insanın liyakat ve sadakat (doğruluk ve güveninirlik) temelinde her ferdin (kadın ve erkek) eşitlik ilkesinde YÖNETİME katıldığı sistemdir. Liyakat ve sadakatın İslami karşılığı “Üstünlük takvadadır”, “Sizin en hayırlınız ahlakça en üstün olanınızdır” hadisleriyle bize açıklanmıştır.

Laiklik anlayışının Kuran’daki yeri “Dinde zorlama yoktur”  ve “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Hidayet Allah’tandır” ayetidir.

İnsanın Hakikatine (nefsi natıka) sonradan arız olan, bulaşan faktörler ve vasıflar nedeniyle nefsi natıka hakikati tek ve bir iken nefsin taşıdığı vasıflar ve ahlak düzeyleri nedeniyle her ferd farlı nefis mertebesinde ve farklı ahlak seviyesindedir. İman ve ahlak Batıni bir hakikat olup kişinin amellerinde, fikirlerinde, yaşantısında, diğer insanlar ve toplumlar ile ilişkilerinde açığa çıkar. Kişinin ADİL, GÜVENİLİR, DÜRÜST olmak gibi birçok ERDEM taşıması ÖZÜ VE AMELİNİN BİR olmasını gerektirir. Bu nedenle Ehlullah “ÖZÜ-SÖZÜ BİR” olana güvenin buyurmuş; Mevlana bu hakikati “ya göründüğün gibi ol; ya olduğun gibi görün” diyerek tüm insanlığı uyarmıştır. Zahir-Batın bütünlüğü kemaldir. Sadece zahire bakıp hükmetmemek için “LAİK DEMOKRASİ” şarttır. Efendimiz bu hakikati “Allah sizin dış görünüşünüze ve şeklinize bakmaz. Kalplerinize ve amellerinize bakar” diyerek belirtmiştir. LAİKLİK. “Allah ile Aldatma”nın önüne geçmek suretiyle “DİN SAMİMİYETTİR” hadisi itibariyle DİN ADINA SİYASET, TİCARET VE MENFAATİN önüne geçilmesidir.

“Allah ile Aldatma”nın kaynağı BENLİK VEHMİ (Mudill-şeytan)dır. Kuran-ı Kerimde şu ayetler Allah ile aldatmayı tarif ederek insanları bu tip “yobaz”lardan bizleri korumak istemektedir.

“Onlara anlat. Hani bir adam vardı: Ayetlerimizi çok iyi bildiği halde onları bir kenara atmıştır. Şeytana uymuş ve sonunda azmıştır. Layık görseydik onu bildiği ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat gözünü güç ve iktidar hırsı bürümüş, heva ve hevasına fena kapılmıştı. Bu gibilerin durumu tıpkı köpeğe benzer; üstüne varsanda dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksanda. İşte ayetlerimize yalan diyenlerin durumu böyledir. Anlat bu olayı belki tefekkür ederler. Ayetlerimizi yalanlayan (yerine getirmeyen) ve nefislerine zulmeden toplum ne kötü bir örnektir” (Araf/175-177).

“Hevasını ilah edineni gördün mü?” (Furkan/43)

“Aldatan sizi Allah ile aldatmasın” (Lokman/33)

“Allah adı ile ilk kandıran ve işlediği suçlardan ilk olarak Allah’ı sorumlu tutan ŞEYTANdır” (Araf/11-21)

“Fısıltı ancak şeytandandır. İman edenler üzülsün diyedir. Allah’ın izni olmadan onlara hiçbir zarar veremez” (Mücadele/10). Bu ayete göre Allah ile aldatanlar şeytana uymuşlardır. Kendi hevaları ilah edinmişler, imtihanı kaybetmişlerdir. Gerçek iman ehline Allah’ın izni olmadan şeytanın etkisi olamaz.

“O aldatıcıda sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanacak) hatta sizden görünerek aldatmış oldu” (Hadid/4)

“Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah’ın vaadi Hak’tır. Öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcılarda sizi Allah ile (Allah adını kullanarak) aldatmasın(Fatır/5).

Allah ile aldatanların bir yöntemide “KADER İNANCI İLE ALDATMAK”tır. Bu aldatma yöntemi siyasi, ticari, ekonomik ve sosyal “menfaat ve rahat” sağlamak amacıyla toplumun DİNİ HASSASİYETLERİni sömürmektir. ŞEYTAN’IN (MUDİLL) BİR OYUNUDUR. LAİK-İLMİ DEMOKRASİ BU OYUNUDA BOZAR. Örneğin tedbirlerin alınmaması, yasaların adil ve hakkani olarak uygulanmaması nedeniyle oluşan iş kazaları, trafik kazaları, maddi ve manevi kayıplar vb. dan sorumlu olan “malum bilgiyi=ilmi” uygulamayan ilgili sorumlu, yöneticilerdir. Zira SÜnnetullah Hakk’ın ilmidir. İlim maluma tabidir. İlmi yasalara uymayanların sorumluluklarını üzerinden atıp “kaderi suçlaması” Allah’a iftira atmaktır. Efendimiz “Deveni bağla, sonra tevekkül et” buyurarak bize doğru yolu (sıratım müstekim) açıklamıştır. Deve insanın nefsidir, ip kurandır. Nefsine Sünnetullah’ı (Kuran İlmini) tatbik ettikten sonra, Allah’a güven buyurulmuştur. İşte “Kader inancı ile Aldatma”nın önüne geçecek olan İLMİ DEMOKRASİ’dir. “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” sözünden kasıt İLMİ ZAT programı olan sünnetullah olup Hakk’ın İLMİ ZUHURU KURAN’dır. Oda “Cemi esma ve sıfatı Cami ZAT”tır. Ayette “Allah adı ile ilk kandıran ve işlediği suçlardan ilk olarak Allah’ı sorumlu tutan kişi ŞEYTAN’dır” (Araf/11-21) buyurulmuştur. Bu nedenle İLMİ-LAİK DEMOKRASİ şarttır. DEMOKRASİ İNSAN HAYSİYETİNİ, ŞEREFİNİ KORUMAKTIR. Demokratik ahlakı bozan Mudill şeytandır. Bu nedenle ayette: “Şeytana tapmayın, çünkü o düşmandır” (Yasin/60) buyurulmaktadır. Hadislerde de şöyle buyurulmaktadır: “Bizi aldatan bizden değildir”, “Bize silah çeken bizden değildir. Bize hile yapıp aldatanda bizden değildir”, “İslamda aldatma yoktur”, “Aldatan cehennemdir”, “Şu üç şeyden biri bir kimde bulunursa, o kimse namaz kılsada, oruç tutsada münafıktır. Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanet TEKRAR HATIRLATALIM. “ALDATAN SİZİ ALLAH İLE ALDATMASIN” (Lokman/33).

Kuran bu ahlaksız ve yobazlar için şu hatırlatmayı yapıyor: “Sözde Allah’ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller” (Bakara/9).

Allah’ın bu karaktersizlere izin vermesini ise MEKR (HİLE) kelimesi ile açıklar.

“Deki Allah’ın mekri daha çabuktur” (Yunus/21)

“Şüphesiz Rabbim onların oyunlarını (hilelerini) çok iyi bilir” (Yusuf/50)

“Allah hainlerin hilesini (mekr) başarıya ulaştırmaz” (Yusuf/52)

“Onlardan öncekilerde hileler yapmışlardı. Fakat sonuçta bütün hilelerin cezası Allah’a aittir. Her nefsin ne kazandığını O bilir” (Rad/42)

“Mekr yaptılar ve karşılığını Allah’tan mekr ile aldılar (Onlar hileye başvurdular. Allah onların hilelerini boşa çıkardı). Allah hileleri (mekr) boşa çıkaranların en hayırlısıdır” “Ali-İmran/54).

Allah’ın mühlet vermesi acizliğinden değil toplumun uyanması içindir. Zira “Allah onlara zulmetmedi, onlar nefislerine zulmediyorlar” buyurulmaktadır.

ALLAH İLE ALDATAN KİŞİLER VE YÖNETİCİLER Kafir ve münafıktır. Ülkemizde yaşanan “FETÖ” gerçeği “ALLAH İLE ALDATMANIN” tipik bir örneğidir. FETÖ’te yol açan, gelişmesine, büyümesine, halkı kandırmasına neden olanlar (her mertebede kişiler ve yöneticiler ve kurumlar) bundan sorumludur.

Zira gaflet ve dalalet içine düşmüşlerdir. Hadiste buyurulduğu gibi “KİM ŞERRE VESİLE OLURSA ŞERRİ YAPAN GİBİDİR” “Kişi sevdiği ile beraberdir”  ve “Kiminle arkadaşlık ettiğine iyi bak. Zira kişi arkadaşının dini üzeredir” buyurularak tüm müminler uyarılmıştır. Ayrıca aynı hatayı tekrar tekrar yapmamamız için Efendimiz şöyle uyarmıştır: “Mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz”. İşte demokrasilerde OY NAMUSU, BİLİNCİ SORUMLULUĞU bu hadislerde gizlidir. LAİKLİK ALLAH İLE ALDATANLARIN ÖNÜNE GEÇMEK İÇİN GEREKLİ OLAN İNSAN ODAKLI İLİM MERKEZLİ DEMOKRATİK AHLAKTIR. “Akıl kalpte Hakk ile batılı ayıran NURdur” buyuran Efendimiz bu kişileri tanımamız için ferasetli davranmayı şart koşmuştur. Atatürk “Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin; varlık içinde yaşasın diye yaratmıştır ve azami derecede faydalanabilmek içinde bütün yaratıklardan esirgediği zekayı akıllı insanlara vermiştir” demiştir. Ayrıca ilmin gerektiğini vurgularken “Bilim fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız” ifadesi ile Efendimiz’in “İlim Çin’de bile olsa alınız”  ve “İlim müminin yitik malıdır, nerde bulsa almalıdır” ifadesi ile aynı ülküyü işaret etmiştir.

Zira şeytan (mudil) cehaletin ve zulmetin olduğu yerde ve BENLİK VEHMİ olanlarda ortaya çıkar ve demokratik ahlakı bozar. Şeytan dahi haddini bilir ve Allah’tan korkar. “Allah ile aldatanlar” ise nefislerini karanlığa gömerek Hakk’tan adaletten uzaklaşırlar. Küfre girerler. Ayette buyurulduğu gibi “Tıpkı şeytanın ibretlik durumu gibidir. O vakit insana “Kafir ol” demişti. Vaktaki insan küfredince şöyle dedi: Gerçekten ben senden uzağım. Gerçekte ben alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım” (Haşr/16). Kafırun suresi bu tip hevasını ilah edinenler ile müminleri ayıran sure olarak bizi aydınlatır. “Allah ile Aldatanların” bir iddiası da, laikliği “dinsizlik” gibi göstermelidir. Kendi cehaletlerin veya kasıtla hakikati gizlemektedir. Yukarıda ilgili ayet-hadis ve ilmi açıkladık: Atatürk’ün laiklik ile ilgili sözlerini vererek hakikate ışık tutalım:

1. “Laiklik “Adam olmaktır Adam”.

2. “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanını emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor; kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz.

3. “Laiklik yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, badet özgürlüğüde demektir”

4. “Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz”

5. “Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanı temin etmiştir. laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz”

6. “Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz”

Deki; ben bu tebliğime karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ancak Rabbine (doğru) bir yol tutmayı dileyen adamlar istiyorum” (Furkan/57), “Buna karşılık Ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir” (Şuara/180)

7. “Bunun gibi bağlı bulunmakla inanmış ve mutlu olduğumuz İslam dinini yüzyıllardan beri alışılmış olduğu üzere, bir politika aracı durumundan kurtarmak ve yükseltmek gerektiği gerçeğini görüyoruz. Kutsal ve tanrısal olan inanç ve vicdanlarımızı karışık ve her türlü renkte bulunan ve her türlü çıkarlar ve tutkuların alanı olan siyasetten ve siyasetin bütün ögelerinden bir an önce kesinlikle kurtarmak, milletin dünya ve ahiret mutluluğunun emrettiği bir zorunluluktur. Ancak böylece İSLAM DİNİ nin yüceliği gerçekleşir.

“Hevasını ilah edineni görün mü?” (Furkan/43), “Din samimiyettir” (Hadis), “Ahir zmaanda din adamları halkın istediği yönde fetva verip, helale haram, harama helal diyecekler. Kuran’ı ticarete, menfaate alet edecekler” (Hadis), “Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden riyakarlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur” (Hadis), “En kötü insan dini dünya malına (siyasete) alet edendir” (Hadis), “Allahu Teala, Adem Aleyhisselama bir çeşit sanat öğretip buyurduki: Çocukların ve neslin bu sanatlardan biriile rızkını talep etsin, sakın olaki dini geçin aracı (menfaat temini) yapmasın. Dini kullanarak dünya malı toplayanlara yazıklar olsun” (Hadis), “Dini bilgilerini dünya menfaati için öğrenenlere, İlmini paraya değişenlere kıyamette ateşten gömlek giydirilir” (Hadis), “İlim dünya menfaati için öğrenildiğinde ve ibadetler dünya menfaatlerine alet edildiği zaman fitneler zuhur eder” (Hadis), “İnsanların en kötüsü din ile dünyayı yiyen yani dini dünya menfaatine alet eden kimsedir” (Hadis). “Dünya kârını, ahiret kârına tercih eden, Kelime-i Tevhid’i söyleyince; Allah Teala “Yalan söylüyorum, sözünde sadık değilsin” buyurur” (Hadis), “Onlardan bir grup, kitapta olmayanı ondan sanasınız diyekitabı okurken dillerini eğip bükerler ve Allah katından olmadığı halde “Bu Allah katındadır” derler. Onlar bile bile Allah hakkında yalan uydurmaktadırlar” (Ali-İmran/78), “Öyleleri vardır ki, inanmadıkları halde, Allah’a inandık derler. Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. İyi bilinki, ortalığı bozanların ta kendileridir. İman edenlere rastladıkları zaman inandık derler. Şeytanlarıyla yalnız kaldıkları zaman, seninle beraberiz, biz onlarla sadece alay ediyoruz” derler” (Bakara/14), “Devlet malından bir hırka bile aşıran savaşta ölse bile şehit olmaz” (Hadis), “Allah onları kahretsin. Nasılda Hak’tan çevriliyorlar.

Yukarıdaki ayet ve hadisler ile Ali-İmran/161 ve187 ayeti, Bakara/75, 79, 174, Nahl/95 ayetleri DİNİ DEĞERLERİ BASİT BİR ÜCRET KARŞILIĞI SATMAYI, KAMU MALINDAN ÇALMAYI VE HAKSIZLIĞI VE SONUÇ OLARAK DİN ÜZERİNDEN MADDİ MENFAAT SAĞLAMAYI YASAKLAMIŞTIR. LAİK-İLMİ DEMOKRASİ BUNUN İÇİN ŞARTTIR.

8. “Vatandaşları içinde çeşitli dinlere mensup unsurlar bulunan ve her din mensubu hakkında adil ve tarafsız tutum ve davranışta bulunmaya ve mahkemelerinde vatandaşları ve yabancılar hakkında eşit adalet uygulamakla vazifeli olan bir hükümet, fikir ve vicdan hürriyetlerine uymaya mecburdur. “Adalet mülkün temelidir”

9. “Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah’ın emrettiği şeyi,kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmeleridir. Kadın ve erkek, bu ilim e kültürü aramak ve nerede olursa oraya gitmek ve onunla dolu olmak zorundadır” “Sizi tek nefisten yarattık” (Nisa/1), “İlim öğrenmek kadın, erkek her müslümana FARZ’dır” (Hadis), “İlim müminin yitik malıdır,nerde bulsa almalıdır” (Hadis), “Cahiliye döneminde kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi ile kadınların eve kapatılıp ilimden uzak tutulup köle yapılması aynı şeydir” (Ehlullah).

10. Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin dinini seçmekte hür olduğu gibi, belirli bir dinin merasimide serbesttir. Yani ibadet hürriyeti vardır. Tabiatı ile ibadetler, güvenlik ve genel adaba aykırı olamaz; siyasi gösteri şeklinde de yapılamaz”, “Dinde zorlama yoktur” (Ayet).

11. “Laik hükümet kavramından dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara fırsat vermeyiniz”

12. “Bazı kimseler asri olmayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların maksadı İslam’ın kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil dimağladır”, “Asra yemin olsun ki” (Asr/1), “Dehre (zamana) sövmeyiniz. Dehr Allah’tır” (Hadis), “Allah sizin dış görüşünüze ve şeklinize bakmaz. Kalplerinize (nefsinize) ve amellerinize bakar” (Hadis).

13. “Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz. Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harab eden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir”. “Bu Allah ile Aldatmak bahsinde ayrıntılı olarak açıklandı”

Atatürk şu ana kadar yazılan en kapsamlı ilmi Kuran tefsiri olan Elmalılı Hamdi Yazır tefsirini kendi parasıyla yaptırmış ve Buhari Hadislerini önerisiyle tercüme ettirmiştir. Şu ayetler münafıkları (nifak çıkaranları) gayet iyi anlatır: “Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışırlar. Allah’da onların bu çabalarını başlarına geçirir” (Nisa/142).

İNSANİ – KATILIMCI – UZLAŞMACI – LAİK – İLMİ DEMOKRATİK CUMHURİYETİ KURMAK, YAŞATMAK VE GELİŞTİRMEK İÇİN “İLİM” şarttır. “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” ifadesi bunu anlatır. “İlim kadın erkek her müslümana FARZdır” hadisi bu hakikati anlatır. Demokratik Cumhuriyet din ve vicdan hürriyetinin teminatı olup “ALLAH ile KULUN ARASINA” BAŞKA GÜÇLER (sahte ilahlar) koymamanın teminatıdır. Efendimiz buhakikati “İslamda ruhbanlık yoktur” buyurarak ifade etmiştir.

MARİFETULLAH İlminin (ZAHİR BATIN)

(zahir: fizik, kimya, biyoloji, matematik, tıp, vb. tüm alemlerdeki sünnetullah)

(batın: insanın manevi cevheri, Hakk’ın isim ve sıfatlarını kullanma becerisini kullanma ve halife olma sırrının sünnetullah içindeki yeri) tahsilini vererek HÜR KAMİL İNSANLARI (zahir ve batın birlikteliği KEMALdir) yetiştirmek ve “REHBER ÖĞRETMEN” vasfıyla MARİFETULLAH İLMİNİ FERDLERE VE MİLLETE TAHSİL ETTİRMESİ DEMOKRATİK CUMHURİYETİN HEDEFİ OLMALIDIR. Efendimiz bu hakikati “Ben sizin için öğretmenim” buyurmuştur. Hakk’ın “REŞİD” isminin zuhuru olup öğretmenler “MÜRŞİD”dir. İrşad eden (ilmi mertebelere göre tahsil ettiren) ve ferdi ilimde kemale ulaştıracak RÜŞD’e ulaştıracak birey HÜR KAMİL İNSAN kılmak temek hedeftir.

Bu nedenle Atatürk “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” buyurmuş ve “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister” diyerek MEDENİYET (Medine-Medeni) tarikatını hedef göstermiştir.

HÜR KAMİL İNSAN olmak ALLAH’tan başka bir güç ve kuvvet görmemek ve sadece Allah’ın kulu (Abdullah ve abduhu) olmak demektir. Atatürk böyle olduğunu şu sözüyle ifade etmiştir: “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir”.

Diğer bir konu İslamdaki hilafet konusudur. Efendimiz “Benden sonra hilafet otuz yıldır” buyurarak ZAHİR HİLAFET’in zamanını tayin etmiştir. Ootuz yılın sonunda hilafet kaldırılmamış, velayet NURU ile SIRR-I HİLAFET olarak devam etmiş ve kıyamete kadar da SIR olarak zamanın İNSAN-I KAMİLlerinde devam edecektir. Diğer hilafet iddiaları tamamen siyasi menfaat güden iddialardır. SIRR-I HİLAFET’in taşıyıcısı İNSAN-I KAMİL BATIN’dır. Ehli dışında tanınması ve bilinmesi mümkün değildir. Zamanında “ALLAH” isminin mazharıdır. Kudsi Hadiste SIRR-I HİLAFET’e işaret edilmektedir: “Allahu Teala Hazretleri her yüzyılın başında bu dini ikame edecek birini baas eder”.

İşte BAAS edilen ZAT İNSAN-I KAMİL olup SIRR-I HİLAFETİ taşıyan zamanın kutbu müceddidi ve “ALLAH” isminin mazharıdır. Zira baas fiilini ancak Allah yapar. “Allah baas eder” (Hac/7) ayeti bu sırrı anlatır. Bu ZATTA tecelli eden HAK’tır. Hakk alemlerde fiillerini İNSAN üzerinden yürüttüğünden alemdeki önemsiz değil, önemli, esasta değil teferruatta önemli değişiklikler İNSAN-ı KAMİL VESİLESİ İLE HAKK KAYNAKLI gerçekleşir.

Taşıdığı VELAYET NURU’nu alemlere rahmet olarak yayar. Her insan istisnasız nefsinin tezkiye oranına göre bu FEYZ’den (ilmi ilahi) istifade eder. Batın oluşu nedeniyle tanınıp bilinemez. Efendimiz’den gelen “Alemlere rahmet sırrı” İNSAN-I KAMİL’den alemlere yansır. Her çağda zuhura çıkan ilim-keşif-icadın kaynağı HAK olup alemlere yayılımı İNSAN-I KAMİL aracılığı ile olur. Bir başka kudsi hadiste ise bu sırra şöyle işaret edilmektedir: “Tam bir ihlasla “LA İLAHE İLLALLAH” şehadetini yapanlar olmasaydı cehennemi dünya ehline musallat ederdim”

Mutlak Varlıkla tahakkuk eden, İnsan-ı Kamil Allah’ın hilafet sırrını taşıyan bu vasfa sahip olan ZAT’tır.

Bu hakikate bir başka hadiste şöyle değinilmiştir: “Allah Allah… diyen oldukça kıyamet kopmaz”. İşte SIRR-IHİLAFET ALLAH isminin zuhurudur.

İnsan-ı Kamil’in Demokratik Cumhuriyet ile ilişkisine gelince:

En başta belirttiğimiz gibi YASAMA: ALLAH isminin mazharı kabul edilmiştir. rahman, Hadi ve ADL (yürütme-yargı-denetim) ALLAH isminin açılımıdır. İşte bu dört ERK’teki seçilenlerin nefsi ne kadar temiz ve saf olursa zahiren İNSAN-I KAMİL’den SIRR-I HİLAFET’ten batınen HAKK’tan temizlikleri oranında feyz ve ilim alabileceklerdir. İşte demokraside tabandan tavana doğru seçimin sırrıda TEMİZ VE AHLAKLI İNSAN’ların seçilebilme şansını arttırabilmesidir. Tavandan tabana atamada böyle bir şans yoktur. Bir sırda BAŞKANLIK SİSTEMİNDE, başkanın nefsi temiz olursa sorun teşkil etmez ancak “emmare nefis” (kötülüğü emreden nefs) başkan olursa işte o zaman HAYVANİ-ŞEYTANİ AHLAK baş olmuş demektir ki, sonu helaktır. Bu nedenle PARLEMENTER ve TABANDAN TAVANA TERCİHLİ SEÇİM SİSTEMİ HER PARTİ VE KURUM İÇİN GEÇERLİ olursa NEFSİ TEZKİYE OLMUŞ İNSANLARIN (AHLAKLI-DÜRÜST) SEÇİLME VE HATTA ZAMANLA “BAŞKAN” OLMASI MÜMKÜN OLUP DEMOKRATİK CUMHURİYETİN TEMELİ OLAN HER “İNSAN”a sunulan seçme ve seçilme hakkının da gerçek temsilidir.

Zira kudsi hadiste bu hakikate binaen “İnsan Benim sırrımdır, Ben insanın sırrıyım” buyurulmaktadır.  “ALLAH” isminin demokratik Cumhuriyet’e tecellisi ile, eğer ilgili kurumlar İLMİ TEMELLİ LİYAKATLI NEFSİ GÜZEL AHLAKLI insanlar tarafından oluşturulmuşsa; HAK’TAN İnsan-ı Kamil kanalıyla gelen feyz-i ve ilm-i ilahi o insanlardan (devlet) ve milletin fertlerinden zuhur ederki, bu yeni keşifler ve icadlar demektir. EKONOMİK REFAH ve BAĞIMSIZLIK kaçınılmaz olur. Ayrıca eni keşifler ile ilgili hakikatler ve yasalar ZAMANIN RUHU’na adapte edilerek ÇAĞDAŞ MEDENİYET yakalanmış olur. Zira “Allah her an bir şen’de, tecellidedir” (Ayet). İşte tecelliye hakkıyla riayet şarttır. Allah her an “İLERİ” ve “GELİŞMİŞ” ve “HAKK” üzere tecelli ederken, bu tecellilerden habersiz kalmamak için bireysel ve toplumsal nefs tezkiyesi şarttır. Bunun yolu zahir ve batın İLMİ EĞİTİM VE ÖĞRETİMdir. Marifetullah bu şekilde açığa çıkar. Zira bütün ilimlerin kaynağı İLMİ ZAT mertebesidir. Hakk bunu Kuran’da “ALLAH” ismi ile ifade etmiştir.

Saltanatın kaldırılması ise “Cumhuriyet idrakinde” yatmaktadır. Tevhid gözüyle Cumhuriyet idraki makalesi bu konuda yeterince bilgiye haizdir.

DEMOKRATİK CUMHURİYETİN DİĞER BİR İLKESİ’de “SOSYAL DEVLET” KARAKTERİNİ VE VASFINI TAŞIMASIDIR. Kısaca hadislerle değinerek şöyle açıklarız:

“İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır”, “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir”, “Mümin kendisi için istediğini diğerleri için istemedikçe kamil mümin olamaz” (NOT: Bu hadis tefekkür edilirse; bir erkek kendisi iin istediği hak ve hürriyetleri bir kadın içine istemediği sürece kamil olamaz), “Halka Hakk’ça, Hakk ile (Adaletle hizmet) Hakk’a hizmettir” (Ehlullah), “Milleti adaletle bir gün rahat ettirmek 40 yıllık nafile ibadet hükmündedir” (Hadis).

Sağlık ve eğitim hizmetinin mümkün olduğunca ücretsiz olması ve işsiz olan her bireyin temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar “işsizlik maaşı” alması bugün için temel hedef olmalıdır. Milletin refahı ve huzuru arttıkça “sosyal devlet” ilkesi genişletilerek sürdürülmelidir.

“Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” sözündeki hakikate gelince; Eğer devleti yönetenler adil-hakkani-eşit bir yönetim; İNSAN ODAKLI; gösterilerse ve vergiyi sağlıklı-gerekli-hak gözeterek yatırım yaparlarsa; vergi veren herkes o hizmetin sevabına ortak olacaktır. Zira “Bir hayra vesile olan hayrı yapan gibidir”. Vergiler hayra vesile olursa sevap, şerre vesile olurlarsa günaha sokar. Bu nedenle her ferd VERGİSİNİN nerede ve nasıl kullanıldığını denetlemelidir. ŞEFFAF DEMOKRASİ bunun için gereklidir.

YASAMA MECLİSİ, halkın tabandan tavana seçimle seçilen temsilcileri içinden yine halkın TERCİHLİ OY SEÇİMİ ile yapılması gerçek demokrasidir. Kararlar üçte iki çoğunlukla alınmalıdır (Millet adına).

Yürütme Hükümeti yasama içinden seçilen temsilcilerle anayasa ve yasalarla milletin adına icraatları yapar.

YARGI: Tarafsız ve bağımsız hukuk ilmine vakıf Liyakat sahibi kişilerden oluşmalıdır.

DENETİM MECLİSİ: Siyasi partilerden bağımsız olarak sivil toplum kuruluşları ve halkın önerisi ile aday gösterilen FERDlerin yine halk tarafından TERCİHLİ OY İLE SEÇİLMESİ ile oluşur. Millet adına DENETİM İCRAATINI yapar.

Bu dört ERK birbirinden bağımsız ama HAKKTA İŞBİRLİĞİ üzere eşgüdüm içinde çalışmalıdır.

Milletin hiç br ferdinin dokunulmazlığı olmadığı için; milletin temsilcilerininde fikir hürriyeti dışında hiçbir mertebede makamda dokunulmazlığı olmamalıdır. Hukuk karşısında her bir birey gibi eşit ve adil yargılanma hakkına sahip olması yeterli bir haktır. Bunun delili ise; hırsızlık karşısında kavmin ileri gelenlerinin affı için Efendimiz’e başvurulduğunda, Efendimiz’in verdiği cevapta gizlidir. “Kızım Fatma dahi olsa …”

Demokratik Cumhuriyet’in TEVHİD temelli olduğunu deliller ile açıkladıktan sonra Atatürk’ün şu sözlerini vererek, TEVHİD temelli Cumhuriyet’in temellerini atan ancak ömrü vefa etmediği için Demokrasi ile taçlandıramadığı Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini TEVHİD üzere kurduğunu vurgulayalım: “Büyüklük odur ki, kimseye iltifat etmeyeceksin, kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek; o hedefe yürüyeceksin; herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. Sen karşı koyuşları yok eden olacaksın, önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. Kendini büyük değil, küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telakki eserek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere güleceksin” “La havle vela kuvvete illa billah”, “La ilahe illallah” sırrı ancak bu şekilde veciz olarak söylenebilir. Bunun sırrınıda Gençliğe Hitabe’de “Muhtaç olduğunun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” ifadesinde açıklamıştır. Tasavvufta KAN-NEFS HAKİAKTİ temsilidir. Nefsin bir anlamıda KAN’dır. Ayette “Allah’a yeryüzünde kan dökecek (nefsine zulmedecek) insanımı yaratacaksın” sırrında da bu hakikat gizlidir.

Efendimizin en büyük yemin olarak kullandığı ifade de “Nefsim kudret eli altında olan Allah’a yemin ederim ki, …” bu sır gizlidir. Atatürk’ün irfanı bu ölçülerle değerlendirildiğinde “Cumhuriyet” yönetiminin Atatürk vesilesiyle Türk Milletine Hakk’ın büyük bir lütfu olduğunu da vurgulayalım. Buna dikkat çekerken gözden kaçırılan bir hakikatide vurgulayarak Atatürk’ün Efendimizce övüldüğünü vurgulayalım: İstanbul Kurtuluş Savaşı öncesi işgal edilmiş ve yönetim ecnebilere geçmiştir. Kurtuluş Savaşı sonrası İstanbul yeniden fethedilmiştir. “İstanbul’u fetheden komutan ne büyük komutandır, onun askeri ne büyük askerdir” hadisinin zamanımızdaki övgüsü Atatürk ve arkadaşlarına da nasip olmuştur. Atatürk ve DİN-İ İSLAMI ayrı ayrı göstererek nifah tohumları ekip toplumu ayrıştıranlar ise kimliği ve mertebesi ne olursa olsun bölücüdür, biri iki gören şaşı-müşriktir.

Her bir fikrin ve ilmin temsil edilebilmesi içinde demokratik seçimlerde BARAJ olmamalıdır. Unutulmamalıdır ki “Muhammedi Hakikat” 40 kişi ile açığa çıkıp tebliğe başlandı. Ama bu hakikat alemlere örnek oldu. Demokratik Cumhuriyet’te dört ERK’in dengesi, bağımsızlığı ve işbirliğini kontrol için Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilmelidir. Cumhurbaşkanı (HU-HÜVE) temsili, tecellisi olan Zat’tır. Adil, tarafsız, bağımsız DENGE unsuru olan FERD olabilmelidir.

Anayasa ve Yasalar çerçevesinde Cumhurbaşkanı’da sorumludur. Dokunulmazlığı olmamalıdır. Bağımsız ERK olan “DENETİM MECLİSİ” görevi yapmış veya yapan kişilerden seçilmelidir. Yasama meclisi ve Denetim Meclisi üyeleri üniversite mezunu olmalıdır. Cumhurbaşkanı, ya “denetim meclisi” tecrübesi olan ya da partili olmayan halkın gösterdiği bağımsız adaylar inden seçilmelidir.

Şer’i ilahi hukukun amacı ADALET’i tesis etmektir. HUKUK ilminin (HADİ-ADL zuhuru) hedefi de budur. Bunu Hakk yeryüzünde İNSAN eliyle gerçekleştirir. İLAHİ ADALETİN YERYÜZÜNDEKİ TECELLİSİ İNSAN KANALIYLADIR. Zira İNSAN’ı yeryüzüne halife tayin eden Allah’tır.

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara/30), “Ey Davud! Biz seni halife kıldık. Sende insanlar arasında adaletle hükmet” (Sad/26), “O sizi yeryüzünde halifeler kılmıştır” (Enam/165), “O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı. Kiminizi kiminize derecelerle üstün kıldı. Rabbin çabuk sonuçlandırandır, bağışlayandır” (Enam/165), “O size yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkar ederse, inkarı nefsi aleyhinedir. İnkarların inkarı ancak ziyanlarını arttırır” (Fatır/39), “Allah adaleti emreder” (Nahl/90).

HALİFELİK ise Allah’ın ilahi isim ve sıfatlarını KAMİL-HAKKANİ yani gerçek hüviyetiyle zuhura çıkarmaktır. İsim ve sıfatlar Hakk’ın bize verdiği ve halifelik kanalıyla kullanma yetkisiyle donattığı emanetlerdir. İsim ve sıfatların HAKKANİ ve ADL zuhurunu MUDİLL ŞEYTAN bozar. Söz konusu emanet için “EMANETİ EHLİNE VERİNİZ” hadisi yetkin ve layık kişilerin (liyakat sahibi- dürüst-adil-erdemli ve ahlaklı insanların) yönetici yapılarak isim ve sıfatların HAKKANİ ve ADİL (gerçek hüviyetleri ile) kullanmamızı emretmektedir.

“Adem’e bütün isimleri öğretti” (Bakara/31) ve “Emaneti… insan yüklendi” (Ahzab/72) ayetleri bu sırrı anlatır.

“Sizi halife kıldığı şeylerden infak ederse onlara büyük bir ecir vardır” (Hadid/7). İşte halifelik emanetiile ilahi isimlerin yeryüzünde HAKKANİ (KURANİ) ve ADİL zuhurunu sağlamak (İNFAK) emredilmiştir. HUKUK İLMİ SAHİPLERİ (Ulul ELBAB-AKIL-ilim sahipleri) Şer’i ilahi hukukun temsilcileri olup Demokratik Hukuk tesisi için yeryüzündeki Hakk’ın ADL, HAKEM, HAKİM, MUKSİT isimlerinin halifeleridir. TIP İLMİ ve temsilcileri doktorlar ŞAFİ isminin halifeleri, öğretmenler ALİM isminin halifeleri, aşcılar-çiftçiler REZZAK isminin halifeleridir. Diğerlerini de kıyas usulü ile tespit edebilirsin. İşte DEMOKRATİK HER KURUM ve yönetici ve çalışanları bu hakikatlere binaen BİR veya BİRKAÇ isim ve sıfatın halifeleridir. Halifelere emir “ADALETLE HÜKMET” (sad/26) kelamıdır. ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR. “Mülk, Vahid ve Kahhar Allah’ındır” (Mümin/16). Mülkün korunması (Devletin ve Milletin Bekası) Adalet ile mümkündür. ADALET, her ilahi ismin ve sıfatın HAKKANİ (gerçek hüviyetiyle) zuhurunu (Mudill-şeytan) bulaşmaksızın halife insan tarafından gerçekleştirilebilmesidir. Gerçek HALİFELİK te budur. İNSAN’da odur. Mudill bulaşmışsa “ŞEYTAN VASIFLI SURETEN İNSAN” söz konusudur.

Özetle “Mudill-şeytan” bir şeye bulaştı ise İNSANLIK VASFI ortadan kalkar. İhlas, Felak, Nas ve FATİHA surelerinin iniş sebebi “HALİFE İNSAN”’ın tutumunu ve demokratik ahlakın nasıl korunacağını bize anlatır. İLAHİ NAMUS’ta, kişinin nefsindeki İLAHİ NURU ve emanetine verilen ilahi isimleri ve sıfatları her türlü tecavüzden ve Mudill-şeytan tecellisin korumaktır. Her bir ilahi isim bir kurum tarafından temsil edildiğinden HAFIZ ismiyle her türlü tecavüzden İNSANI, MİLLETİ ve DEVLETİ korumak için gerekli her türlü HUKUKİ tedbirleri almak mutlak surette gereklidir. Her kurumda bu amaçlı ARAŞTIRMA, GELİŞTİRME ve UYGULAMA birimleri ÇAĞDAŞ MEDENİYET düzeyine ülkeyi taşımak için tesis edilmelidir. Kısaca “HER HELİFE İNSAN” işini özenle, hakkıyla, titiz ve adil yaptığı takdirde “MİLLET ve DEVLET BAKİ” olur. Denetim (Hadi Mazharı) Yargı (ADL mazharı) faaliyetleri gözden geçirerek bu hakikatin tesisini sağlamakla yükümlüdür. Yasama lgili yasaları oluşturmak, yürütmede yasaları tatbik ile yükümlüdür. “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” ve “Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır” hadisleri bu davranış modelini açıklar. Ahi Evran; bu davranış modelini “İŞİNİ ALLAH’a sunuyormuş gibi yapmak” şeklinde ifade etmiştir. zira Allah bilen, gören ve işitendir.

HUKUK İLMİ ile düzenlenen YASAMA (Allah isminin mazharı), YÜRÜTME (Rahman isminin mazharı), KURUMSAL DÜZENLEMELER (Bakanlıklar ve alt kuruluşları), RAHİM isminin mazharıdır. Rahim, isim ve sıfatların gerçek hüviyetleri ile HAKKANİ vasfıyla faaliyete geçmesidir. Bu suretle FİİLİ BESMELE (Bismillahirrahmanirrahim) devreye girmiş olur. Efendimizin buyurduğu gibi “Bismillah her hayrın başıdır”. Hz. Ali (kv) “Dört kitabın manası ve sırrı Kuran’da; Kuran’ın sırrı Fatiha’da, Fatiha’nın sırrı Besmele’de… dürülmüştür” buyurmuştur. Hukuki düzenlemeler ile YARGI (ADL isminin mazharı) ve DENETİM (HADİ isminin mazharı) devreye girmesi ile “Euzu billahi mineşşeytanirracim”’in manası devreye girerki ilahi isim ve sıfatların “HAKKANİ VE ADL” zuhuru sağlanmış olur. Bu ise “ŞERİAT-I ve SÜNNET-İ MUHAMMEDİ” nin devreye girmesi demektir ki, DEMOKRATİK AHLAK zuhurudur. Bu suretle “DEMOKRATİK CUMHURİYET” bir fazilet ve ahlak rejimi olmuş olur. Bu suretle devletteki her faaliyet fiili Kuran, temsili Kuran ve tafsili Kuran olarak zuhur eder. Her kurumu ve devleti ayakta tutan TEMEL faktör İNSAN’dır. Bu nedenle “İNSAN’I YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN” denmiştir. DEMOKRATİK AHLAK EĞİTİMİ ile “FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR” nesiller yetiştirerek ÇAĞDAŞ ZAHİR VE BATIN EĞİTİMİ gerçekleştirebilirsek “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır”. Eğitimin ŞART oluşunu ise Kuran ilk emri ile bize bildirmiştir: “OKU”.

Demokratik Ahlaki Cumhuriyet “ALLAH” isminin mazharı olacağından “LA İLAHE İLLALLAH” zuhur edecektir. Hiçbir kişi-zümreye saltanat ve hükümdarlık vermemesi ve “Egemenlik kayıtsız şartsız milletin” yani halkın olması ve halk Hakk’ın zahiri olduğundan “LA İLAHE İLLALLAH” tevhidinin zuhuru gerçekleşecektir. Efendimiz HADİ ve ADL zuhuru olduğundan aynı zamanda “MUHAMMEDEN RESULULLAH” fiili olarak zuhur edecektir. “Euzu Besmele” kaynağını yukarıda belirttik. Fatiha’nın ilk bölümü “LA İLAHE İLLALLAH” ikinci Bölümü “Muhammeden Resulullah” sırrının açıklanmasıdır. Böylece Fatiha yani KURAN, DEMOKRATİK CUMHURİYET’te açığa çıkacaktır. Demokratik Cumhuriyet “Yaşayan Kuran”, “Kuran-ı Natık” olan bir rejim olarak GÜNEŞ gibi doğacaktır.

Özetle DEMOKRASİ; “cahillik-ahlaksızlık-hukuksuzluk” negatif sarmalından çıkıp “ilim-ahlak” pozitif NUR una yol almaktır. Hem bireysel hem toplumsal NEFS TERBİYESİ VE TEZKİYESİ ile “İLİM-AHLAK-ADALET düzeyi arttıkça “demokratik düzey” artacaktır. VATAN SATHINDA “demokratik ahlak-ilim-adalet” arttıkça selamet, huzur ve güven artacaktır. Nefsini düzeltemeyen, başkalarının nefsi üzerinde etkisi olmayacağından, önce bireysel sonra toplumsal (VATAN) demokrasi ahlakı oluşur. YURTTA SULH (selamet), CİHANDE SULH” sözünün altındaki hakikatte budur.


önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi26
Bugün Toplam384
Toplam Ziyaret888176
Hava Durumu
Saat
Takvim