SÜNNETULLAH İLE DEMOKRATİK HUKUK VE AHLAK
Hukuk kelimesi Arapça’da hakk’ın çoğulu olan HAKLAR nalamına gelir. Hukuk da, Muhammedi Ahlakda insanların davranışlarını düzenler, davranışlarına sınırlamalar getirir. Hukuk kurallarının yaptırımları vardır. Ahlak kurallarının yaptırımları yok gibi görünsede esasta vardır. İşte HUKUKİ YAPTIRIMLAR, BİREYSEL ve TOPLUMSAL “NEFS TERBİYESİ ve TEZKİYESİ” için mutlak surette gereklidir. HUKUK ve MUHAMMEDİ AHLAK, Hakk’ın zahiri ve batını hakikatlerinin iki yüzüdür. HUKUK, güzel ahlakı (DEMOKRATİK AHLAK) oluşturmak, geliştirmek, uygulamak ve yaşatmak için Hakk’ın ADL-HADİ-HAKEM-HAKİM-MUKSİT-KUDDÜS isimleriyle zuhurundan ibarettir. Bireylerde ve toplumda “DEMOKRATİK VİCDAN”ın oluşması içinde “ZAHİR ve BATIN İLMİ EĞİTİM” şarttır. Hepsi bir bütündür. Birbirleriyle ilişkilidir. İLİŞKİNİN TEMELİ NEFS TERBİYESİ ve TEZKİYESİSİR. Niccola Machiavelli; “İyi ahlak için yasalar gereklidir. Yasalarda iyi ahlak olmadan korunamaz” diyerek bu gerçeğe ışık tutmuştur. “DEMOKRATİK VİCDAN” bireysel ve toplumsal NEFS terbiyesi ve tezkiyesi ve EĞİTİM ile gelişebilir. Şer’i ahlakla zaten, meşru ve hakkani oldukları sürece HUKUK KURALLARI’na uygun davranmayı emretmekte (ulul emre itaat edin) olup hukuk kurallarının temelide tüm insanlığa ve milletin ahlakına uygun kurallar ile düzenlenmektedir. Bu nedenle KANUNLAR EVRENSEL AHLAKİ KRİTERLERE ve İNSANİ HAK ve DEĞERLERE UYGUN olarak düzenlenmelidir. Hukuk, hedefi bireysel ve toplumsal nefs terbiyesi ve tezkiyesi sağlayan İLİM dalıdır. Şeriat ve Hukuk “İNSAN HAKİKATİNE” hizmet etmeyi hedefler. Bireysel insani hak ve hürriyetlerin korunması mutlak surette gereklidir. “DİNDE ZORLAMA YOKTUR” ayeti Zahir hükümler için zorlama yapılamayacağını belirtir. İman ve ahlak batıni bir hakikat olduğundan bunların değerlendirilmesi HAKK’a aittir.
Yasalar DİNİ ZORLAYICI HÜKÜMLER içeremez. İnanç, Din ve Vicdan hürriyeti ile teminat altına alınmalı, herkes inancını HÜR olarak yaşamalıdır. HUKUK, ADALETİN (Adl, Hakk, Hakemi Hakim, Muksit, Kuddis isimlerinin zuhuru) tesisi için her konuda çaba göstermelidir. HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ gerçekleşirse bireysel ve toplumsal nefs terbiyesi ve tezkiyesi yolu ile demokratik güzel ahlakta tesis edilmiş olur. HEM HUKUK İLMİ, HEMDE ZAHİR ve BATIN EĞİTİM ile bu gerçekleşir. DEMOKRATİK AHLAK (her ilahi ismin HAKKANİ-ADİL zuhuru) böylece tesis edilebilir.
Tevhid ehline göre Hakk, TEK VÜCUD (NEFS) hüviyetinde ULUHİYETİNİ sergilemektedir. Uluhiyetin nefse bakan yüzü Rububiyeti (Rablığı) dir. MUTLAK TEVHİD EHLİ için “VÜCUD (NEFS) TEK VE BİR OLUP MERTEBELERİ VE DÜZEYLERİ ÇOKTUR. MERTEBELERE RİAYET ŞARTTIR. MERTEBELER ARASI İLİŞKİLERİ düzenleyen İLAHİ HUKUK ŞERİAT-I MUHAMMEDİDİR. İLAHİ HUKUK RUBUBİYETİ İLE NEFSİ TERBİYE VE TEZKİYE ETMEYİ HEDEFLER. DEMOKRATİK HUKUK, anayasa ve anayasalarla birimsel ve toplumsal nefs terbiyesi ve tezkiyeyi hedefleyen kaynağını HAKK’ın ilminden alan Rububiyetin zamanın ruhuna uygun olarak HAKKIN İLMİ ZUHURUDUR. RAB; ismi ilahi isimlerin tümünü ADL (Hakem, Hakim, Adl, Muksit) ve HADİ (sıratım müstekim) üzere birimsel nefislerin ve toplumdaki her bir bireyin nefs terbiyesi ve tezkiyesi amacıyla tecellisidir. Rububiyet tüm isimlerin HAKKANİ-gerçek hüviyetiyle zuhurunu hedefler; araya şeytan (Mudill-benlik) karışırsa onu tedaviye yönelik tecellilerle nefsi terbiye ve tezkiye eder. Şehadet aleminde HUKUK ilmi (ADL-HADİ tecellisi) mertebeler arası ilişkilerdeki adaleti olur. Bireyin haklarını korurken, birey-birey, birey-toplum, birey-çevre (alem), birey-devlet, birey-millet, devlet-devlet ilişkilerini düzene sokan HUKUK İLMİDİR.
Hukuk, Rububiyet tecellisinin zuhurudur.rububiyet (Rablık-terbiye edicilik) her ilahi ismin ve sıfatın ADALET üzere nefsteki tecellisidir. Hedef “nefse zulmün” önüne geçmektir. İnsanın Hakikati olan Hakk nurunu her türlü tecavüzden korumaktır. Bu nedenle ADALET Rubibiyet tecellisinin hakkıyla uygulanması ile gerçekleşir. İNSAN odaklı Demokrasilerde demokratik hukuk İNSAN ODAKLI HUKUK geliştirmelidir. Hukuk İLMİ ANAYASA ve YASALARLA mertebeler arası hukuku (Şeriat-ı Muhammedi’nin temel hedefide budur) ADALET üzere EŞİT, ETKİN , HIZLI ve GÜVENİLİR şekilde düzenlenmelidir. Anayasalar ve Yasalar Demokratik Cumhuriyet ilkerlerine göre tanzim edilmelidir. Bu ilkeler “Tevhid Gözüyle Demokrasi İdraki” makalesinde belirtilmiştir.
HAK: Zahir anlamda bireyin insan olmasından kaynaklanan fıtratı gereği sahip olduğu Hakk’ın nurunun, hürriyetinin, mal, can, namus vb. Kazanımlarının toplam kazanç ve kazanımları kullanarak FERD olma ve sosyal varlık olarakta sorumluluk sahibi ve bilinci sahibi İNSAN olma durumudur. Batınen Hakk, insanın Hakk’ın mazharı olup halife olma sırıyla O’nun isim ve sıfatların Hakkani-gerçek hüviyetiyle açığa çıkarma hakkı ve yetkisidir. “Biz alemleri HAKK olarak halkettik” AYET.
HUKUK: Şeriat-ı Muhammedinin izdüşümü olarak DEMOKRATİK HUKUK İLMİ; bireyin, birey-birey, birey-toplum, birey-çevre, birey-devlet, birey-millet, millet-devlet, devlet-devlet ilişkilerini DEMOKRATİK AHLAK çerçevesinde haklarını ve sorumluluklarını düzenleyen, anayasa ve yasalarla sorumluluklarını, suçları ve cezaları açıklayan HAKK’ın İLMİ’nin Hakem, Hakim, Adl, Muksit ve HADİ tecellilerinden köken alan ilim dalıdır. İnsanların yaşam düzenini ve uyulması gereken kuralların bütünüdür.
ADALET: Hak ve hukuka uygunluk, Hak ve hukuku koruma, gözetme, geliştirme, düzenleme ve yerine getirmek üzere doğruluk ve dürüstlük (sıratım müstekim) temelinde oluşan makamdır. Demokratik hukukta devletin her mertebesinin arasındaki ilişkileri (yukarıda belirtilen) EŞİTLİK ilkesiyle HIZLI, ETKİN ve HIZLI olarak uygulamaktır. Hak, belirtildiği gibi ilahi isimlerin gerçek hüviyetiyle zuhurudur. Adalet her ismin HAKKANİ-GERÇEK HÜVİYETİYLE (Mudill karışmaksızın) zuhurun temin edilmesidir. Hukuk ilmi bunu sağlayan tecellidir. Bu nedenle ADALET Haklıya hakkını vermek, haksıza haddini bildirmektir.
SUÇ: Normal-doğru yoldan (sıratım müstakim) sapmalar sonucu ceza gerektiren fiillerdir. “Aklınızdan geçenleri yapmadıkça mesul değilsiniz” hadisi iradi olarak gerçekleştirdiğimiz her fiilin gerek dünyevi gerek uhrevi neticelerinin olacağının bilinmesi gerek ve bu sorumluluğun bilincinde olunmasıdır. Her bir ilahi esmanın Hakkani-gerçek hüviyetiyle çıkmasını engelleyen her türlü fiil suçtur. Bu fiillerin kökeni hayvani ruh ve şeytan (Mudill) olup ilgili makalede ayrıntıları verilmiştir. FİİL CEZA HUKUKU ESASTIR.
Bireye karşı işlenen suçlar, çevreye (aleme) karşı işlenen suçlar, topluma-millete karşı işlenen suçlar ve devlete karşı işlenen suçlar olarak tasnif edilebilir. Örnek verilecek olursa; hırsızlık, gasp, dolandırıcılık, her türlü hile, cinayet, cinsel istismar, bireye şiddet, hakaret, iftira vb. Suçlar Şeriat-ı Muhammedi’de de suç ken HUKUK İLMİ O’nun gölgesi olarak tüm suçları belirleyerek DEMOKRATİK HUKUK çerçevesinde gerekli yaptırımı ve cezayı uygular.
CEZA: Suç teşkil eden fiillere verilen disipline edici (terbiye ve tezkiye) ve otorite sağlayıcı (Hakk’ı üstün tutan) yaptırımların tümüdür. “Ey akıl sahipleri, kısasta sizin için hayat vardır. Böylece korunursunuz” (Bakara/179) buyurarak “ceza yasalarının” dünyada tatbiki (kısas) ile uhrevi hayat için cezalandırma riskinin kalktığı veya azaldığı müjdesini vermektedir. Bakara/178 ayetinde; kısas-diyet-varis ile görüşerek af hükümleri getirilerek ceza hukukuna kıyasa ilaveten maddi ve manevi tazminat hakkı ve varis ile görüşmeyi koyarak ihtilaflar arasındaki cezalarda “ARABULUCULUK” hükmünü getirmiştir.
YASA: Devletin ve milletin yasama erkince HAKKANİ ölçülerle belirli biçimlere adalet üzere düzenlenen ve yürürlüğe girdikten sonra her bireyin uyması zorunlu olan ve uyulmadığı zaman belirli yaptırımlarla karşılaşılan kurallar bütünü olup kökeni HUKUK İLMİNden alır.
Tevhid ehline göre HALK (yaratılmış her şey) HAKKIN zahiridir. Hepsi HAKK’ın bir yüzüdür. Bu nedenle her mevcudun hakkını korumak adalet gerekir. Mertebeler arasında sorunlar olduğunda şu kudsi hadis bize yol gösterir. “Ey insanoğlu! Seni kendim için, alemleri de senin için yarattım”. İşte İNSAN MERKEZLİ DEMOKRATİK HUKUK, İNSAN İÇİNDİR. İNSANIN HAYSİYETİNİ, ŞEREFİNİ VE KERİM-AHSENİ-İ TAKVİM OLUŞUNDAN DOĞAN HAKLARININ KORUNMASIDIR. Suçları anlatan “HİLE” kavramı ile bunu ifade eden şu ayet ufuk açıcıdır: “Onlardan öncekilerde hileler yaparlardı. Fakat sonuçta bütün hilelerin cezası ALLAH’a aittir. Her nefsin ve kazanacağını O bilir” (Rad/42). İşte ayetteki ALLAH lafzı bize “demokrasi idraki” makalemizde ifade ettiğimiz ALLAH anlayışıdır. Yasama, ALLAH isminin mazharı olup suçlara uygun yasaları çıkararak, yürütme (rahman); Yargı (ADL) ve denetim (HADİ) bunları yürürlüğe sokarak DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNİN işleyişini düzenler.
“Hile” kavramında (AYETTEKİ) her suç tanımı vardır. Allah’ın ilmi zuhuru her an terakkide olduğundan bugün icat edilen cep telefonları, bilgisayar, internet, sosyal medya vb. Aracılığı ile işlenen tüm suçlar, HUKUK İLMİ ile derhal tanımlanmalı ve etkin, güvenilir caydırıcı ve hızlı cezalar uygulanmalıdır. İlerde keşfedilecek her türlü cihaz Hakk’ın ilminden doğacağından, Şeriat-ı Muhammedi bunlarıda kapsadığından ancak bu hakikatin zuhurunun HUKUK İLMİ vasıtasıyla gerçekleşmesi nedeniyle DEMOKRATİK HUKUK her an dinamik olmak zorundadır.
Kutsi Hadis’te: “Kim ahiretini düzeltirse Allah onun dünyasını düzeltir” buyurur. Ahireti düzenlemek “kısasta hayat vardır” ayetiyle suçlara uygun cezalar tanzim etmek suretiyle nefsi tezkiye ederek onu kurtarmaktır. Zira “Nefsini tezkiye eden kurtulmuştur” (Şems/9).
Dünyevi cezalar, suçları temizlediğinden bu kanalla nefs tezkiyesine vesile olmaktadır. Pişmanlık yaratarak “Pişmanlık tevbedir” hadisi devreye girerek nefs terbiye ve tezkiye olmaktadır. Hukuk ve Adaletin Rububiyet sırrı da budur.
Emniyet-Asayişi sağlayarak, HAFİZ, MELİK ve EMİN isimleri ile HUKUKA yardımcı (NAFİ) olmaktadır. Adalet, bireysel ve toplumsal tezkiye ile KUDDÜS ismine hizmet etmektedir.
Suçların temelinde “NEFSİ EMMARE” vasfı vardır. Emmare nefsin (kötülüğü emreden nefs mertebesi) özelliği; HAYVANİ RUHUN ve ŞEYTANIN (Mudill) etkisine BENLİK VEHMİ nedeniyle kapılmasıdır. Özellikleri şehvet (her türlü hırs, tamah, arzu, heves vb.) ve gadap (öfke, kin, kibir, gurur vb.) etkileri ile sureten insan iselerde, sireten (batınen) hayvani ruh bedene hakim olduğundan “VAHŞİ HAYVAN” hükmündedir. Ayette “onlar hayvan gibidirler hatta daha da aşağıdadır” (Furkan/44) buyurulmaktadır. Bu nefis mertebesindeki kişiler için Emmare vasıflı kişilerin temel özellikleri başkalarına zulmederler; giyim ve yaşam tarzlarına müdahale ederler, trafikte yasalara uymazlar, hiçbir kural tanımazlar, heva ve hevesleri ilah edinerek o doğrultuda hareketler, çevreyi kirletirler, kısaca karakterleri itibariyle SUÇA MEYİLLİDİRLER. Zira emmare nefs mertebesinde AKIL devre dışıdır. Hayvani dürtüler ön plandadır. Bunun kaynağıda BEN MERKEZLİ yaşamdır. Kendini ayrı ve üstün, herkesi ayrı görür. Allah’tan uzak cehalet ve zulmet yaşamı hakimdir. Toplumdaki böyle kişilerin çoğalması anarşi ve huzursuzluğun; azalması ise huzuru ve mutluluğu getirir. Bu nedenle bu kişilerin eğitim ve gerekli cezalarla nefislerinin terbiye ve tezkiye mutlak suretle gereklidir.
“Nefislerinizdeki hevesleri öldürün” (Bakara/54) bu mertebedeki kişiler içindir. SUÇA MEYİLLİ BÖYLE KİŞİLERİN, suç gerçekleşmeden önce EĞİTİMİ suç fiilleri gerçekleştiğinde ise suça uygun cezalarla yaptırım uygulanması hem o birey için hem toplum için yararlıdır. Zira verilecek eğitim ve ceza o kişi için pişmanlık getirirse İNSAN olma yolunda önemli bir adım atılmış olur. Bu eğitim ve ceza RAB tecellisi olup adaletin tecellisi için mutlak surette gereklidir. Suça göre; kitap okuma cezası, meşguliyet eğitimi, para cezası, kamu işlerinde görevlendirilip kibrini-benliğini kıracak bir işte çalıştırma, bedel ödetmektir. Suç hapis cezasını gerektiriyorsa oda gereklidir. Bu vasıflı insanlara hiç bir ceza vermeyip serbest bırakmak onların benliklerini daha da arttıracağından, hem kendilerine hem topluma zulumleri devam ederek artabilecektir. “Denetimli serbestlik” emmare vasıflı insanlar için (psikiyatrik tedavi=öfke, hırs, kibir kontrolü için) mutlak suretle gereklidir. Bireyin sağlığı ve toplumun sağlığı için denetimli serbestlik SUÇA MEYLİ azaltacaktır. Bu ise “rehabilitasyon”dur.
Bu nedenle EĞİTİM BİREYSEL CİHADDIR. YASALAR TOPLUMSAL CİHADDIR. TOPLUMSAL EĞİTİM TOPLUMSAL CİHADDIR. FARZDIR: HUKUK İLMİ BU HAKİKATLERİN TECELLİ MAHALLİ OLMALIDIR.
Dinamik adalet ile yeni oluşan şartlara göre adil hüküm vermek içtihaddır. “Temizlik imandan gelir” hadisi bize eğitim ve yasalarla nefs tezkiyesini farz kılmaktadır.
Hakkın rahmetinin tecellisi için Hz. Ali (kv) “Kadrini bilene (hakikatini bilen), haddini aşmaya Allah rahmet eylesin” buyurarak HADDİNİ AŞANLARA HADDİNİN BİLDİRİLMESİ gerektiğini ifade etmektedir. Zira ADALET haklıya hakkını vermek, haksıza haddini bildirmektir. Adalet EŞİTLİK ilkesinde HIZLI, ETKİN, GÜVENİLİR, TARAFSIZ ve BAĞIMSIZ olarak tecelli etmelidir. Ayette şöyle buyurulmaktadır: “O, hanginizin daha güzel davranacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratmıştır” (Mülk/2). Bu nedenle “Nefsini tezkiye eden kurtuluşa ermiştir” (Şems/9) eğitim ve adalet tezkiyenin temelidir. Hz. Ali (kv) “Nefsinin hiç bir çirkin söz ve amele bulaşmasına müsade etme” diyerek herkesi bu konuda uyarmıştır. Adalet-hukuk nefse bulaşan pislikleri temizleyen Hakk’ın yeryüzündeki Rububiyet tecellisidir. Hz. Ali (kv) yien “İbadetlerin en üstünü kötü alışkanlıklara galip gelmektir” buyurarak DEMOKRATİK HUKUK’un kötü alışkanlıklarla EĞİTİM VE YASALARLA MÜCADELE ETMESİNİ öngörür. Bu CİHAD olup ayette şöyle buyurulur: “Bizim uğrumuzda cihadı edenlere biz şüphesiz onlara yollarımızı gösteririz”. Bu müjde ise HUKUK İLMİ VE KURUMU için değil, her bir ilahi ismin temsilcisi olan demokratik kurumlar için geçerlidir.
“Nefsani istek ve arzuların güçlenmeden onu mağlub et, zira o güçlenirse seni kendine esir eder ve istediği tarafa çeker; işte o zaman onun karşısında direnemezsin” ve “Günahı düşünmek sizi günaha bulaşmaya teşvik eder” buyuran Hz. Ali yukarıda bahsettiğimiz nefsi yararlı şeylerle meşgul ederek eğitmek ve bu konudaki tedbirlerin alınması ile toplumdaki SUÇA MEYİLLİ kişilerin sayıları azaltılır. En azından suç işlemeleri engellenmiş olur.
Şeriattaki bazı terimler ile HUKUK terimleri arasındaki ilişkiyi vurgulayarak HUKUK İLMİNİN HAKKIN YERYÜZÜNDEKİ ZUHURU OLDUĞUNA IŞIK TUTALIM.
Suça yardım ve yataklık
- “Şerre vesile olan onu yapan gibidir” HADİS
- “Hayırlarda yarışın, şerde birleşmeyin” AYET
Günah (Hakk’ın isimlerinin zuhurunun kısmen örtülmesi), hukuktaki karşılığı ihmal, kusur veya kasıt.
Nifak, fitne, şirk, küfür: Hakk’ı ve hakikati örtme veya reddetme. Hukuktaki bazı karşılıkları: Yalan söyleme, sözünde durmama, yalancı şahitlik, delil karartma, sahte delil üretme, evrakta sahtecilik, zimmete para geçirme (emanete hiyanet-nifak), görevi kötüye kullanma (emanete hiyanet-münafıklık), DELİL KARARTMA- SAHTE DELİL ÜRETME (Küfür-şirk), Gaflet (ihmal) dalaet (Mudill-şeytana uyma) hiyanet (emaneti ehline vermeme), çek-senet ödememe-günah, nefsine zulum kul hakkına görme. Emanete hiyanet (hırsızlık, gasp) cürüm işlemek) kabahat (günahın hukuktaki başka bir tanımı), ihlal (günahın hukuktaki başka bir tanımı), mala, cana kastetme (hırsızlık, cinayet) tehlike ve zarar yol açmak ve tedbirsiz davranmak (günah kavramı içinde) ihmal, kusur ve kasıt kavramları ise gaflet, dalalet ve hıyanet kavramlarını açıklar. Bunlar günah olup aynı zamanda haramlardır. Hukuk bunları değişik isimlerle kayıt altına almıştır. Suça teşvik ve azmettirme (kötülerle arkadaşlık etmeme).
İşte şeriattaki her bir haram ve günahın HUKUK İLMİNde bir karşılığı vardır. Onlmayanlar yine hukuk ilmi içinde geliştirilmeli DEMOKRATİK HUKUK KAVRAMI çağın gereklerine göre düzenlenmelidir. Daha öncede belirtildiği gibi HAKK’ın İLMİNDEN doğan her türlü keşif ve icad beraberinde yeni günahlar-hileler-haramlar-sevaplar doğuracaktır. Hukuk ilmi bunu hem bireyi hem milleti hem devleti koruyacak şekilde zamanın ruhuna uygun olarak yeni yasalarla düzenlemelidir. Bunun için demokratik dört erk işbirliği içinde çalışmalıdır. TEMEL SORUN ADALETİ TESİS EDECEK, BU YASALARI OLUŞTURUP UYGULAYACAK FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR, BAĞIMSIZ FERDLER YETİŞTİREBİLMEKTİR.
Şer’i ilahi hukukun amacı ADALETİ tesis etmektir. HUKUK İLMİNİN hedefide budur. Bunun yeryüzünde İNSAN eliyle yapar. İLAHİ ADALETİN YERYÜZÜNDEKİ TECELLİSİ İNSAN kanalıyladır. Zira insanı yeryüzüne halife tayin eden Allah’tır.
“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara/30), “Ey Davud! Biz seni halife kıldık. Sende insanlar arasında adaletle hükmet” (SAD/26), ”O sizi yeryüzünde halifeler kılmıştır” (Enam/165), “O sizi yeryüzünün halifeleri kıldı. Kiminizi kiminize derecelerle üstün kıldı. Rabbin çabuk sonuçlandırandır, bağışlayandır” (Enam/165), “O, sizi yeryüzünde halifeler kılandır. Artık kim inkar ederse, inkarı nefsi aleyhinedir. İnkarcıların inkarı, ancak ziyanlarını arttırır” (Fatır/39), “Allah adaleti emreder” (Nahl/90).
Halifelik ise Allah’ın ilahi isim ve sıfatalrını kamil, Hakkani yani gerçek hüviyetiyle zuhura çıkarmaktadır. İsim ve sıfatlar Hakk’ın bize verdiği ve kullarına yetkisiyle donalttığı emanetleridir. “Emaneti ehline veriniz” hadisi yetkin ve layık kişilerin (liyakat-dürüst-erdemli-ahlaklı insanların) yönetici yapılarak isimleri Hakkani ve ADİL kullanmasını sağlamamızı emretmektedir.
“Adem’e tüm isimleri öğretti” (Bkara/31) ve “Emaneti ... İNSAN yüklendi” (Ahzab/72) ayetleri bu sırrı anlatır. “Sizi halifeler kıldığı şeylerden infak edin. Artık sizden kim iman edip infak ederse onlara büyük bir ecir vardır” (Hadid/7).
İşte halifelik emaneti ile ilahi isimlerin yeryüzünde HAKKANİ ve ADİL zuhurunu sağlamak (İNFAK) emredilmiştir. HUKUK İLMİ SAHİPLERİ (Ulul Elbab-Akıl-İlim sahipleri) Şer’i ilahi hukukun temsilcileri olup Demokratik Hukuk tesisi için yeryüzündeki Hakk’ın halifeleridir. Tıp İlmi ve temsilcileri doktorlar ŞAFİ isminin halifeleri, Hakim, savcı, avukat ADL, HAKİM, HAKEM, MUKSİT isminin halifeleri, öğretmenler ALİM isminin halifeleri, aşçılar-çiftciler REZZAK isminin vb. Halifeleridir. İşte DEMOKRATİK HER KURUM ve yönetici ve çalışanları bu hakikatlere binaen bir veya birkaç ilahi ismin halifeleridir. Halifelere emir “ADALETLE HÜKMET” (SAD/26) sözüdür. ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR. “Mülk Vahid ve Hakkar olan Allah’ındır” (Mümin/16), Mülkün korunması (Devletin-milletin bekası) ADALET ile mümkündür. ADALET İLE İLGİLİ BAZI ÖZLÜ GÜZEL SÖZLERİ vererek sonlandıralım:
- Devletin dini adalettir. (Hz. Ali)
- Adalet imanın başıi iyiliklerin toplayıcısıdır. (Hz. Ali)
- Adalet beğenilen, zulüm ise beğenilmeyendir. (Hz. Ali)
- Adalet güzeldir, fakat emirlerde olursa daha güzel olur. (Hz. Muhammed)
- Adalet evrenin ruhudur. (Ömer Hayyam)
- Adaletin olmadığı yerde ahlakda yoktur. (Montaifne)
- Adaletsizliği bir yangından daha çabuk önlemeliyiz. (Herakleitos)
- Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten hayırlıdır. (Hz. Muhammed)
- Devlet hazinesi adalettir. (Konfüçyüz)
- Adalet mülkün temelidir. (Hz. Ömer)
- Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar. (Maurice)
- İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır. (Victor Hugo)
- Tanrı adaleti, O’nu sevene veririr. (Amenemope)
- Kılıncın yapamadığını adalet yapar. (Kanuni Sultan Süleyman)
- Adalet herkese hakkını vermektir. (Justinian)
- Adaletsizlik hükme acılık, geciktirme de tatsızlık verir. (Bacon)
- Siyasetçi olmak için adil olmak yeterlidir. (Hz. Ali)
- Adaletin siyaseti üçtür: Karanlıkta ılımlı olmak, adaleti sonuna vardırmak, mutedil şekilde ihsan etmek. (Hz. Ali)
- Adaletin başbelası kudretli zalimdir. (Hz. Ali)
- Kendi hükmün nefsine etki ettiğinde halkın nefside senin adaletine yönelecektir. (Hz. Ali)
- Siyasetlerin en hayırlısı adalettir. (Hz. Ali)
- Gerçekten de Allah, adaleti ve ihsanı emretmiş, çirkin sıfatlardan ve zulümdense men etmiştir. (Hz. Ali)
ADALET HER İLAHİ İSİM VE SIFATI “MUDİLL ETKİSİNE BULAŞTIRMADAN” HAKKANİ-GERÇEK HÜVİYETİ VE VASFIYLA AÇIĞA ÇIKARMAK VE HAK ÜZERE DAVRANMAKTIR. GERÇEK HALİFELİK’te bu vasfı taşımaktır. İNSAN olmakta budur. Mudill bulaştığında ise insanlık vasfı kalkar; şeytani olunur. İhlas, Felak ve Nas sureleri ve Fatiha bizi halife İNSAN kılmak, halifeliğimizi korumak için indirilmiştir.
İLAHİ NAMUSTA, kişinin nefsindeki İLAHİ NURU ve emanetine verilen ilahi isimleri ve sıfatları her türlü tecavüzden ve mudill tecellisinden korumaktır. Her bir ilahi isim bir kurum tarafından temsil edildiğinden devletin namusuda bu kurumları HAFIZ ismiyle her türlü tecavüzden (Mudill etkisinden) korumak ve bunun için gerekli hukuki tedbirleri almaktır. ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME VE UYGULAMA birimleri kurarak İlahi isimleri temsil eden kurumlaru ÇAĞDAŞ MEDENİYET düzeyine taşımaktır. KISACA HER “ HALİFE İNSAN” olarak İŞİNİ ÖZENLE, HAKKIYLA, TİTİZ VE ADİL yaptığı takdirde MİLLET VE DEVLET BAKİ olur.
“İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” ve “Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır” hadisleri bu hakikati anlatır. AHİ EVRAN bu sırrı “İşini ALLAH’a sunuyormuş gibi yapmak” şeklinde ifade etmiştir. Her bireyin bu halife insan idraki içinde olması için EĞİTİM ŞART’tır. Zahir ve batın eğitimi KEMALİ sağlar. HÜR KAMİL İNSAN’lar MEDENİYET kurulmasının temel faktörleridir. Bu nedenle ilk emir “OKU” olmuştur.
HUKUK İLMİ ile düzenlenen YASAMA (Allah isminin mazharı), YÜRÜTME (RAHMAN isminin mazharı), KURUMSAL DÜZENLEMELER (RAHİM isminin mazharı=sıfat ve isimlerin faaliyeti) ile Fiili BESMELE (Bismillahirrahmanirrahim) devreye girmiş olur. Efendimizin buyurduğu gibi “Bismillah her hayrın başıdır”. Hz. Ali (kv) de “Dört kitabın manası ve sırrı Fatiha’da, Fatihanın manası ve sırrı Besmele’dedir” buyurmuştur. Hukuki düzenlemeler ile YARGI (ADL isminin mazharı) ve DENETİM (HADİ isminin mazharı) devreye girmesi ile “Euzu billahi mineşşeytanirracim” devreye girerki İlahi isim ve sıfatların HAKKANİ ve ADİL zuhuru sağlanmış olur. Bu ise ŞERİAT-I ve SÜNNETİ MUHAMMEDİ’nin devreye girmesi demektirki DEMOKRATİK AHLAK zuhurudur. Bu suretle “demokratik Cumhuriyet” bir fazilet ve ahlak rejimi olmuş olur. Devletteki her faaliyet fiili Kuran, temsili Kuran ve tafsili Kuran olarak zuhur edecektir. Her kurumu ve devleti ayakta tutan İNSAN’dır. Bu nedenle “İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN” denmiştir. DEMOKRATİK AHLAK EĞİTİMİ ile “FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR” nesiller yetiştirecek ÇAĞDAŞ ZAHİR VE BATIN EĞİTİMİ gerçekleştirebilirsek “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır”.
LAİK İSLAMİ DEMOKRATİK CUMHURİYET VE DEMOKRASİ AHLAKI İLE İLGİLİ HADİS VE AYETLERLE DERLEDİĞİM FİKİRLERİMİ PAYLAŞAYIM:
1. Laik Demokratik Cumhuriyet; bireysel ve toplumsal ahlakın Hukuk İlmi ve Zahir-Batın EĞİTİM VE ÖĞRETİM ile korunması ve geliştirilmesidir.
2. Laik Demokratik Cumhuriyet; halkın tabandan tavana İlmi-akli-ahlaki LİYAKAT ESASI ile kendini “İNSANİ HAKLAR”la donatması; tavandan tabana olan zulmün kaldırılmasıdır.
3. Laik Demokratik Cumhuriyet, TEVHİDİN TEMİNATIDIR.
4. Laik Demokratik Cumhuriyet; temelinde “İNSAN” olan ve “Dinde zorlama yoktur” ve “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Sana düşen tebliğdir” ve “Hidayet Allah’a aittir” ayetlerini temel alan rejimdir.
5. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Bende sizin gibi bir beşerim” ve “Bana ve size ne olacağını bilemem” idraki ve “Batınlarının sorumluluğu Allah’a aittir” ayet ve hadislerinin ışığından İNSANİ HAKLARDAN HÜR şekilde faydalanmanın teminatıdır.
6. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İman nerede olursan ol, Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” hadisinden gaflete, dalalete ve hiyanete düşüp fiili suç işleyenlere HUKUKİ YAPTIRIMLAR aracılığı ile nefs terbiyesi ve tezkiyesi sağlayarak bireyleri hidayete teşvik eden rejimdir.
7. Laik Demokratik Cumhuriyet; bireye-millete-devlete karşı işlenen suçlara ve zalimlerle yapılan HUKUKİ ve İLMİ CİHAD rejimidir.
8. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Allah’la inandım de; sonra dosdoğru ol” hadisinin ışığında iman batını bir husus olarak onun sırrını Allah’a bırakıp, “dosdoğru ol” kısmının ADL ve HADİ (yargı-denetim) üzere kanunlarla belirlenen yönetim biçimidir.
9. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır” hadisince “İNSANA, MİLLETE MİLLET İÇİN” her türlü anayasal ve yasal düzenlemeleri yapmak, geliştirmek ve adalet üzere uygulamaktır.
10. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Bir kimse kendisi için istediğini, diğer bir kimse için istemedikçe iman etmiş olamaz” hadisince “İYİLİKTE VE HAYIRDA YARIŞMA” ve FAZİLET” açısından her insana “İNSANCA” yaşama hakkını sağlama rejimidir.
11. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İnsana çalıştığının karşılığı vardır” ayetince ÇALIŞMA VE İŞ HAYATINI teşvik” etmek, geliştirmek, istihdam-üretimi teşvik eden, “daima ileri” giderek ÇAĞDAŞ MEDENİYETİ VE İLMİ yakalamaktır. (Türk=İslam, Övün, Çalış, Güven (Allah’a))
12. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Allah kalplerde olanı bilir” ve “Allah gizlinin gizlisini bilir” ve “Yaptıklarınızdan sorumlusunuz” ayetlerinin ışığında BATINİ hakikatler olan iman, ihlas, niyet gibi hasletlerin sorumluluğunu ALLAH İLE KUL arasındaki hesaplaşmaya bırakıp; “Yaptıklarınızdan sorumlusunuz” ayetince her suça gerekli cezaya ilişkin HUKUKİ YAPTIRIMLARI adil ve eşit ve HAKKANİ olarak uygulama rejimidir.
13. Laik Demokratik Cumhuriyeti; “İlim öğrenmek KADIN ve ERKEK her müslümana FARZdır. Hadisince hem zahir hem batın ilmini yaymayı, öğrenmeyi, uygulamayı, geliştirmeyi, çağa uygun hale dönüştürerek İLMİ TEMEL alan rejimdir.
14. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kurumsal Demokrasi” (Her bir ilahi ismin Hakkani temsili) temelinde adalet üzere yönetim biçimidir. ADL ve HADİ zuhurunun kemali BEKA (BAKİ) nın teminatıdır. “Kurumsal Demokrasi” güçlünün ve zalimin önündeki engel ve teokratik rejimlerin kalkanıdır.
15. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Nefsini tezkiye eden kurtulmuştur” ayetinin hakikatiyle zahiri ve batını ilimlerle İNSANI YAŞATMAKTIR. İnsanı yaşatki, devlet baki olsun. Nefisleri (bireysel ve toplumsal) hayvani ve şeytani vasıflardan İLİM ile arındırmak “Demokratik Ahlak” ın gelişmesidir. Bu suretle “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetişir.
16. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İman akıl ile, din ilim ile, medeniyetler kültür ile yücelir” sırrına AKLI olgunlaştıracak ve geliştirecek ZAHİR ve BATIN EĞİTİM ve ÖĞRETİMİ sağlamak, suretiyle ÇAĞDAŞ MEDENİYETİ sağlayacak kültürü geliştirmek ve yaşatmaktır.
17. Laik Demokratik Cumhuriyeti; Din ve her türlü kutsal manevi değerlerin siyasi, ticari ve ekonomik açısından sömürülmesi ve suistimal edilmesini engelleyen rejimdir.
18. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kavmin Efendisi ona hizmet edendir” hadisince halka Hakk’ça ve ADALET üzere hizmet etmekten ibarettir.
19. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Hepiniz çobansınız, tabiyetiniz altındakilerden sorumlusunuz” hadisince seçilmiş yöneticilerin MİLLETİN EMANETİNE SADAKAT ve ADALET üzere sahip çıkarak, halka Hakk’ça ve adil hizmeti düstur edinip; işledikleri suç, aldanma, aldatma, gaflet, dalalet, hıyanet, ihmal, kusur, kasıt vb. Gibi “EMANETE HIYANET’ten sorumluluklarını bilip “HUKUK KARŞISINDA HALKLA EŞİT DÜZEYDE” “DOKUNULMAZLIKLARI OLMAKSIZIN HESAP VERME BİLİNCİ” oluşturan rejimidir. Yöneticiler sadece, yaptıklarından değil, yapmadıklarından da (ihmal, kusur, kasıt) da HUKUKİ AÇIDAN SORUMLUDUR.
20. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kim hayra vesile olursa hayrı yapan gibidir. Kim şerre vesile olursa şerri yapan gibidir” hadisince halka HAKK’ça ve ADİL HİZMETTE YARIŞ, şerri önlemede ADİL BİR MÜCAHİD olma rejimidir. Hayırlarda yarışma ve şerri önlemede ile ilgili her türlü hukuki alt yapının her an geliştirildiği rejimdir.
21. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İsraf haramdır” sırrıyla hem bireysel hem toplumsal hem devlet olarak tasarruf bilincine ulaşmaktır. Haram nefsi zulmete ve toplumu anarşiye sürüklediğinden ADALET’in zıddıdır. Hidayetten sapmadır. Haramlar ve günahlar hukukende suçtur. Nefse zulümdür. HUKUK İLMİ TAVANINDAN TABANA israfı önleyecek yasaları tesis etmelidir. Üretimi teşvik eden, tüketimde israfı önlemek CİHADDIR.
22. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Günahlardan sakınınız” hakikatiyle, günah yani hukuken suç teşkil eden her türlü fiile ilişkin orantılı HUKUKİ yaptırımları düzenleyen rejimdir.
23. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Ya hayır söyle ya sus” hadisince her türlü yalan (haber-algı), algı operasyonu (mudill etkisi) hakaret, gıybet gibi bireysel ve topluma karşı işlenen suçlara karşı HUKUKİ YAPTIRIMLARI düzenleyen rejimdir. Fiili suçlara karşı HUKUKİ TEDBİR ve YAPTIRIMLAR bireysel ve toplumsal NEFS TERBİYESİ ve TEZKİYESİ için mutlak surette şarttır.
24. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Emaneti ehline veriniz” hadisince her türlü seçim, terfi, ünvan vb. İçin İLMİ VE VİCDANİ LİYAKAT” ve “mİLLETE SADAKAT” ı ön plana almalıdır. Din, dil, ırk, fikir bilrliği, mezhep gibi faktörler bu seçimde temel seçici faktör olmamalıdır. İNSANLIK VASFI ana unsur olmalıdır.
25. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Emanete hiyanet eden münafıklık alametidir, hakikatine istinaden milletin vergileri ile tesis edilen devlet hazinesinin yine milletin yararına kullanılmasını engelleyen, bozan, kişilere ve belirli zümrelere avantaj ve çıkarlar sağlayan vb. “YÖNETİCİLERLE” HUKUKİ YAPTIRIMLARLA MÜCADALE VE MÜCAHEDE etme rejimidir.
26. Laik Demokratik Cumhuriyet; “En büyük cihad hakkı ve hakikati söylemektir” hadisince bireysel fikir hürriyetini ve basın özgürlüğünü tesis edecek ve önündeki engelleri kaldıracak HUKUKİ zemini hazırlamalı ve bu özgürlüklerin kullanımını yasalarla teminat altına alan rejimdir.
27. Laik Demokratik Cumhuriyet; ”Müslümanın güçlüsü zayıfından hayırlıdır” hadisince İLİM-TEMELLİ hem bireysel hem toplumsal refah ve ekonomik bağımsızlık için gerekli tedbirleri alan rejimdir. “Borçlunun cenaze namazı kılınmaz” hadisince millet ve devlet “borçla-tüketim ile kalkınmayı” değil, “çalışıp üreterek kalkınma” hedefine kilitlenmelidir. “Yetimin hakkını koruyunuz” hakikatince devletin borcunun “doğmamış yetimlerin bile hakkını çalmak” olduğu unutulmamalıdır. Spekülatif ve göz boyacıyı borçla kalkınma sorunları çözmek değil ertelemektir. “Bugünün işini yarına bırakmak” günü idare etmek olup sorumluluktan kaçmaktır. Milletin emanetine hiyanet etmektir.
28. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İslamı yobazlardan koruyun” sırrı ile zahir perest-suret perest-dolayısıyla puperest olanların şahsi ve zümrevi menfaat ve çıkarlarının önüne geçmek için “DİNİN ve KUTSAL DEĞERLERİN” siyasete ve menfaatlere alet edilmesinin önüne geçilmesini sağlayan rejimdir. Bunun gerçekleşmesi içinde “AKIL KALPTE HAK İLE BATILI AYIRAN NUR’dur” hadisi ile AKIL ve İLİM (zahir ve batın) kurtuluş anahtarıdır.
29. Laik Demokratik Cumhuriyet; ”Seni halife kıldım. Adaletle hükmet” ayetince HAKK’ın emanet verdiği ilahi isim ve sıfatlarını HAKKÇA ve ADALET üzere açığa çıkarmaktır. Mudill karıştıracak emanete hıyanet ise hem münafıklık hemde hukuken suçtur.
30. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İNSAN BENİM SIRRIMDIR; BEN İNSANIN SIRRIYIM” kudsi hadisince Hakk’ın Zati Nefsinden emanet verdiği insani hakikati olan nefsi natıka nedeniyle “İNSAN ODAKLI” rejimin adıdır. İnsana zulüm Hakk’a, insana hizmet Hakk’a dönmektedir. Bu nedenle İNSANIN HAK VE HÜRRİYETLERİ korunmalı ve insanın maddi ve manevi refahı, mutluluğu ve saadeti için hizmetle yarışılmalıdır.
31. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Nefsinize zulmetmeyiniz” ayeti ve “Ey İnsanoğlu! Seni Kendim için, alemleri de senin için yarattım” ve “SİZİ TEK NEFİSTEN YARATTIM” ayeti gereği kötülükler ve suçlarla hem kendi nefsine, hemde başkalarındaki HAKKANİ NEFSE ZULMÜ engellemek için, HUKUK İLMİ ile İNSANIN HAKİKATİNİ KORUYAN rejimdir.
32. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İnsanlara akılları (nefs mertebelerine) düzeyinde hitap ediniz” hadisince İLMİ-VİCDANİ-HAKKANİ EĞİTİM-ÖĞRETİM ve HUKUKİ YAPTRIMLAR ile haklıya hakkını (ödül), haksıza haddini bildirme (ceza) yolu ile bireysel ve toplumsal nefs mertebesi ve tezkiyesini sağlayan rejimdir.
33. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Din samimiyettir (İhlastır)” hadisi ve “Yalnız Sana Kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz” ayetince ALLAH için ibadet ve din ve vicdan hürriyetidir. İbadetlerden şahsi ve/veya bir zümrenin siyasi, ticari ve ekonomik çıkar sağlamayı hedeflenmesinin önlenmesi için gerekli HUKUKİ TEDBİR VE YAPTIRIMLARIN olmasıyla şirki engelleyen (kula kulluğu) tevhid rejimidir. Allah ile kulunun arasına hiç bir gücün girmemesinin teminidir.
34. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Müslüman elinden, dilinden herkesin emin olduğu kimsedir” hadisince bireysel ve toplumsal EMNİYET, GÜVEN ve HUZUR için suçlara karşı her türlü hukuki tedbir ve yaptırımları düzenleyen rejimdir.
35. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kısasta hayat vardır ...” ayetince suçlara karşı verilecek cezaların ve hukuki yaptırımların nefs terbiyesi ve tezkiyesi yolu ile nefse hayat ve nur kazandırdığının farkında olarak cezanın rahmet olduğunun da idrakinde olan “Demokratik Ahlak”ın tesisini sağlayan rejimdir.
36. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz, kolaylaştırınız zorlaştırmayınız” hadisi ışığında bireylerin ve milletin maddi ve manevi yaşamında refah, huzur, mutluluk ve saadeti temel alarak bunların temsili için hukuki temeli geliştirmek ve eşit-adil sistemi düzenleyen rejimdir.
37. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kuran, ilahi isimlerin ve sıfatların alemde zuhurudur” hakikati ile ZATİ İLMİ ve SÜNNETULLAH gereği “kurulsal demokrasi temelinde SEÇİLMİŞ İNSANLAR üzerinden KURAN’ı HUKUKİ TEMELDE ADALET üzere HALKA HAKKÇA İLMİ hizmet rejimidir.
38. Laik Demokratik Cumhuriyet; “O gaybı ve şehadeti bilendir” ve “Gizli ve açık nimetlerini insanın emrine amade kıldı” ayetleriyle HAKK’IN İLMİ ZAT’ındaki (gayb-gizli-şehadet-açık) bilgilerin araştırılması ve açığa çıkarılıp bu bilgilerden oluşacak her türlü keşif, cihaz-alet vb. İle İNSANLIĞA hizmeti teşvik etmektedir. Bunu destekleyen kutsi hadis: “Ey insanoğlu! Seni Kendim için alemleri senin için yarattım”. Alemlerdeki her mevcud (şey) O’nun ilminin zuhurdur. Böylece HAKK bu ayet ve hadislerle İLMİ ARAŞTIRMA-GELİŞTİRME-UYGULAMA (AR-GE-UY) konularını teşvik etmektedir. Bunun hukuki alt yapısını hazırlamak şarttır.
39. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kızım Fatma dahi olsa ...” hakikati gereği HUKUKİ yaptırımlarda MUTLAK EŞİTLİĞİN ADALETİN TEMELİ olduğunun ve hiç bir kimsenin ve makamın-sıfatın-gücün HUKUK önünde imtiyazının ve dokunulmazlığının olmadığı rejimidir.
40. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Sizde şahitlerinizi getirin” ayeti hükmünce HUKUKİ YAPTIRIMLARIN DELİL ve ŞAHİT ile gerçekleştiği rejimlerdir.
41. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Biz yeryüzünü ve gökleri HAKK olarak yarattık” ayetiyle ve HAK’ın Zatının ilahi isim ve sıfatlarını olduğunu bildirerek HEM YERYÜZÜNDE HEM GÖKLERDE İLMİNİ KEŞFETMENİN FARZ olduğunu bildirmektedir. Bu nedenle ehlullah “Keşfetmek için BAK” buyurmuştur. “İlim, kadın, erkek her müslümana farzdır” hadisi bizi keşiflere davet etmektedir. Bunun için HUKUKİ ALT YAPININ oluşturulması gereklidir.
42. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Allah adaleti ve iyiliği emreder; kötülüğü yasaklar” ayeti ile halife insanlara HUKUK İLMİ kanalıyla sağlıklı ve adaletli bir düzen (bireysel ve toplumsal nefs tezkiyesi yoluyla) sağlanmasıdır.
43. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Asra yemin olsun ki” ayeti ve “Dehr (zaman) Allah’tır” hadisi ve “Allah Teala her yüzyılın başında bu dini ikame edecek birini baas eder” kudsi hadisi ile “DEMOKRATİK HUKUK VE AHLAK” zamanın ruhuna ve keşiflerine göre revize edilmesi ve geliştirilmesi yoluyla İNSANIN HAKİKATININ VE ADALET’inkorunması gerektiğini bildirmektedir. Bu suretle İLMİ VE HUKUKİ İCTİHAD ile her ilahi ismin temsili olan “KURUMSAL DEMOKRASİ”nin gelişmesinin ve sağlamlaşmasının da önü açılmış olacaktır.
44. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kiminizi kiminize üstün kıldık” ve “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayetleri ve “Aranızda anlaşabilmeniz ve hizmet etmeniz için kavim kavim yarattık” ayeti ışığında ve “üstünlük takvadadır” (güzel ahlak) hadisi ile LİYAKAT esasını ve liyakatlı kişilerin seçiminin HAKKANİ ve ADİL yapılmasını; LİYAKAT’ta temel unsurun İLİM VE AHLAK (AKIL-İLİM NURU) olduğunu bildirmektedir. Toplumdaki her bireyin aslında Hakk’ın bir ismine hizmet ettiğinden değerli olduğunu ve eğitim sisteminin kişilerin bu istidatlarını tespit ederek, o yönde eğitim almasını sağlaması gerektiğinide vurgulamaktadır.
45. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Ben ve bütün peygamberlerin mirası ilimdir” ve “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır” diyen Atatürk sözü ile İSLAM’ın temelinin İLİM NURU ve “Akıl kalpte Hakk ile batılı ayıran NURdur” hadisi ile İLMİN AKIL NURU ile anlaşılacağını vurgulamaktadır. “Benim mucizem Kuran’dır” hadisi ile KURAN’ın İLİM KAYNAĞI olduğunu ve Kuran’ın tüm ilahi isim ve sıfatlarının HAKKANİ-KAMİL zuhuru olup alemlerde İLMİNİ sergilediğini ifade etmektedir. Bizleri İLİM ve AKIL yoluyla alemlerde (yeryüzünde ve göklerde) keşiflere, icadlara, yeni ufuklara davet etmektedir. Bununla iligili HUKUKİ alt yapının hazırlanmasını teşvik etmektedir.
46. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Hayırlarda yarışın”, “Kötülüklere engel olun” ayetleri ile konularda hizmet edecek sivil ve kamu kuruluşlarının tesisini sağlayarak “KURUMSAL DEMOKRASİ” nin hukuki işleyişini hızlandırmanın, “DEMOKRATİK AHLAK” ın gelişmesinin tesisini ve geliştirilmesini teşvik etmektedir.
47. Laik Demokratik Cumhuriyet;”Kiminizi kiminize üstün kıldık” ayeti ile insanların istidat ve kabiliyetlerinin farklı farklı olduğunu açıklamakta ve “Adaletle hükmet” ayeti ile her türlü seçime İSTİDAT ve KABİLİYETlere göre EĞİTİMİ ve ADİL bir “seçme ve yerleştirme” sistemi kurulması gerektiği vurgulanmatadır. Zira her birey Allah’ın bir ilahi isminin zuhuru ve temsilcisidir. İstidatını oluşturan ilgili isimdir. Etkin bir seçim sistemi ve eğitim sistemi ile kişi İSTİDATI ÜZERE EĞİTİME tabi tutularak topluma ve millete hizmette aktif rol alacaktır.
48. Laik Demokratik Cumhuriyet;”İşlerinizde bilenlerle istişare ediniz” ayeti ve “Her bilenin üzerinde bir bilen vardır” hakikati ve “İlim müminin yitik malıdır, nerde bulsa almalıdır” hadisi ışığında; sivil ve kamu hayatında “BİLİRKİ HEYETLERİ” oluşturulmasını teşvik etmektedir. Bilirkişi seçiminde İLMİ LİYAKATIN temel alınması ve her işte İLİM ve AKLIN (Nefs mertebesi=NUR) temel unsur olması gerektiği vurgulanmaktadır. Bilirkişi heyetleri, fikri hür, vicdanı hür ve irfanı HÜR KAMİL İNSANlardan oluştuğunda, hem sivil toplum kuruluşları, hem kurumlarda DEMOKRATİK AHLAK gelişecek ve alınacak kararlar millet ve devlet yararına olacaktır. Bu suretle İLMİ KEŞİFLER zuhur edecektir.
49. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınzdır” ve “Çalışmak ibadettir” hadisleri ışığında ve HER İŞ-KURUM bir ilahi ismin zuhuru olduğundan “İŞİNİ VE GÖREVİNİ EN MÜKEMMEL YERİNE GETİREN FERD” ahlaken en üstün olandır. “İŞİNİ ALLAH’a SUNUYORMUŞ” gibi yapması DEMOKRATİK AHLAK’ın zirvesidir. Zira Allah herşeyi gören ve bilendir. “İman nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” buyurularak İŞ-GÖREV emanetini hakkıyla-Adil olarak sorumluluk bilinciyle yapmak “Demokratik Ahlak’ın gelişiminde büyük rolü vardır. Bu nedenle “Her birey işini ve görevini layıkıyla yaparsa toplumların sorunları çözülür” denmiştir.
50. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Mücahid nefsiyle savaşandır” hadisi ve “Nefislerinizle ve mallarınızla cihad edin” ayeti üzere bireysel ve toplumsal nefs terbiyesi ve tezkiyesini için HAKK’ı HAKİKATİ ve GERÇEKLERİ örten, bozan, engelleyen ve ortadan kaldırmayı hedefleyen kişi-zümre-toplum-devletler ile MÜCADELE etmek en büyük CİHAD’dır. CİHAD, HAKİKATİN ve GERÇEĞİN YANİ HAKK’IN VE ADALETİN TECELLİSİ YÖNÜNDE SAF TUTMAKTIR. Bu nedenle hadiste “EN büyük cihad zalime hakikati söylemektir” buyurulmuştur. Her FERD yaptığı işte (bir ilahi ismin temsili) HAKİKATİN VE GERÇEĞİN peşinde ise o ferd MÜCAHİD’dir. Hadiste buyrulduğu gibi “Bir Hac 40 mücahede hükmündedir”. Adaletin temelinde HAK ve HAKİKAT vardır. Hak ve Hakikat ise İLİM VE AKLIN tecellisi ve zuhurudur. Hakikatleri saklayan veya kısmen örten algı operasyonları (Mudill etkisi) yapanlarla mücadele edip HAKİKATİ zuhura çıkarmak en büyük cihaddır. Bu Allah’ın “HAKK” isminin zuhuru olup “BİZ yeri ve gökleri HAKK olarak yarattık” ayetinin tecelli etmesidir. MÜCAHİD fikri-vicdanı-irfanı HÜR olan İNSAN’dır. Bu ise ŞEFFAF DEMOKRATİK HAK VE GÖREV’dir. Fikir, gösteri ve toplantı yapma hakkı, hürriyeti bu mücadele içindedir. Mücahidler, hakikatleri açığa çıkararak hem dine, hem millete hem devletin bekasına hizmet ederler. MÜCAHİDLER; HAKK’ın gören gözleri, işiten kulağı, söyleyen bili, yazan elidir. Hakk’ı ve hakikati açığa çıkaran MÜCAHİDLER Allah’ın gerçek halifeleridir. Bir örnek verecek olursak; ihaleye fesat karıştıran, rüşvet alan, haksız kazanç sağlayan= vb. Suç=kişileri ve işbirlikçi zümreleri (HASİB ilahi ismine tecavüz eden insan şeytanları) açığa çıkaran gazeteciler mücahiddirler. Diğerlerini de SEN KIYASLA. Zira İslam’da kıyas usulü vardır. Hakikatlerin açığa çıkmasını engelleyen, çıkmasın diye değişik şekillerde maddi ve manevi baskı, otorite kuran ise ZALİM’dir. “En büyük mücahid zalime hakikati haykırandır” hadisi bu sırrı anlatır.
51. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Nefislere zulmetmeyiniz” emri gereği kişileri fikirlerine, ırkına, dinlerine, dillerine vb. göre ayırmak, ayrıştırmak, toplumu bölerek, kutuplaştırarak yönetmek (BÖL-PARÇALA-YÖNET TAKTİĞİ) iktidar hırsından (BENLİK VEHMİnDEN=MUDİLL ŞEYTAN ETKİSİ) kaynaklanan bir olgu olup; ayrıştırılan-bölünen her kişi-grup-zümreye yapılan baskı, dini ve hukuki açıdan ZULÜM’dür. İslam dini TEVHİD-BİRLİK dinidir. “Arabın (bir grubun) Arap olmayana (diğer bir gruba); Arap olmayanın araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır (güzel ahlak). Hadisi bu hakikati ADALET ÜZERE HİZMET ETMEKTEDİR: bölmek, parçalamak, ayrıştırmak, kutuplaştırmak değil “İnsanların hayırlısı insanlara yardımcı olandır, hadisi fikrini beğenmediğin bir şahsa, zümreye, baskının siyaset yaşamının ZULÜM olduğunu ifade eder. Zira o kişi ve kişilerin nefislerine zulmetmiştir. Onların “Hakikat-i İnsaniyye” vasfını temsil eden NEFSİ NATIKALARINI (Hakk’ın Nuru ve Kuran Sırrı) bileyerek ve bilmeyerek ayaklar altına alarak ZULÜM yapmıştır. Bu “Seni halife kıldım. Adaletle hükmet” ayetini çiğnemek, bu ayeti fiilen yalanlamaktır. Böyleleri için hadiste: “Bir kimse namaz kılsada, oruç tutsada su üç özellik onda varsa münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanet” buyurulmaktadır. İslami Cumhuriyet ve Demokrasi Ahlakı her insanın “kerim” ve “eşref-i mahlukat” olduğu temeline dayandığından: “Bir insana yapılan zulüm toplumun hepsine sirayet eder”, “Müminler bir vücudun uzuvları gibidir. Hangi uzuv ağrırsa bütün vücud ağrır” hadisi bu hakikati anlatır. Toplumdaki huzursuzluk ve anarşinin temelinde bu ZULUM yatar. Yöneticiler toplumu birleştirecekleri yerde ŞAHSİ VEYA ZÜMREVİ çıkarları için ayrıştırıp-bölüp-ötekileştirerek ZULÜM yaparlarsa, bu diğerlerine de bulaşır. Bu nedenle atalarımız “BALIK BAŞTAN KOKAR” buyurmuş ve yöneticilerin ZULMÜNÜN toplumdaki anarşi ve huzursuzluğun kaynağına işaret etmişlerdir. Anarşinin panzehiri bu nedenle HAK, HUKUK ve ADALET’tir.
52. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadisi gereğince OY TERCİHİ seçtikleri yöneticilerin HAYRINA (Adalet) ve şerrine (ZULÜM) ortak olunmasıdır.”Kim hayra vesile olursa onu yapmış gibidir. Kim bir şerre vesile olursa onu yapmış gibidir” hadisi bu hakikati anlatır. Bu nedenle OY NAMUSU seçtiklerini “denetleme ve yargılama” hakkını her an-her durumda kişilere verir. Üstelik bu DEMOKRATİK AHLAK AÇISINDAN BİR GÖREV VE SORUMLULUKTUR: katılmadığın bir kararı hür olarak söylemek gösteri ve toplantı yapma hakkını vb. kullanmak, demokratik yollarla hükümetleri uyarmak OY NAMUSUNU KORUMAK VE SORUMLULUK BİLİNCİ demektir. “Bir kötülüğü elinle, ona gücün yetmiyorsa dilinle, onada gücün yetmiyorsa kalbinle buğz et. Bu ise imanın en zayıf halidir” hadisi OY NAMUSUNU korumak için MÜCAHİD olmanın ve İMANIN ZUHUR ŞEKİLLERİNİ sırasıyla açıklamaktadır. ŞEFFAF DEMOKRASİ’nin önünü tıkayan her türlü engelleri (fikir hürriyeti, basın hürriyeti, haber alma hürriyeti) kaldırmak ve algı operasyonalrının (Mudill etkisi) farkındalığı için farklı zıt haber kaynaklarından bilgi alıp HAKİKATİ arayıp bulmak için çaba göstermek ve bu suretle OY NAMUSUNU VE NEFSİNİ KORUMAK CİHAD’dır. Zira “Bir fasık haber getirirse, onu araştırmadan karar vermeyin” buyurulmaktadır. Efendimiz “Mümin aynı delikten iki kere ısırılmaz” buyurarak bizlerin hayra veya şerre ortaklıkta kararlarımızı verirken çok dikkatli ve ADİL olmamız gerektiğini vurgulamaktadır.
53. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Emanete hıyanet münafıklıktır” hadisi gereği yöneticiler;milletin vergilerini=parasını HAKKANİ ve ADİL olarak yine “millet için” kullanmak üzere halkın vekili EMANETÇİ’lerdir. Yöneticiler devlet imkanlarını=milletin parasını, şahsi çıkarları parti çıkarları, bir zümrenin çıkarları için kullandıklarında EMANETE HIYANET etmiş olurlar. Devleti yönetenler seçimlere ve parti etkinliklerine “devlet imkanları=milletin parasını” kullanarak katılırlarsa milletin ferdinin hakkına tecavüz etmiş (zulüm), emanete hıyanet etmiş ve muhalefette olan parti aleyhine üstünlük sağlayarak ADİL ve HAKK’ça davranmadığı için ZULÜM açığa çıkmıştır. Milletin her ferdinin hakkı yendiği için hem kul hem kamu hakkı söz konusudur. “Kişi arkadaşının dini üzeredir” ve “Kişi sevdiğiyle beraberdir” hadisleri gereği bu adaletsizliğe ve zulme göz yumanlar ve ortak olanlarda ZALİM kategorisine girmektedirler. Hem kul, hem kamu hakkına tecavüz edildiğinde “Haksızlık karşısında susuan dilsiz şeytandır” hadisince kendi sıfatını ve ahlakını sergilemiş olmaktadır. “Kim bir şerre vesile olursa o şerri yapan gibidir” hadisi bizi bu konuda uyarmaktadır. Devlet imkanlarını bir parti yararına kullanarak yapılacak bir seçim ADİL olmadığından zulüm devam edecek demektir. Zira toplumdaki anarşi ve huzursuzluğun temelinde “NEFSE ZULUM” yatmaktadır. Birey-toplum-devlet ADİL olmadıkça anarşi, huzursuzluk bitmez. Sünnetullah budur. Demokratik Cumhuriyet bu zulmü ortadan kaldıracak HUKUKİ düzenlemeleri yapmak ve uygulamak zorundadır.
54. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kötü örnek, örnek olmaz” hadisi ışığında; kurumsal demokrasinin demokratik ahlakın gelişmesi için “kötü örnek teşkil eden suçların” hem zahir hem batın EĞİTİM VE ÖĞRETİM hemde HUKUKİ açıdan HIZLI, ETKİN ve GÜVENİLİR-ADİL şekilde uygulamak suretiyle nefs terbiyesi ve tezkiyesi sağlanarak; bireysel ve toplumsal ARINMA için gerekli alt yapıyı ve yasaları hazırlamalıdır. “Kim zerre kadar hayır işlerse karşılığını görür. Kim zerre kadar şer işlerse karşılığını görür” ayetleri bu düzenlemelerin nasıl yapılması gerektiği konusunda bize ışık tutmaktadır. ADALET; haklıya hakkını vermek; haksıza haddini bildirmektir. HAKK’ı ve HAKİKATİ savunmaktır.
55. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Ey iman edenler! Karşılıklı rızaya dayanan ticaret olması müstesna, mallarınızı batıl (haksız ve haram yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin. Nefsinizi öldürmeyin (nefsinize zulmetmeyin)” ayeti ışığında; HARAM ve HAKSIZ KAZANÇ NEFSİ ZULMETE, KARANLIĞA götürür. Özellikle yöneticiler ŞAHSİ işlerinde devlet imkanlarını yani milletin parasını kullandıklarında HARAM yiyerek hem kendi nefislerine hemde milletin her ferdinin ayrı ayrı nefislerine zulmetmiş olurlar. Kul hakkı ve kamu HAKK’ına tecavüz etmiş olurlar. Hz. Ömer’in (ra) şahi işlerinde kendi mumunu, devlet işinde devlet mumunu kullanmasındaki sır budur. “Fırat’ın kıyısında bir koyun kaybolsa (BİR İNSANIN HAKKI YENSE) O’nu Ömer’den sorarlar” demesinin atındaki hikmet budur. Biz bugün ALLAH İLE KUL ARASINDAKİ ŞAHSİ İLİŞKİMİZ olan NAMAZ’a bile devletin imkanlarıyla gidildiğine şahid oluyoruz. Böylece ALLAH’ın huzuruna KUL ve KAMU HAKKI ile çıkıp, namazımızın kabul olacağını ve duamızın kabul olacağını zannediyoruz. LAFLA MÜSLÜMAN OLUNMAZ.
56. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar; işte onlar cehennemliklerdir” ayetince; haram olarak kul haklarına ve kamu haklarına tecavüz, insani haklara tecavüz, emanete hıyanet gibi yukarıdaki bölümlerde verdiğimiz ayet ve hadislerdeki HAKKIN AYETLERİNİ VE HUKUKUNU fiili olarak çiğneyip suç işleyenler “AYETLERİ YALANLAMIŞ” olmaktadır. Üstelik bu “FİİLİ YALANLAMA”dır. Önemi şu hadiste gizlidir: “İman; dil ile ikrar, kalb ile tasdik, beden uzuvlarıyla amel etmektir”. Dil ile ikrara riya karışabilir. Kalb ile tasdik ALLAH ile KUL arasındaki sırdır. FİİL ise müşahede edilir. Kişi fiilinden mesuldür. Ayrıca Efendimiz “Kab içindekini sızdırır” buyurarak; “KAPL’te ne varsa fiile o yansır” hakikatini bize açmıştır. Hem şer’i hem ceza hukukunda FİİLİ SUÇ cezayı gerektirir. HUKUK, fiili suçlara dünyevi cezayı vermek suretiyle o kişiye “cehennemin suretinin” dünyada yaşatmakla yükümlüdür. Ahiretteki cehennem kararı ALLAH’a aittir. Fiilin önemine binaen atalarımız “AİNESİ İŞTİR KİŞİNİN LAFA BAKILMAZ” ve “LAFLA MÜSLÜMAN OLUNMAZ” buyurmuşlardır. Allah-Kuran ile aldatmanın önüne geçmek için kişinin ve belli zümrelerin “FİİLİ İCRAATLARINDA” Hakka, Hukuka ve Adalete (Allah’ın ayetlerine) ne derece uyduğuna bakılmalıdır. LAİKLİK anlayışının temelinde de bu vardır. Zira “LAFLA ve ŞEKİLLE MÜSLÜMAN” olunmaz. Hadiste; “Onların okudukları KURAN gırtlaklarından aşağıya inmez” denirken, kalb ile tasdikin olmdığı ve fiilleri ile “ayetleri yalanladıkları” açıkça ifade edilmektedir. Üstelik Allah ile aldatanların “DİN ANLAYIŞINA” verdikleri zararlarda çabası.
57. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Her bilenin üstünde bir bilen vardır” hadisi ve “Hiç bilenlerle bilmeyenler BİR olur mu?” ayeti ile LİYAKATIN ön plana alınmasını ve liyakatta temel ölçünün İLİM olması gerektiğini bize bildirir. Ayrıca İLİM HAKKIN TEMEL SIFATIDIR. İlim ehli, Hakk’ın İlim sıfatının tecelli mahallidir, zuhur yeridir. Tüm ilahi isim ve sıfatlar kökenlerini “HAYAT ve İLİM SIFATINDAN” alırlar. Demokratik Kurumlar ilahi isimlerin temsili ve tafsili olduğundan, her kurumda LİYAKAT esası İLİM temelli olmalıdır. Objektif, hukuki temelli ve adil liyakatı değerlendiren seçme-değerlendirme sistemi teşkil edilerek KURUMSAL DEMOKRASİNİN SAĞLAM TEMELLERİ atılmalıdır. Liyakat’ta bir ölçüyüde şu ayetler vermektedir: “Zerre kadar hayır işleyen karşılığını görür. Zerre kadar şer işleyen karşılığını görür”. Kişilerin yaşam-eğitim süreleri ve çalışma hayatları boyunca FİİLİ olarak yaptıkları referans alınarak objektif, hukuki ve adil bir zemin teşkil edilmelidir. Sözlü sınav gibi subjektif kriterlerin HUKUKİ ZEMİNİ olabilmesi için, sözlü sınavların itiraza açık olması ve sözlü sınavı yapacak kişilerin sınav yapılacak konuda İLMİ BİLİRKİŞİ STATÜSÜNDE olması sözlü sınavların kayıt altına alınması ve herhangi bir otoritenin baskısı altında olmaması (Fikri-vicdani ve irfani HÜR) gerekir.
58. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Biz insanı kerim ve şerefli kıldık” ve “Biz insanı ahsen-i takvim (en güzel surette) olarak yarattık” ayetleriyle İNSAN MERKEZLİ ve İNSAN HAKLARINI cinsiyet, ırık, dil, din ayrımı yapmaksızın tanımak ve yasaları ve uygulamaları bu temelde yapmayı taahhüt etmektir. Bu teminat LAİKLİK zeminindeki demokrasilerde olabilir. Hakikatte laiklik DEMOKRASİ kavramının içindedir. DEMOKRASİ İNSAN MERKEZLİ OLDUĞUNDAN DOLAYI LAİKLİK ONUN KAPSAMI İÇİNDEDİR.
59. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Kim bir iyilik yaparsa NEFSİ lehinedir. Kim bir kötülük yaparsa NEFSİ aleyhinedir. Rabbin kullarına zulmedici değildir” ve “Nefsi temizleyen kurtuluşa erer, nefsini kötülüklere (cehalete) gömen hüsrandadır” ayetleri ışığında; bizlerin nefsi hakikatlerimizden, hayvani ve şeytani vasıfların ARINDIRILMASI (tezkiye) yoluyla İNSAN VASFI kazanmamızı ve yollarını göstermektedir. Şeriatında, ilminde, hukukunda HEDEFİ İNSAN VASFI KAZANMAK sonra HÜR, KAMİL İNSANI (AbduHU) zuhura getirmektir. Zahir ve Batın ilimler ile fikri-vicdanı-irfanı HÜR ferdler yetiştirecek EĞİTİM VE ÖĞRETİM SİSTEMİ KURMAK VE HUKUKİ yaptırımlar uygulamak suretiyle NEFSİ TERBİYE ve TEZKİYE etmek; (terbiye hayvani vasılardan arınmak; tezkiye mudill şeytan etkisinden arınmak) suretiyle HÜR KAMİL İNSAN olmanın temel yollarıdır. Dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır. Şeriat-ı Muhammedi ve İSLAM, nefs tezkiyesi yoluyla “HÜR KAMİL İNSAN” olmanın yolunu gösteren İRFAN VE HUKUK SİSTEMİDİR. HAKK’IN İLMİNİN ADALET (ADL) VE HİDAYET (HADİ) üzere zuhurudur. Bu nedenle Efendimiz “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz”. Birbiriniz sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” buyurmaktadır. Yunus Emre “Sevelim Sevilelim” diyerek bu hakikate işaret eder. Bir milleti ayrıştırmak, bölmek, kutuplaştırmak suretiyle siyasi, ticari, ekonomik çıkar sağlayanların imanlarının kemalatı tartışmaya bu hadis nedeniyle tartışmaya açıktır. İNSANIN HAKİKATİ VE ALLAH İNDİNDEKİ DEĞERİ NEDENİYLE milleti fikirleri, düşünceleri, yaşam tarzları, cinsiyetleri, ırkları, dinleri ve dilleri vb. nedeniyle bölmek, ayrıştırmak, kutuplaştırmak suretiyle SEVGİ MAYASI yerine KİN ve NEFRET TOHUMLARI ekenler münafıktır. Zira elestte verdikleri SÖZE SADAKAT göstermemişler, o sözlerini yalanlamışlar ve Hakk’ın kendilerine ilahi isim ve sıfatları ADALET üzere kullanmamışlardır.
60. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Rabbena atina fiddünya HASENETEN ve fil ahireti HASENETEN ve kına azaben NAR” (Rabbim bana dünyada güzellik, ahirette güzellik ver, ateşin azabından koru) ayetinde KURUMSAL DEMOKRASİNİN VE TOPLUMSAL TEZKİYENİN VE KURTULUŞUN yolu gösterilmektedir. HÜSN=güzellik, ESMAUL HÜSNA (güzel isimler) aynı köktendir. Daha öncede belirttiğimiz gibi HER BİR KURUM BİR VEYA BİRKAÇ İLAHİ İSMİN (ESMA) yeryüzündeki zuhuru, temsilcisi ve tafsile çıkarıcısıdır. Hem DÜNYA hem ahiret saadeti için kurumların sağlıklı ve ADİL işleyişi (Demokratik Ahlak) şarttır. Bunun yolunuda ayetin sonunda “Kına azaben NAR” bölümünde “NAR” kelimesinde belirtilmiştir. Mudill Şeytan, NAR (ateşten) yaratılmıştır. Bu nedenle BENLİK VEHMİ ATEŞtir. Cehennem ateşinde BENLİK VEHMİ dir. Allah’ın güzel isimlerini açığa çıkarırken (emanet), onlara MUDİLL ŞEYTAN etkisini (NAR) karıştıracak (emanete hıyanet); hem dünyada hem ahirette AZAB’a düçar olacağımızı bize bildirmektedir. Mudill etkisinin Demokratik Ahlakı nasıl bozduğunu ayrı bir makale halinde ilgili bölümlerde belirtilmiştir. HAKKIN MURADI, bu ayetten de anlaşılacağı üzere “DÜNYAYI İNSAN İÇİN CENNET” kılmaktır. Bu nedenle ehlulllah “Hiç kuluna zulmeder mi HUDA’sı; kulun çektiği kendi cezası” buyurmuşlardır. Hem şer’i hukuk hem zuhuru HUKUK İLMİ İNSaNI insanlık vasfından çıkaran hayvani sıfatlar ve mudill şeytan etkisinden kurtarmak için insanı hem eğiten (cemal) hem hukuki cezalarla (celal) ulaştırmayı hedefleyen TERBİYE VE TEZKİYE yoludur. Demokratik Cumhuriyet Yargı (Adl Zuhuru) ve Denetim (Hadi Zuhuru) ile gerekli HUKUK düzenlemeleri yapar. Yürütme (Rahman Zuhuru) ile yürürlüğe koyar. KURUMLARI (Rahim Zuhuru) ile faaliyete geçirir. “99 esmayı ihsa eden cennete girer” hadisi bize eğer KAMİL MANADA anlatılanlar gerçekleştirilirse DEVLETİN CENNET ve BARIŞ (İslam-selamet yurdu) YURDU olacağını müjdeler. “YURTTA SULH, CİHANDA SULH” sırrı budur.
61. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Emanetleri ehil olanlara verin ver aranızda adaletle hükmedin” ayeti ve “Önceki toplumlar fakirlere (güçsüzlere) ceza verip zenginleri (güçlüleri) cezalandırmadıkları için helak olmuşlardır” hadisi ışığında; devlet kurumlarının EHİL (liyakat-millete yani Hakk’a sadakat) İNSANLARA teslim edilmesini ve ADALETİN devletin temeli ve bekası demek olduğunu ifade etmektedir. Adaletin sağlanmasınıda, herkesin istinasız HUKUK önünde EŞİT HAKLARA sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Suç işleyenlerin SIFATLARI (Makam, zengin, yönetici, memur, başkan vb.) ne olursa olsun; SUÇA uygun cezanın EŞİT-ADİL-ETKİN ve HIZLI şekilde gerçekleşmesinin ŞART olduğunu ve hiç kimsenin KANUNLAR karşısında dokunulmazlığının olmayacağını ifade etmektedir. “Kızım Fatma dahi olsa ...” sözü bu hakikati bildirir. Dokunulmazlık bir kişi ve zümreye halkın sahip olmadığı bir hakkı vermektir ki; tevhid anlayışına tersdir. Cumhuriyet’in tevhid hakikatini görmemektir. Milletlerin helak (tarihten silinme) oluşunun nedenininde adaletsizlik olduğunu ifade etmiş olmaktadır. BEKA SIRRININDA, hidayet (HADİ) v adalet (ADL) olduğunu vurgulamıştır. ŞER’i İLAHİ HUKUK mertebeler arası ilişkileri korur. Bu hukuku bozan; BENLİK VEHMİnden kaynaklanan heva ve heveslerin İLAH edinilerek; hududullaha (ALLAH’ın sınırlarına) tecavüz edilmesidir. HUKUK İLMİ’de işte mertebeler arası ilişkileri ve hukuku düzenleyen sınırları belirlemek, korumak ve gerektiğinde mertebeler ve düzeyler arasındaki sınırlara tecavüz edenlere suçlarına uygun cezayı veren İLMİN dalıdır. Hakk’ın ADL ve HADİ zuhurundan başka bir şey değildir. Her şeyde olduğu gibi burada da “İNSAN FAKTÖRÜ” en önemli konudur.
62. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Siz ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz” ayeti ve “Hiç kuluna zulmedermi HUDA’sı kulun çektiği kendi cezası” kelam-ı kibarı ve “O, hanginizin ameli daha güzeldir diye imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır” ayeti ışığında; insan hayatındaki her şeyin (eş, çocuk, iş, makam, Hakk’ın nimetleri vb) HAKK’ın emanetleridir. Bu emanetleri kullanırken Allah’ın isim ve sıfatlarını kullanır (halifelik sırrı) ve “Adaletle hükmet” emri gereği sahip olduğumuz nimetleri HAKKANİ ve ADİL olmamız gerekmektedir. Bu söz konusu olmadığında hayvani ruhun ve şeytanın esiri SURETEN İNSAN SİRETEN (batınen) hayvan ve şeytan olarak suçlara ve kanunsuzluklara karıştıklarında Zümer/26 ayetinde belirtildiği üzere; “Onlara dünyada azap vardır. Ahiretin azabı ise daha zorludur” buyurularak: İLAHİ HUKUKUN HUKUK İLMİ kanalıyla dünyada da ZUHUR ettirilmesi emredilmektedir. Sağlıklı birey-toplum-millet ve devlet için “SUÇA UYGUN ETKİN-ADİL-HIZLI CEZA verilmesi Allah’ın emridir. ADL ve HADİ isimlerinin zuhuru için SUÇLAR her yerde, her zaman ve suçu işleyenlerin makamı, gücü ne olursa olsun adalet ile bertaraf edilmelidir. Sağlıklı ve etkin demokratik ahlakın temeli ADALET’tir. ADALET ve DENETİM YOLUYLA Hakk’ın gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, yazan kalemi olunarak “DEMOKRASİ AHLAKI” korunmalıdır.
63. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Onlar Allah’ın kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir” (Nahl/138) ayeti ışığında; bizlerin demokratik ahlakın gelişebilmesi için UYANIK olmamız gerektiğini bildirmektedir. UYANIKLIK için UYANIK olmamız gerektiğini bildirmektedir. UYANIKLIK İLİM ve AKIL ile gerçekleşir. Demokratik Hukuk ve Ahlak’ı bozan her türlü suça karşı kayıtısz kalmamayı öğütlemekte ve haksızlık, adaletsizlik karşısında “SUSAN DİLSİZ ŞEYTAN” olmamamızı ve suçlarla elimizle, dilimizle ve kalbimizle CİHAD (mücadele) etmemizi öğütlemektedir. Bunu yapmayanları ise kalpleri taşlaşmış, kulakları ve gözleri mühürlenmiş olarak tanımlamaktadır. Ayrıca demokratik ahlakın korunması gereğince; “herhangi bir suçu, haksızlığı ve adaletsizliği” topluma bildirerek onu haberdar edenler aynı zamanda KAMU DENETİM görevinede yardımcı olan mücahid sıfatını kazanmaktadırlar. Bu denetim görevini yapan herhangi bir vatandaşa maddi ve manevi baskı yapanlarda ZALİM olmakta ve onlarda KALPLERİ, GÖZLERİ KÖR ve KULAKLARI SAĞIR (Hakk’a ve hakikate karşı) grubuna dahil olmaktadırlar. Zira hakikatleri görmemek ve duymamak, ibret almamak, ders almayıp nefs muahasebesi yapmayarak GAFLET, DALALET, HIYANET içine düşenler; işte KALP-GÖZ-KULAK vb. uzuvlarına PERDE inenlerdir. Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’de bahsettiği “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeki yöneticiler” bu gruptur. Sivil ve kamu denetim kurumları ve demokrasilerde muhalefet bu nedenle DENETİM ve ADALET mekanizmasının sağlıklı işlemesi için mutlak suretle gereklidir. Gaflet, dalalet ve hıyanetin (KÖR-SAĞIR-KALPSİZ) nedeninide Kuran şöyle açıklıyor: “Haram yollara girerek NEFSİNİZİ öldürmeyin”. Körlüğün, sağırlığın, kalpsizliğin nedeni HARAM’ın yaygınlaşması, kul ve KAMU HAKLARINA tecavüz edilmesidir. Bunun önüne geçilmesi için üçte iki çoğunlukla “UZLAŞICI” yasaların çıkması ve adaletin sağlanması çok önemlidir.
64. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekin” hadisi ışığında, bizlere hem bireysel, hem millet hemde devlet olarak nefs muhasebesi yapmamıı emretmektedir. “NEFS MUHASEBESİ” yapılan-işlenen maddi ve manevi hertürlü fiilin “ÖZDENETİMéden geçmesi demektir. Bireysel nefs muhasebesi bireysel, toplumsal nefs muhasebesi toplumsal, devletin nefs muhasebesi (DENETİM) devletin ARINMA (tezkiye) sını sağlayacaktır. BU ARINMA (tezkiye) yoluyla refah, mutluluk ve saadet ve kalkınma düzeyi artacaktır. Bireysel nefs muhasebesi kişi kendini eğiterek ve yargılamak yoluyla; toplumsal nefs muhasebesi EĞİTİM ve YARGI (İLİM VE ADL Zuhuru) yoluyla; devletin nefs muhasebesi YARGI (Adl zuhuru) ve DENETİM MECLİSİ (Hadi zuhuru) tarafından gerçekleştirilmelidir. Devletin ve sivil toplum kuruluşlarının her bir kurumuda ÖZ-İÇ DENETİMLERİNİ yaparak DENETİM MECLİSİNİN görevine yardımcı olurlar. Kurumlar 3, 6 aylık ve yıllık denetim raporları düzenleyerek milleti bilgilendirmek zorundadırlar. Ayrıca her kurum, vatandaşın herhangi bir konuda denetim için bilgilenme hakkı için verdiği her dilekçeye cevap vermekle yükümlü olmalıdır. Millet adına seçilmiş “DENETİM MECLİSİ” demokratik ahlakın gelişmesi, refahın topluma yayılması, milletin saadeti için DEVLETİN NEFSİNİ terbiye ve tezkiye ederek (çürükleri temizleyerek) milletin ve devletin bekasına hizmet etmelidir.
65. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Bilinki hahamların ve rahiplerin çoğu, insanların mallanırını hakszıca yiyip duruyor ve (onları) Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar” (Tevbe/34) ayeti ve “İslamda Ruhbanlık yoktur” hadisi ışığında; toplumda marifetullah ve tevhid irfanı olmayan “SAHTE ŞEYH ve MÜRŞİDLER” nedeniyle oluşan “RUHBANLIK” anlayışı dine sokulmak istenmektedir. KUL olan İNSANA “ilahlık” vasfı verilerek ŞİRK’e düşülmektedir. “Ben sizin için öğretmenim” hadisi ve “Tebliğden sorumlusun. Hidayet Allah’a aittir” ayetleri iler “HÜR KAMİL MÜRŞİD”in irfanıyla HAKK ile KUL arasına girmeden MARİFETULLAH İLMİNİ tahsil ettiren bir öğretmen-rehber-yaşam koçu olduğu ve Kul (AbduHU) olduğu bilinmelidir. Nasıl ki bir matematik öğretmeni, öğrenci ile MATEMATİK arasında perde (ŞİRK) olmuyor ve MATEMATİK İLMİNİ öğrencinin seviyesine inerek ilmi olan tahsil ve terbiye ettiriyorsa; “HÜR KAMİL MÜRŞİD” de “Allah ile Kul” arasına girmeden (şirke yol açmadan) MARİFETULLAH ilmini taliplilere talim ettirir. Bu da TEVHİD’in korunmasıdır.
66. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Alacaklı kimsenin hakkını alıncaya kadar borçlu üzerinde söz hakkı vardır” hadisi ışığında; bizlerin hem bireysel, hem millet hem de devlet olarak “EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞIMIZI” kazanmamız gerektiğini vurgulamaktadır. Ekonomik bağımsızlığı olmayan kişilerin ve devletlerin DIŞ Etkilere açık olduğu, borçlar nedeniyle KRİZlerin kapısının aralandığı, alacaklıların söz sahibi olarak dış müdahalesinin söz konusu olabileceği vurgulanmaktadır. ÖNCE İÇ TEMİZLİĞİN (BORÇLARIN ÖDENMESİ) yapılması tavsiye edilmektedir. Zira BORÇ, kişileri, milletleri ve devletleri UYDU haline getirerek, dış etkilere açık hale getirir. Sonra ne kadar kükrersen kükre, bağırıp çağırsanda BOŞ olur. Zira borçlusun, göbekten DIŞA BAĞIMLISIN. Ekonomik bağımsızlığın yolu ise daha çok çalışmak, daha çok üretmek, daha çok istihdam sahası yaratmak, ilmi araştırmalar ile ülkenin refahını attıracak, yeni keşiflere imza atabilecek HÜR KAMİL İNSANları yetiştirecek EĞİTİM sistemi kurmakla mümkündür. Miletin her ferdide devlettir. BORÇ ve TÜKETİM-İSRAF EKONOMİSİ ile mi yoksa ÜRETİM-GELİR EKONOMİSİ ile mi yönetildiğini denetleme ve bilgilenme hakkını kullanarak; hükümetleri kontrol etmelidir. Oy namusu bunu gerektirir. Zira devletin borcu, milletin borcudur. Devleti yönetenler gafletle, dalaletle milletin borç yükünü attırırlarsa; o millet bağımsızlığını yitirme tehlikesi altındadır. Gerçek milliyetçilik ve vatanseverlik milleti borçlandırmadan, üretim ekonomisi yoluyla rafahı ve kalkınmayı arttırmaktır. Hem borç-israf yapacaksın; hem milliyetçi, vatansever olacaksın; bu mümkün değildir. Böyle yapanlar kutsal değerleri fiilen ayaklar altına alan ve kutsal değerleri siyasi, ticari ve ekonomik çıkarları için kullanan iki yüzlü cahil insanlardır. Milletin bunları tanıması içinde ekonomik verileri analiz edebilecek bilgi ve irfana sahip olmalarıda sağlıklı vatandaşlık bilinci için mutlak surette gereklidir.
67. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Allah benim için yeryüzünü mescid kıldı” hadisi ve “Biz yeryüzünü ve gökleri HAKK olarak yarattık” ayeti ışığında; insanların HAKK’ın İLMİNİ her yerde tespit ve keşif için bizi teşvik etmektedir. Zira “İLİM FARZ”dır. Alemlerde Hakk’ın ilminin açılımı, temsili ve tafsilidir. Bu nedenle İLMİ KEŞİFLER yapabilmek için öğrenmek, çok çalışmak ve üretmek gereklidir. Zira ayette “insana çalıştığının karşılığı vardır” buyurularak ÇALIŞMAK FARZ kılınmıştır. “Çalışmak ibadettir” hadisi bu sırra ışık tutar. Böylece ÜRETİM EKONOMİSİ için ÇALIŞMAK, ÜRETMEK gerekir. Üretim ve KEŞİF için de “Alemlerde Hakk’ın ilmini keşif (Araştırma-Geliştirme-Uygulama çalışmaları) ile “YENİ TEKNOLOJİLER” üretmek Allah’ın emri ve yerine getirilmesi gerek FARZ İBADETTİR. Tıpkı namaz gibi. Her yerde Hakk’ı ve ilmini görmek, bulmak ve keşfetmek RUHUN SECDESİ’dir. Bu nedenle yeryüzü efendimize “mescid (secde yeri)” kılınmıştır. SECDE, HAKK’I BİLMEKTİR. Bu nedenle Hakk’ı bir surete, ibadeti sadece zahiri camiye hapsetmek Hakk’ı sınırlamak ve kayıtlamak olur ki küfre yol açar. Zira küfür Hakk’ı bir suretle-yüzle kayıtlamak ve sınırlamak, diğer suret-yüzlerde reddetmektir. Yukarıdaki ayetlerde ise hakk yeryüzünü ve gökleri HAKK olarak yarattığını belirtip, her yüzde KENDİNİN ve İLMİNİN olduğunu bildirerek, bizleri KENDİNİ VE İLMİNİ KEŞFE DAVET ETMEKTEDİR. Bu nedenle Laik Demokratik Cumhuriyet İLİM VE MEDENİYET TARİKATIDIR.
68. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Tabi olanlar, büyüklerine “siz bize suret-i Hakk’tan görünmüştünüz” derler” (Saffat/28) ayeti ışığında; Suret-i Hakk’tan görünenlere karşı uyanık olmamız öğütlenmektedir. Daha önceki bölümlerde SURET-İ HAKK’tan görünmenin ALLAH-KURAN-KADER vb. KUTSAL MANEVİ DEĞERLER ile halkı aldatmak suretiyle siyasi, ticari ve ekonomik menfaatler sağladıklarını ve bunun Mudill-Şeytan etkisi olduğunu ve kaynağının BENLİK VEHMİ olduğunu belirttik. Bu kişilerin “ŞEYTANİ VASIFLI İNSAN” yani “SURET İNSaN – BATIN (Siret) ŞEYTAN” olduğunu vurgulamıştık. İşte yukarıdaki ayet “Kişi sevdiği ile beraberdir” hadisinin uyarısı ile uyanmayanların “cehennemdeki” lafızlarını anlatmaktadır. İşte bilerek veya bilmeyerek suret-i Hakk’tan görünenleri destekleyenler iyi niyetlede olsa onların yaptıklarına “VESİLE” olduklarından ve “İLİM FARZ” iken suret-i Hakk’tan görünenleri ilim ile tespit edemediklerinden dolayı sorumlu tutulacaklarını bizlere bildirmektedir. OY NAMUSU ve EMRE İTAAT EDERKEN bu hakikatleri ve HUKUKİ ve AHLAKİ KURALLARI dikkate almayanlara karşı şiddetli bir uyarıdır. Zira sonucu hem dünyada hem ahirette zillettir.
69. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Akletmiyormusunuz”, “Düşünmüyormusunuz” ve “Öğüt almıyormusunuz” ayetleri ışığında; HAKİKAT-İ İNSANİYE sırrına hitap etmektir. İnsanı insan yapan ve diğer mahluklardan ayırn özelliği İRADE VE AKIL NUR’udur. İrade bir bir tercih beyanıdır ve irade ve AKIL, HAYVANİ RUH’un dürtülerinden ve mudill şeytan etkisinden kararlarımızı korumak için bize verilen Hakk’ın armağınıdır. Hayvani ruh ve şeytani vasıflar nefsi ele geçirmişse (nefsi emmare) her türlü suç ve kötü ahlak vasıfları açığa çıkar. Bu nedenle Allah, yukarıdaki ayetlerle bizi İRADE ve AKIL, zahiri ve batını ilim ve hukuki tedbirlerle (Rububiyet) ile geliştirebilir. “AKIL, KALPTE HAKK ile batılı ayıran NUR’dur” hadisi ışığında bakılacak olursa GERÇEK AKIL VE İRADE HAK, HUKUK, ADALET VE HİDAYET’in tarafında olmaktır. “Ağaç yaşken eğilir” hakikatiyle hem zahir hem batın eğitimin amacı İRADE ve AKLI HÜR kılan ve HAKİKİ İNSAN yetiştiren bir EĞİTİM sistemi kurmak, irade ve aklını hayvani ruh ve şeytanın (BENLİĞİNİN ESİRİ) kölesi kılanlara hukuki yaptırımlarla onların HAKİKİ İNSAN olabilme yolunda ilerlemelerini sağlamak ve yapılacak DENETİM (HADİ zuhuru) ile de İNSANİ VASIFLARI GELİŞTİRMEK hem bireysel hem toplumsal hem devletsel İRADE VE AKLIN gelişmesinde etkin rol aynayacaktır. Bu nedenle Atatürk “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır” buyurmuştur.
70. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Nefsini en iyi bileniniz Allah’ı en iyi bileninizdir” ve “La ilahe illallah benim kalemdir; oraya giren kurtulur” hadisleri ve “Din güzel ahlaktır” hadisi ışığında, “Din-Vicdan-İrfan Hürriyeti” teminatı altında NEFSİ ve TEVHİD HAKİKATİ’ni öğretecek Batıni Alimler olan Kamil Mürşid-Rehberler ışığında MARİFETULLAH ilmini alma hakkını kişilere sunmalıdır. Bu ilmi veren HAK tarikatlar sivil toplum kuruluşları olarak HUKUKİ DENETİM altında tutularak devletin laik düzenini yok edecek fiilleri açısından mutlak suretle incelenmelidir. Efendimizin “Ben sizin için ancak öğretmenim” ve “Ben tebliğimin (eğitimci) karlığında sizden bir ücret beklemiyorum. Sadece ehli beytime (yakınlarıma) sevgi ve saygı dışında” hadisleri çerçevesinde, menfaat-çıkar ilişkileri oluşturmadan, taliplilerine marifetullah ilmini vermek ve yaymak üzere izin verilmelidir. Zira dinin ve tasavvufi eğitimin amacı “GÜZEL AHLAK” taşıyan fikri-vicdanı-irfanı HÜR ferdler yetiştirmektir. Bu suretle yetişen HÜR KAMİL İNSAN hiçbir şeyin, kişinin ve menfaatin kulu-kölesi olmaz. Sadece Allah’ın kulu (Abdullah ve Abduhu sırrı) olur. Atatürk bu vasfını; “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir” dizesiyle açmış ve bu konuda da rehber olmuştur.
71. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Bir şeyi aşırı sevmen seni kör ve sağır yapar” hadisi ışığında; iktidar hırsı ve makam hırsı için yola çıkanların Hak ve hakikatlere karşı gözlerinin kör ve kulaklarının sağır olacağının ifade edilmesi, bunun “TEK ADAM-TEK PARTİ REJİMİNE” dönüşebileceğini bize bildirmektedir. Bu nedenle “cumhuriyet ve demokrasi idraki” makalelerimizde vurguladığımız “uzlaşıcı-katılımcı ve kurumsal demokrasinin” gelişmesi, bu tip otoriter, totaliter ve teokratik rejimlerin önünde en büyük engeldir. Zira HAK ve HAKİKATE karşı kör ve sağır olanlar BENLİK (EGO) VEHMİ ile firavunlaşıp otoriterleşmeye yönelebileceklerini ve şahsi-zümrevi hırs ve menfaatleri için HAKKI HUKUKU ve ADALET’i çiğnemekten kaçınmayacakları hususunda hepimizi uyarmaktadır.
72. Laik Demokratik Cumhuriyet; Kuran’da Firavun’un dilinden “Ben sizin ala Rabbinizim” ayeti ışığında; Emmare Nefsin (BEN merkezli kötülüğü emreden nefis) temsili olan Firavun’un iktidarı ele geçirdiğinde RAB’lık iddiası ile ŞİRK üzere hayvani-şeytani bir yönetim uygulayacağı konusunda bizi uyarmaktadır. Bunun rejim olarak ifadesi “TEK ADAM – TEK PARTİ REJİMİ”, “DİKTATÖRLÜK”, “OTORİTER VE TOTALİTER REJİM” ve “TEOKRATİK REJİM” lerdir. Demokratik Cumhuriyet’in temsili uzlaşmacı ve katılımcı özelliğinin tam zıddıdır. Bunun engellenmesi için tüm mertebelerde seçimlerin tabandan tavana” yapılması,üçte iki çoğunlukla kişilerin seçilmesi, aday kişilerde emmare vasıflarının olmamasına, liyakat ve ilmi-irfanı olan vasıflı kişilerin adaylığının sağlanması, zahir ve batın ilmin toplumda yaygınlaşması, adayların merkezden seçim yerine ön seçimle tabanın yapması, seçimlerde tarcihli oy sisteminin getirilmesi gibi vb. önlemler alınarak “DEMOKRATİK CUMHURİYET” ve “DEMOKRATİK AHLAK” korunmalıdır. Zira Firavun timsali “NEFSİ EMMARE” vasıflı kişiler iktidarı ele geçirirse, yukarıdaki ayette belirtildiği gibi İLAH’lık taslayan, Allah ile aldatan TEK ADAM REJİMİ söz konusu olur. Bunun nasıl engellenebileceğini ALLAH Kuran’da; MUSA-ASA, Firavun-Sihirbaz kıssası ile bize anlatır. Kıssa da: MUSA, ADL ve HADİ zuhurunu; MUSA’nın ASA’sı İRADE-AKIL ve İLMİ temsil ederken; Firavun BENLİK VEHMİ içindeki kötülüğü emreden ve yapan Emmare Nefsi, emrindeki sihirbazlarda emmare nefsin kötü ahlak vasıflarını (hile, entrika, algı operasyonlarını, kibri, enaniyeti vb) temsil etmektedir. Musa’nın firavunu yenmesi Adalet, Hidayet, irade, akıl ve ilim yolu ile olmuştur. Bu nedenle “Demokratik Cumhuriyet” İRADE-AKIL ve İLMİ geliştirerek fikri-vicdanı-irfanı hür nesiller yetiştirip: Adalet (ADL zuhuru) ve denetim (Hadi zuhuru) mekanizmalarını kullanarak DEvLETİN ve MİLLETİN bEKASINI sağlayabilir. Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır” sözündeki gizem budur. Aksi Firavun nefsi emmaresinin galebesi durumunda devletin ve milletin helakı kaçınılmazdır. “Kavimlerin helakı” makalemizde ayrıntılı bilgi vardır.
73. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile haksız yere yemek için hakimlere (yöneticilere) rüşvet olarak vermeyin” ayeti, “Şehidin kul hakkı dışındaki bütün günahkarını Allah mağfiret eder” ve daha önce belirttiğimiz “MÜFLİS HADİSİ” bizlere bireysel, toplumsal ve devlet yönetimi olarak nefs terbiye ve tezkiyesinin şart olduğunu ifade etmektedir. Terbiye ve tezkiyenin gerçekleşebilmesi içinde her konumdaki bireylerin hem kul, hem kamu haklarından nefsini koruması gerektiğini ifade etmektedir. Zira kul ve KAMU HAKKI “HARAM”dır ve “SUÇ”tur. Hem kul ve hem Kamu hakkı, kişilerin tek tek rızası olmadan affedilmemektedir. Bireysel suç-günahlar Allah tarafından affedilebilirsede, HAKK; “KUL ve KAMU HAKKIYLA HUZURUNA GELMEYİN” buyurmaktadır. Belli bir kul ile karşılıklı anlaşma ile rıza ile kul hakkı affedilebilir. KAMU (DEVLET) HAZİNESİNDEKİ BİR KURUŞ DAHİ, 80 milyonun hakkını temsil ettiğinden KAMU (MİLLET) HAKKINA TECAVÜZ’ün helalleşmesi imkansızdır. Bir kişi bile ADALET’in gerçekleşmesini isterse; MAZLUM olduğundan hem dünyada hem ahirette KAMU HAKKINI yiYEN ZALİM’den mutlak suretle hesap sorulur. Bu nedenle “MAZLUMUN BEDDUASINDAN SAKININIZ” buyurulmuştur. Yargı (ADL zuhuru), Denetim (Hadi zuhuru) mekanizmalarının son derece titiz ve adil-Hakkani olması “DEMOKRATİK CUMHURİYET” ve “DEMOKRASİ AHLAK” ın gelişmesi ve BEKASI için olmazsa olmazdır.
74. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Bütün iyilikler Allah’tan, kötülükler nefsinizdendir” ayeti ışığında; Devletin gelirleri milletin ferdlerin verdiği vergilerden oluştuğu için, devlet yönetiminin yaptığı yatırım ve iyiliklerin hepsi ayrı ayrı milletin her ferdine döner. Ancak devlet yönetiminin yaptığı kötülükler, devlet yönetimine ve ona oy verenlere döner. Devlet yönetimi hizmet karşılığı ücretini aldığından, hizmete vesile olması ve verdiği vergi oranında iyiliklere ortak olur. Yapılan ve/veya yapılmayan-denetlenmeyen her kötülükten ise hem hukuki açıdan dünyada hem de ahirette mesuldür.
75. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Allah kalplerde olanı bilir” ve “Allah gizlinin gizlisini bilir” ve “Allah her şeyi görücü-işitici-bilicidir” ayetleri ışığında ve “Halk, Hakk’ın zahiri (cumhuriyet)” olduğundan devletin yaptığı her işten ve harcamadan HALK’ın haberi olması gerektiği anlamına gelmektedir. Buda “ŞEFFAF DEMOKRASİ” demektir. Halktan gizlenen herşey şaibeli olarak değerlendirilmeli ve “DENETİM MECLİSİ” tarafından (HADİ ZUHURU) yakinen değerlendirilmelidir. Eğer kanunlarda yetersizlik varsa, yasama gereken düzenlemeleri acilen yerine getirmelidir.
76. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Namaz kılsada oruç tutsada su üç özellikten biri kişide varsa o münafıktır: Yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hiyanet” ve “Kötü örnek, örnek olmaz” ve “Bizi aldatan bizden değildir” hadisleri ışığında; devleti yönetenler halka (Hakk’a) verdikleri sözleri tutmadıklarında, yalan vaadde bulunup gerçekleştirmediklerinde, halkın “yönetim emanetine” ihanet ettiklerinde: anayasal ve yasalarla “Halkı (batında Hakk’ı) aşağılamak ve devletin itibarını küçük düşürmek ve zedelemek” suçlarıyla karşı karşıya kalabilmelidir. Bu suretle “Allah’a ve ahiret gününe inanan; YA HAYIR SÖYLESİN YA SUSSUN” hadisince halka Hakk’ça ve ADİL hizmet yolunda çalışacak HAKK’a hizmet etmiş olurlar. Bu nedenle “dokunulmazlık zırhı” olmamalı ve “Yöneticiler halka (Hakk’a) hesap verebilmelidir. Bu anayasa ve yasalarla ve DENETİM MECLİSİ kanalıyla gerçekleştirilmelidir. “SİYASİ VE DEMOKRASİ AHLAKI” için mutlak surette gereklidir. Allah ile aldatmanında önüne geçilmiş olunacaktır.
Yukarıda ayet ve hadislerle örneklediğimiz hususları çoğaltabiliriz. “ARİF olana bir işaret yeter” denmiştir. Verdiğimiz örneklerin ariflerce çoğaltılabileceğini bildiğimizden bu kadarla yetinerek ÖZ BİLGİ olarak şunları söyleyebiliriz:
1. Laik Demokratik Cumhuriyet; bireysel-toplumsal ve devletsel olarak Demokratik Güzel Ahlak’ın Hukuk İlmi ve zahir-batın ilmi Eğitim ve öğretim ile korunması ve geliştirilmesidir.
2. Laik Demokratik Cumhuriyet; HALKIN tabandan tavana İLMİ-AKLİ-İRADİ LİYAKAT ESASI ile kendini “İNSANİ” haklarla donatması; tavandan tabana olan ZULMÜN kaldırılmasıdır.
3. Laik Demokratik Cumhuriyet;TEVHİDİN TEMİNATIDIR.
4. Laik Demokratik Cumhuriyetin temelinde “Dinde zorlama yoktur” ve “Sen dilediğini hidayete erdiremezsin. SANA DÜŞEN TEBLİĞDİR” ayetleri vardır.
5. Laik Demokratik Cumhuriyetin temelinde “Bende sizin gibi beşerim”; “Bana ve size ne olacağını bilemem” ve “Batınları Allah’a aittir” hadisleri ışığında SALTANAT ve TEK ADAM REJİMİNİN sonra erdirilmesi; “Ancak bana vahiy geliyor” ve “Sen tebliğ edicisin” ayetleri çerçevesinde VAHYEDİLEN HAK VE HAKİKATLER çerçevesinde İNSAN ODAKLI, AKIL-İLİM TEMELLİ, ZAHİR ve BATIN İLMİNİN TEBliĞİNE İZİN VEREN Demokratik Ahlakın egemen olduğu bir sistemin geliştirilmesi vardır.
6. Laik Demokratik Cumhuriyet; “İman nerede olursan ol, Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” gaflete, dalalete ve hiyanete düşüp fiili suç işleyenlere HUKUKİ yaptrımlarla nefs terbiyesi ve tezkiyesi sağlayarak suçları hidayete sevk eden rejimdir.
7. Laik Demokratik Cumhuriyet; Hakk ve hakikatleri örten, birey-millet ve devlete karşı işlenen suçlara ve zalimlerle mücadele (CİHAD) rejimidir.
8. Laik Demokratik Cumhuriyet; “Allah’la inandım de, dosdoğru ol” hadisi ışığında; imanı batıni bir hakikat olarak Allah’a bırakmak; “dosdoğru ol” kısmının ADL ve HADİ (yargı-denetim) üzere kontrole tabi tutulması rejimidir.
9. Laik Demokratik Cumhuriyet; İHLASIN teminatıdır. Kula ve menfaatlere kulluğu bırakıp, Allah’a kulluğu teminat altına alır.
10. Laik Demokratik Cumhuriyet; İNSAN ONURUNU korumaktır.
11. Laik Demokratik Cumhuriyet; din-vicdan-irfan hürriyetidir.
12. Laik Demokratik Cumhuriyet; surete bakmadan insanlık hakikatine, Aklı-ilmi ve Adaleti temel alarak hizmet etmek ve Hakk ile batılı ayırmaktır.
13. Laik Demokratik Cumhuriyet; Hakk’ı ve Adaleti düştüğü yerden kaldırmak, Zalimin ve Batılın hakimiyetine son vermektir.
14. Laik Demokratik Cumhuriyet; HAKİKİ DİNİN ÖĞRENİLMESİNİN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRMAKTIR. RUHBANLIĞIN ÖNÜNE GEÇEREK, FERDLERİ FİKRİ VİCDANI VE İRFANI HÜR KILMAKTIR.
ÖZETLE; Laik Demokratik Cumhuriyet, İLAHİ HUKUK olan ŞERİAT-I MUHAMMEDİ’nin BATINI hakikatlerini (iman-niyet, ihlas vb) Allah ile Kul arasındaki SIRRA bırakarak; zahiri hakikatlerini HUKUK İLMİ ile anayasa ve yasalarla, İNSANI MERKEZ alarak, düzenlenip uygulanmasını HAKK’ın halifeleri olan insanlar kanalıyla yine HAKK’ın ilahi isim ve sıfatlarını HAKKANİ olarak kullanarak birey-millet ve devleti ADALET ve HİDAYET üzere yönetmektir. HAKK’ın ve HUKUKUN üstünlüğü “Demokratik Cumhuriyet”, güçlünün-Zalimin (Emmare Nefs) hukuku ise otoriter, totaliter, tek adam-parti rejimidir. Toplumdaki insanların ilmi, vicdanı, irfanı ve ahlaki düzeyleri ne kadar ÜST düzeyde olursa ÜST düzeyde DEMOKRASİ olur. Ne kadar DÜŞÜK ise demokrasi kalitesinde o kadar düşer. Bu yüzden İNSAN YETİŞTİRMEK (hayvani ruhtan ve mudill şeytan etkisinden kurtulmuş) TEMEL GÖREVDİR. Bu nedenle “İNSANI YAŞAT Kİ, DEVLET YAŞASIN” buyurulmuştur. Bu hakikate binaen Atatürk; “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. CUMHURİYET sizden FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFNI HÜR nesiller ister” buyurmuştur. Dinin hedefide HÜR KAMİL İNSAN yetiştirmektir.
Kıssadan Hisse:
Padişah, baş vezirine sormuş:
- Eğitim mi önemli, karakter mi? Vezir hemen cevap vermiş.
- Karakter önemlidir sultanım. Tellallar göndermiş:
- Duyduk duymadık demeyin en iyi hayvan yetiştiricisine 100 altın ödül verilecek.
Bir eğitimci huzura çıkmış. Padişah sormuş
- Bir kediye tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretirsin?
- Altı ayda öğretirim padişahım.
Altı ay dolmuş, eğitimci huzura alınmış. Padişah sormuş:
- Öğrettin mi?
- Öğrettim padişahım.
Saray erkanı toplanmış. Hünerli kedi elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam baş vezirin önüne geldiği zaman padişah sormuş:
- Ey vezir! Söyle bakalım, eğitim mi önemlidir, karakter mi?
Vezir padişahın sorusuna cevap vermeden önce kaftanının altında hazır tuttuğu bir fareyi yere bırakmış. Kedi, fareyi görünce tepsiyi attığı gibi farenin peşinden koşmaya başlamış. Altı aylık eğitimde boşa gitmiş. Vezir padişahın sorusuna cevap vermiş:
- KARAKTER önemlidir padişahım.
Önünde bir fare gördüğünde her şeyi unutan bir kedi gibi, eline bir fırsat geçtiğinde menfaatinin peşinde koşan, vatanını ve milletini satan eğitimli fakat karakteri bozuk insanlardan da Rabbimiz ülkemizi korusun.
Zahir eğitim ve öğretim ZAMANIN İLMİNİ kişinin nefsinde MALUM BİLGİ haline getirir. “İLİM MALUMA TABİDİR” tasavvuf kuralı ile insanlar ilmi keşifleri-icadları bu malum bilgiyi kullanarak HAKK İLMİN’den zuhura çıkarırlar. Bu nefsin ZAHİR İLİM ile terbiyesidir. Batın eğitim ve öğretim ZAMANIN RUHUNU ve İNSANIN HAKİKATİNİ esas alarak, insanın batınındaki hayvani ruhu terbiye ve insanın nefsine bulaşan mudill-şeytan etkisini tezkiye (arındırma) ile İNSANI İNSAN ve ŞAHSİYET ve KARAKTER sahibi HÜR KAMİL İNSAN kılar. İşte insanı HALİFE kılan hem zahir hem batın eğitim ve öğretimdir. Zahir ve batın bütünlüğü KEMAL’dir. Bu nedenle İLİMSİZ DİN KÖR, DİNSİZ İLİM TOPALDIR. İkisinin birlikte olmadığı rejimlerde körler-sağırlar-topallar birbirini ağırlar. Sadece zahir ilim bilgili ama ŞAHSİyetsiz (maddenin ve kulun kulu) insanlar üretebilir. Sadece batın ilmi taassup-yobaz kişileri (maddenin ve suretin ve kulun kulu) açığa çıkarabilir. Zahir ve batın bütünlüğü HÜR KAMİL İNSAN üretir. Sadece ALLAH’ın kulu olan millet ve vatan menfaatini her şeyin üstünde tutan fikri-vicdanı-irfanı HÜR KAMİL İNSANLAR üretir. Atatürk “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir“ derken bu vasfı kastetmiştir.