Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

C.D.12. Nefsi Muhammedi



NEFSİ MUHAMMEDİ


Hakikati Muhammedi; Nuru Muhammedi, Ruhul Azam, Ruh-u Muhammedi, Akl-ı kül, Akl-ı Muhammedi, Kalem, Nefsi Muhammedi isimleri ile anılan tüm alemlerin hakikatidir. Tek hakikat farklı itibarlara göre isimlerle anılır. Kendini ve alemleri aydınlattığı ve zuhura çıkardığı yönüyle Nur-u Muhammedi; başka mevcudlara hayat vermesi yönüyle Ruhul Azam ve Ruhu Muhammedi, Allah’tan aldığını ilim olarak idrak kabiliyeti yönüyle Akl-ı kül ve Akl-ı Muhammedi; bunlar üzerinde tasarruf yönüyle kalem; ve Allah’tan her şeyi alıp uygulama yönüylede Nefs-i Muhammedi adını almıştır. Tek hakikat itibar ve itibarlar ile çoğalmıştır. Allah Hakikati Muhammediyi halk ediliş amacını şu kudsi hadislerle açıklamıştır:

“Sen olmasaydın sen olmasaydın alemleri yaratmazdım”

“Ben gizli bir hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim halkı yarattım. Ta ki Beni bilsinler”

Ben olmasaydım Sen olmazdın. Sen olmasaydın Ben bilinmezdim”

Bu hakikatlerin temelinde Allah Zatı Nefsinden ilk açığa çıkan, tecelli taayyün-ü evvel mertebesinde “Hakikati Muhammedi” dir. Bu mertebe bilgisayarın açıldığı Windows programı gibidir. Kendinden sonra açılacak bütün alemleri (programları) bünyesinde bulundurur. Bu açıdan bakıldığında Efendimizin ayan-ı sabitesi (ilmi hakikati) ilk halk edilendir ve bütün ilmi hakikatleri (ayan-ı sabiteleri) bünyesinde bulundurur. Yani alemlerin her zerresine sırayet eden Hakikat-i İlahiye ve Hakikat-i Muhammedidir. Efendimiz (sav) bu hakikatleri şu hadisle açıklamıştır: “Allah önce Benim aklımı, nurumu, nefsimi, ruhumu ve kalemi halk etti”.

Hz. Muhammed (sav) bu hakikatin zahiri-ahiri, Hakikat-i Muhammedi ise bu hakikatin batını-evveldir. Bu gerçeği bir hadisinde şöyle vurgulamıştır: “Adem (as) su ve balçık arasındayken Ben peygamberdim” Allah peygamberini yüz (ZAT) nurundan yaratmış ve bu nur bütün alemlere “nefesi rahman” tecellisi ile her zerreye nur olarak sirayet etmiştir. Bu nedenle alemlerdeki her mevcut bu nur ile var olmuşlar ve birimsel nefisleri de Nefsi Muhammediden izler taşır. Bu nedenle Allah ayetinde; “Nefsinizden peygamber geldi” (Tevbe/128) buyurmuş, Hz. Resul (sav) de “Ben Allah’tanım, müminlerde Benden” buyurarak her mertebenin öncüsü olduğunu vurgulamıştır. Bu nedenle Hakikat-i Muhammedi anlaşılmadan “Nefsini bilen Rabbını bilir” hadisinin hakikatine ulaşılmaz. Hakikat-i İlahiye’ye yani Allah’a giden yolda Hakikat-i Muhammedi’ye bağlı olduğundan, O’na ulaşmanın tek yolu Hakikati Muhammedi’dir.

Hz. Resul (sav); kendi nefsi hakikatini şu hadisle açıklamıştır: “Benim mucizem Kur’andır” ve “O hevasından konuşmaz. Konuştuğu ancak vahy iledir” (Necm/3-4) ayetleri ışığında bakıldığında Allah Hakikati Muhammedi’yi alemlerde Kur’an ve Sünnet-i Muhammediye ile açmıştır. Bu açıdan bakıldığında alemler fiili Kur’an, temsili Kur’an ve tafsili Kur’andır. Yani hakikati Muhammedi program (Windows) açılmış ve alemlerdeki her mevcut kendi mertebesinden Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammediyi temsil edip, tafsile çıkarmış olmaktadır. Bunu belirten beyitte şöyle buyurulmuştur.

                        İki cihanda her şey Hakk ile kaim
                        Mirat-ı Muhammedden Allah görünür daim            

Nefsi Muhammedi-Hakikati Muhammedi her insan ve mevcuda bu nedenle aynadır. Bu hakikate ulaşmak ve O’na yönelmek nasuh tevbesi, istiğfar ve salavat ile ulaşılır. Kişinin nefsi natıkası hakikati olan Allah’ın nuruna, Kur’anın sırrına yani Hakikati İlahiye ve Muhammediye’ ye bu yolla ulaşılır. Bu gerçeği Efendimiz şöyle açıklamıştır:

“Bana salat getiriniz, çünkü bana salat ve selam getirmek sizin için zekattır (nefsi temizleyicidir). Bana Allah’tan vesile isteyiniz. Dediler ki: Ya Resulullah vesile nedir? Buyurdu ki, “Vesile cennete en yüksek derecedir. Bu dereceye ancak bir adam nail olabilecektir. İstiyorum ki o ben olayım”

Başka bir hadisinde “Vesile tamam olunca, iman yolunda bütün insanların Allah aracısı (vesilesi) olayım” buyurarak ayan-ı sabitesi ile evvel-batın, Makam-ı Mahmud ile ahirini açıklamıştır.

Yüz (Zat) NURU’ ndan oluşturulan Hakikati Muhammedi ve nefsi natıkalarımız (özellikle ayan-ı sabitelerimiz) birbirlerinin aynasıdır. Yüz nuru ile Kur’anda şöyle buyurulmaktadır: “O’nun yüzünden (Zat) başka her şey helak olacaktır. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz” (Kasas/88)

Bu yüz nurunda Fatiha ve İhlas suresi ile “Şehidallahu ennehu lâ ilahe illahu” (Allah kendi kendine şahittir ki, O’nun hüviyetinden başka ilah yoktur) ayetinin yazdığı ehlullah tarafından ifade edilmiştir.

Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi NUR’ unun nefesi rahman ile her zerreye ve mevcuda sirayeti nedeniyle ayette şöyle belirtilmiştir: “Nereye dönerseniz Allah’ın vechi (yüzü) oradadır” (Bakara/115). Bu nur ile Hakikati Muhammedi her mevcuda sirayet ettiğinden ve bu tecelli sevgi-muhabbet tecellisi olduğundan, her mevcuda ve insana gösterilen sevgi-muhabbetlerin kaynağı da Hakikat-i İlahiye ve Hakikati Muhammedidir. Hakk’ın bilinmekliliğini sevmesi, Nuru Muhammedi ile halkı açığa çıkarmasıdır.

Bu nedenle ayeti kerimede şöyle buyurulur: Nerede olursanız O (İlahi hüviyetiyle) sizinle beraberdir” (Hadid/4). Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi bu edenle ezeli ve ebedidir. Kur’an ile açıldığından alemlerde ve dünyada Hakikati Muhammedi ile yaşam ancak Kur’an ve Sünnet-i Muhammedi ile gerçekleşebilir. Buna ışık tutan bazı ayetleri ve hadisleri şöyle belirtelim:

“Allah selamet evine çağırır” (Yunus/25)

“O’nun selamet evi kendisi (Kur’an) ve Resulüdür” (Hadis)

“Allah ve Resulüne itaat edin” (Enfal/20)

“Onda sizin için güzel örnek vardır” (Ahzab/21)

“Sen çok yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem/4)

Hakikati Muhammedi’ye ulaşmak ise ancak nefs mücahedesi ve nefs tezkiyesi yoluyladır. Bu nedenle Hz. Resul (sav) “Mücahid nefsiyle savaşandır” buyurmuştur. Hakikati Muhammedi nefsi natıkada dürülü olduğundan “Nefsini bilen, Rabbını bilir” buyurmuştur. “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” diyerek belirtmek istediği de bu hakikattir. Namaz, Zekat, Oruç, Hacc hep bu hakikate “La ilahe illallah Muhammeden Resulullah” sözünü müşahedeli olarak söylemeye yöneliktir. Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi’ye ulaşmada en etkin yöntem ve araçtır. Bu gerçek şu ayetle vurgulanır. “Güzel söz O’na çıkar, salih amel O’na yükselir” (Fatır/10).

“Muhammeden Resulullah” açılımı Hakikati Muahmmedidir. Hakikati Muhammedi idrak edilmeden Hz. Muhammed (sav) hayallerde canlandırıldığı kadar mana taşır. O’nun aslı ise “Hakk” olup alemleri kapsar. O’nu yeterince idrak edememek demektir. Hz. Resul (sav) “Beni gören Hakk’ı görür” buyurarak Hakikati Muhammedi’nin Hakikati İlahiyenin aynası ve aynısı olduğunu ifade etmiştir. Bizler onu hayalimizde canlandırmaya kalktığımızda O’nu sınırlandırmış oluruz. O’nu ancak Allah’a olan irfanımız ölçüsünde idrak edebiliriz. Bunun yolunuda yine O bize açmış ve yolunu “Nefsini bilen Rabbını bilir” hadisiyle insanlığa sunmuştur. Hakikati Muhammedi’ye ulaşan yol kendi nefsi natıkamız ve insanlarda dürülü olan (nefsi natıka) Allah’ın nuru ve Kur’an’ın sırrını idrak etmek yoluyladır. Bu nedenle Hz. Resul (sav) “Ben Allah’tanım, müminlerde Benden” buyurmuştur. Bu nedenle insanlarda dürülü olan Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi hedef alınarak insanlığa hizmet “batıni hac ve umre” vasfı kazanmaktadır. İnsanlardaki ve varlıktaki Hakikati İlahiyeye hizmet HACC, Hakikati Muhammediyeye hizmet ise “UMRE” hükmünü taşıyacaktır. Tabi ki bu idrak ve anlayış içinde olunursa. Bunu belirten hadisler tefekkür edilirse bu hakikat her insana açılacaktır. Bu suretle her insan hem insanlığa ve hem mevcudlara başka bir “mana” ile bakıp, onlara hizmet edecektir:

“Ben Allah’tanım, müminlerde Benden” (Hadis)

“Nerede olursanız O sizinle beraberdir” (Hadid/4)

“Bir mümin kardeşinin maddi ve manevi ihtiyacını gideren kişi, hacc ve umre sevabı kazanır” (Hadis)

“Bir dul kişinin maddi ve manevi ihtiyacını gören kişi, gündüzleri cihad edip oruç tutan, geceleri ibadet eden kişi kadar sevap kazanır” (Hadis)

“İnsanların hayırlısı, insanlara faydalı olandır” (Hadis)

“Hacc yapan kırk mücahede etmiş, Allah için bir mücahede edende kırk hacc etmiş gibidir” (Hadis)

Burada önemli olan insan ve alemlerde Hakikati İlahiyeyi ve Hakikati Muhammediyi idrak edip ona göre amel etmektir. Bu batıni olarak O’na miraç etmektir. Hacctır. Tabi ki şartları uygun olanlar zahiri haccıda tatbik ederek kemale ulaşırlar. Batın yoksa zahir ancak bir mertebede onu idrak etmektir. Kemal değildir. Zira Allah ilahi hüviyetini “O (HU) evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır” (Hadid/3) ayetiyle açıklamış ve kemalli idrakin bu dört itibarın yaşanmasıyla olabileceğini vurgulamıştır.

Kur’anda Hakikati Muhammedi ile ilgili çok önemli bir ayet vardır. Bu ayette zahir olarak su, batın hakikati muhammediye örnek verilmiştir. “Ve cealna minel mai külli şeyin hayy” (Enbiya/30) (Biz her şeyi sudan (Hakikati Muhammedi) hayy kıldık(yarattık)).

Hakikati Muhammedi mecaz olarak “su” ile anlatılmıştır. Bu nedenle Türkçemize “su gibi aziz ol” deyimi girmiştir. “Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” kudsi hadisi ve “Ben seni alemlere rahmet olarak gönderdim” (Enbiya/107) ayeti bu hakikati anlatır. Yağmurun ve suyun “rahmet” oluşuda bu hakikate dayanır. Bu hakikati tanımayanlara Kur’anın hitabı ise: “De ki: Suyunuz çekilirse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir” (Mülk/30).

Bu nedenle Hakikati Muhammedi bilgisine ulaşmayanlar nefislerine zulm etmektedirler. Bu nedenle ayette “Allah onlara zulmetmedi, onlar nefislerine zulmediyorlar” (Ali-İmran/117) buyurulur.

Zira bu kişiler kendi nefislerinde kaynak olarak dürülü hakikati Muhammedi’yi bilmediklerinden nefsi natıkalarını karanlığa-cehalete ve zulmete itmişlerdir. Bu nedenle Hakikati İlahiyeye (Allah’ı bilme) giden yol Hakikati Muhammedi’den (nefsi natıkayı bilme) geçer. Bunu belirten ve bu yolu açıklayan ayetlerde ve hadislerde;

“Allah’a çağıran, salih amel yapan ve ben Müslümanım diyenden daha güzel sözlü kimdir” (Fussilet/33)

“Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamdı ile tesbih etmesin. Lakin siz onların tebbihlerini anlayamazsınız” (İsra/44)

“İyilikler kötülükleri giderir” (Hud/114)

“Ölü olup bizim kendisini dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyeceği bir NUR verdiğimiz kimse içinden çıkamayacağı karanlıklar içerisinde bulunan kimse gibimidir?” (Enam/122)

“Seninle bir kişinin hidayete ermesi, bütün dünyadakilerin içindekilerinden daha değerlidir” (Hadis)

“Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik. De ki; Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor. Hala Müslüman olmayacakmısınız” (Enbiya/107-108)

“Bir hayat kurtaran kainatı kurtarmış gibidir” (Maide/32)

“Herkesin yöneldiği bir yön vardır. Hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizi bir araya toplar. Allah şüphesiz her şeye kadirdir” (Bakara/148)

“Kim iyilik ederse, onun iyiliğini arttırırız” (Şura/23)

“İyilik edenlere iyilik ve fazlası var” (Yunus/26)

“Rabbının nimetini söyle” (Duha/11) (Sendeki Hakikati Muhammediye ye arif ol)

İşte Kur’an ve Hadislerle bizden istenen Hakikat-i Muhammediye’ye ulaşmaktır. Hakikati Muhammedi ve aynası Hakikati İlahiyeyi kendinde cem eden İnsan ve Kur’an’dır. Bu nedenle hadiste “Kur’an ve insan bir batında doğan ikiz kardeştir” buyurulmuştur. Kur’an ve İnsan-ı Kamil’in tarifi ise şudur: “Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT tır”. “Allah” ve “Cami” esması Allah’In bütün isimleri ve sıfatlarını Zatında toplayandır. Bu nedenle İNSAN da ilahi isim ve sıfatları cem eden “Allah” ve “Rahman” isimlerinin yeryüzündeki temsilcileridir. Bütün isimleri cem etme toplama potansiyelini nefsi natıkasında taşır. Her insan bu nedenle potansiyel CAMİ dir. İlahi isim ve sıfatları kendi nefs mertebesinden temsil eder. Bu nedenle insana yapılan yardım CAMİ’ye yapılan yardım gibidir. İnsanın içinde yaşadığı cemiyetteki her insan, topum, dernek, vakıf, okul, adliye, hastane, emniyet vb. yerlere yapılan yardımlarda insana hizmeti öngördüğünden insana yani CAMİ ismine yardım gibidir. Bunlarda dürülü olan Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi idrakiyle yapılan her türlü yardım Hakk’a ulaşır, hemde en güzel şekliyle. Zira; “Güzel söz O’na çıkar, salih amel O’na yükselir” (Fatır/10).

Bu bilinçle ve ihlasla yapılan bu amellerin insanı nerelere taşıyacağı çok açıktır. İnsan bu idrakle hem afakta hem de nefsinde Hakikati Muhammedi’yi idrakle yüksek mertebelere ulaşacaktır. “Biz ayetlerimizin HAKK olduğunu onlara enfüs ve afakta göstereceğiz” (Fussilet/53).

Kişi bu şekilde ahlaki davranış modelleriyle kolayca insan ilişkilerini sağlar ve ahlak ve insan odaklı demokrasinin fazileti ön planda tutar. Huzurlu bir toplumun temeli atılır. Birkaç örnek verilirse;

Okula, eğitime katkı ve yardım sağlayan bir insan CAMİ isminin içindeki Alim, Habir gibi isimleri ile Allah’a ulaşır. Zira ilim Zat’ın aynasıdır. Adaletle ilgili yardımda bulunan insan ise O’nun Hakem, Hakim, Adl, Kuddus… gibi isimleri ile O’na ulaşır. Hastaneye yapılan yardımlar Şafi, Nafi… gibi ilahi isimler kanalıyla CAMİ’ ye destek vermektedir. Emniyete yardım ise mümin, emin, kuddüs, adl isimlerine yardım ederek CAMİ’ ye destek olmak demektir. Diğerlerini de insan kıyas edebilir. Özetle “insana ulaşan her yardım” O’na ulaşmada çok çok önemli bir yöntemdir. Temelinde ise Hakikati İlahiye ve Hakikati Muhammedi idraki yatar. Zira Allah insanı yaradış amacını şöyle açıklıyor: “Ey Ademoğlu! Seni Kendim için yarattım. Alemleride senin için”. Bu nedenle “insan” alemin temelidir. Bu nedenle “Ne var alemde o var Adem’de” buyurulmuştur. İnsana yapılan her türlü yardım hem yardım edeni hemde yardım edileni Allah’a ulaştıracağından, en sağlıklı ve kestirme yoldur. Zekat ve sadakanın temeli de bu hakikate dayanır. Bu açıdan şu hadisler iyice değerlendirilmelidir.

“Ben Allah’tanım, müminlerde Benden”

“Müminler tek bir vücud gibidir, Vücudun bir yerindeki hastalık bütün vücudu ağrıtır”

Peki Hakikati Muhammedi’ye dolayısıyla kendi nefislerine zulmedenlere hitap nedir? “Benim akrabama eziyet eden kavmin hali nice olur?” Benim akrabama eziyet eden, bana eziyet eder. Bana eziyet edende Allahu Tealaya eziyet etmiş olur. (Hadis). Bu hakikate ilişkin olarak Fil, Maun, Kevser, Kafirun, Tebbet, Felak, Nas, Fatiha, Zilzal vb. sure ve ayetler inzal olmuştur. Ayrıca “Nice uygarlıkları yok ettiğimizi görmezler mi” (Enam/6). “Allah ve Resulune itaat edin” (Enfal/20) emri verilmiş, etmeyenler ise şöyle hitap edilmiştir: “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Halbuki Allah, kafirler istemesede nurunu tamamlayacaktır” (Saf/8). Allah’a ulaşmanın yolunu ise şöyle açıklar: “Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yönelenide kendine iletir” (Şura/145). “Bizi aldatan bizden değildir” (Hadis).

Allah’a ulaşmanın yolu Resule itaattir ve en kolay yolu ise Hakikati Muhammedi idrakiyle yaşamdır. Herkes yaşamını ehlullahın şu sözü ile kıyaslayarak, kendi yerini (Hakikati Muhammedi içindeki) tayin etmelidir.

“Bir kişinin Allah indindeki değerini bilmek istersen, Allah’ın onu nerede kullandığına bak”

Makaleyi bir dua ve zikirle bitirelim:

Ya Cami Ya Hayy Ya Kafi Ya Allah bi hürmeti ve bihakkı Bismillahirrahmanirrahim.

İşte nefsi natıkasını Kur’an-ı natık haline getirip Hakikat-i İlahiye’ye ve Hakikat-i Muhammediye’ye ulaşan arifler, dışları şeriat-ı Muhammedi batınları Hakikat-i Muhammedi ile “Benim mucizem Kur’andır” sırrından hisselerini alan kutlu kişilerdir.



önceki sayfa               sonraki sayfa

içindekiler
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam274
Toplam Ziyaret888066
Hava Durumu
Saat
Takvim