Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

C.D. 2.Euzu Billahi Mineşşeytanirracim Sırrı



EUZU BİLLAHİ MİNEŞŞEYTANİRRACİM SIRRI



EUZU, diyerek kul Rabbi Allah ‘a sığınmış olur. Hem Sünnet hem Farz olan “Euzu BİLLAHİ mineşşeytanirracim” lafzı ile Hakk’a yönelip iltica etmektir. İstiaze, Cenab-ı Hakk’ın Ahadiyeti ve Samediyeti Zatına iltica etme ve sığınma, O’nun Hüviyeti Zatının himayesi koruması içine girmeyi dilemek demektir. “Kuran okuyacağın zaman, o kovulmuş-recmedilmiş şeytandan Allah’a sığın” (Nahl/98). Bu ayette kullanılan lafız “ FesteizBİLLAH “ lafzıdır.

Bu lafız sırrı NOKTA ve B sırrını, ALLAH ve HU sırrını taşımaktadır. Kuranda benzer istiaze kelimeleri de bu sırrı taşır. “Euzubillahi” (Bakara/67), “Euzubirrahman“ (Meryem/18); “Euzubirabbilfelak” (Felak/1), “Euzubirabbinnas“ (Nas/1). Bİ sırrına yakın diğer kelime “MEA” OLUP “Meazzallah” (Yusuf/31,51) lafzı ile temsil edilmiştir. Aynı manayı taşımaktadır.

“Eğer şeytandan sana bir dürtü gelirse hemen Allah’la (Festeiz billah) Allah’a sığın. Muhakkak (İnneHU) O, işitendir, bilendir” (ARAF/200)

Burada önemli olan husus BİLLAHİ SIRRI ile HAKK’ın Ahadiyeti Zatına iltica etmektir. Bunun için BİLLAHİ sırrı ile iman gerekir.

Amentü =” İman ettim “ demektir. NEYE, NASIL, NE ZAMAN İMAN? İşte bu sorunun cevabı “BİLLAHİ sırrında gizli. “BİLLAHİ” kelimesinde dört unsur gizli. NOKTA, B harfi, ALLAH ve HU sırları gizli. Amentü duasının devamında ki her imanda da” HU SIRRI “ gizli. Bu sırrı ayrı bir makale ile sunacağız inşallah. İşte imanın nasıl olması gerektiği “BİLLAHİ” kelimesinde gizli . İmanın mertebelerini tekrar hatırlatalım ve ilgili makalenin okunmasını tavsiye ederek yolumuza devam edelim.

         İMAN MERTEBELERİ

         1. Kavli iman
         2. Akli İman
         3. Kalbi iman
         4. Hali iman
         5. Şuhudi iman
         6. Vücudu iman

İşte “BİLLAHİ” sırrı ile iman tüm bu mertebeleri içeren bir KAMİL İMAN anlayışını bize emretmektedir. B’nin altındaki nokta ile NOKTA VE B sırrı ile,  ALLAH idraki ise Vahdeti Şuhud imanını, Hu sırrı ile iman ise Vahdeti Vücud Şuhudu imanını bize emretmektedir. Önceki iman mertebeleri, böyle bir imanın şehadet alemindeki yaşanma biçimidir. Amentü BİLLAHİ derken verdiğimi imani söz, işte VAHDETİ VÜCUD ŞUDUHU imanıdır. Kelime-i şehadetteki EŞHEDÜ… ifadesi böyle bir şuhudi imanı ifade etmektedir.

NOKTA SIRRI, B SIRRI Ve ALLAH ile HU ifadeleri idrak ve müşahede edilmeden ifade edilen “ALLAH” iman ifadesi eksik ve yetersiz olup, “ötelerdeki “ ve “zandaki ilah” anlayışına kapı aralamaktadır. Halbuki BİLLAHİ ifadesi (Bİ = İLE, İÇİNDE, ARACILIĞIYLA, VASITASIYLA, SAYESİNDE) kişinin hem kendi nefsindeki, hem afaktaki (şehadet aleminde) HAKK’ı (ALLAH) ifade etmektedir. “Biz onlara ayetlerimizin, hem nefislerinde hem afakta, HAKK olduğunu göstereceğiz”  ayeti bu hakikati ifade etmektedir. Bu ise MUTLAK TEVHİD’dir.

NOKTA VE B SIRRI ile İMAN, TEVHİD HAKİKATİ ile iman demektir. Bunun anlaşılması için NOKTANIN SIRRI ve B sırrı ve Besmele sırrı makalelerimizin okunması tavsiye edilir.

Hz. Ali Efendimiz “Dört kitabın manası ve sırrı Kurandadır. Kuran’ın sırrı ve manası Fatiha’da, Fatiha’nın sırrı manası Besleme de, Beslemenin sırrı B harfinde, B harfinin sırrı da altındaki NOKTA’dadır. O noktada BENİM” buyurarak bize ışık ve yol göstermektedir. Efendimiz “Ali ilmin kapısı, BEN şehriyim” buyurarak, Kuran sırrına vakıf olabilmenin sırrının NOKTA ve B sırrı ile İMAN le mümkün olabileceğine ışık tutmaktadır. Zira NOKTA, AHADİYETİ ZAT (HAKK) makamıdır. Tecelli kaynağı ve her şeyin kaynağı GİZLİ HAZİNE MAKAMI’dır.“BEN GİZLİ HAZİNEYDİM” buyurdukları mertebedir. NOKTA sırrı ile iman MUTLAK ZAT (KÜNHÜ ZAT) mertebesine imandır. Sübhanallah ile ifade edilen tenzih buraya yapılır.

İnsanın, Kuranın ve alemlerin kaynağı bu noktadır. “İnsan ve Kuran bir batından doğan ikiz kardeştir” hadisi bu mertebeye işaret etmektedir. La taayyün mertebesidir. B sırrı ile bu nokta açılmış ve İNSAN (HAKİKAT-İ MUHAMMEDİ- HAKİKAT-İ İNSANİYE) ve KURAN zuhura çıkmıştır. “BİLİNMEKLİLİĞİMİ SEVDİM. HALKI  ZUHURA GETİRDİM” ifadesi B sırrını anlatır. KAYNAĞI ise ALLAH ifadesinin sonundaki “HU” dur. Yani Zat-i Hüviyet ve ZATİ NEFS ‘tir. NOKTA ve B sırrı ile “ALLAH” İdrakinde sıra “ ALLAH” ifadesine geldi. “ALLAH “ anlayışı “Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT“ mertebesi olarak anlaşılmalı ve böyle idrak ve müşahede edilmesi halinde “BİLLAHİ”  İMANI “ idrak ile tamamlanmış olur. TAM ve KAMİL İMAN ise “ALLAH “ kelimesinin sonundaki “HU” da gizlidir. HU, ALLAH isminin kaynağı olup, Zati hüviyetin, kaynağıdır. “HU” hüviyeti ZAT mertebesinin; “ALLAH” ise uluhiyet mertebesinin kelimesidir. BİLLA ifadesindeki (Kesre) , tek ilahi hüviyetin, uluhiyet mertebesi itibari ile NÜZUL ‘unu ifade ederek bizi “VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU”  imanına davet eder.

Böylece “ALLAH” ZATİ isminde, tecelli eden, her mertebede hüviyeti Zati ve uluhiyeti Zatı ile ve Zatı, sıfatları, esmaları ve kudretiyle fiilde olan bir “İLAH” anlayışına bizi davet eder. Biz bunu söylediğimizde aslında böyle bir iman içinde olduğumuzu söylüyoruz. Ancak idrakımız hangi düzeydedir, onu herkesin nefs muhasebesi yapması için kendine bırakıyoruz. Anlattığımız mana ile KAMİL İMAN için Nefse arif olmak gerekir. Zira “nokta sırrı” senin nefsi natıkan da gizlidir Gizli hazine olarak gönlüne yerleştirilmiştir. “Müminin kalbi hazinetullah” sırrı budur. Bu sırra ulaşmak için “nefsine arif” ve “tevhid ehli” olman şart. Bu nedenle İRFAN EĞİTİMİ de şart ve mutlak suretle gereklidir.

“BİLLAHİ” derken: nefsindeki ZATİ HÜVİYET (NEFS) ile, O’nun Zatı, sıfatları esmaları ile fiiline ”Mudill”  karışmaksızın bütün işlerimi “ALLAH İLE” (ALLAH ‘IN KUVVETİ VE KUDRETİ İLE) ,O’nun tecellisi ve tecelli suretinde NOKTA ‘dan çıkan, B ile nefsindeki Hakk ile beraberlik vasıtasıyla; Allah idraki ile (Cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT) fiilerimi gerçekleştiriyorum anlayışı vardır. ALLAH isminde rahmet ve HADİ,  ZAHİR; gazap ve MUDİLL, batındır.

İşte sen bunu “enaniyet” ile söylersen ve yukarıdaki idrak ve müşahede senin nefsinde yoksa, fiilerine MUDİLL karışır. Ve yaptığın fiiler “ALLAH ile değil, Mudill etkisiyle “şeytani” olur. Fillerine benlik karışır. Nefsinin BENLİK VEHMİ ile arzularının heveslerinin peşinde koşarsın; dilinde ALLAH olsa da, fiilinde ŞEYTAN zuhura çıkar. Yani sadece “KAVLİ İMAN “ söz konusudur. Yani imanın ilk mertebesi. Yani sen, BİLLAHİ sırrı ile İMAN etmemiş olursun. Bu nedenle Ehlullah “Özü- sözü BİR“ olmayı önermiştir. Efendimiz’de “İMAN “ dil ile ikrar, kalp ile tasdik ve amel ile uzuvlarda faaliyet gerektiğini belirtilerek bize ışık tutmuştur. Yoksa ayetleri fiilen yalanlayarak “YALANCI”, hatta “YALANCI ŞAHİD“ durumuna düşmemiz kaçınılmazdır. Ayrıca “İMAN, nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” hadisi ile bizden “NOKTA ve B sırrı ile ALLAH İLE ALLAH’a İMAN“ istendiği ve yukarıda ifade ettiğimiz bir tanımda KAMİL İMAN beklendiği açıktır.

Beka BİLLAH, ARİFİBİLLAH, İNSAN –I KAMİL ifadeleri böyle bir İMAN ve MÜŞAHADE sahiplerini ifade eder.

Kuran‘ın ARAPÇA nüzul etmesinin temel nedenlerinden olan Hu, nokta, B ve ELİF ve MİM sırrıdır. En önemlileridir. Bütün dillerin sahibi olan HAKK, kendini, HÜVİYET ve NEFSİNİ zuhura çıkarabilecek dil olarak ARAPÇA’yı dizayn etmiş ve Efendimiz’i de bu nedenle o dilin konuşulduğu yerde zuhura getirmiştir.

Efendimiz “Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır” ve “Arabın, arab olmayana, arab olmayanın araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır” buyurarak kısmen bu konuyu açmıştır. Görebilene…

Nokta ve B sırrı, Hakk ile Zati Hüviyet ile mülabest, müsahabet ve istisnadenin sağlanması içindir. Yani nefsindeki ZAT ile irtibat sağlanmasıdır. Nefsindeki gizli hazineyi yine O’nun “KÜN” emri ile zuhura çıkarmaktır. Besmelenin “KÜN EMRİ” olması bu nedenledir. Euzu ile “ŞEYTAN –MUDİLL” den her fiili korumak O’nun emridir. Zira Mudill karışan fiil “ŞEYTANİ” olur; HAKKANİ; olmaz. HAKK’tan zuhur HADİ İle mümkündür. EUZU BİLLAHİ (mineşşeytanirracim) makalesinde buna geniş şekilde değineceğiz inşallah. Biz,  NOKTA – B-ALLAH ve HU sırrı ile “BİLLAHİ“ dediğimizde VUSLAT VE MİRAÇ sırrını ve MUTLAK TEVHİD anlayışını sunmuş oluyoruz. Bizden HADİ (Muhammedi Zuhur) üzere zuhura çıkar. HAKK olmuş olur. HAKK ADINA, HAKK ile fiil gerçekleşir. UBUDET budur.

“Çık aradan kalsın yaradan” dedikleri hakikat budur. Bu ise “nefsine arif olmak” ile mümkündür. Tevhid hakikakitini yaşamak şarttır. Arifibillah Zekiye Şamiye Güren anemin buyurduğu gibi “NEFSİNİ BİLİR HU” olursun, SIFATLARINDAN KURUTLUR NUR olursun.

“Ya eyyühelleziyneAmenü, AMİNU BİLLAHİ“ (NİSA/136), “Ey iman edenler; Billahi sırrı ile İMAN EDİN” daveti yukarıda anlattığımız irfan ile İMAN’a davettir. VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU imanına davettir. “isteiynu BİLLAHİ” (ARAF/128): Anlattığımız mana ile “(BİLLAHİ) Allah ile Allah ‘tan İSTEYİN” buyurulmaktadır. “İMAN-I BİLLAH“ ise MARİFETULLAH ile gerçekleşir.

Böyle bir iman hakikatine ulaşamayanlar “ZANDAKİ” ve “HAYALDEKİ” , “ÖTEDEKİ” bir İLAH anlayışına iman etmektedirler. Bu ise TEVHİD hakikatinden uzaklaşmak olup GİZLİ ŞİRK kokusu taşımaktadır. İMAN-I BİLLAH’a ulaşmak, vehmi benlikten kurtulup nefse arif olmak ve tevhid eğitimi ile mümkündür. BİLLAHİ SIRRI ile imanı ifade eden ayet ve hadisleri belirtelim:

“Ben sizinle beraberim işitim, görürüm” (Taha/46)
“Amentü billahi, sümmestakim” (Billahi ile iman et ve dosdoğru ol). Hadis
“Attığın zaman sen atmadın, Allah attı“ (Enfal/17)
“Ben kulumu sevince O’nun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, söyleyen dili, yürüyen ayağı olurum. BENİMLE görür, BENİMLE işitir, BENİMLE tutar, BENİMLE söyler, BENİMLE yürür”
“Nerede olursanız O ilahi hüviyetiyle(HÜVE) sizinle beraberdir”
(Hadid/4)

“Hüvel evveli, vel ahiri vez zahiri vel batın“ (Hadid/3)
“Biz ona şah damarından yakınız” (Kaf/16)
“Dur ! Rabbin namaz kılıyor.”
“Küllü şeyin alim.”
“Ve kefa billahi vekiyla“
(Ahzab/48)

“İman nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir”.

Böyle bir İMAN ise; NOKTA, B, ALLAH ve HU kelimelerini içeren “BİLLAHİ” SIRRI gizli hazineden (Ahadiyeti Zat) şehadet alemine kadar tüm taayyün ve tecelli mertebelerinde seyreden HAKK’ın ZATI, SIFATI, ESMA ve FİİLLERİ ile HAKK’I hem nefsinde hem de alemlerin nefislerinde İMAN-I BİLLAH sırrı ile VAHDET-İ VÜCUD ŞUHUDU ile TASDİK ETMEKTİR.

BİLLAHİ SIRRI ile bilgi verdikten sonra İstiaze’nin ikinci bölümü olan “MİNEŞŞEYTANİRRACİM” bölümünü irdeleyelim Bu noktada şu iki hususa dikkat çekmek isterim. “Euzu BİLLAHİ mineşşeytanirracim, ve “ Euzu billahi min şerri ma halak” ve “Mahlukatının şerrinden Allah’ın tastamam kelimelerine sığınırım”

Dikkat çekmek istediğim husus tüm halk edilmişlerin şerrinden BİLLAHİ sırrıyla korunulabileceğidir. Bunun sırrı “mineşşeytanirracim” lafızında yatmaktadır.

RECM = Kelime anlamı olarak taşlanmış, recmedilmiş, kovulmuş, lanetlenmiş demektir. Batını olarak “RECM” Allah’ın RAHMET ve KUDRETİN ‘den uzaklaştırılmış demektir. Bu da Allah’ın GAZAB ‘ı ile başbaşa kalan, kudreti olmayan, kendine bile faydası dokunmayan bir duruma düşmek anlamındadır. Kısacası BİLLAHİ sırrından faydalanamayan, Allah ‘tan yardım, rahmet ve güç alınamayacak bir duruma düşmek anlamına gelir. Bu, şu nedenle önemlidir. Şeytanda veya hehangi bir mahlukatta bir güç, kuvvet, kudret vehmetmek ŞİRK’tir. Bu nedenle bu konuya çok dikkat etmek gerekir. Bu konuda cinler dahil tüm halkedilenler (yaratılmışlar) içinde geçerlidir. Günümüzde sıkça görüldüğü, gibi CİN lerde güç görmekte ŞİRK olup HAKK’tan uzaklaşmak demektir. Kişi bu hataya-şirke bir kere bulaştımı devamlı olarak rahmetten uzaklaştığının farkına varamaz. ŞİRK bataklığında boğulur kalır. “Şirk en büyük zulümdür” (Lokman/13)

Bütün yaratılmışları da insan da dahil bu örneklere göre kıyaslayarak ve BİLLAHİ sırrına-irfanına ulaşarak nefsindeki ALLAH ile irtibat ile tevhid irfanı yolunda önemli mesafeler katedebilirsin.

Şeytan “Ben ondan hayırlıyım diyerek kibir ve gurur ile ENANİYET’e düşmüştür. Hakk’ın huzurunda BENLİK VEHMİ bu nedenle şeytanın tuzağına düşmektir. “Ben” denilen varlığın Allah ile varlığını Allah’ın kurallarına göre devamı esastır. Allah ile beraberliği bozan her türlü “Benlik” vehmi, arzu ve hevesi şeytanın ta kendisidir. “İmtihan Sırrı” budur. Hakk Mudill esması (düşüncede iblis, fiilde şeytan) ile insanın nefsini kontrol etmektedir. Kulluk düzeyi ve ihlas, Mudill esması kanalıyla Hakk tarafından her zaman, her yerde ve her mertebede sınanmaktadır. Mudil-şeytan adeta Hakk’ın hafiye ve ajanıdır. Hedef ihlasımızı, niyetimizi ve kulluktaki samimiyetimizi ölçmektir. Bu nedenle nefs muhasebesi her an gereklidir. İnsan nefsinde kibir, gurur, ucub, BENLİK arzu ve istekleri buluyorsa, nefsinde Mudill etkisi olduğunu düşünmeli ve hemen tedbirini almalıdır. “İmtihan Sırrı” olan Mudill etkisinden nefsini hemen temizlemelidir. Bunun yolu ise “Benlik Şirki”nden derhal kurtulmakta yatmaktadır. Nefsine arif olma yolu ile Hakk’ı tevhid yolu ile her türlü şirkten kurtulmalıdır. Bütün şirklerin temelinde ise BENLİK PUTU yatar. Varlığını Hakk’tan ayrı, her şeyide Hakk’tan ayrı görmek BENLİK ŞİRKİDİR. Efendimiz şöyle buyuruyor: “Vücudundan daha büyük bir günah olamaz”.

Benlik putunu kıracak zikir “la ene illallah ilahe illallah” zikridir. Böylece kişi benliğinin “Allah ile” devam ettiği idrakine varırki, bütün varlıkların nefislerini TEK NEFSİ’te ve TEK İLAH anlayışıyla tüm nefislerde O’nun uluhiyetini tasdik eder. Eğer kişide şeytanın bir fiili yaptıracak gücü olduğu anlayışı, vehmi varsa yine ŞİRK içindedir. Güç ve kuvvet-kudret Hakk’a aittir. Hakk’ın izni olmadan hiçbir fiil gerçekleşemez (la faile illallah). Şeytan ancak nefse vesvese verir. Mudill şeytanın fiili gerçekleştirecek bir kudreti yoktur (la havle ve la kuvvete illa billah). Şeytan vesvese verir; ameli süslü gösterir ve kul ihtiyar ve iradesi ile “iradi tercih”i yönünde hamle yapar ve Hakk kudretiyle fiili yaratır. Kuran’daki ayet bu hususu şöyle açıklıyor: “İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek. Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaad etti, bende size vaad ettim”  ama sonra caydım. ZATEN BENİM SİZE KARŞI BİR GÜCÜM YOKTU. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, sizde geldiniz. O HALDE BENİ KINAMAYIN, KENDİ NEFSİNİZİ KINAYIN. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben ÖNCEDEN BENİ ALLAH’A ORTAK KOŞMANIZIDA KABUL ETMEMİŞTİM.” Doğrusu zalimler için acı bir azab vardır” (İbrahim/22). Bu ayetle şeytanda güç vehmetmek şirktir. “Şeytanın nüfuzu ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır” (Nahl/100).

Mudil esması olarak Allah’ın bir yüzü olarak bakılması kişiyi şirkten kurtarır. Hakk’ın çeldirici ajan olarak tecellisidir. Daha önce belirtildiği gibi kişinin KULLUK VE İHLAS ölçüsünü ayarlayan mihek taşıdır. Sahte ve gerçek olanı tayin ve tespit aracıdır. Mudil esması bu nedenle imtihan sırrı olup hedefi kişiyi KEMAL’e ulaştırmaktır. Kişi hata-kusur-günah işleyip tevbe eder. “Mümin aynı delikten iki kere sokulmaz” hadisiyle, şeytanın çağırmalarına tecrübe kesbeder. Her an yeni ve mertebesine göre özellikle BENLİK ile ilgili sınavlarına hazır hale getirilir. Mudil tecellisi Hakk’ın kulunu Celal ile terbiyesidir. Eğer Mudill etkisi nefsinde görülürse “şeytan-ı natık”, Hadi etkisi görülürse “insan-ı natık” olur. Şeytanlaşmış insandan kasıt, surette insan batında (sirette) şeytan olan insandır. Şeytanın etkisinde kalmamak için nefs terbiyesi ve mücahedesi ve nefsi irfan ile tevhid eğitimi şarttır. Niyetlerimizi kontrol ederek BEN için mi, ALLAH için mi, olduğunu tayin ve tespit etmeliyiz. İslamın BEN’den BİZ’e geçiş olduğu unutulmamalıdır. Bizden kasıt “Muhammeden Resulullah” şemsiyesi altında toplanmış Hadi üzere hareket eden tüm müminlerdir.

Şeytan-Mudill insanı bir yönden BENLİK VEHMİ’ne davet ederken, bir yanda da kesrete (çokluğa) davet etmektedir. Kişiyi kesrette tutması şirkin temelidir. Cemsiz (vahdet idraksiz) fark şirktir. Bu nedenle kesrette vahdet ve vahdette kesret eğitimi ve idraki kişiyi hem amellerinde hem itikatında şirkten koruyacaktır. Kişinin ihtiyarı ve tercihi batın olup, düşüncelerini iradesi ile tayinde Kuran ve Sünnete (emir ve nehy) göre hareket etmesi zıtlar alemi olan dünyada kişiyi şeytanın davetinden koruyacaktır. Bunun için ilim ve irfan şarttır. Tevhid ise olmazsa olmazdır. Benlik şirkinden kurtulmanın yolu ENE’yi HÜVE kılmaktır ki, tevhid budur. Efendimiz “Şeytanımı Müslüman ettim” dediği hakikat budur. “Muhammeden Resullullah” şemsiyesi bu sırdır. Bu şemsiye içine giren müminler nefs-i vahid olup HADİ üzeredirler. Bir duvarın tuğlaları, bir vücudun hücreleri gibidirler. Tefrika ise hayvani ruhtadır mudil etkisi hayvani ruh üzerinden etkisini sürdürür. Bu nedenle nefs terbiyesi şarttır. Tefrika ve şirkten kurtulmanın yolu beşeri his, hayal ve vehimlerden kurtularak, İLAHİ BENLİK ile var olmaktır. Sıratı müstakim olan doğru yolda yürümek, şeytanın oturduğu BENLİK heva-heveslerin yan yollarına girmemeliyiz. Bu nedenle nefs tezkiyesi gereklidir. Nefs tezkiyesi cehalet karanlığından ilim nuruna (zulmetten nura) yolculuk olup nefsi irfan yoludur.

Bu nedenle “Nefsini tezkiye eden kurtulmuştur” (Şems/9) buyurulmuştur. Aksi için ise “Nefsini karanlıklara gömen ziyandadır” (Şems/10) buyurulmuştur nefsi mudillin tesirinden kurtarmak nefs tezkiyesidir. Mudil her esmanın hakikatine tecavüz ederek, her esmanın “GERÇEK HÜVİYETİ” ile tecellisine engel olur.

Mudillin kelime anlamı; şaşırtmak, karmaşık, güç ve çetin hale getirmektir. Yani mudil esması diğer ilahi isimlerin zuhurunu karmaşık, güç hale getirmekte, insanları çeşitli şekillerde şaşırtarak ilahi isimlerin hukukuna tecavüz etmektedir. Dolayısıyla gerçek kulluğada mani olmaktadır. Mudil esması düşüncede iblis, fiilde şeytan adını almaktadır. Nefse vesvese vererek hayal, vehim ve duygularıda kendi yönünde kullanarak insanları şaşırtmakta, fiilleri karmaşık ve güç hale getirmektedir. Bu şekilde ilahi isimlerin gerçek yüzleri, gerçek hüviyetleri ile zuhuruna engel olmaya çalışmaktadır. Mudil esmasının Allah’tan talep ettiği istihkak bu yöndedir. Diğer ilahi isimlerin gerçek hüviyetlerle zuhurunu engelleyecek o kadar çok yol ve yöntemi kişinin nefsine vesvese vererek sunmaktadır ki, kişinin iradi karar anını, dolayısıyla fiillerini ifsad etmektedir.

Mudil esmasının bu rolü imtihan sırrındandır. Bu nedenle Mudil esmasının etkisinden kurtulmanın yolu da ilimden yani Kur’an ve Sünneti Muhammedi’den geçmektedir. Kur’an ve Muhammed (sav) Hadi isminin zuhurları olduğundan, Mudil isminin etkisi yoktur. Bu nedenle şeytan rüyada Peygamber Efendimizin (sav) suretine bürünemez.

Mudil esması, telbis yolu ile Rab isminin özelliklerine ortak olmaya çalışmakta dolayısıyla şirkin kaynağı olmaktadır. Rab olan Allah’ın ilahi isimleri kanalıyla olan tecellilerinin hüviyetlerini değiştirmeye çalışarak, kişiyi şaşırtarak, ilahi isimlerin Rabbin hükümlerini ifsad ederek, adeta kendini ikinci bir rab ilan ederek şirkin kaynağını teşkil etmektedir.

Telbis: bir şeyi örterek sahte hale getirmek, ayıbını örterek iyi göstermek suret-i Haktan görünerek hile edip aldatmak, ilgili şeyin aslını bozarak birbirine karıştırıp, şaşırtmak, güç hale getirmek, bir şeyin zıddıyla ortaya çıkarmak anlamlarını taşımaktadır. Şeytanı temsil eden Mudil esması Rabbani sıfatları örtüp, şeytani özellik ve sıfatlarla fiillerin zuhura çıkması için çaba göstermektedir. Bu özelliklerle şirkin temel unsuru olmaktadır.

Mudil esmasını tanıyıp, gerçek Rabbe dönebilmemiz için konu ile ilgili ayetleri belirtelim.

“Hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır” (Nisa/76)
“Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse kuşkusuz o, apaçık hüsrana uğramıştır” (Nisa/119)
“Şeytan onlara yapmakta olduklarını çekici gösterdi” (Enam/43)

“Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size apaçık düşmandır” (Bakara/168)
“(Size o haberi getiren) ancak şeytandır. (sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun” (Ali İmran/175)
“Allah o şeytana lanet etti. Ve o da “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğimde hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğimde Allah’ın yaratışını değiştirecekler” dedi. Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o apaçık bir ziyana uğramış olur. (Nisa/119)
“Şeytan onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi aldatmadan başka bir şey değildir” (Nisa/120)
“Eğer şeytandan bir vesvese gelirse hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir” (Araf/200)
“İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: “Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaad etti, bende size vaad ettim” ama sonra caydım! Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım, sizde geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi nefsinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, nede siz beni kurtarabilirsiniz. Ben önceden beni Allah’a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.” Doğrusu zalimler için acı bir azap vardır” (İbrahim/22)
“Hepsini azdıracağım ancak içlerinde ihlaslı kulların müstesna” (Hicr/40)
“Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur(Hicr/42)
“Şeytanın nüfuzu ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır” (Nahl/100)
“Ve deki: Rabbim! Şeytanların vesvese ve kışkırtmalarından sana sığınırım” (Müminun/97)

Yukarıdaki ayetler iyice analiz ve sentez edilirse, şeytanın özellikle ihlaslı kullar başta olmak üzere insanlar üzerinde bir gücü ve nüfuzu yoktur. Güç, kuvvet ve kudret Allah’a aittir. Tek bir Rab vardır o da Allah’tır. Kişi şeytanın vesvese ve kışkırtmaları ile nefsiyle verdiği kararı yerine getirmektedir. Bu nedenle şeytan “benim sizin üzerinizde gücüm yoktur, bu nedenle beni değil nefsinizi kınayın” (İbrahim/22) diyerek bizlere Allah bu ayetle yol göstermektedir. Nefsi mülhime bölümünde şahsa gelen düşünce ve fikirlerin nasıl analiz edileceği vurgulanmıştır. Bu ayetlerle o bilgiler birleştirildiğinde ilim alınmış olacaktır. İş bu ilmi pratiğe, amele çevirmektir. Bunun ilk basamağıda şeytanın vesveseleri ve kışkırtmalarından Rabbimiz olan Allah’a sığınmak daha sonra kur’an ve Sünnet-i Muhammedi ile amel etmektir. Niyette ihlaslı olmaktır. İhlaslı niyet, ilim ve amel kişiyi Mudill esmanın etkisinden kurtaracak kişide gerçek anlamda “Rabbine dön” emrine uymuş olacaktır. Burada gösterilecek titizlik çok önemlidir.

Aslında Mudil esması bu ihlaslı titizliğe vesile olarak Rabbımız Allah’ı daha iyi tanımamıza, irfan sahibi olmamıza yardımcı olmaktadır. Mudil esmasının imtihan sırrı olmasında ki gerçekte bu noktada yatmaktadır. İlahi isimlerin gerçek yüzlerini ve hüviyetlerini dolayısıyla ilahi hüviyeti daha iyi idrak etmemize vesile olmaktadır.

Şimdi ŞEYTAN denilen varlığı ayetlerle tanıyarak yolumuza devam edelim:

“Kim onu (şeytanı) veli edinirse, şüphesiz O, onu şaşırtıp- saptırır(dalalete düşürür) ve onu çılgın ateşin azabına yöneltir” (HAC/4), “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi? dedi ki: BEN ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın” (SAD/76).

Allah’ı bilmesine rağmen O’nu örtmesi küfrüne neden oldu. Küfür, Hakk’ı ve hakikati örtmek demektir. İşte BENLİK VEHMİ ile Kim Hakk ‘ı ve hakikati kısmen veya genel olarak örtüyorsa o kafirlerden ( şeytan- iblis-mudill) olmaktadır.

İnsanların hakikatlerinin (nefsi natıka) ÖZDEBİR ve MERTEBELERCE FARKLI olan hakikatini örtüyor ve “insanlık hakikati” gereği “herhangi bir insanın” hakkını ve hukukunu çiğniyor, hakikatini örtüyorsa o şeytani bir iş yapıyor demektir. KUL VE KAMU HAKKIN ‘daki SIR budur. Allah böyle kişileri kafirler olarak tanımlamakta ve bunun nedeni olarak ta ayette BENLİK VEHMİ ve ÜSTÜNLÜK DAVASI göstermektedir.

Benlik vehminden bahseden Efendimiz “Varlığından daha büyük günah olamaz” buyurarak bu iki hususdan (BENLİK VEHMİ VE ÜSTÜNLÜK DAVASI ) kurtulmamız gerektiğini vurgulamaktadır.

Ayrıca Efendimiz “Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur;  üstünlük takvadadır” ve “Arabın arab olmayana, arab olmayanın araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük takvadadır” buyurarak bizi faziletli ve ahlaklı olmaya davet etmektedir. BENLİK VE ÜSTÜNLÜK DAVASINDA bulunanlara Hakk şöyle hitap eder:

“Kınanıp, alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. ANDOLSUN,  onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım” (ARAF/18)

Şeytan İnsanları BENLİK DAVASINA sürükler. Benlik ve üstünlük davasında onları kendi hallerine bırakarak şöyle der:

“Şeytanın durumu gibi, çünkü insana “inkar et” dedi; inkar edince de: “ Gerçek şu ki bun senden uzağım, doğrusu ben alemlerin Rabbi Allah’tan korkarım” (HAŞR/16)

Şeytana-iblise süre tanınması Mudill isminin Hakk’a ait olması ve Allah isinde batın olan bu ismin, BENLİK ve ÜSTÜNLÜK davası gidenlerde Rububiyet gereği tecelli ile zahir olarak nefsini terbiye suretiyle belirleneceğinin bildirilmesidir.

“Öyleyse sen süre tanınanlardansın” (Hicr/36-37) Süre tanınan iblis (Mudill esması) ayette: “Dedi ki: Senin izzetine adına andolsun, ben onların tümünü mutlaka azdırıp kışkırtacağım” (SAD/82) Hakk’ın izzeti adına yemin etmesi, Mudill isminin Hakk’a ait olması nedeniyledir. Mudill isminin Hakk’tan talebi belirtilen yöndedir. Hakk talebe göre istihhak ve mazhar verir.

Bu nedenle BENLİK VE ÜSTÜNLÜK DAVASI güdenler “Mudill” tecellisi ile Rububiyet ve Uluhiyet şemsiyesi içine girerler. Allah bu tecelli içine girenleri ise şöyle uyarıyor: “Şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vadetmez” (İsra/64) Sonra gerçek iman sahibi olanları ayırarak şöyle buyuruyor: “Gerçek şu ki iman edenler ve Rabbine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir gücü yoktur” (Nahl/89)

İşte BİLLAHİ SIRRI ile İMAN ile HAKK’a sığınanların korunduğunu ifade eden NET bir ayet Şeytan –Mudill tecellisi Hakk’ın İMTİHAN-DENEME SIRRI olup Tevhid (Nefse arif olma ) ve ŞİRK (benlik vehmi) içindeki kişileri ayırmasıdır. Bunu belirtilen ayette: “Şeytanın bu tür katıp bırakmaları kalplerinde hastalık olanlara ve kalpleri her türlü duyarlılıktan(ihlastan) yoksun bulunanlara Allah ‘ın bir deneme kılması içindir. Şüphesiz zalimler (nefsine zulmedenler) uzak bir ayrılık içindedirler” (HAC/53) . İmtihanı ve denemeyi geçenin İMANI ve YAKINI artar. Her konuda yaşam boyunca imtihan ve denemeler devam eder. Arifibillah Zekiye Güren Şamiye Annem şöyle derdi: “Adama mah diye vermezler”. Önce deneme ve imtihan, sonra derece ve makam verilir. Çocuğumuza da bir değer emanet edeceğimizde de, onun kıymetini bilip bilemeyeceğini denemek için imtihan ederiz.

Burada dikkat edilecek husus, ŞEYTANIN ALLAH’ın RAHMETİNDEN VE KUDRET TECELLİSİNDEN uzaklaştırılmış olmasıdır. Kısaca şeytanın bir gücü ve kudreti yoktur:  Bunu belirten ayette şöyle buyuruluyor: “Şeytan emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi : “Muhakkak ki Allah, size “HAK olan vaadini” vaad etti. Ve bende size vaad ettim. Fakat ben vaadimden döndüm. Ve BEN, SİZİN ÜZERİNİZDE BİR GÜCE( sultanlığa) ve KUDRETE SAHİP DEĞİLİM. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın. NEFSİNİZİ kınayın ve ben sizin yardımcınız değilim. Sizde benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni Allah’a artık (şirk) koşmanızı daha öncede kabul etmemiştim. Muhakkak zalimlere (nefsine zulmedenlere ) acı azap vardır” (İbrahim/22). Halbuki Allah Elest Meclisinde tüm kullarından, onları HANİF (tevhid ehli) olarak yaratarak, söz –ahd-misak almıştır. HER İNSAN bu nedenle HADİ üzerine programlanmıştır. Bunu belirten ayette: “Ey Ademoğulları! Ben sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair AHD almadım mı? Muhakkak şeytan size apaçık bir düşmandır” (Yasin/60)

KUTSİ HADİS= “Bütün kullarımı hanifler olarak yarattım. Sonra şeytan onları hilelerle dinlerinden uzaklaştırdı. Bana başkasını ortak koşmalarını (şirk) emretti.” Şirkin temel nedeni BENLİK VEHMİ ve ÜSTÜNLÜK DAVASI dır.  Şirkten kurtulmanın yolu ise şöyle buyuruyor: “İblis, Rabbim! Beni Hak’tan uzaklaştırmana (ugviyenne) karşılık, and olsun ki yeryüzünde kötülüklere onlara güzel göstereceğim. İçlerinde İHLASLI KULLARIN hariç, hepsini azdıracağım (Hakk’tan uzaklaştıracağım) “Ugviyenne“ (ayette geçen) kelime manası, Azmak, Hak’tan sapmak, Hakk’tan uzaklaşmak manasındadır.

Ayette iblis’in “Rabbim” demesi Mudill tecellisi olup Rububiyetin bir esması olduğunu ve ZATA muhtaç olduğunun ifadesidir. Daha önceki bir ayette de “Senin izzetine and olsun ki” derkende bu hususu açıklamaktadır.  “Senin izzetine (kudretine) and olsun ki, içlerinden İHLASLI KULLARIN hariç, elbette onların hepsinin azdıracağım (ugviyennehum) (SAD/82-83)

İşte “ İblis- Şeytan- Mudill tecellisi dünyada ki “İHLAS SINAVI “ dır. Hakk’a karşı İMAN terazisidir. İMAN-I BİLLAH olarak, BİLLAHİ ve HU SIRRI ile İMAN edip, ihlaslı niyet ve amelde bulunanlar bu sınavdan geçerek AbduHU sırrına ulaşabilirler “Kullarım arasına gir. Cennetime dahil ol” Fecr/27-30 sırrına ulaşırlar.

Mudill etkisinde olanlar ehl-i dalalet olup şirk ehlidirler. Şirk dalalettir

Dalalet: Hakk’tan sapma, sapıklık, yanlış yolda gitme anlamındadır. “Kim imanla küfrü değiştirirse,     şüphesiz dosdoğru yoldan sapmış olur (dallin)“ (Bakara/108). Küfür, hakkı ve hakikati (herhangi olay veya gerçekte) kısmen veya genel olarak örtmektir. Mudill tecellisi suret-i Hakk’tan da görünerek bunu teşvik eder. Bu nedenle Efendimiz hadiste “Her bidat dalalettir” buyurmuştur. Dalalet şirk, şirk dalalettir. “Allah ‘a şirk koşan kimse şüphesiz derin bir dalalete düşmüştür“ (NİSA/116), “Şirk en büyük zulümdür” (Lokman/13), Şirke ve dalalete düşenleri ise Allah şöyle tanımlıyor: “Onlar hayvan gibidirler, hatta daha da sapıktırlar (edallu=dalalet)“ (Furkan/44), “Dalalete (sapkınlığa) düşüyorsunuz diye, Allah size açıklıyor Allah her şeyi bilendir.” (NİSA/176 )

Mudill esması Hakk’a ait olduğundan ve her kişinin nefsindeki malum bilgiyi (benlik vehmi ve üstünlük davası) bildiğinden, onları uyarmaktadır. Her şeyi BİLDİĞİNİ bildirerek onları gerçek İMAN’a davet etmektedir. Zira “İMAN nerede olursan ol, Allah ‘ın seninle olduğunu bilmendir” buyurur Hz.Resul (sav). “Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse apaçık sapıklığa (dalalete) düşmüş olur” (Ahzab/36), Allah ve Resulü ise bizi BİLLAHİ VE HU SIRRI ile İMANA davet etmektedir (Amentü BİHİ- Amentü BİLLAHİ)

Hemen nefsimizi muhasebe edip böyle bir imana sahip olup olmadığımızı tahkik ve tetkik etmeliyiz. “Şeytan onları derin bir sapıklıkla (dalalet) saptırmak ister“ (NİSA/60). İşte bu nedenle, anlatılan bilgiler ANALİZ- SENTEZ edilerek BİLLAHİ ve HU SIRRI İLE İNAN ile şeytanın bir gücü olmadığının idraki ile HAKK ile SAĞLIKLI (İHLAS) bir irtibat kurmalıyız.

ŞEYTANIN, NEFSİMİZDEKİ BENLİK VEHMİ PUTU, ÜSTÜNLÜK DAVASI (tali-değişen-farklı putlar=para-makam-kadın-evlat-arzular-hevesler vb) olduğunu fark ederek bir an önce dalalet ve şirkten kurtulmalıyız. Bunun yolu “Nefsine arif olan Rabbine arif olur“ hadisinden ve MUTLAK TEVHİD EĞİTİMİ (Hüviyet, Uluhiyet ve Rububiyet Tevhidi) almaktan geçmektedir.

İhlaslı ve ilimle yapılan az amel, cahilce yapılan çok amelden hem hayırlı hem kişiyi kendine ve Rabbine arif kılar.

MUTLAK TEVHİD= VAHDETİ VÜCD ŞUHUDU hakikatine ulaşan arifibillahın istiazesi Efendimiz şu hadisinde belirtilmiştir: ”EUZU KE MİNKE“ “Senden Seninle Sana Sığınırım” Başkası yoktur ki sığınılsın. “Şehidallahu ennehu la ilahe illa hüve” ayetinin hükmü de budur. Bu belirtilen TEVHİD İSTİAZESİ Hüviyet tevhidini kavsar. Buna uluhiyet ve Rububiyeti katarak söz konusu İSTİAZE şöyle ifade edilir: “ALLAHÜMME EUZU KE MİNKE“  Bu ifade de “ ALLAH“ lafzı “CEMİ ESMA VE SIFATI CAMİ ZATI ULUHİYETİ“ ve birimsel nefislerde tecellisi ile de Rububiyeti kapsar. “MİM” ise “MUHAMMEDİ SIĞINMA” yı ifade eder. Böylece ABD, bu istiaze (sığınma-korunma ) talebi ile tam tevhid ve tüm taayyün ve tecelli mertebelerinde HAKK’ın EMİNİ=Muhammedül Emin. Olur. Eğer bu irfana sahip ise, bu irfanla amel ediyor ve hayat namazını daim bu irfanla kılıyorsa. İşte “Allah ‘ın velilerine korku ve hüzün yoktur” ayeti bu EMİN=MÜMİN kulları vasfeder. Böyle bir MÜMİN için Efendimiz  “Müminin kalbi beytullah, arşullah, hazinetullah ve miratullah’tır.“ buyurmuştur. İşte böyle bir gönlü kırmak beytullahı yıkmak demektir. Yunus’un: “iki cihan bedbahttı, kim gönül kırar ise” dediği gönüldür.





önceki sayfa               sonraki sayfa



Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam393
Toplam Ziyaret888185
Hava Durumu
Saat
Takvim