ZAHİRPEREST-SURETPEREST-PUTPEREST VE ŞİRK İLE İLİŞKİSİ
Hakk Zati Nefsi Hüviyetini şöyle tanımlıyor: “Hüvel evveli vel ahiri vezzahiri vel batın” (Hadid/3) (O ilahi hüviyetiyle evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır).
Kuran’da insanları, TEK NEFİSTEN (Nefsin Vahideten) halk ettiğini ve TEK NEFİSTEN kast ise “Hakikati Nefs” olup Künhü Zat=la taayyün mertebesindeki NEFS HAKİKATİ olup, bir mertebe nüzul-tecelli- zuhur Taayyünü Evvel mertebesi olup Hakikat-i İnsaniye (Muhammedi) mertebesidir.
Bu mertebe NEFS HAKİKATİ; NEFSİ MUHAMMEDİ ve NEFSİ NATIKA adını olur. ZATİ NEFS mertebesidir. Kudsi Hadiste; Hakikat-i İnsaniye mertebesi “Adem” olarak adlandırılarak “Adem” ‘i kendi suretimde halkettim” ve “Adem’i Rahman suretinde halkettim” buyurulmaktadır. Kendi suretimde derken ZATİ NEFSİ (Hakikat-i Nefis zuhuru) ve NEFSİ NATİKA kastedilmektedir. HÜVE HÜVE mazharı olup ZATA MİRATULLAH ‘tır. Rahman suretinde derken batın O’nun NEFSİNİN taşıdığı isim ve sıfatlarıdır.
Hakikat-i İnsaniye (KAMİL İNSAN) işte “ADEM” vasfıyla söz konusu tüm bu itibarları taşıyan ferd-i KAMİL İNSANDIR. Kamil İnsan olmak için zahirin (suretin) ve batının (nefsin) tezkiye olması mutlak surette gereklidir.
Efendimiz “Her ayetin zahiri, batını, haddi ve matla-ı vardır” hadisiyle, söz konusu ayeti (Hadid/3) izah eden bir pencere açmıştır. Zira alemdeki her mevcud (şey-eşya) Allah’ın birer ayetidir. Bugün biliyoruz ki; her maddenin= örneğin insan vücudu=zahiri vardır. Vücudun, batınına girince örneğin batında karaciğer vardır. Karaciğerin batınında hücreler, hücrelerin batınında mitokondriler vb.organel, mitokondrilerin batınında muhtelif enzimler, onların batınında ATP…, onların batınında ATOMLAR, atomların batınında … ve enerji –fotonlar…..vb vardır. Zahirperest sadece zahire bakan ve suretle kalan ve batından cahil olduğundan, onları bilmeyen veya reddeden kişidir. İşte Efendimiz batına yönelmemiz için bizlere şu duayı tavsiye etmiştir: “Allah’ım Bana eşyanın hakikatini göster” zira eşya zahir-mecaz; batın ise onun hakikatidir. Mevlana Hz.leri: “Mecaz, hakikate köprüdür” buyurarak zahirin, batına ulaşmak için bir köprü-vesile- olduğunu ifade etmektedir. Benzer ifade “Kuranın dalları, fenleri, zahiri ve batını vardır” buyurularak O’nun batını sırlarının araştırılması tavsiye edilmiştir. Ayrıca yine hadiste : “İlim ikidir: Biri kalpte sabit olan manevi ilimdir ki asıl faydalı olan ilim budur. Diğeri de dilde kalan zahiri ilimdir. Bu da Allah ‘ın kullarına karşı delil olarak kullandığı ilimdir” buyurularak insanlar hem zahiri hem batını-manevi ilimlere davet edilmektedir.
“İlim kadın ve erkek her müslümana FARZ dır” ve “İlim talep etmek ibadettir” buyurularak zahiri ve batıni ilimler eğitimi FARZ kılınmıştır. Ayrıca Lokman/20 ayetinde “zahir ve batın nimet “ buyurulmuş ve Enam 120 ve 151 ayetlerinde “zahir ve batın günahtan” bahsedilerek; hem nimetlerin hem günahların kamil manada idraki için zahir ve batının bilinmesinin şart olduğu belirtilmiştir. Hz. Ali Efendimiz “Kuran‘ın zahiri kullarına emredilen ameldir, batını ise gizli ilimdir” buyurmuş ve Efendimiz bu konuyu daha da açarak ; “İlmiyle amel edene Allah bilmediğini öğretir. İlmine varis kılar” diyerek batın ilminin “Marifetullah” için şart olduğunu ve bu ilimle amel edildiğinde Hakk’a vuslatın gerçekleşebileceğine işaret etmektedir. Bu konuyu şu hadisiyle daha da açmaktadır: “Öyle ilimler vardır ki gizli hazine gibidir. Onu ancak Allah’ı yakinen tanıyan marifet ehli alimler bilir. Onlar bu ilimlerden bahsettiklerinde onu ancak, yüce ALLAH ‘tan gafil kimseler inkar eder” buyurarak batını ilmi reddedenlerin GAFİL olduğunu belirtmektedir. Kuran’da da Kuran için “O’na ancak Tahir olanlar dokunabilir” (Vakıa/79) denmiştir.
Zahir abdest (taharet) ile Kuran’ın zahiri manalarına, batın abdest (taharet) ile de Batıni mana-ilimlere ulaşılabilir. Allah ‘ın 32 ve 54 FARZ içinde yer alan bu emirlerin Batıni manaları söz konusu makalede belirtilmiştir. Şimdi zahirde görülen bazı hususların BATINI manalarına değinmek istiyorum: Efendimiz: “Mecusilere muhalefet edin; sakallarınızı uzatın, bıyıklarınızı kesin” buyurmuştur. Mecusiler müşriklerdir. Yani şirk içinde olanlardır. Şirk, tevhidin zıddıdır. Efendimiz bu hadis ile mümin erkeklere zahiren sakal-bıyık emri verirken Tevhid ehli olmalarını ve sıratım müstekim üzere olmayı öğütlemekte Kamil insan olmanın sırrının TEVHİD EHLİ olmaktan geçtiğini belirtmektedir. Şu hadis bu görüşün ifadesidir: Amentü BİLLAHİ ve sümmestekim” “ Billahi sırrıyla iman et ve dosdoğru ol”
Aynı ifadeyi SARIK-TAÇ içinde kullanarak = “Şüphesiz bizimle müşrikler arasındaki fark, takkeler üzerindeki sarıklardır”, “Şüphesiz sarık İslam’ın simasıdır. Müslümanlar ile müşrikler arasındaki engeldir.” Burada da müşrik (ŞİRK EHLİ) ve Müslüman (tevhid ehli) ayırımı için tavsiye edilmiştir. HIRKA ve Cübbede; Hakk’ın isim ve sıfatlarını temsil eden KAMİL İNSAN olarak TEVHİD EHLİ ve MÜSLÜMAN olunduğunun simgesel-zahiri ifadesi olarak tavsiye edilmiştir.
Zahirde giyilen bu kisveler, söz konusu kişinin nefsinde batını olarak söz ettiğimiz TEVHİD ve MÜSLÜMAN KİMLİĞİNİ taşıyorsa zahir ve batın bütünlüğü için KEMAL demektir.
Eğer sureten-zahire bu kisveleri giyip, batının TEVHİD EHLİ ve MÜSLÜMAN değilse, o kişi, iddia sahibidir. Her iddia ispat gerekir. İspatı fillerinde görülür. “Müslüman elinden, dilinden (uzuvlarından) HERKESİN emin olduğu kişidir” buyuran Hz. Resul, bize böyle bir iddiada bulunan kişinin HERKESİ kucaklaması gerektiğini; ayırıcı-bölücü kışkırtıcı vb. vasfının olmaması gerektiğini yani kısaca ne kendi nefsine, ne de başkalarının nefsine zulüm etmemesi gerekir. Bu hem Müslüman hem tevhid ehli olmanın en önemli göstergesidir. HAKİKAT-İ NEFSE ZULÜM-GÜNAH-BENLİK ŞİRKİ makalemizde ayrıntılı bilgi vardır.
İşte böyle zahir ve batın bütünlüğü olmayıp zahiri Müslüman-tevhid kisvesi içinde olup batını şirkte olanlar ve onarla uyanlar ve tanıyanlarda şirke bulaşıp “zahirperest-suretperest dolayısıyla putperest” olurlar. Küfür, hakikati örtmektir. Hakk’ı sadece zahirde görmek, batında aramamak, batındaki Hakk’ı örtmek olup küfürdür. Bu da kişiyi zahirperest-suretperest-putperest yapar. Aynı husus TESETTÜR ve SETRİ AVRET konusunda da söz konusudur. Bu iki konunun batını hakikatlerini “İslamda Kadın ve Tesettür Hakikati“ makalemizde ayrıntılı olarak açıkladık. Konu ile ilgili bilgi o makaleden alınabilir.
İşte zahir ve batın bütünlüğü KEMAL olup bu bütünlüğün bozulması NAKIS İNSAN temsilidir. Ehlullah bu konuları şöyle açıklamıştır:
-Dervişlik olsaydı taç ile hırka
Biz de alırdık otuza kırka.
-Dervişlik dedikleri; taç ile hırka değil
Gönlü derviş eyleyen, Hırkaya muhtaç değil
Hırkanın ne suçu var; sen yoluna varmazsan
Vargıl yolunca yürü, Er yolu kalmaç değil,
YUNUS EMRE
-Suret gözetme; can içeri cana bak
Bak ne yazmış; defteri Rahmana bak.
-ÖZÜN, SÖZÜN BİR olsun. Zahirin batının BİR
-Aynası işitir kişinin, lafa (surete) bakılmaz.
-Ya göründüğün gibi ol; ya olduğun gibi görün
-Nice insanlar gördüm üstünde elbise yok;
-Nice elbiseler gördüm içinde insan yok
Efendimiz “Allah suretlerinize ve dış görünüşünüze bakmaz; kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurarak suretten geçip batını tezkiye etmemizi ve batını tezkiyenin TEMEL olduğunu ifade etmektedir.
BATINI TEZKİYE İHLAS SINAVIDIR. Sadece zahirde kalıp, batını dikkate almamak ise riyadır. RİYA şöyle tanımlanıyor:
Beğenilme ve takdir edime duygusu insanda benlik duygusundadır. Benliği (NEFSİ) Allah’a beğendirme İHLAS, başkalarına beğendirme duygusu RİYA ‘dır.
Riya; ibadetlerde, davranışlarda samimiyeti kirletmenin (necaset) adıdır. Riya kişinin BATININI ihmal edip zahirini süslemesi ve batınından farklı görünme arzusu ile itibar ve halkın saygısını kazanma tutkusudur. Hevayı ilah edinmektir. Riyanın en güçlü göstergesi övülmekten hoşlanmak; yerilmekten incinmektir. Bu da BENLİK VEHMİ ve ŞİRKİ ‘dir. Kalpte (Nefiste) kök salan riyanın kaynağı, kalpte İHLAS’ın olmamasıdır. Bu nedenle RİYA, dalalete ve şirke neden olur. Hadiste “AZ RİYA bile ŞİRKTİR” buyurulmuştur. “Sizin için korktuklarımın en korkuncu gizli şirktir” buyuran Efendimize Sahabeler :” Gizli şirk nedir” dediler. Efendimiz “RİYA” buyurdular.
Bu nedenle zahirperest, suretperest olanlar aynı zamanda putperest şirk ehlidir. “ŞİRK VE ŞİRK MERTEBELERİ “ makalemizde ayrıntılı bilgi vardır. Bu gibi kişiler, zahiren İslami kisveyi temsil ettiklerini iddia ettikleri için, bunlardan çıkan olumsuz davranışlar için şöyle buyurulmuştur : “Bizi aldatan bizden değildir” ve “Kötü örnek, örnek olmaz”. Aynı konuda Ehlullah; “Taş atan bizden, taş attıran Bizden değildir” buyurmuştur.
“La ilahe illallah dünya çıkarlarını dinleri üzerine tercih etmedikleri müddetçe, kulları Allah’ın gazabından korur. Dünya çıkarını dinleri üzerine tercih edip “ la ilahe illallah” denirse; bu kendilerine geri çevrilir ve Allah “yalan söylüyorsun” der Hz. Muhammed (SAV)
“Kim kendisini fuhşiyattan ve münkerden alıkoyamayan, doğruya yöneltmeyen bir namaz kılarsa, bu onu Allah ‘a yaklaştırması şöyle dursun; O’ndan daha da uzaklaştırır” Hz. Muhammed (SAV)
NAMAZ, tüm ibadetlerini temsili olduğundan, ibadetler kişiyi- nefsini tezkiye etmiyor ise acilen tedbir almak ve zahirperestlik –suretperestlikten- ŞİRK’ten kurtulmanın yolunu seçmelidir. Bunun yolu NEFSİ İRFAN YOLU VE TEVHİD EĞİTİMDİR. Efendimiz: “İlim öğrenmek, kadın ve erkek her müslümana FARZ dır”, “İlim talep etmek, ibadettir”, “İlim talep etmek, Allah katında, namaz, oruç, hac ve Allah yolunda savaşmaktan efdaldır” buyurarak bize NUR YOLU’nu hedef olarak göstermektedir.
“Müminler ırzlarını-namuslarını korusunlar” ayetinin sadece zahirini ele alanlar bugünlerde “cinsel namus” olgusu ile “İNSAN” öldürmekte veya yaralamaktadır.
“Müslümanların canları, malları ve namusları diğerine haramdır” hakikati gereği ve “İNSAN ÖLDÜRMEK” büyük günah olması nedeniyle günah-günahı doğurmaktadır. Batını olarak NAMUS, İNSANLIK ONURUNU =Hakikat-i Nefsi korumaktır. Zira İNSAN; Hakk’ ve O’nun isim ve sıfatlarının temsilcisi ve tafsil edicisidir. İşte NEFSE ZULÜM’e yol açan her şey “İNSANLIK NAMUSUNA ve NURA“ vurulan darbedir. Bu mana ile bakıldığında, nefse arif olmanın ne denli önemli olduğu açıktır. Sadece zahirde ve hatta zahirin cinsel tarafında kalmak; batından cahil kalmak, kişiyi zahirperest- suretperest yaparak kişinin nefsini NUR’dan Zulmete çevirir. Kadına ve çocuğa şiddet ve her insanın hakkına bir şekilde tecavüz edilmesi “İNSANLIK NAMUSUNA” el, dil ve belini uzatmaktır. İşte bu nedenle ehlullah: “Eline, diline, beline sahip çık” buyurmuşlardır. ZAHİR BATININ HEM AYNASI HEM PERDESİDİR. Batındakiler, zahire ve fiile yansır. Bu hakikati Efendimiz “Kab, içindekini sızdırır“ hadisiyle açmıştır. BATINDA OLMAYAN BİR VASFIN, zahiren temsili İDDİADIR. İspatı istenir. İspatı içinde kişi İHLAS SINAVINA tabi tutulur. Farkında olursa ne ala. İspat edemezse BENLİK ile kalır.
Efendimiz bu hususa şu hadisiyle ışık tutmuştur : “Ümmetimin kötüleri dini ile övünen, ameliyle gösteriş yapan, elindeki delillerle herkesle çekişen kişidir. Az riya bile şirk sayılır”. “Kötü örnek, örnek olmaz” buyurarakta Benlik Vehmi ile tebliğ ve irşad olamayacağına işaret buyurmuşlardır. Ayrıca şöyle buyuruyor:
“Kibirlenmekten kaçının. Kul kibre devam ederse nihayet Allah şöyle buyurur: “Bu kulumu zalimlerden yazın”. Kibirden (benlik vehmi şirki) kurtuluş yolunu şöyle açıklıyor:
“Evet Ben onun (Kuranın) batınını okuyorum. Siz ise zahirini (dışını) okuyorsunuz” buyurdu:
Ashab: “İçin dıştan farkı nedir? Diye sordular: Allah Resulü “Ben onu, anlamını düşünerek okuyup içindekiyle amel ediyorum. Siz ise okuyorsunuz ve düşünmeden okuyorsunuz” buyurdu. “Dininde muhlis ol ki, amelin azı böylece sana yeter“ ve “Allah için amellerinizi ihlaslı yapın. Çünkü Allah ancak kendisine ihlasla yapılan amelleri kabul eder” buyurarak şirkten tevhide, riyadan ihlasa davet etmiştir. Riya-şirk içinde olanları uyararak; “Kim gaflet içinde, riya yaparak namaz kılarsa şirk etmiş olur. Kim gösteriş yaparak oruç tutarsa şirk etmiş olur. Kim gösteriş yaparak sadaka verirse şirk etmiş olur” buyurarak bizleri İHLASLA AMEL işlemeye davet etmiştir. Şu hadisiyle de şu çok önemli nasihatını yapmıştır. “Benden Kuran’a uygun olan bir şey naklettiğiniz zaman onurla amel edin”. Kuran’da ilmiyle amil olmayanlara “ Kitap yüklü eşekler” diyerek bu vasıflardan kurtulmayı öğütlemektedir.