ATALARIN DİNİ=ZANNİ DİN ANLAYIŞI VE ŞİRK
Efendimiz “Her doğan, İslam fıtratı üzerine doğar. Sonra, anne-babası (çevresi) onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar” buyurulmaktadır. İşte burada “FITRAT” kelimesi anahtar kelimedir. “Fatırıssemavatıvel ardı” (Fatır/1) ayeti ve “Allah nurussemavatıvelard” (NUR/35) ayetleri ile FITRAT’ın ALLAH’ın NURU üzerine olmak olduğu anlaşılır. Nefsi natıka, doğuşta bu NUR ve KURAN sırrı ile her doğan çocukta oluşu FITRAT demektir. Rum süresinde şöyle buyrulur:
“(Habibim! O halde Sen yüzünü (nefsi zatını) vechini bir muvahhid olarak dine yönelt. Allah’ın insanları yaratmasında esas aldığı o fıtrata uygun hareket et” (Rum /30). İşte bu fıtrat TEVHİD DİNİ İSLAMDIR. Tevhid sırrından uzaklaşılması hem fıtrattan hem “Allah indindeki DİN İSLAMdır” dan “ uzaklaşmak ve karanlık ve cehalete, zulmete- ŞİRKE düşmek demektir. Kuran’da TEVHİD sırrı HANİF DİN olarak tanımlanmaktadır. Ve Efendimiz “Ben hanif din üzerine gönderildim” buyurarak TEVHİD’in İSLAM dinin temeli olduğunu vurgulamıştır. Zaten İslamın temelinde de Kelime-i Tevhid ve Şehadet vardır. Kuran’da İbrahim (as) dilinden: “Ben vechimi (nefsimi – yüzümü – zatımı) HANİF olarak yeri ve semaları yaratan ALLAH’ın ZATINA döndürdüm. Ben müşriklerden değilim” (ENAM/79) buyurulmuştur.
“İbrahim hanif bir Müslümandı, müşriklerden olmadı” (Ali İmran/67) buyurularak İslamın DİN olarak ezelden beri HANİF (TEVHİD DİNİ ) olduğu ve şirki yasakladığı açıktır. İşte “İslam fıtratında doğar” ve sonra anne- babası (çevre) onu ŞİRK içine (Hristiyan- Yahudi- Mecusi) düşürür buyurması bu hakikate binaendir. İşte Kuran bu hakikate “ATALARIN DİNİ” “BABALARINIZIN DİNİ” kavramı getirerek, fıtrattan (Tevhidden) uzaklaşarak ŞİRK BATAKLIĞINA düşen toplumları uyararak tekrar TEVHİD hakikatine davet etmektedir. Efendimizin dilinden Hakk:
“Deki: Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor, hala Müslüman olmayacakmısınız” (Enbiya/108)
“Muhakkak bil ki “ LA İLAHE İLLALLAH” (Muhammed/19)
İşte Kuran, İslam Dini adı altında tüm insanlığı ezelden ebede kadar TEVHİD’ e davet etmektedir. Bugün de bu davet halen devam etmektedir. İslam aleminin ve insanlığın bugünkü temel sorunu da, manevi hastalığı da Kuran’ın ve Muhammed’in ALLAH ve TEK İLAH anlayışından sapması ve “Ataların dini” ve “İLAH” ‘ı “ olan “ ZANNI-HAYALİ-NEFSİ İLAH ve DİN” anlayışında saplanıp kalmasıdır. Teşhis doğru olursa TEDAVİ gerçekleşir. Yoksa palyatif- geçici tedbirler ile tedavi gerçekleşmez.
Bugün İslam aleminde kanser gibi hızla yayılan, hem kendi nefsini ve hem de toplumları kanserleştiren manevi hastalık ŞİRK’tir. Kaynağıda Kuran’ın “tagut” olarak bahsettiği “ zanni-hayali-nefsi ilah (put) “ anlayışı ve bu ilah (put)anlayışlarının türettiği “ ZANNİ –NEFSİ DİN” anlayışının yaygınlaşmasıdır. “ZANNİ-NEFSİ İLAH” anlayışına “ALLAH “ ismi verilmesi; “ZANNİ-NEFSİ DİN “ anlayışına “ İSLAM” denmesi nedeniyle “sorun-hastalık” teşhis edilememelikte ve ŞİRK’in tanısı konulamamakta bu nedenle TEVHİD SIRRI tatbik ile tedavi yapılamamaktadır. Bu dediklerimizi Kuran’dan ayetlerle delillendirirsek:
“Onlara “Allah ‘ın indirdiğine uyun“ dendiği vakit de; “Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız” dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler demi onlara uyacaklar?” (Bakara/170) buyurularak toplumdaki ZANNİ DİN anlayışının AKIL ile sorgulanması ve ALLAH’a (Uluhiyet Zatı Tasdik’e) davet edilmektedir. Her insan ve toplum. Benzer ayette:
“Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve peygambere gelin” dendiği zaman” “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey bize yeter” derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kimseler olsa da mı” (Maide/104) diyerek; hem Uluhiyet (La ilahe illallah) hem peygambere (Muhammeden Resulllah) idrakine davet vardır. Ayet bunların TEVHİD yolu ve doğru yol olduğunu ve bunun ancak İLİM ile gerçekleşebileceğini ve ilim ve irfan olmadan “ataların din ve ilah anlayışının“ yetmeyeceğini bize bildirerek İKRA=OKU emriyle hepimizi “gerçek ALLAH ve DİN“ anlayışına davet etmektedir.
“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: “Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah emretti” derler. De ki : “Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğimiz şeyleri söylüyorsunuz ?“ (ARAF/28)
İşte burada kötülükten kasıt temelinde ŞİRK olan tüm günahlardır. Ve bu anlayış ki kişiler ve toplumlar “nefislerindeki ZANNİ İLAH ‘a ALLAH adını“ vererek bunu meşrulaştırma yoluna girdiklerini ayet açık bir şekilde açıklamaktadır. Ayetin sonunda “ALLAH’a olan irfani anlayışlarının“ eksik ve yanlış olduğu vurgulanarak, her birey ve toplum “nefsi-zanni ilah ve din” anlayışından “Kuran’ın Allah’ına“ ve “Uluhiyeti Zatı” anlamaya davet edilmektedir. İşte bu konuda şu ayet bizi uyarmaktadır: “Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerinin arzularına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.“ (Necm/23)
İşte Hakk bizi “zanni-nefsi ilah ve din” şirkinden, tevhid DİNİ islama bu şekilde davet etmekte ve yolun Uluhiyet hakikatini anlamaktan ve Resulüne hakiki mana da tabi olmaktan geçtiğini ifade etmektedir. “Zanni-nefsi ilah” a “ALLAH“ isminin verilmesi kişiyi kurtarmaz.
Zira şu ayet açıkça bizleri bu konuda uyarmaktadır ve irfan ve akıl ile KURAN ALLAHI’NA ve Uluhiyeti ve Rububiyeti idrake bizleri davet etmektedir: “Hani o kavmine,”Siz Allah’tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizinde Rabbiniz, daha önce ki atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı bırakıp da “BA’LE (Ba’l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?” dedi.” (SAFFAT/126)
İşte kişinlerin nefislerindeki “zanni-hayali ilah” anlayışı onların “BATINI” PUTLARIDIR. Bu puta “Allah” isminin verilmesi o putu meşru kılmaz. Hakk’ı o suret ve anlayışta sınırlandığı için yine küfürdür ve yine ŞİRK’tir. Bu nedenle ayetin başında bizi nasıl bir RAB ve nasıl bir Allah anlayışına davet ettiğini ifade etmektedir.
Bu konuda ayrıntılı bilgi “ZANNİ İLAH” ,”TAGUT” “Uluhiyet-Rububiyet Tevhidi” ve “Şirk ve Şirk mertebeleri“ makalelerimizde verilmiştir.
İşte bu ”zanni-nefsi ilahlar” konusunda Allah, İbrahim (as) dilinden bizleri düşünmeye davet etmektedir: “İbrahim dedi ki: “İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı düşündünüz mü?” (Şuara/76), “Onlar bu sözü (Kuran’ı) düşünmezler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişte atalarına gelmeyen bir şey mi geldi” (Müminun/68)
Yine düşünüp “Zanni nefsi hayali ilah” anlayış şirkinden kurtulup TEVHİD SIRRINA ermemiz için bizleri şöyle uyarıyor: “Sizin Allah’ı bırakıp da o taptıklarınızın, sizin ve atalarınızın uydurduğu bir takım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah’a aittir. O, size, kendisinden başkasını ilah edinmemenizi emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler“ (Yusuf /40)
İşte “zanni- hayali-nefsi ilahlara“ isimler vermemiz, üstelik “ALLAH” ismini vermemizin dahi bizleri şirkten kurtarmayacağı açıkça bildirilmiştir. HAkk bizi “LA İLAHE İLLALLAH“ ile emredilen “İLAHINIZ TEK BİR İLAH OLAN ALLAH’tır” ifadesi ile Uluhiyet Tevhidini idrake ve “KURAN-MUHAMMEDİ ALLAH İDRAKİ“ ne bizleri davet etmektedir.
“Zanni-nefsi ilahlar” ile “Zanni –nefsi din” anlayışı geliştiğinden ve herkesin ilahi farklı olduğundan Hakk bizleri şöyle uyarmaktadır: “Bu hususta ne kendilerinin, ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan söz ne büyük bir iftiradır. Onlar, yalandan başka bir şey söylemiyorlar” (Kehf/5)
“İbrahim : “And olsun ki sizlerde, atalarınızda apaçık bir dalalet içindesiniz” dedi” (Enbiya/54), “Onlar: Biz Atalarımızı bunlara tapar bulduk“ dediler” (Enbiya/53) buyurarak ve bu durumda olanları HAK DİNE davet için şöyle uyarıyor:
“Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim, Allah‘a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur. Fakat insanları çoğu şükretmezler” (Yusuf/28) buyurarak bizleri HANİF (TEVHİD) DİN İSLAMA ve MÜSLÜMAN olmaya davet etmektedir.
“Zanni- hayali- nefsi İLAH” şirkinden, TEK İLAHA ve Müslüman olmaya bizleri davet eden Hz. Resul ise şöyle buyuruyor: “Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyediliyor; hala Müslüman olmayacak mısınız” (Enbiya/108)
İşte Müslüman olabilmenin ŞARTI, zanni-nefsi-ilahları=putları terkedip “TEVHİD SIRRINA“ ermek ile mümkündür. Bunun yolu da hem hüviyeti- Zat, hem Uluhiyeti Zat ve Rububiyeti Zatını irfan yolu ile –İLİM FARZ –idrak ve müşahadeden geçmektedir. Şu ayetler HAKK’ın bizi TEVHİD hakikatine ezelden ebede kadar TEVHİD ve İSLAMA davet ettiğinin açık delilleridir: “Yoksa sizde olaya şahit mi oldunuz; Yakub’a ölüm hali gelip çattığı zaman, oğullarına : “Benden sonra neye ibadet edeceksiniz? Dediği zaman, oğulları, “Senin Allah’ına, tek olan o Allah’a ibadet edeceğiz. Biz ancak O’na (Hüviyeti Zatına) boyun eğen Müslümanlarız “ dediler” (BAKARA/133)
İşte TEVHİD ANLAYIŞIna tabi olmamız gerektiğini belirten ayette: “O halde sakın şunların ibadet edişlerinden şüpheye düşme. Daha önce ataları nasıl ibadet ediyor idiyseler bunlarda öyle ibadet ediyorlar. Biz de kendilerine nasiplerini elbette eksiksiz öderiz” (HUD/109).
Demek ki hidayet ve doğru yol için şirkten arınıp TEVHİD’e ulaşmak şarttır. TEVHİD EHLİNE uymak ve TEVHİD EHLİNİ arayıp bulmak İSLAM olmak için hem bireysel hem toplumsal görevdir. Eğitim TEVHİD üzere olmazsa “zanni- nefsi- hayali llahlara” ibadet edilir ki şirktir. Fıtrattan-Nurdan uzaklaşıp zulmete nefse zulüme düşmektir. Hakk ise bizi “zulmetten (şirk) NURA (tevhide) davet etmektedir. Tevhide ulaşanları da şöyle müjdelemektedir: “Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tabirinden bilgiler öğretecek. Bundan önce ataların İbrahim’e ve İshak’a tamamladığı gibi, nimetini hem sana ,hem de Yakup soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin Alimdir, Hakimdir” (Yusuf/16). Halbuki “zanni-nefsi-hayali batını ilahlara (puttan) tapıp şirke düşenlere Hakk’ın uyarısı şöyledir: “Allah’a ortak koşanlar diyecekler ki: “Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı. Hiçbir şeyide haram kılmazdık “Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi‘de sonunda azabımızı tatmışlardır. De ki: “Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgimi var? Siz, sadece ZANINA uyuyorsunuz ve siz sadece SAÇMALIYORSUNUZ “ (ENAM/148)
Zanni ilahlara uyanlar konusunda bizleri de bu şirkten korumak için Hakk şöyle uyarıyor: “Ey Muhammed! Yine böyle biz senden öncede hangi memlekette bizi uyarıcı göndermişsek, oranın halkını refah içinde bulduk, bizde onların dinine uyarız” dediler” (Zuhruf /23)
İşte “zanni- nefsi –hayali ilahlar” anlayışı; “zanni –nefsi-hayali din“ anlayışları doğurduğundan Kafirun suresi inzal olmuştur ve surede şöyle buyurulmaktadır:
1. Deki ey kafirler (şirktekiler)
2. Tapmam o taptıklarınıza
3. Sizde benim mabuduma tapanlardan değilsiniz
4. Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza (mabudunuza =zanni ilahlarınıza)
5. Hemde siz benim mabuduma (ilahıma) tapıcılardan değilsiniz.
6. Sizin dininiz size, Benim dinim bana
İşte “ZANNİ-NEFSİ- İLAHDAN”, “TEK İLAH ALLAH” anlayışına bizleri davet için İHLAS ve FATİHA surelerini armağan ederek TEVHİD İDRAKİNE davet etmiştir. Kişinin tevhid idraki, İhlas ve Fatiha’yı idrak düzeyindedir. Bu iki sure HAKK’ı TEVHİD’de MİHENK TAŞIDIR. Hem bireysel hem toplumsal ALLAH ve İSLAM anlayışı bu iki sure ile test edilebilir.
“O’ndan (Hüviyeti Zatından) başka ilah yoktur. O (Hüviyeti Zatıyla) hem yaşatır, hem öldürür. O sizin de Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rabbidir” (DUHAN/8) ve “Hüvellahüllezi la ilahe illa HÜVE“ (Hasr/23) ve “Muhakkak bil ki: “LA İLAHE İLLAHLAH“ (Muhammed/19) ayetleri ile HAKK bizleri TEVHİD hakikatine davet etmekte; nefsindeki hayali- zanni ilahlar ve putlardan ve böylece oluşan şirk anlayışından kurtulmamızı emretmektedir. Bunun yolu da ancak ilim ve irfan ile TEVHİD EĞİTİMİNDEN geçmektedir. Böyle bir eğitim alınmazsa Kuran bu anlayışı “fıtratın bozulması“ anlamında ataların şirk anlayışı ile dalalete düşmek anlamında “Ataların dini“ anlamında ŞİRK’i vurgulamıştır.
Tevhid üzere olan ataların dinine uyanları ise övmüştür, İşte İslam aleminin ve insanlığın bugün içinde bulunduğu sıkıntı- manevi buhranın temelinde “TEVHİD İDRAKİ VE MÜŞAHEDESİ“ nden uzaklaşılması yatmaktadır. “Nefsine arif olan Rabbine arif olur” yani “Rabbini Tevhid edebilir” Bu nedenle “nefs” irfanı anahtar konumundadır. TEVHİD ‘e giden yol NEFS İRFANINDAN geçtiğinden ve “Nefsini tezkiye eden felaha (kurtuluşa) erer” (Şems/9) müjdesinden yola çıkarak; hem bireysel hem toplumsal NEFS tezkiyesi için şirkten kurtulup TEVHİD NURU’na ulaşmak için irfan yoluna bir an önce çıkmamız şarttır. Zira “ilim öğrenmek kadın ve erkek her Müslümana farzdır“
Tarihteki kişi olaylara ve toplumlara da “TEVHİD” ve “ŞİRK“ manası gözlüğüyle bakıldığında büyük ibretler alınır. Şirk helakı, tevhid bekayı gerektirmektedir. Tarihten ibret almak ve geleceğin insanı için şu sorunun sorulması şarttır:
Ataların dini: TEVHİD Mİ? ŞİRK Mİ? Hangi olaylar ve kıssalar bu hakikat ve hangi hedef üzerine kurulmuştur. Bu analiz ve araştırma aynı hataların tekrarını ve tarihin tekerrür ederek “ibret” olmasını engelleyip BEKA SORUNUNU aşmada önemli dayanak olacaktır: Efendimiz bu konuda iki anahtar hadisi bizlere armağan etmiştir:
“Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur Üstünlük TAKVADADIR”
“Arabın, Arab olmayana; Arab olmayanın Arab’a üstünlüğü yoktur. Üstünlük TAKVADADIR.”