PEYGAMBERLERİN İLAHİ HÜVİYET SIRRI ( HU-HÜVE SIRRI)
Her peygamber ilahi hüviyetin mazharıdır. Hakk ilahi hüviyetini şöyle tanımlamaktadır. “O (ilahi hüviyetiyle) zahirdir, batındır, evveldir, ahirdir.” Peygamberler zahirleriyle ilahi hüviyetin mazharıdır ve ahiridir. O’nun batını ve evveli ise taayyünü evvel olan Nuru Muhammedi yönü Hakikati Muhammedi’dir. Her peygamber kendi zamanında Nuru Muhammedi ve Hakikati Muhammedi’yi temsil ve tafsil eden İNSAN-I KAMİLDİR. Zahiren nübüvvet nurunu batınen velayet nurunun temsilcidirler. Zahiren zamanın Ademiyet, Nuhiyyet, İbrahimiyet, Museviyet, İseviyet ve Muhammediyet mertebeleri olan tek din islamın mertebelerini temsil etmektedirler. Zamanın islam ve Nuru Muhammedi mertebesidir.
Kuran’ın o mertebeden zuhur olan semavi kitaplarının sonuncusu ve resulüdürler. Yani her mertebeden “Cemi esma ve sıfatı cami Zat olan “Kuran’ın kendi zamanındaki hakikatlarini temsil ve tafsil için Hakkani tebliğ ile görevli İnsan-ı Kamillerdir.
Her peygamberin Zatı, Zatı ilahiyesi Vücud tam (mazharı Zatı Nefs) ile sıfat-ı ilahiye ve esma-i ilahiyeye ile muttasıf Zat ile kaim ilahi hüviyetin mazhar-ı tamdırlar. Zahir suretlerinde cemi sıfat-ı ilahiyye ve esma-i ilahiyye ve muhabbeti ilahiyye tahalluk etmiştir. Bu neden O’nun ilahi hüviyetinin temsilcisi oldular. (ABDUHU VE RESULUHU) temsilidirler ve bu ilahi isim ve sıfatları kaim manada temsil yeteneğine sahiptirler.
Abduhu, tüm esma ve sıfatlar ile müsemma olan ve onları tesmiye ederek zuhura çıkaran, ilahi hüviyetin kul (abd) mertebesinden zuhurunu ifade eder. Resuluhu, tüm isim ve sıfatları cami Zat olan zamanın semavi kitapların irsal mertebesinden ilahi hüviyetin zuhurundan ibarettir. Kaim manada Kuran ve Muhammed (sav) ile tamamlandığından ilahi hüviyetin ekmel ve tam mazharı Kuran’ı irsal eden Hz. Muhammed (sav)dır. Bu nedenle “Kuran ve İnsan ikiz kardeştir” buyrulmuştur ve Efendimiz 0’nunla tahakkuk eden Zat O’dur(ZAT-I HU-NUR). Abduhu, Habibuhu ve Resuluhu O’dur. “HU” küpünün rengi “Allah” boyasıdır. Onun içinde cümle efal bir renk olur. Cümle Fiil Hakk’ın hüviyetinin rengine bürünerek çıkar. Yani tüm (cami) esma ve sıfatlar kuldan (abd) gerçek hüviyetleri ile zuhura çıkar. O kuldan Hakk görünmüş olur. Bu nedenle Efendimiz “Beni gören Hakk’ı görür” buyurmuşlardır. Her peygamberden ve peygamber varislerinden de görünen Hakk’tır. Zahirleri şeriatı Muhammedi, batınları Hakikati Muhammediyi temsil ederler. Bu nedenle zamanın insan-ı Kamilleri ve velayet nurunun taşıyıcılarıdır. Tüm peygamberlerin ve varislerin hakikatte manası, suret-i ilahiyye ile zahir olmalarıdır. Kudsi hadislerde şöyle buyurulur: “Adem’i kendi suretimde halk ettim” ve “Adem’i Rahman suretinde halk ettim.” Adem’den kasıt insan-ı kamillerdir. Her peygamber kendi zamanının insan-ı Kamilidir. Hakk suretinde olmaları nedeniyle, Hakk peygamberlerin sem’i ve basarı ve kuvvetleri olup, peygamberler Hakk’la işitir ve görür ve Hakk’la söyler ve yapar. Bu muhabbete “kurb-u nevafil” derler. Abd’ın sıfatları, Hakk’ın sıfatları olmuştur.
Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: “Allahü Teala Hazretleri her yüz yılın başında bu dini ikame edecek birini baas eder.” Bu Hadisi Şerifte üç mühim mana vardır: Kutbiyet, Müceddid makamı, Allah İsm-i Celali. İşbu üç mananın tefsirini aşağıdaki cümleler içinde bulacaksınız. Kutup, kutbiyet makamında tahakkuk edip oturabilmesi için, önce bir evvelki kutup ile arasında yüz senenin geçmesi lazım. Ta ki, ilahi isimlerin küllisi onda tam tecelli edilebilsin. O isimlerin hemen hepsi, Hadisi Şerifin metninde geçen Allah lafzı celalinin tesiri altındadır. Burada bu kutubun meydana getirilmesine ’baas’ (diriltme) deniyor. Bu da ancak Allah tarafından yapılır. Yani, yalnız bu yüce ismin tecellisi sonunda olur. Diğer isimler, bunun tevabiidir, buna bağlıdır. Kaldı ki, ”Allah baas eder.” (Hac suresi/7) mealine aldığımız ayette de, baas işini bizzat Allahü Teala yapmaktadır. Çünkü Allah lafza-i Celali, bütün isimleri camidir. Dikkat buyurulursa, “Rahman baas eder” denmiyor. Çünkü Rahman da Allah İsm-i Celali’nin şumulündedir. Anla... Bu bapda hidayet eden Allah’tır. Netice: Her yüz sene başında bir müceddid gelir. Esasta değil teferruatta, önemsiz değil, önemli değişiklikler yapar. Asrın icabına göre bazı ahkam çıkarır. Muannidler (inatçılara ) cevap verir. Açıklanması kendi zamanına kalan bazı meseleleri açıklar. İmam-ı Rabbani gibi. Bu vazifeyi yapan aynı zamanda bir kutuptur. Bu yazımıza son verirken, Seyyid Şerif Cürcani Hazretlerinin kutb’u tarfine de kısaca bir göz atalım. Diyor ki: ”Kutb’a gavs da denir. Çünkü O, hacet sahiplerine aynı zamanda yardım eder. Allahü Teala’nın nazargahıdır. Ve Allahü Teala zatından ona en büyük mana tılsımını ihsan buyurmuştur. Bu manayı iyi anlamak için kendimizi ruhu bir safiyete devretmemiz gerekir. Cenab-ı Hak feyzimizi artırsın.
Kabiliyet genişliği ve külli istidat nedeniyle tüm sıfat-ı ilahiyye ile zuhur peygamberlerin insan-ı Kamil’in hakkıdır. Çünkü mahlukun ve insan-ı Kamil’in hakkıdır. Çünkü mahlukun hakikati onun “Ayan-ı Sabite”sidir. Ayan-ı Sabite ise ilmi ilahinin suretleridir. İlim Hakk’ın sıfatıdır. Sıfatı ise Zatı ile kadimdir. Halkiyeti itibariyle taayyün ve zuhur O’nundur. Ve hüviyeti itibariyle O’dur. Her mazharda mütecellidir. Taayyün hakikati ve hüviyeti ve kendilerinde zahir olan Hakk’ın vücudu olunca, tecelli mahallerinin (mazharların) sıfatı dahi bittabi Hakk’ın sıfatı olur.
Her peygamber ve insan-ı Kamil HU SIRRI taşıyan Hakk’ın tam mazharları olup, onlarda görünen Hakk’tır. Nefsi Muhammedi” mazhar-ı tamdır. Asaleten O, varisleri vekaleten O’nu temsil ve tafsil ederler.
Peygamberlerin hepsi ilahi hüviyeti ile ve cam-i esma ile tecellidedir. Peygamberlerdeki farklılıklar kendilerinde baskın olan esma farklılıklarından ve kendi ümmetlerinin ilmi alabilme potansiyelindeki farklılıklardan kaynaklanır. Efendimizde tüm esmalar itidalli ve dengeli şekildedir. Esmalar birbirini örtmez. Bütün peygamberler “Allah” ismi camisinin mazharları olsalar da, Efendimizde temsil ve tafsilin tüm isimlerde itidalli ve dengeli olması, diğer peygamberlerde müşahade edilmez. Diğer peygamberlerdeki cem-i esma itidal üzere değildir. Tecellilerde bazısının hükmü bazısına galiptir. Bütün peygamberler ve insan-ı Kamiller “ALLAH” ismi camisinin mazharlardır. İnsan-ı Kamil suret-i ilahiyye üzere mahluktur. Ve suret-i ruhiyye ve cismaniyyenin tüm mülkü “ALLAH” ismi mazharıdır. İnsan-ı Kamil mazhar-ı Zat olup O’dan Hakk ilahi suretlerde tüm isimleriyle zuhura çıkar. Efendimiz Tecelli-i Zata TAM MAZHAR olup ASALATEN “ALLAH” isminin mazharıdır. O’nun RAbbı Hass’ı bu isimdir. Diğer peygamberlerin Rabb-ı hassı ise başka ilahi isimlerdir. Sureti insaniyyede bulunan her bir mazharda, ilahi isimlerden bir ismin mazhardır. İnsan-ı Kamiller VEKALETEN ALLAH isminin mazharlardır. Bu nedenle tecelli-i Zata mazhardırlar. Bütün peygamberler ve insan-ı Kamiller TEK NEFİSTEN halk edilmişlerdir. Bu tek nefis ZATI NEFSİN taayyünü olan NEFS-İ MUHAMMEDİ olup O’nun NURunu taşımaktadır. Efendimiz bu hakikati “Ulema tek nefis gibidir” hadisiyle açmıştır. Nur-u Muhammedi, Nefs-i Muhammed, Ruh-u Muhammedi Zatı Nefsin taayyün itibarlarıdır. Zatı Nefsin taayyünü onların hüviyetleridir. Her birerlerimizin de bu nefisten ve hüviyetten mertebemiz itibariyle hissemiz vardır. Zira ayette şöyle buyurulur: “Nefsinizden bir Resul geldi” (Tevbe/128)