EZAN-I MUHAMMEDİ
Ezan, Hakk’ın kullarını kendisini bilmeye davet etmesi ve çağırmasıdır. “Nefsini bilen Rabbını bilir”.
Ezan, Hakkı müşahede etmek üzere, zatların (nefslerin) temizlenmesi için ilahi tecelliyi bildirmektir. Kamet ise tecelli için ayağa kalkmaktır. Kamet Allah’tan bir müjdedir.
Ezan nefislerin Allah’a çağrılmasıdır. Gerçekte Allah’tandır. Müezzin Allah’tan olan tecelli ile basiretle Hakka çağırandır. Ezan her vakte uygun özel bir duadır. Davetçi ise Allah’tır. Hakkın kendisiyle, isim ve sıfatlarını ve bunların tecelli mahallerini huzura çağırmasıdır. Uluhiyet ve Rububiyetinin ilanıdır.
Ezan bize her an elestte verdiğimiz “Evet Rabbımızsın” sözüne şahid olan nefsimize hitap etmekte insanın bu sözüne sadakat göstermesini hatırlatmaktadır. Ezan Allah’a nasıl kulluk edileceğini açıklayan Allah kelamıdır. Ezan bizleri İlahi Zatını tanıyıp bilmemiz için bir çağrıdır. Bizleri Ahadiyeti Zatına ve uluhiyeti Zatına davet etmektedir.
“Allahuekber” sözü dört kez tekrarlanarak Ahadiyeti Zatına, Hüviyeti Zatına, Samediyeti Zatına ve Uluhiyeti Zatına bizleri davet etmektedir. Bu vasıfların tanınmasını murat etmektedir.
Bu dört mertebeden davetle; zahirde, batında, evvelde ve ahirde Allah’ı bilmemiz ve O’na itaat edilmesi için nefsimize hatırlatılmaktadır. Allah isminin bu dört itibarı birleştirdiğini belirterek Allah’ı bilmeye davet etmektedir.
Allah ismi camisiyle tüm ilahi isim, Sıfat ve fiiller; Uluhiyeti Zatta cem edilmiştir. Allah ismi O’nun uluhiyetini (ilahlığını) ifade eden Zat ismidir. Tüm tecelli mertebelerinde Allah’ın Samediyetine muhtaç olduğumuzu hatırlatmaktadır. Hüviyeti Zatıyla hem zahirde, hem batında, hem evvelde, hemde ahirde hüviyetinin mertebelerini zuhura çıkardığını ilan ederek, bize mertebemiz itibariyle ilahi hüviyetin birer temsilcisi olduğumuzu hatırlatarak Zatına, Zatını bilmeye çağırmaktadır. Bunu açığa çıkaran uluhiyetini idrak etmemiz gerektiğini ilan etmektedir. Ahadiyeti Zatının bütün bu mertebeleri cem ettiğini bildirmektedir. “Allahuekber” denildiğinde kişi tüm ilahi isim ve sıfatları ve sıfatlarını O’nun hüviyet gaybına teslim etmektedir. “Künhü Zatının, yani hüviyet gaybının idrak edilemeyeceğini bildirmektedir. O uluhiyeti Zatıyla bilinebileceğini bildirmektedir. Böyle bir anlayış Müslüman olmayı gerektirir. Bunu açıklamak için İslamın düsturlarını bize hatırlatır. “Eşhedü enlâ ilahe illallah” denilerek birinci itibari “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah” denilerek ikinci itibari bizlere hatırlatarak bizi islama davet etmektedir.
Buraya kadar olan kısım ilmi hakikatlerimiz olan ayan-ı sabitelerimizde “Kün” emri ile bu hakikatle oluşturulmuş olan gerçeği bize bildirmektedir. Elestte bu bölümler bizde dürülü olan bu hakikat olduğundan “Ben sizin Rabbınız değilmiyim?” sorusuna, nefislerimizin şahitliğiyle “Evet Rabbımızsın” cevabını verebilmişizdir. “Eşhedü en lâ ilahe illallah” bölümü uluhiyeti Zatının her şeyin hakkını veren, zuhurları istidatlarına göre zuhura çıktığının müşahede etmemiz gerektiğini bizlere bildirilmektedir. Allah ismi zıtlıklarıda bünyesinde bulundurduğundan, müşahede edilen her zuhur uluhiyetine (ilahlığına) bağlanmaktadır. İki kez okunması zahir-batın ve evvel-ahir bu idrakin gelişmesi içindir.
“Eşhedü enne Muhammeden Resulullah” sözü ise, nefsi natıkalarımızın Hakikati Muhammedi ve Kur’an ile dürüldüğünü bize hatırlatmaktadır. Bu hakikati zuhura çıkarmak için şehadet alemine indirildiğimizi ve nefislerimizdeki bu hakikatle yaşamamız gerektiğini bizlere hatırlatmaktadır. Kur’an ve Sünneti Muhammedi ile yaşamaya davetdir. Allah Uluhiyetini alemlere Kur’an ile açığa çıkarmış. Hz. Muhammed (sav) kanalıyla bu gerçeği açıklamıştır. Uluhiyetin kabulünun ancak bu yolla idrak edilebileceğini ilan etmektedir. Buraya kadar olan bölüm elestte “ilmi hakikatlerimize” ve onun zuhuru olan nefsi natıkamıza yerleştirilen istidattır. Özetle nefslerimize elestte İslam vaz edilmiş ve İslam istidatı ile dürülmüşüzdür. Bu hakikate binaen “Her doğan çocuk İslam fıtratında doğar” buyurulmuştur hadisle.
Bu hakikat iki kere okunarak “zahir-batın” ve “evvel-ahir” olarak bizlere bildirilmektedir. Müşahedeli bir idrak ile yaşamaktır. Bu gerçeğe binaen İslam olmanın şartı kelime-i şehadettir. Herkesi, her nefsi aslını oluşturan İslama çağırmaktadır. Allah ismi bu hakikatleri bünyesinde cem etmektedir. Bu ifadelerin iki kere okunmasının bir sırrıda, bu düsturların ezeli ve ebedi olmasıdır. Allah gizli hazinesini bu ifadelerle zuhura getirmiş, gizli hazinenin açılmış hali olan alemlerde her mertebede mertebelerine göre tecellide olan Hakkı müşahede etmemiz istenmiştir. Böyle bir idrak ahiret aleminide kapsadığı içinde edebi bir hakikattir.
Bu ezeli ve ebedi gerçekler açıklandıktan sonra Allah, “Hayye alessalah” ile namaz gerçeğine, yani yukarıdaki hakikatlerin yaşanmasına davet etmektedir.
Namaz gerçeği ile zahir-batın ve evvel-ahir olarak dört itibariyle Hakkı tanımamız gerektiği açıklanmaktadır. Elestte verdiğimiz sözü dünya aleminde yerine getirmemiz gerektiği bildirilmektedir. Bu davet alemlerdeki her mevcudun kendi mertebelerinden kulluğa çağrılmasıdır. Alemlerdeki her şeyi kapsar. Bu çağrı sayesinde, uluhiyetin tasarrufu altında bitkiler, hayvanlar ve her mevcud insana hizmet için yarışa girerler. İnsanda kulluğa davet edilerek yukarıda belirtilen hususlara riayetle “yaşam namazını” yerine getirilmesi istenmektedir. Bu ise Allah’ı bilmeyi gerektirir. Nefsimizde dürülmüş olan bu hakikatleri açığa çıkarmamız istenmektedir. Nefsini bilen, Rabbınıda bilecek, O’na kulluğa yönelecektir. Bu ise namaz ve irfan yolu ile mümkündür. Genel olarak “yaşam namazına” çağrı, özel olarak “namaz” ile Allah’ı bilme yoluna girmemiz istenmektedir. Bütün bu mevcudat bu gerçeği tesbih etmektedir buyurularak bir bakıma bu gerçekte açıklanmaktadır. Ezan alemlerdeki her şeyi harekete geçiren Allah kelamıdır. Alemlerdeki insan halife olduğundan, ezan “insan sesi” ve “nefesi” ile okunmaktadır. Bu gerçek Hak rüyalar olarak zuhura çıkmış, rüya ile insan sesi ve nefesi ile ilan edileceği Hakk tarafından bildirilmiştir. Nasıl okunacağı talim ettirilmiştir. Rüya ile açığa çıkmasındaki bir hikmette, ilmi hakikatlerimizin ve nefsi natıkamızın bu hakikatlerle örülü olmasındandır. Ezan bu hakikatle Allah ismiyle alemlerde ki her şeyi O’nun uluhiyetine bağlamaktadır. Tevhidin her an, her yerde okunması ve açıklanmasıdır. Ezan Allah kelamı ve nur olduğundan, kelam alemlerin nuruna katılmakta alemleri harekete geçirmektedir. Tabiki her mevcudu yine kendi mertebesinden.
Allah ezanla “Bilinmekliğini sevdiğini” alemlere ilan etmektedir. Allah ise ilim ve irfan yolu ile bilinebilir. Ezan aynı zamanda ilim ve irfan yolu ile Allah’ı bilmeye çağrıdır. “Yaşam namazını” ilimle süslemektir. İşte gerçek kurtuluş budur. “Hayya alel felah” buyurarak zahirimizi ve batınımızı kurtuluşa çağırmaktadır. “Nefsini temizleyen felaha erer (kurtulur)” (Şems/9) ayetini yaşamaya davettir. Söz verdiği gerçekleri nefsin örtülmesi ile unutan kişiyi kendi hakikatini ve Allah’ı bilmeye davet etmektedir. Kurtuluşun ise nefsini bilip, Rabbını bilmekle olacağını ilan etmektedir. “Yaşam namazının” ve “namaz”ların gerçek gayeside bu kurtuluşa erebilmektir. Nefsi natıkayı, terbiye ve tezkiye yoluyla tekrar Allah’ın nuru ve Kur’anın sırrına ulaştırmaktır. Kurtuluşun anahtarı ise “Lâ ilahe illallah muhammeden Resulullah” tevhidini idrakle yaşamaktır. Daha sonra “Yaşam namazı” ve diğer “namaz”larımızın gerçek hedefi açıklanmaktadır. “Allahuekber” ve “La ilahe illallah” ifadeleri istenen sonuçtur. Bu idrakle yaşanmasıdır. Bu idrakle yaşam bitmediğinden ezeli ve ebedi, TEK GERÇEKTİR. Sonuç Allah’ı bilmek, tanımak ve Uluhiyetini (ilahlığını) kabul etmektedir. Hemde yakın olarak. Zira Allah kudsi Hadisinde şöyle buyuruyor:
“Lâ ilahe illallah işte ben O’yum”. Yaşam namazının son hedefide açıklanarak ezanla her insan ve mevcud kendi mertebelerinden kulluğa davet edilmektedir. Bu davete uyan insan; “Ne var Ademde o var alemde” hükmü gereği, alemlerle dürülü olduğundan, alemlerdeki her mevcud insan kanaıyla miraç yolunda yerini almaktadır. Namazdaki son amaçta budur. Hakkı her yönüyle bilmektir. Ezan yoluyla Allah her şeyi kulluğuna davet etmektedir.