MADDİ GENETİK ŞİFRE (DNA) VE MANEVİ GENETİK ŞİFRE (AYAN-I SABİTE)
İnsanın zahiri-maddi yapısının ilmi programı kromozomlarında ve onun alt yapısı olan DNA’da kodlanmıştır. İnsan vücudunun tüm maddi-zahiri işlemleri insanın her hücresinde bulunan bu “ilmi program” ile yürütülmektedir. İnsanın manevi-batıni ilmi programı ise Zat ilmindeki ayan-ı sabitesidir. Ayan-ı sabite ise ilahi isimlerin ve sıfatların bir düzenlemesidir. Uluhiyetin bir düzeni ve ilahi hukuki hükümleridir. Kaza-kader ve bunlara ilişkin konularda bir fikir yürütmek için bunlar arasında ilişki kurularak yapılabilir kanısındayım.
Bugün kullandığımız bilgisayarların ilmi programı ikili sisteme (1 ve 0) dayanmaktadır. Bilgisayarın genetik programı “ikili” sistemdir denebilir. İnsanın zahiri-maddi yapısını oluşturan DNA’lar ise “dörtlü” sistemde programlanmıştır. İnsanın manevi- batını yapısını oluşturan ayan-ı sabite en az “doksan dokuzlu” bir ilmi program ve sistemdir. Zira “99 esmayı ihsa eden cennete girer” buyuran Hz. Resul (sav) bu programın 99 tabanlı olduğunu bize anlatmaktadır. Batıni yapımız ahirette zahir olacağından, ahirette bizi 99 tabanlı bir yaşam beklemektedir. Dörtlü sistem ve tabanlı bir dünya yaşamına göre ne denli karmaşık ve güzel olabileceğinden şüphe yoktur. Bu konuda kanımca fikir beyan etmek islamın önüne yeni ufuklar açacaktır. Kaza ve kader konusunun statik değil dinamik olduğuna da ışık tutacaktır. Bugün kuantum fiziğide bu konuda delillerle bizi desteklemektedir.
Ayan-ı sabite “İLMİ ZATTA” Zatın ilmi hakikatinin ayrıntılı olarak düzenlenmesidir. İnsan için bu hakikate “hakikat-i insaniye” adı verilir. Hakk kendi NEFSinde bu hakikati kendi isim ve sıfatlarını vererek düzenlemiştir. Hakk’ın Zati Nefsindeki düzenlemesidir. Nefsindendir. İlahi isimler ve ilahi sıfatlar ise Zatının ve İlminin birer vechi ve yüzüdür. İsim ve sıfat Zattan ayrılmaz; O’nun aynıdır. O’nu temsil ve tafsil eder. Bu ilmi hakikatler (ayan-ı sabite) Hayy ve Kayyum sıfatı taşıdıklarından, Elestte kendilerine “Ben sizin Rabbınız değil miyim?” sorusuna istisnasız “Evet Rabbımızsın” cevabını vererek o mertebenin mümini,kitap ehli ve müslümanı olmuştur. Kanımca bu sorunun özü “EZAN-I MUHAMMEDİ”de belirtilmiştir. Her ayan-ı sabiteye EZAN-I MUHAMMEDİ ve KURAN vaaz edilmiştir. Şahid olan nefislerle şehadet aleminde zuhura çılan “Her doğan İslam fıtratında” doğmaktadır. Elestte “işittik” (Nur/51) sözünü şehadet aleminde “İtaat ettik” (Nur/51) diyebilmeleri için imtihan sırrına tabi tutulmuşlardır. Adem’den itibaren bu sır devam eder ve her kavim bu sırrı kendi kitabı ve peygamberi mertebesinden zuhurla mükellef tutulmuştur.efendimizin zuhurundan sonra herkes Muhammediyet mertebesini irfanla yükümlüdür. Her nefsi natıka bu nedenle ilahi isim ve sıfatlar nur olduğundan Allah’ın nurunu ve Kuran’ın sırrını taşımaktadır. Şehadet aleminde isyan edenlere Allah’ın hitabı da şu şekildedir: “Allah onlara zulmetmedi; onlar nefislerine zulmediyorlar.” (Ali İmran/117) “Rahman. Kuran’ı talim etti. İnsanı halketti” (Rahman/1-3) ayetindede Nefesi rahman ile nefislere Kuran’ın öğretilip talim edilip beyanının öğretildiği vurgulanarak, hakikatimizin bu sırrı taşıdığı açıklanmaktadır. Kısaca manevi-batını şifremiz Kuran’ın sırrını ve Allah’ın nurunu taşımaktadır. Her ilahi esma ve sıfat “ilahi bir nur”dur. Manevi genetik şifremiz konusunda fikir yürütecek olursak, “HADİ” tabanlı ve dominant-baskın bir program vardır. Zira “Evet Rabbımızsın” demişiz. Şehadet aleminde günaha sebeb olacak olan “MUDİL” esmasını da resesif-çekinik olarak taşımaktayız. 99 tabanlı esmalarda Mudill yoktur. Çünkü 99 esmanın her birinin karşılığında bizi günaha düşürecek çekinik (baskın olmayan) bir Mudill potansiyeli de mevcuttur. Zati sıfatlardan 6 boyut, sübuti sıfatlarla 7 boyut ve esmalarla 99 boyutlu bir açılım söz konusu olsa gerek. Her boyutta bunlar arasında karşılıklı etkileşim söz konusudur. Şehadet aleminde yaşanan “her AN” bir tecelli kombinasyonu Zata iletilmekte ve Zat nefisteki malum bilgi üzerinden yine malum olan ayan-ı sabite üzerinden İLMİNİ izhar etmektedir. İlim maluma tabi olduğundan bizler mudill vasıflı bir niyet-amel yaptığımızda, manevi-batını genetik şifremizde gizli olan MUDİL tecellisiyle nefisten günah zahir olur. Kudsi hadiste: “Bütün kullarımı hanifler (tevhid üzere) olarak yarattım. Sonra şeytan onları hilelerle kandırarak Bana ortak koşmalarını emretti” buyurarak bu sırra ışık tutmaktadır.
Tersine hayırlı bir niyet-amel yaptığımızda HADİ tabanlı genetik şifre zahir olmakta sevap denilen ibadetler zuhur etmektedir. Ayan-ı sabitede KURAN bulunduğundan ve Kuran’da salih, mümin, münafık, kafir vasıfları olduğundan, kişinin Kuran’dan nefsinde açtığı vasıf onun o andaki vasfı olmaktadır. Mümin, Kafir, Salih … vb. Bu nedenle Allah nefsini olumsuzluklarla süsleyenleri şu ayetle uyarmaktadır: “Allah onlara zulmetmedi, onlar nefislerine zulmediyorlar.” (Ali İmran/117). Nefs her an tecelli içinde olduğundan bu işlemler nefiste statik değil, dinamik bir haldedir. Allah da ilmiyle muamelesini nefisteki bilgiye göre yapmaktadır. Zira “ilim maluma tabidir.” Zira Allah’ın kudreti iradesine, iradesi ilmine, ilmi de maluma tabidir. Malum nefisteki bilgi ve genetik şifremizdeki “Hadi” potansiyelidir. Resesif mudill talep ediliyor ve davranışlar bu doğrultuda oluyorsa sorumlu kişinin kendisidir.. Allah da o doğrultuda tecelli etmezse o zaman kuluna kudretiyle fiile izin vermesi O’nun hikmetidir. Aksi zulüm olur. 99 esma içinde bu sır talep ile gerçekleşir. Kavli, fiili ve istidadi talep ile gerçekleşir. Kavli ve fiili talep ve dua nefisten, istidadi talep ise manevi genetik şifremizden gelir. Kanımca bu program “Hadi” tabanlıdır. Zira kudsi hadiste “ Ben kulumun zannı üzereyim. Benim hakkında hayır zannında bulunun” demektedir. “Tecelli, meclaya tabidir” hakikati bu sırrı taşır. MECLA (AYNA) Hakka ayna olan nefsindir. Nefsindeki MALUM BİLGİDİR. “Mümin müminin aynasıdır” hadisi bu hakikati belirtir.
Nasıl ki, DNA (maddi genetik şifremiz), kişisel ve çevresel etkilerle hasarlanarak bizlerde hastalık zuhura getiriyorsa; manevi hastalıklarının da şahsi hatalarımız ve çevresel etkilerle “MUDİL”in zuhura çıkmasıyla ortaya çıkmaktadır. Bunun çözümünü yine Allah bize Kuranın’da emretmektedir. “Nefsini tezkiye eden kurtulmuştur Nefsini tezkiye etmeyen (karanlığa gömen) ziyandadır.” (Şems/9-10). Kişisel Mudill etkisinden kurtulmak için “bireysel nefs tezkiyesi” toplumsal Mudill hasarından kurtulmak için “toplumsal nefs tezkiyesi” şarttır. Şehadet aleminin kesret etkisinden ve enaniyettinden kurtulmak isteyen, bu nedenle tezkiye yoluna baş koymalıdır. Zira Mudill zulmet, ilim nurdur. Zulmetten nura yolculuk olan irfan yolu ile nefs tezkiyesi bu nedenle emredilmiştir. Cehalet zulmetinden ilim ve tevhid nuruna yolculuk bize emredilen “MALUM” bilgidir. İlim de maluma tabidir. Tevhid ise İslamın temel düsturudur. Tevhid eğitimi bu nedenle ezan ile manevi genetik şifremize nakşolunmuştur.
Manevi genetik şifremiz Allah’ın isim ve sıfatlarını taşıdığından Uluhiyetin bir düzenlemesidir. Bu nedenle “La ilahe illallah” tevhidi ile yükümlü oluyoruz. Nefsi natıkamız, terbiye ve tezkiyeyi kabul istidadı ile yaratıldığından ve Elestte “Evet Rabbımızsın” şehadetine şahitlik ettiğinden Kuran ve Hadislerin muhatabıdır. Bu ise kelime-i tevhidin “Muhammeden resullullah” bölümüdür. İkisini birleştiren kişi ve kader sırrına vakıf kamil insandır. İnsanın hem maddi hem manevi şifresini taşıyan aczüb zeneb denilen sakrumdaki miniminnacık bir kemik olduğu ve dünyadaki faaliyetlerini kaydeden ve İnsanın ahiretteki yaşantısını dünya yaşantısı ile ilişkilendiren kısımdır. Bu kemiği nurlandıran cennete, zulmettte bırakan ise cehenneme dahil olacaktır.
Maddi ve manevi genetik şifremizi zahir-batın bütünlüğü içinde irtibatlandırır. Her ikisi de malum bilgi olup, ilim de bu malum bilgiye tabidir. Maddi (zahir) ve manevi (batın) genetik şifrelerimiz ZATİ İLMİN zahiri ve batını olup, HAKK her iki itibarı camidir. Her ikisi arasında devamlı olan bir ilişki vardır. İnsan zahirden batına devamlı malum bilgi sunarken, Allah’la bu malum bilgi ile batından zahire tecelli etmektedir. Her an bu tecelli-bilgi alışverişi devam etmektedir. Her an bu tecelli-bilgi alışverişi devam etmektedir. Maddi genetik şifreler kişisel ve çevresel zararlı etkilerden korunmaya nasıl çalışıyorsa, manevi genetik şifrelerimizde korunmalıdır. Korunma “MUDİLL” etkisini kaldırmakla mümkündür. Bunu sağlayan ise Kuran ve Sünnettir. Sünnetullahtır.Gerek zahir ve gerek batın şifrelerin korunmasının yegane temeli budur. İnsan, ilim ve hukuka riayet ederek hem dünyasını hem ahiretini bugünden imar edebilir. Zira “İlim maluma tabidir”. Zahir ve batın uyumunun sağlanması huzurdur. Orada anarşi yoktur. Maddi genetik şifrelerimiz ile ilgili bilgiler manevi genetik şifrelerimiz ile uyumlu olduğundan gelecekteki DNA çalışmaları insanın manevi yapısına da ışık tutacaktır. Zira Kuran Hakk’ın ilmidir. İlim zuhura çıktıkça, insan kendi hakkında daha çok bilgi sahibi olacaktır. Bu suretle Hakk’ın emanetine daha çok sahip çıkacaktır. Bu emanet NUR olduğundan önümüzdeki çağ NUR ÇAĞI olacaktır.