ZANDAKİ VE HAYALDEKİ İLAH VE KURAN’IN İLAHI
Efendimiz şöyle buyurmuşlardır. “Hakk Teala Hazretleri kıyamet gününde halka bir suret ile tecelli edip: “Ben sizin ala Rabbinizim” der. Halk ise senden allah’a sığınırız derler. Üç kez farklı suretlerde tecelli eder ve hepsinde de halk o tecelliyi reddeder. Hakk daha sonra, onların itikatları suretinde tecelli eder. O vakit o surete secde ederler.”
Ariflerin dışında her insanın zannında ve hayalinde yarattığı bir “ilah” anlayışı vardır. Arif ise her surette Hakk’ı müşahade eder. Bilir ki, Tek Vücudda göz ancak Hakk’a nazar eder. Vücudda O’ndan başka mevcud yoktur ki görülebilsin. Zira hakk her surette “ZAHİR” olandır. Her sureti O’nla mevcuddur. Zandaki ve hayaldeki ilah ile kendini kayıtlayan kişi, kendi yarattığı suret üzere Hakk’a ibadet eder. Hakk, mahdud muhtelif suretlerde zahir olduğu halde, zandaki ve hayaldaki ilah suretiyle kişi Hakk’ı kayıtlamış olur ve Hakk’ı bu nedenle kamil manada tevhid edemez. Bu ise Vücud şirkidir. Hakk’ı bazı suretlerde kabul edip bazı suretlerde red etmektedir. Halk yani her suret ise, Hakk’ın zahiri olup, halkın hüviyeti ve hakikati ise Hakk’tır. Taayyünü ve sureti ise halk adını alır.
Tek vucüd hüviyetinde her mazhar ve surette O’nu müşahade edenler ise ariflerdir. Cahil kişi ise Hakk’ı tüm mazharlarda müşahede edemeyeceğinden Hakk Teala, onun tahayyül ettiği surete uygun olarak tecelli edince, Hakk değildir, diye inkar eder. Cahil, Hakk, bu kişiye itikadına uygun olan surette tecelli ettiğinde ise, bu Hakk’tır der. Arif ise hangi surette tecelli ederse etsin Hakk’ı kabul eder. Arifin kabülü tevhid üzeredir. Arif hem tenzih hem teşbih ederek tevhid ettiğinden Hakk’ı halkta, halkı Hakk’ta tek vücud hüviyetinde müşahede eder. Bu şuhuda “Muhammedi Şuhud” adı verilir. Eğer cahilin kabul ettiği suretler Hakk, diğer suretler Hakk’ın dışında olursa, iki ilahın ve iki vücudun olması gerekir ki bu tevhidin aksidir. Yani reddedilen suretler hakk’ın vücudunun gayri olsa, iki vücud olması lazım gelir. İki vücuda hükmeden iki ayrı ilah tasavvuru ortaya çıkar ki bu TEK KURAN İLAHI olan ALLAH anlayışının aksidir.
Bir kimse Mutlak Vücud-ı Hakk’tan kendi sureti üzeri olan Hakk’ı, Hakk’ın vücudunda, Hakk ile görse, o kimse hakk’ı arif olur. Şuhud ehli Arif olmayan, her bir şahsın, zihninde tasavvur edip itikad ettiği birer ilah vardır. Bu kişiler bulundukları çevre ve doğumlarından itibaren elde ettikleri bilgi, işittikleri ve gördüğü vasıfları bir araya toplayıp, bunları zihinlerde cem ederek birer ilah tasavvur ve tahayyül ederler. Bu suret onların kendi nefislerinde yine kendi nefislerinden icad ettikleri ZANDAKİ VE HAYALDEKİ İLAH’dır. Ve onların ibadeti dahi bu ilahadır. Nefislerinden icad ettikleri bu ilaha tapmış olurlar. bu nedenle ayette “Hevasını ilah edineni gördün mü?” (Furkan/43) buyrulmuştur. Böylece ibadetlerinde nefislerine tapmış olurlar. Kuran’daki Allah anlayışına değil. Böylece “La ilahe illallah” sözlerinde hakikat üzere söylenmiş olmaz. Nefislerinden yarattıkları zandaki ve hayaldeki ilah anlayışı ise putperestlikten başka bir şey değildir. Aralarında şöyle bir fark vardır ki, putperestlerin putu zahir olduğu için herkes onu görür. Bu kişilerin putu gizlidir ve yalnız kendilerine mahsustur. Bir kişinin hayali putu, bir diğerine uymaz. Bu nedenle her kişinin ilah anlayışı da birbirinden farklıdır.