ZATİ NEFS VE BİRİMSEL NEFS
Hakk’ı temsil ve tafsil eden O’nun Zati Nefsidir (HAKİKATİ NEFS). Hakk Zati Nefsi hüviyetini Kuranda şöyle tamamlamaktadır: “O ilahi hüviyetiyle evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır ve herşeyi bilicidir” (Hadid/3). Hakk, bilinmek istediğinde Zati Nefsini, nefsindeki ZAHİR ismiyle açmış, açığa çıkardıklarına da halk ismini vermiştir. Halık, Bari, Musavvir isimleri ile zahir ettirdiklerine (taayyün) suret elbisesi giydirmiştir. Bu mertebeye İLMİ ZAT Mertebesi denilir. Cemi mevcudat bu ilmin içindedir. Her mevcud “ilmi Zatta” kendi mertebesinde bir “ilmi hakikate” sahiptir. Bu hakikate “ayan-ı sabite” adı verilir. İlmi Zatın Zattaki Zati Nefisteki “İLK İLMİ FARK” mertebesidir. Bu mertebeye “Ferdiyeti ZAT” mertebesi adı verilir. İlmi Zatta, Zati Nefiste CEM halinde iken, ferdiyeti Zat mertebesinde yine ZATİ Nefsinde “İLMİ FARK” mertebesinde her mevcut temsil ve tafsil edilmiştir. Bir benzetme yapacak olursak; Nefsi bir CD’ye benzetirsek CD’ye keydedilmiş olan ilim miktarı ve oranı O nefsin ilmini temsil ve tafsil etmektedir.
Tüm Mevcudatın TEK CD’de kayıtlı olması ZATİ NEFSİ, TEK CD’de her mevcudun ayrı ayrı kaydedilmesi (ayan-ı sabite) BİRİMSEL NEFSİ temsil etmektedir. Bunlar ilim mertebesinde birbirlerinden farklı olsalarda, özlerinde ilahi isim ve sıfatlar oluşturmaktadır.
İşte bu nefsin hareketlenmesi yani faaliyete geçmesi “NEFESİ-NEFSİ RAHMAN” adını alır. Nefsi Rahman “genel vücud NURU tecellisi” dir. Yani CD’lerdeki ilmin hayatiyet (HAYY) olmasıdır. NUR tecellisi ile “Nefsi ile KAİM” olarak HAYY olmalarının yine HAKK tarafından HAKK İLE (billahi) sağlanmasıdır. Zati Nefsin ilk zuhuru, ilk taayyünü NEFSİ MUHAMMEDİ dir. Zati Nefis ile Nefsi Muhammedi arasındaki fark taayyünsüzlük ile taayyünden ibarettir. Benzetme yapacak olursak, Zatı Nefsite gizli olan hazine, Hakk tarafından kopyalanarak Nefsi Muhammedi’de zuhura çıkarılmıştır. Nefs ayan-ı sabitenin zuhurudur. Nefsi Muhammedi ANA-TEMEL programıdır. Hakikati İNSANİYYE, Nefsi Muhammedi’nin tafsilidir. Hakikati İnsaniyyenin zuhuru ise nefsi natıkadır. Nefsi natıka bu özelliği ile nuru Muhammediyi, nuru ilahiyi ve Kuran sırrını taşır.
Nefsi hüviyetin iki yönü vardır. Batın ve zahir. Batın hüviyet ayan-ı sabite olup ilahi isim ve sıfatların düzenlenmesidir. Zahir hüviyet nefsin mertebesine göre suretlenmesinden ibarettir. Tıpkı CD’nin oynatılarak suretlenmesi gibi. Zahir hüviyet bireyin nefs mertebesine göre şekillenir. Yani ilahi isimler ve sıfatlar, kişinin nefs mertebesine göre zuhura çıkarlar. Kişi zahir ve batın bütünlüğü eşitliğine ulaşabildiğinde “KAMİL” olabilir. “Özü-Sözü BİR”, “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” sözlerinden kasıt ZAHİR-BATIN hüviyetin BİR olmasıdır. Yani orijinal kaydın bozulmamasıdır. Nefste sonradan yapılan kayıtlardan sıyrılarak orijinal halin şehadet aleminde sunulmasıdır. Zira insan “AHSEN-İ TAKVİM” olarak yaratılmıştır. Esfeli safilinde seyri süluk ile orijinal hale gelmesi ise uruç-miraç olup kişinin kendi hakikatine ve Hakk’a vuslatıdır. Nefsi natıka tek bir hakikat olup, taşıdığı ahlak ve vasıflarla Kuranda yedi nefs mertebesinde temsil ve tafsil edilmiştir. Seyr-i süluktan kasıt tüm nefs mertebelerini tahsil ederek orijinal nefsi natıkaya yani nefsi safiye- baki haline getirmektir. Buda ancak CD’deki orijinal duruma gelerek mümkündür. Bunu sağlayan irfan ve tevhid eğitimidir. “Nefisler bedenlerle birleştiğinde (Tekvir/7) ayetiyle her birimsel nefsin beden kalıbında faaliyette olduğu bildirilir. Kişi şehadet aleminde bulunduğu nefs mertebesinden ilim-irfan ile terakki ederek İlmi Zat mertebesindeki Zati Nefs’e doğru yolculuk yapmaktadır. Efendimiz bize yolu açmış ve “Ben seni layıkıyla sena edemem. Sen Nefsini sena ettiğin gibisin” buyurur. Zati Nefsinin kaynak olduğunu ve sonsuz hazinelerinin bilinemez olduğunu ifade etmiştir. “Künhü Zatını idrak edemedik” buyurarakta bizlere emanet-armağan olarak verdiği nefsi natıkalarımızın sırrınıda çizmiştir. “Nefsinizden bir resul geldi” (Tevbe/128) buyurarak nefsimize rehber olarak Kuran ve Resulunü sunmuş, TEK NEFİS olan Zati Nefse ulaşmanın YEGANE yolunun Nefsi Muhammediden geçtiğini vurgulamıştır. Hakk’a ulaşmanın yolu “Nefsine arif olan (bilen) Rabbine arif olur (bilir)” hadisinden yola çıkarak özellikle kendi nefsi natıkamızı bilmek, ikinci adım Nefsi Muhammediyi kavrayabilmek üçüncü adımı ise hepsinin kaynağı Zati Nefsi idrake çalışmaktır. “Ne ararsan kendinde ara” diyen ehlullah bu sırra işaret etmiştir. Zira Hakk insana lütf ve armağan ile nefsiyle nüzul etmiş ve insandan bu kaynağı kullanarak bilinmeyi murad etmiştir. Ehlullah “Zat nefsini latif kıldı Hakk dedi, kesif kıldı halk dedi” buyurarak bu sırrı ifşa etmiştir.