35. TECELLİ ZATİ (BERKİ), TECELLİ-İ SIFAT VE ESMA
Tecelli Hakk’ın batından zahire yolculuğudur. Hakk kendini ayette şöyle anlatıyor: “HÜVEL evveli, vel ahiri, vez zahiri vel batın” (O, İLAHİ HÜVYETİYLE evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır) (Hadid/3). HÜVE ile hüviyeti Zatını, evvel-ahir-zahir-batın yönleriyle de sıfat ve esmasını ifade etmiştir. “HÜVEssemiulalim”, “Hüvessemiul alim” vb. ifadeleri ile HÜVİYETİ ZAT, HÜVE ile belirtilmiş, yanlarına gelen isim ve sıfatlarla Zatı açılmıştır. ULUHİYETİZATını ise “ALLAH” ismi temsil etmektedir. “İnnAllahesemiulalim” “İnnallaheazizülhakim” vb Kuran lafzında “ALLAH” lafzı ULUHİYET-i ZAT mertebesini yanlarına gelenler ise sıfat ve esma mertebesini temsil ve tafsil etmektedir. HAKKIN tecellilerinde de, “HÜVE ve ALLAH” ZATİ vasfıyla ile tecelli ettiğinde tecelli-i Zati adını alır. Tecelli Zati şimşek gibi batından-batın/zahir evvel/ahir kapsayarak bir anda gerçekleşir. Şimşek gibi başlayıp bitmesi nedeniyle tecelli-i Zati tecellisine TECELLİ-İ BERKİ adıda verilir. Tecelli-i Berki HÜVİYETİ ZAT tecellisi olup, nefsi natıka tamamen HÜVİYET-İ HAKK ile dolar. Bir anda başlar bir anda sonlanır (BİHİ BİHU SIRRI). Nefs tecelli Berki (ZAT) ile HAKKIN HÜVİYETİni aynel ve hakkel yakin müşahede eder. Zati Tecelli nefsi tamamen hükmü altına alır. Kuranda belirtilen Zekeriyya (as)’ın“üç gün kimseyle konuşamam” diye belirtilen tecelli Tecelli-i Zati tecellisidir. Efendimiz için “Attığın zaman Sen atmadın Allah attı” (Enfal/17) ayeti bu sırrı anlatır. HÜVİYET-İ ZAT tecellisi şimşek (BERKİ) gibi olup, hüviyeti Hakk’ı nefse talim eder. Ancak etkileri ve sonuçları ULUHİYETİ ZAT tecellisi ile fark edilir (ALLAH BİLLAH SIRRI). Zati Tecelli’nin ALLAH ismiyle müşahede edilmesidir. Bu iki Zati Tecelli iç içedir. “Kul HÜVE ALLAHU AHAD” (İhlas/1) ayeti bu iki Zatı Tecelliyi içinde bulundurur. Bu iki Zati Tecelli arasındaki fark; HÜVE AhadiyetülAyn (cem) (BİHİ-BİHU SIRRI), ALLAH ise Ahadiyetül Kesret (ALLAH BİLLAH SIRRI) mertebesini temsil etmesidir. TEK VÜCUD HÜVİYETİNDE ULUHİYETİN GÖRÜNMESİdir. “Allahussamed” (İhlas/2) derken hakkiyet ve halkiyet zuhur eder. HÜVE, Allah ismiyle zuhur eder. Allah ismi ise “cemi esma ve sıfatı CAMİ ZAT” olup HÜVE’de gizli hazine olan isim ve sıfatları zuhura çıkarır. İşte Hakk’ın isim ve sıfatları ile alemde görünmesi tecelli-i sıfat ve tecelli-i esma mertebesidir.
Daha öncede belirtildiği gibi “SEM-BASAR-ALİMvb” isim ve sıfatla Hakk’ın zuhuru ve görünmesidir. Kudsi hadiste “BENimle görür, BENimle duyar, BENimle söyler…” buyururken BENimle derken Zatını, Zati Tecellisini, görür-duyar-söyler derken de tecelli-i sıfat ve esmasını kastetmektedir. Yine hadisi şerifte “Gazabından rızana, cezandan affına, Senden Sana sığınırım” buyurulmaktadır. Euzubike minke (Senden Sana Sığınırım) derken Zatından Zatına sığınılmak suretiyle tecelli-i Zati, “gazabından rızana-cezandan affına sığınırım” derken de tecelli-i sıfat esma kastedilmektedir. Hakk’ın Celalinden Cemaline, bir isminden diğer ismine sığınılmaktadır. Kısaca Zati Tecelli’den yine Zatına dönülürken, Esma ve Sıfat tecellilerinde Hakk’ın bir esmasından (Gazab-celal) diğerine (rıza-cemal) dönülmektedir. İsim ve sıfat Zatın bir vechesidir. ZAT ise kendisidir. İsim ve sıfat ZATTAN ayrılmaz. ZATİ TECELLİ’de ZAT ZAHİR, isim ve sıfat tecellisinde ZAT batın, isim ve sıfat zahirdir. Tecelli-i BERK-i (ZATİ) kişiyi “her yönden” kontrol ve denetimine alırken, isim ve sıfat tecellisi (tecelli-i sıfat ve esma) “BİR-BİRKAÇ YÖNDEN” kişinin nefsini kontrol ve denetimine alır.
Tecelli-i Zati kaza ve kaderin “mutlak kader” kısmı içindedir. Etkileri ve sonuçları değiştirilemez. Tecelli-i Zati MUTLAK HAYIR olup onda şer bulunmaz; Zahiren öyle görünse bile “Senden sana sığınırım” dan kasıt budur.
Tecelli-i Esma ve Sıfat tecellisi ile “muallak kader” kapsamındadır. Bir esma veya sıfattan diğerine müracaat ve münacaatla Zata bakan yüz değiştirilebilir. “Gazabından rızana, cezandan affına sığınırım” münacaatından kasıt budur. Tecelli-i Zati kişiye hakkel ve aynelyakin “la ilahe illallah” ve “Hu” dedirtir. Tecelli-i Sıfat ve Esma ise “muhammedenresulullah” dedirten tecellidir. Her iki tecelli iç içe geçmiş ise müşahedeli olarak “tevhid sırrı” yaşanır. Kişinin nefsinde kelime-i tevhidi ve ihlası bulduğu tecellidir.
Yaşamı ise Fatiha sırrıdır. Münacaatı ve müracaatı “Hasbunallahunimel vekil” olup Hakk’ın mutlak hayr ile tecelli ettiği bilinci ve idraki hakimdir. Tecelli-i Zati Emr-i İradi olup, cüzi akıl devreden çıkar. Akl-ı Kül devreye girer. Aşk dedikleri tecelli-i Zati’dir. AŞK ZATIN ta kendisidir. Tecelli-i Esma ve Sıfat emr-i teklifi sınırlarını çizen tecelli olup kişiyi şeriat-ı Muhammedi sınırlarına çeken tecellidir.
Uluhiyeti ve Hüviyeti ZAT tecellisinden sebeplere müracaat ile netice alınamaz. Zira sebepler batın, ZAT zahirdir. Sebeplerden kasıt isim ve sıfatlarıdır. Tecelli-i Esma ve Sıfatla isim ve sıfatlar ZAHİR, ZAT BATIN olduğundan Rububiyet sırrı zahir olur ve bu noktada sebeplere müracaat şarttır. Bu nedenle “muhammedenresulullah” ile belirtilen Kuran ve Sünnet ile yaşam bu tecellilerde kilit rol oynar. Sebeplere müracaat Hakk’a münacaat demek olur. Zati Tecellide ise “la ilahe illallah” söz konusu olur. O’nun hükmü değiştirilemez. Bunun için ehlullah şöyle dua etmeyi adet edinmiştir. “Hükmettiğin ve halk ettiğin şeylerin şerrinden Sana Sığınırım Allah’ım”. Halk ettiği süt, et, gıda Rezzak isminin temsili ve tafsilidir. Bunlar aslı itibari ile NUR olup maddi ve manevi fayda sağlarlar bedene. Ama aynı gıdalar “Muazzib” ismiyle allerji ve bozulma ile bedene hastalık ve azab verebilirler. İşte isimler yönüyle HAYIR olan şerre dönebilir. Bu nedenle süt kaynatılıp, pastörize edilerek, et pişirilerek vs. sebeplere müracaat edilerek fiili dua ve münacaat gerçekleşmiş olur. Kısaca “zarar” isminden “fayda” ismine dönülmüş olur. İsimler ve sıfatlar nefste tecelli ettiğinden ve nefs rububiyet merkezi olduğundan tecelli-i esma ve sıfat ta sebeplere müracaat sünettullah gereğidir.
Tecelli-i Zat hüviyeti Zat ve Uluhiyeti Zat mertebesi olduğundan mutlak hayır olacağından sebeplere müracaat etmemek sünettullah gereğidir. Tecelli-i esma ve sıfatta kişinin tercihi, İradi tahsisi, Hak’tan talebi ve tedbiri aynı zamanda fiili dua hükmündedir. Zira bunlar “muhammedenresulullah” kelimesinde gizlidir. Tecelli-i Zati (Berki) ile ZATİ ikram, tecelli-i sıfat ve esma ile de esma-i ikramlar gelir. Hükümleri ve sonuçları ile birbirinden ayrılırlar. Tecelli-i Zati ikram fena ve bekadır. Fenadan sonra Bekanın gerçekleşmesi ve şehadet aleminde yaşam için her iki tecellinin olması şarttır. Yani tecelli-i Zatı, sıfat-ı ve esma Tecelli-i Efal ise bu tecellilerin şehadet alemine bakan yüzüdür. Tecelli-i Efal’in batını tecelli-i esma, onun batını tecelli-i sıfat, onunda batını tecelli-i Zat’tır. Tecelli-i Zati Hakk’ın gizli hazinesinin nefste zuhurudur. Tecelli-i esma ve sıfat ise hazinenin şehadet aleminde görünmesidir. Tecelli-i Zat gerçekleştiğinde ZAT zahir olup isim ve sıfatlar batın olur. Tıpkı güneş göründüğünde yıldızların kayıp olması gibi (Lillahil Vahidul Kahhar sırrı).
Tecelli-i Hakk’ın alemde görünmesi olup, Hakk marifet-i esma ve sıfat ile bilinebilir. Tecelli-i Zat zahir olduğunda Hakk Zatını Zatından Zatına Zatıyla bildirmek istemiştir. Böyle bir tecelliye mazhar olanlar Hakk’ın habibullahıdır. “Seni nefsim için seçtim” buyurduğu kişilerdir. Musa (as) için olan bu hitap, bütün enbiya ve evliya içinde geçerlidir. Musa (as)’ın yaşadığı Hakk’ın dağa tecellisi neticesinde Musa (as)’ın bayılıp sonunda iman edenlerin ilkiyim dediği tecelli nefsinde yaşadığı Zati tecellidir. Hakk nefsi için seçtiği kutlu ferdlere Zatıyla Zatına (nefsine) tecelli ederek onlara Zatını bildirmektedir. GAVS tecellisi böyle bir tecelli olup, belirli kişilere has tecellidir. Tecelli-i Zati defaten (bir defada) olan tecelli olduğundan “berki tecelli” denir. Zira “AN”lık tecellidir. Ancak etkileri süreklidir. Zamana yayılarak tecelli-i esma ve sıfat ile etkileri ve sonuçları bütün zamana yayılır. Tecelli-i Zat, sıfat, esma ve efal ile Hakk tevhid edilebilir hakkelyakin. Kısaca Mutlak Tevhidi belirtelim. Zira ilmelyakin yaşanmadan aynel ve hakkelyakin gerçekleşemez.
HAKK, TEK VÜCUD hüviyetiyle, hüviyetinde Zatıyla kaim ve batın, Vücuduyla mevcud, sıfatıyla muhit ve tecelli, esmasıyla tecelli ve malum, kudretiyle fail, fiiliyle zahir, eserleriyle meşhud, batını ile sır olup, alemlerin her zerresinde ULUHİYETini sergileyendir. Nefislerde Rububiyetini uygulayandır.
Hakk böyle bir tevhid anlayışını geliştirmek ve kendinin bir tevhid anlayışını geliştirmek ve kendinin bilinmesi için her an tecelli halindedir. “O her an bir tecellidedir” ayeti Adem’in ve alemin ancak bahsedilen tecellilerin devamıyla ayakta durduğunu, O’nunla HAYY ve KAYYUM olduğunu ifade etmektedir. Tecellileri ise zamana yayılarak DEHR ismiyle görünende O’dur. Zatıyla lamekân ve lazaman olup isimleri ve sıfatlarıyla görünen O’dur. İsim ve sıfatlarının batınında KENDİ vardır. KENDİSİNDEN KENDİNE izharını insandan müşahede etmektedir. “Kader, Kader ile reddolunur”hadisinde belirtilen tecelli-i Zati değil, tecelli-i sıfat ve esma kanalıyla oluşan muallak kader ile ilgilidir. Tecelli Zati sonrası oluşan tecelli-i sıfat ve esma içinde bu hakikat geçerlidir. “Enel Hak”, “Şanım ne yücedir”, “Cübbemin içinde Allah’ın gayrısı yoktur” kelamları tecelli-i Zati sırasında söylenen Hakk sözleridir.