TASAVVUFTA İNSAN – ERKEK – KADIN – NEFSİN VAHİDETİN
Kuran’ı Kerimde insanın TEK NEFİSTEN (Nefsin vahidetin) halkedildiği açıklanmaktadır. Genel tefsirlerde bu Ademzevcide Havva olarak açıklanmaktadır. Nefsin Hakikati ve TEK olması nedir? Ayetlerde Adem’den ve Havva’dan bahsedilmemektedir. “Halakakummin NEFSİN VAHİDETİN” sümmeceale minha zevceha” (Zümer/6). (Sizi TEKNEFİSTEN halkettik ve ondan eşini halkettik). Buyurmaktadır. Yine Nisa suresi 1. Ayetinde “Ya eyyühennasuttekurabbükemellezihalakekumminnefsin vahidetin ve halaka minha zevceha” (Ey insanlar! Sizi TEK BİR NEFİSTEN halkeden ve ondanda eşini halkeden, ikisinden de birçok erkek ve kadın meydana getirip yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinden dilekte bulunduğumuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık (rahim) bağlarını kapanmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde gözetleyendir). Yine Enam-98 ayetinde “Ve HÜVEellezienşeekümmin NEFSİN VAHİDETİN” (Sizi TEK BİR NEFSTEN YARATAN HÜVEdir.(Hüviyeti Mutlaka Mertebesi). Yine Araf-189 ayetinde “HÜVEellezihalakakunmin nefsin vahidetin ve ceale minha zevceha” (Sizi TEK BİR NEFSTEN ve ondan eşini yaratan O (HÜVE) dir. (Hüviyeti Mutlaka- Hüviyeti Zat mertebesi).
Muhiyyid-in-i Arabi Hazretleri Fususul Hikemde NEFSİN VAHİDETİN’iHAKK’ın NEFSİ olarak ele almıştır. Bizim ZATİ NEFS dediğimiz HAkk’ın Nefsi dir. Nefs bir şeyin Zatını temsil ettiğinden HAKKIN ZATİ NEFSİ TEK BİR NEFİSTİR. Şimdi “Zevc”ini halketti buyurduğunda ne kastedilmektedir. “Zevc” kelimesinin Türkçe karşılıkları incelendiğinde Eş, çift, cins, tür, sınıf, topluluk, benzeri kendisi gibi olan anlamlarını taşımaktadır. Tasavvufta Vahdeti Vücud mertebelerini bilen kişi HAKKIN ZATİ NEFSİ’nin (Nefsin Vahidetin) zevcinin (benzeri ve kendisi gibi olan) Nefsi Muhammedi olduğunu hemen anlar. ZATİ NEFSİN bir mertebe zuhuru (Taayyünü evvel) NEFSİ MUHAMMEDİ. ZATİ NEFS Ahadiyet mertebesi iken, Nefsi Muhammedi Vahidiyet mertebesidir. Kaynağının Hüviyeti Zat mertebesi olduğunu Araf-189, Enam-98 ayetlerinin başındaki HÜVE açıklamaktadır.
Nefsi Muhammedi, ZATİ NEFSİN tafsili ve temsilidir. Nefsi Natıka ve Hakikat-i İnsaniyye-Hakikat-i Muhammedi denilende bu NEFStir.
İşte insanın hakikati olan NEFS, NEFSİN VAHİDETİN olarak Kuranda belirtilen Hakk’ın Zati Nefsi, Zati Nefsin temsili ve tafsili de “Nefsi Muhammedi”dir. “Nefsinizden bir Resul geldi” (Tevbe/128) buyurulmasıda her insanın Batıni hakikati olan (kadın ve erkek bütün insanların) nefsi natıkanın kaynağı ZAT-I HAKK’tır. Ehlullah bu hakikati açıklarken “ZAT NEFSİNİ LATİF KILDI HAKK dedi, kesif kıldı halk dedi” buyurarak alemlerdeki her mevcudun birimsel nefsinin kaynağının da benzerolduğunu ifade etmişlerdir. NEFSİN VAHİDETİN (ZATİ NEFS) ve ZEVCİ (NEFSİ MUHAMMEDİ) kadın ve erkek her insanın Batıni hakikatidir. Bu hakikate tasavvufta ehli “HAKİKKAT-İ İNSANİYE” diyerek bize her insanın Hakk’ın indinde eşdeğer ve ÖZDEBİR olduğunu ifade etmektedir. Allah kudsi hadiste “Ben kullarımı hanif olarak halkettim. Sonra şeytan onları saptırdı ve şirke iletti” buyurarak “HANİF) yani TEVHİD hakikatini idrak edecek şekilde halkedildiğini buyurmuştur.
Allah, her insanın nefsine TEVHİD AKİDESİNİ yani HADİ programını koymuş olduğunu açıklanmaktadır. Zira insanın nefsi natıkası, Zati Nefsin zuhuru ve izdüşümüdür. NEFSİN VAHİDETİN hakikati TEK-BİR olarak TEVHİD demektir. Bu nedenle Efendimiz “Nefsine arif olan Rabbine arif olur” buyurmuştur. Tevhide ve Vahdeti Vücud Tevhidine ulaşmanın yolu NEFSE ARİF olmaktan, bunun yoluda NEFSİN VAHİDETİN hakikatinden geçmektedir. Nefsini bu manada bilmeyen Tevhid akidesini yakinen müşahede edememiştir. Rabbına arif değildir. “Eşhedühüm ala enfüsihim” Nefislerine şahid (müşahede) oldular)ayetinde bahsedilen NEFİS HAKİKATİ budur. “Enfüslerinde ve afakta ayetlerimizin HAKK olduğunu” ayetinde de bahsedilen hakikat budur. Özetle HAKİKAT-i İNSANİYYE’nin, kadın ve erkek her insanın NEFSİNİN, ZATİ NEFS ten köken aldığını ve bununda NEFSİ Muhammedi olduğunu idrak ederek insanlar arasında batınenHakk indinde farkı olmadığını her insanın idrak etmesi farzdır.
Zira “ilim öğrenmek kadın, erkek her müslümana farzdır”buyurmuştur Hz. Resul. Yunus’unda dediği gibi “İlim ilim bilmektir; İlim kendin bilmektir; Sen kendini bilmezsen, O nice okumaktır”. Zati Nefs ilmin merkezidir. Zira Hakk İlmini Zati Nefsinden, Nefsi Muhammediye’ye adeta kopyalayarak tafsile çıkarmasıdır. Nefsi Muhammedi bu itibarla Hakk’ın özüdür. İsim ve sıfatlarının ve Zatının zuhur mahallidir. Bu nedenle zahirde de batında da açılan O’nun ilmidir. Bu nedenle “Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır” ayetiyle bize Hakk’ın zatıyla ve ilmiyle şehadet aleminde var olduğunu ifade etmişlerdir. İşte zahir (fizik, kimya, biyoloji, matematik vb.) ilim batini Zati Nefisteki İlmin tafsili ve temsilidir. Şehadet aleminde yapılacak olan her yeni keşif ve buluş Hakk’ın Zati Nefsindeki ilmin batından zahire çıkmasından ibarettir. Farz olan ilim Hakk’ın ilmidir. Zahirdeki her ilim O’nun birer şubesidir.
Zahirde (dünyada-şehadet) müşahede edilen ve kendisinin keşfedilmesi ve bilinmesi için İLİM FARZ kılınmıştır. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözünün kaynağı bu hakikattir. “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz” hadisinin kaynağıda budur. Fizik, kimya, biyoloji, tıp, matematik vb. ilim Hakk’ın SÜNNETTULLAH dediği hakikatin ta kendisidir. Zira bunların kaynağı da NEFSİN VAHİDETİN’dir. İnsanların nefsi tezkiye oldukça gerek zahiri gerek Batıni ilimler o nefse ilham edilerek, ZATİ NEFS teki ilimler insanın nefsi natıkasından zuhura çıkmaktadır. Hakk’ın bir şeye “OL” demesi ilminin batından zahire çıkmasıdır. Hakikat-i insaniye (Nefsi Natıka) bu nedenle Allah’ın Nuru ve Kuran’ın sırrı makamıdır. Hakikat-i İnsaniyye (nefsi natıka) Kuran-ı bünyesinde bulundurur. Kuran ise Cemi-i esma ve sıfatı cami ZAT olup Hakk’ın İLMİ ve KELAMIDIR. Bu nedenle alemler ve insan temsili, tafsili ve fiili KURAN’dır.
TEK ZATİ NEFS, insanın ve alemlerin nefislerinde kendini ve ilmini zahir etmiştir. Bu nedenle yapılan her keşif, buluş ve icad Hakk’ın bir vechini (yüzünü-hakikatini) keşiftir. “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmekliliğimi sevdim. Halkı yarattım. Taki Beni bilsinler” kudsi hadisinde BEN dediği ZATİ NEFS’i olup, bizimde ben ben dememizin kaynağı ve nefsimizdir. Kendi nefsimizin kaynağının ve sahibinin Hakk olduğunu bilmek ve bu emaneti Hakk’a temiz bir şekilde teslim etmekte Müslümanlık’tır. Bu nedenle “Nefsini tezkiye eden kurtulmuştur. Nefsini karanlıklara gömen (kirleten) ziyandadır” (Şems 9-10) buyurulmuştur. İslamın özü emanet olarak verilen nefsin orijinal haliyle (tertemiz bir nefis- nefsin zekiyyetün) Hakk’a teslim edilmesidir. İbadetler araç, nefs tezkiyesi amaçtır. Tezkiyenin temel şartı da şirkten arınmak ve mutlak tevhide ulaşmaktır. Kendi nefsi hakikatten, insan olarak Hakk’ın nefsini taşıdığından habersiz insan Hakk’a ait olan bu nura sahiplenmesi ve onu kirletmesi şirktir. “Vücudundan (varlığından) büyük günah olamaz” olarak buyurduğu Efendimiz dkkat çektiği gizli şirk, nefsini bilmemektir. Özetle HER İNSAN (Adem) BATINEN NEFSİ NATIKASI (ZATİ NEFSİN İZDÜŞÜMÜ) İTİBARİYLE ALLAH’ IN NURUNU VE KURANIN SIRRINI taşıyacak şekilde halkedilmiştir. İnsanın şehadet aleminde erkek ve kadın olarak iki ayrı cins olarak yaratılması insan türünün çoğalması üzerine programlanmıştır. ADEM den kasıt İNSANDIR. Adem’in hakikati “Hakikat-i İnsaniye” olup, bu hakikate “ve nafahtümin ruhi” “O’na ruhumdan nefh ettim (üfledim)” hakikatidir. Bu ruh Allah’ın isim ve sıfatları olup Hakikat-i İnsaniyye’nin bedene (nefse) üflemesidir.
Tasavvufta erkek Aklı, kadın nefsi temsil etmektedir. ZATI NEFS Aklı küll olup VERİCİ dir. Verici er, alıcı nefs olarak adlandırılmıştır. İki kişi konuşurken, aktif konuşan er-akıl, pasif dinleyen nefs konumundadır. İkisinde de aktif olan aslında NEFS-İ NATIKA’dır.
Adem’e ruh verilmesi ile aktif hale geçmiştir. Bu nedenle ER vasfı doğmuştur. İnsandır ki kendindeki hakikat-i insaniyyeyi-ruhu bildi O zahiren kadında olsa batınen erdir. Bu hakikatten haberi olmayan zahiren erkekte olsa tasavvuf dilinde o kadındır. İşte “Cehennemde daha çok kadınları gördüm” hadisinde kastedilen nefsin hakikatinden haberi olmayan ve emanet edilen nefsini emmare mertebesine indiren ve sureten insan (kadın veya erkek) batınen hayvani vasıfları taşıyan herkes “KADIN” hükmündedir. Zira o eğitime muhtaçtır. Efendimizin “Dünya acuze bir kadındır” hadisinde kastedilen kadın Allah’tan gafil olan emmare nefistir. Mesnevideki hikayelerde Mevlana Efendimiz’in bahsettiği kadın emmarenefs olarak algılanmalıdır. Hz. Mevlana nefsin hakikatini de anlatırken yine kadın simgesini kullanarak “Kadın Allah’ın nurudur. Adeta mahluk değil halıktır” buyurmuştur. İşte bu nefsin hakikatidir. Yani nefsi natıkanın nefsi safiye halidir.
Aynı hakikati Efendimiz: “Bana dünyadan üç şey sevdirildi. Kadın, güzel koku, gözümün nuru namaz” işte burada kadın tezkiye olmuş nefsi (nefsi natıka hakikati-nefsi safiye) kastedilmiştir. Güzel kokudan kasıt tezkiye olmuş nefisten çıkan nefesi Rahman yani Kuran, gözümün nuru namazdan kasıt ise Hakk’ı müşahededir. Özetle nefs kadın, akıl erkek mesabesindedir.Nefs mertebeleri ve akıl mertebeleri ise paralel gider. Emmare mertebesinde akl-ı maaş olup, dünya sevgisi ve Allah’tan gafil olmak vardır. Bu nedenle Akla muhtaç olduğundan “KADIN”olarakvasfedilmiştir. Efendimiz “Akıl, kalpte Hakk ile batılı ayıran nurdur” buyurarak ERKEK (Adem) olmanın şartını açıklamaktadır. Bu ise mutmaine ve üzeri mertebelerde gerçekleşir. Yani emmare, levvame ve bir bölüm (fücur) mülhime mertebesi (KADIN) hükmünde, MUTMAİNNE ve üzeri nefs mertebeleri ER hükmündedir. Zekiye Güren Şamiye Annemin buyurduğu gibi “KALIPTA İŞ YOK”.
Özü ve hakikati itibariyle her insanın hakikati TEK tir. Nefsin vahidetin Hakk’ın nurunu taşıyan bu cevheri emmare mertebesine düşüren için ise Kuran “onlar hayvanlar gibidir hatta daha da aşağıdadırlar” buyurarak bu tip insanların HAYVANİ RUH hakimiyetinde olduklarını vurgulamaktadır. Emmare mertebesinde vahşi hayvan, levvame mertebesinde ehli hayvan mesabesindedir. Suret insan olsa da, siret hayvandır. Bu mertebede olanlar cinsiyet farklı olmaksızın hayvan-ı natık olup, siretleri hayvandır. İnsan-ı natık vasfı mutmainne ve raziye nefis mertebelerinde Kuran-ı Natık vasfı ise marziye ve safiye mertebesinde geçerlidir. Tesettür emrince Batıni ise kadın tezkiye olmuş nefsi temsil ettiğinden, nefsi cehalet karanlığından korumak, kendindeki nuru ve ilmi, muhafaza için verilmiştir.
Adem (ERKEK) olmanın diğer bir şartı da şu ayette belirtilmiştir: “Biz Adem’e bütün isimleri öğrettik” (Bakara/31). Ayrıca kudsi hadiste buyurulduğu gibi “Allah Adem’i kendi suretinde halketti” ve “Allah Adem’i Rahman suretinde halketti”. Kendi suretinde derken ZATİ NEFSİN’den (Nefsin Vahidetin) Rahman derken “Kendi isim ve sıfatlarından” bahsetmiştir. İşte tasavvufta ER olmanın şartı Zatı en güzel şekilde temsil ve tafsil etmektir. Bunun yoluda O’nun isim ve sıfatlarını gerçek hüviyetiyle temsildir. Yani MUDİLL karışmaksızın. Mudil karışıyorsa, şeytan hakimse erlik biter. O kadın hükmündedir. “Kadın şeytandır” dedikleri hakikat budur. Mudillin hakim olduğu nefs mertebeside EMMARE NEFS tir. Bu nedenle kadın hükmündedir. Zahiren kadın veya erkek olması bu hükmü değiştirmez. KALIPTA İŞ YOK. Beden kalıbı dünyevi olup, şehadet aleminin yürümesi içindir. Erkek (zahir) egemen toplumun, örf ve adetlerin din adına kadına (zahir) yaptıkları zulum Hakk’ın Nefsine zulumdür. Zalimin yeri ise malumdur.
Kuranın ER Dili olması ise Zati Nefsin Akl-ı KÜLL (VERİCİ) olması nedeniyledir. Zira ALICI BÜTÜN nefsiler NEFS-İ KÜLL olup dişi karakterdedir. ERLİK budur. Mevlana Hazretleri “Düğün Gecesi” derken Akl-ı Küll ile Nefsi Küllün buluşmasını kastetmiştir. ZATİ NEFS te Künhü Zat cennetindeki yerini tarif etmiştir.
Adem (MANA ERİ) olmanın bir diğer şartı Elestte verdiğimiz söze sadık kalmaktır. “Evet Rabbımızsın” tasdiğini “işittik, itaat ettik” hükmünde, şehadet aleminde de tasdik eden manada er, hükmündedir. Bu tasdiği yapmayan ise manada kadındır. Emmare boyutundadır.
Gerçek MANA ERLERİ (Ricalul Gayb) Nefsine arif olup, Rabbine arif olanlar olup, Hakk’ı hem uluhiyet hem hüviyet tevhidi ile TEK-BİR VÜCUDDA müşahede edenlerdir. Hakkın “Seni nefsim için seçtim” ayeti bu erleri anlatır.
Kuran’ın OKU, Mesnevinin DİNLE diye başlaması MANA ERLERİNDEN GEÇEN RUH ve NUR un NEFİSLERDE HAYAT BULMASI İÇİNDİR: Meleklerde cinsiyet yoktur. İşte şehadet aleminin kayıtlanmalarından kurtulup, melekut alemine yükselen insanlar, karşındakileri “İNSAN” olarak görenlerdir. Onlarda Hakk’ın isim ve sıfatlarını müşahede edenlerdir. MANADA ER lik budur. Yoksa zahiren erkek, batınen erkek olabilirsiniz. KALIPTA İŞ YOK.
MANA ERİ olmanın bir diğer şartı “Allah’ın ve peygamberin Ahlakı ile ahlaklanmaktır”. Ahlak, takvadadır. Efendimiz veda hutbesinde cins, dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın insanlar arasında üstünlüğün takvada olduğunu müjdelemiştir. Takva, ahlaktır. Efendimiz “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” ve“Din güzel ahlaktır” buyurarak, ehlullahta“Tasavvuf güzel ahlaktır buyurarak bize bu yolu göstermişlerdir.
Güzel ahlak ise Hakk’ın isim ve sıfatlarını en güzel surette zuhura çıkarmaktır. Mudil karıştırmaksızın. Bunun yolu ise TEVHİD hakikati ile yaşamaktır. Bu nedenle tevhid güzel ahlakın ve nefs tezkiyesinin anahtarıdır. Zira “Müşrikler necistir” (Tevbe/28) buyurulmuştur. Necasetten teharet olmadan yani şirkten kurtulmadan güzel ahlak olamaz. Takvanın en üst dereceside “Nefsini bilir Hu olursun, sıfatlarından kurtulur NUR olursun” kemalıyla anlatılmıştır. Kısaca Ahlaken temiz olan ER vasfında, ahlaksız olan ise KADIN hükmündedir. Kalıpta iş yok. Efendimiz “Kötü örnek, örnek olmaz” buyurarak bizi uyarmıştır. Ayrıca Efendimiz “Allah sizin dış görünüşünüze bakmaz, kalplerinize ve amellerinize bakar” buyurarak bizlere büyük ufuklar açmıştır.
MANADA ER olmanın bir diğer tarifi şu hadiste anlatılmaktadır. “İMAN, NEREDE OLURSAN OL, ALLAH’IN SENİNLE OLDUĞUNU BİLMENDİR”.
İşte nefsine ve rabbine arif olan böyle bir imana sahip olabilir. İşte “Allah ile” yaşayanlar MANADA ER’dirler. Allah’tan gafil ve delalette olanlar kadın hükmündedirler.
MANADA ER olmanın bir diğer şartı baştada belirttiğimiz HAKİKAT-İ İNSANİYYE olan NEFSİ MUHAMMEDİ nedeniyle zahiren kadın-erkek ayrımı yapmayan, her insanın hakikatini Hakk bilenler ayrımı nefs mertebesine göre yapanlardır. Bu ise irfan gerektirir. MANADA ERLER, ilim ve irfan ehlidir. İrfanı eksik ve yanlış olanlar MANADA KADIN hükmündedirler. İşte “kadından mürşid olmaz” hakikati budur. MANADA İRFAN EHLİ OLAN ARİFİBİLLAH zahiri kalıbı dişi olsada, manada erdir. Mürşid olabilir.
Veda hutbesinde kadınlar size emanettir buyurarak emanetin batının kendi olduğunu ifade etmiştir. Başta da belirttiğimiz gibi KADIN NEFS-İ KÜLL’ü temsil etmektedir. Hakkın emaneti nefislerimizdir.
Kadın ve erkek ayrılmaksızın nefs tezkiyesi farzdır. Nefs tezkiyesinin yolu şirkten arınmaktır. Yolu da ilim ve irfandır. Cehalet karanlığından ilim nuruna yolculuktur. Bunun için hem zahiri hem batıni ilim birleştirecek yolalınmalıdır. Efendimizin “İlim kadın, erkek her Müslümana farzdır” buyurduğu halde hala kız çocuklarının eğitimini engelleyenler, cahiliye döneminde kız çocuklarını toprağa gömenler mesabesindedir.
MANADA ER olmanın bir şartı da şu hadiste gizlidir; “Bir mümin kendisi için istediği şeyi, mümin kardeşi içinde istemedikçe kamil mümin olamaz”. Bugün zahiri itibariyle kadın olanlara, zahiri erkek egemen toplumun dayatmaları, onların önlerine engeller koymaları, onları ayrı görmeleri, onlardaki İNSANİ HAKİKATİ unutarak kadınları sosyal hayattan uzaklaştırmaları vb. herhalde bu hadisin anlattığı hakikatle yakından uzaktan alakalı olamaz. KADINI İNSAN olarak göremeyen yani ondaki HAKİKAT-i İNSANİYEYİ bilmeyen MANADA ER olamaz.
Kısaca İslamın temeli İNSAN’dır. Allah her insanın ilmi-ilahi programını kendi Zatı Nefsinden (ayan-ı sabite) kurgulamış ve onu Nefs-i Muhammedi (hakikat-i insaniye) kanalıyla Nefsi Natıka olarak şehadet aleminde bedenle zuhura çıkarmıştır. Bu her insanın BATINİ HAKİKATİ’dir. Bu öz açıdan İNSAN HAKKIN AYNASIDIR. Kuran insani nefsin mertebelerini de (emmare, levvame, mülhime, mutmainne, raziye, marziye, safiye) açıklayarak şehadet aleminde insani hakikate zahir hükümlerle değil, nefsinin mertebesine muamelede bulunmamızı istemiştir. Bu nedenle MANADA ER olabilmenin yolu hem nefsin hakikatini hem nefs mertebelerine arif olmak, hemde “nasa akılları (nefs mertebelerine) düzeyinde hitap ediniz” hadisince amel etmekten geçer. İnsan bu vasfa sahip değilse AYNA olamaz. Zira “Mümin müminin aynasıdır”. Sadece cinsiyet ayrımı bile tevhid hakikatinden sapmadır. Bunun nedenini de “NEFSİN VAHİDETİN” hakikati ile yeterince açıkladığımız kanısındayım.
Bir ölçü için bir örnek verecek olursak, bir erkek bir kadına cinsel obje, bir kadın bir erkeğe bir cinsel obje olarak görüyor ve şehvet hakim oluyorsa o kişinin nefsinde “hayvani ruh” hakim olmuş demektir. Eğer bunu frenleyemiyorsa “nefs terbiyesine” ihtiyacı vardır. Zira hayvani ruh nefse hakim olduğunda şehvet (benlik, tamah, arzular) ve gadap (öfke, kin, kibir, gurur, benlik) zuhura çıkar. Hayvani ruhun hakim olduğu mertebe nefsi emaredir. O da batınen “acuze bir kadın” dır. Sureten insan ise de batınen vahşi hayvandır ve hatta ayete göre ondanda aşağıdadır. İştekanunlar emmare vasıflı kişilerden, diğer insanları korumak için caydırıcı vasıfta olmalıdır. Kadına şiddet ve zulüm uygulayanlar, daha geniş ifadeyle insanlara zulmedenler onların hakikat-i nefislerini bilseler, bu zulmün kime ulaştığını idrak etseler bu zulmü yaparlar yada bu zulme ortak olurlarmıydı? Bu makale zahiren kadına ve insanlığa yapılan zulmü kime yapıldığını gösteriyor. “Nefsinize zulmetmeyiniz” derken kastedilen hakikati HAKK’tır.