MUHSİ İSMİ ve YAŞANTISI
Her şeyin sayısını, teferruatıyla bilen. Cenab-ı Hak buyuruyor:"(Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır." (Cin/28). Muhsi, Hakk'ın her şeyi tek tek ve bütün ayrıntılarıyla bilmesi demektir. Kul, Cenab-ı Allah'ın muhafazasını emrettiği hususların kendisindeki mevcudiyetini korumak için bu isme ihtiyacını hisseder.
Muhsi, insanların ilimlerinin kuşattığı ve kuşatamadığı bütün olayların sayısını ve miktarını bilendir. O, canlıların alıp verdiği her nefesi, rızkı, insanların itaat ve günahlarını, yakınlığını, yağmur ve kum tanelerinin sayısını, bütün bitkileri, hayvan türlerini, ölüleri ve canlıları bilendir. Kısaca Allah, bütün varlıkların sayısını kalanları ve yok olanları bilendir. Bu sıfat Allah'ın insanlar gibi çoklukları nedeniyle varlıklarıların sayılarını idrak etmekten aciz olmadığını ispatlamaktadır. O, bütün varlıkları ve sayılarını bilendir.
Bu isimle ahlaklanmış kul, hak ve ödevlerin, gözetmekle, halini değerlendirdiği ölçütü elinden düşürmeyen kuldur; böylece nefeslerini ve vakitlerini kontrol eder.
El-Muhsi, idrak ve varlık bakımından tecellisi ile ihata edendir. Müşahede ve bilme bakımından bulundukları hal üzere mahlukları ile ihata edendir.
Bu isim fiillerin isimlerindendir. Bu ismin sıfatı ihsa’dır. İHSA, malumların ilahi ilimde her yönden, her nisbetten ve tafsil, icmal, ilim, ayn, şuhud, vücud, hakikat ve hüküm bakımlarından her hal üzere taayyün etmesinden ibarettir.
El-Muhsi, malumları bilen demektir. O zahirlerde olan şeyleri gören, gizliliklerde bulunan şeylerden haberdar olandır. İhsa, ihatadan daha dar anlamladır. Çünkü ihata, madum ve mevcudu kuşatan genel hükümlü bir kelimedir. Buna karşın ihsa ise sadece mevcut hakkında olabilir. “İhsa” edilen her şey aynı zamanda ihata edilmiş iken, ihata edilen her şey “ihsa” edilmiş değildir. “İhsa” nefeslere varncaya kadar varlık mertebelerine sirayet etmiştir. İhsa iki türlüdür: Birincisi, bir vasıtayla ihsa; ikincisi ise vasıtasız ihsadır. Buradaki vasıta, kulun lafzını yazan koruyucu melektir. Melek lafzı söyleten Hakk’a bakar. Melek “beraberlik” nurunun bu lafzı söyleyene söylettiğini görür. Hakk karşısındaki edebin gereği bu lafzı korumaya alır. Melek lafzı bilir. Amelin niyetini bilemez. Allah ise niyetleri bilir. Bu nedenle bir takım amelleri kulun yüzüne çarpar. Allah, kulun maksadını, gönlündekini ve ameldeki niyetini görür ve bilir. Melekten onu gizler. Nitekim Allah, insanlardan bazılarınıda herkesten gizler.
Bu insanlar, alemde bilinmeyen kimselerdir. Gökkubbenin altında onları gizler. Onlar, alemde Allah’tan başkasını görmezler. HAKK, kulunun niyeti ile meleğin onu görmesi arasına girer. Kendisi o niyeti üstlenir. Kulun ihmalkarlığından, kusurundan veya gafletinden dolayı eksik bıraktığı şeyi tamamlar.
İhsa, Hakk’ın şe’Nlerinin aynısıdır. Hakk’ı şe’nlerinin bir sonu yoktur. Dünyadan sonra ahiret şe’nleri başlayacaktır. İlahi şe’nler bitiş kabul etmediği gibi, ihsada bir nihayete varmaz.
Kula düşen görev, varlık alemindeki bu kesreti idrak etmek ve kesretten vahdete ulaşarak mutlak tevhide ulaşmaya çalışmaktır. Bunun yoluda tevhid eğitimidir. Tevhid, kesretten vahdete yolculuktur. Nefsini her türlü şirkten arındırmaktır. Araçta Kuran ve Sünnet yoluyla ilim tahsil etmektir. Bu yolla ilahi isim ve sıfatları nefsinden gerçek hüviyetleri ile zuhura çıkarabilir.
“Kim Rabbini zikretmekten yüz çevirirse (Rabbi) onu, alt eden bir azaba sokar” (Cin/17)
Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, komşusuna eziyet etmesin. (H.Ş.)
Bizim dışımızdakilere benzemeye yeltenen, bizden değildir. (H.Ş.)