HAMİD İSMİ ve YAŞANTISI
Hamd-ü sena olunan. Hamd edilen, övülen, övgüye layık bulunan. Cenab-ı Hak buyuruyor: "O'dur ki, onlar umutlarını kestikten sonra yağmuru indirir ve rahmetini serip-yayar. O, Veli'dir, Hamid'dir." (Şura/28).
Hamid, hamd edilmeyi hakeden, hamda layık olandır. Çünkü O, vardı ve bütün varlıkları ve insanı yoktan var etti. Sonra iki üstün nimeti akıl ve hayatı insanda topladı. sonra ona sayısız nimetler verdi ve onu, bütün varlıklara üstün kıldı. Ona çalışma izni verdi. O halde O'ndan başka kim hamd edilmeye hak eder? Kim O'nun kadar hamde layık olur? Hayır bütün övgüler ve hamdler sadece O'nadır, başkasına değil. Bütün bu minnet ve bağışlar başkasından değil sadece O'ndandır.
Kainatta yaşayan tüm bitkiler ve hayvanlar, Allah'ın yeryüzünde kendilerini yerleştirdiği şekilde yaşarlar. Böylelikle Allah'ı tesbih edip O'nu yüceltirler. Denizin dibinde yaşayan bir balık da, çölde yetişen bir kaktüs de büyük bir teslimiyetle yaşamını sürdürür. Allah'ın kendileri için takdir ettiği şekilde yaşamaları, O'nun kurduğu düzeni asla bozmamaları tüm canlıların Allah'ı tesbih ettiklerini gösterir. Gökyüzündeki ve yeryüzündeki herşey, tonlarca suyun biraraya getirilmesiyle oluşan denizler, binlerce metreye uzanan dağlar ve gökyüzünde sürüklenen bulutlar, ardı ardına çakan şimşek ve gökgürültüsü de Allah'ı tesbih edip yüceltir. O'nun sonsuz ilmini ve gücünü insanlara gösterirler. Fakat iman etmeyenler onların bu tesbihlerini kavrayamazlar. İman edenler de Allah'ın yüceliğini ve büyüklüğünü kavrayarak Rabbimizi tesbih eder, büyüklüğünü ve yüceliğini kavrayarak, kendilerine lütfettiği nimetler için Allah'a şükrederler. Çünkü verilen her türlü nimet karşılığında kendilerinden istenen yalnızca şükredici, hamd edici birer kul olmalarıdır.
Hamd, övmeyi ve hamd edileni sevmeyi gerektirir. O'nu seven ama O'nu övmeyen, O'na hamd etmiş olmaz. Her müslüman, mutlak hamd ve övgünün yalnız Allah'a ait olduğunu bilmeleridir. O, bütün övgüleri hak eden ve her övgüye layık olan tek varlıktır. Bize verdiği bütün nimetlere karşı O'na hamd ederiz. Nimet vermese de biz, her halükarda bilinen ve bilinmeyen her hamdle O'na hamd ederiz. Müslüman bu ismi bilmekle, Allah tarafından övülen davranışlar kazanmalı, çalışmalı ve kendisine üstün ahlak edinmeli, bunlarla çelişen davranışları terk etmeli, anlamsız ve faydasız şeylerden kaçınmalıdır.
El-Hamid, sıfatlarının iktizasıyla layık olduğu şekilde kendisine vacib olan gerçek sena ile Kendinde Kendi Zatını sena edendir. Bu isim fiillerin isimlerindendir. Bu ismin sıfatı hamddır. Hamd, Hakk’ın nefsine layık olan bir ilahi tecellidir. Bu, Hakk’ın zuhur bakımından celal, cemal ve bütün kemal sıfatlarının kapsamı ve himayesinde bütün yetkinliklerle tecellisidir. Hakk’ın yetkinliklerinin tamamıyla tecellisinden ibaret olan hamd, Zata ait bu ismin külli kuşatıcılığı nedeniyle başkasına değil ancak Allah’a aittir. Çünkü “Allah” ismi Hakk’a ve halka ait isim ve sıfatlardan kendisinin dışındaki isimleri cem eder. Hamd, Hakk’ın hepsi “ALLAH” ismine ait olan isimler ve sıfatların tamamıyla tecelli etmesinden ibarettir. Bu yüzden “hamd” ile “ALLAH” ismi arasında bir münasevet meydana gelmiştir. Hamd, Nebi (sav) nin makamıdır hamd sancağı O’na aittir. Hamd, Mahmud’dur. Bu ise Hakikat-i Muhammediye diye adlandırılan MUSTAFA’nın hakikatidir.
El-Hamid, öven demektir. El-Hamid, Kendisini Kendisiyle icmali olarak, bütün hamd sahiplerinin hamdiyle de tafsili olarak över senanın neticeleri kendisine dönendir. İlahi isimlerin ilmini Hz. Adem’e sena (hamd) ilminide Hz. Muhammed’e (sav) tahsis etmiştir. İnsanın nimetlerden faydalanması “şükür” ve bu konudaki ibadetide “hamd” diye isimlendirir.
Bunlarda Hakk’ın şe’nleridir. Şe’nler Vücudi tecellidir. Vücud ise, sırf hayırdan ibarettir. Şu varki, hükümleri kabiliyetlerde farklılaşır. Buna göre nice şey vardır ki, bir insan kendisiyle lezzetlenir, buna karşın başka bir insan aynı şey ile elem duyar. Sadece kabiliyetler ve istidatlar ve hükümlerde farklılaşma vardır.
Hz. Peygamber sevindiğinde şöyle derdi: “Hamd nimet veren ve ihsanda bulunan Allah’a mahsustur” Sıkıntıdaykende “Her halde Allah’a hamd olsun” derdi. Bu hamd mutlaklığı ve her şeyi içermesi itibariyle sevinç halindeki hamdden daha büyüktür. Böylece hamd kanalıyla onu aşırılıktan ve azaptan korur. Böylece Hakk kendisine ilham ettiği hamd ile batınına afiyet verir; bunun ardında sıkıntısını gidererek afiyetini daha da arttırır. Sena ve hamd Allah’a döner. Hamd edenin maksadı Hakk olursa, hiç kuşkusuz, ehline hamd etmiştir. hakk’ın dışındaki birisine hamd etmiş ise, sadece kendisinde gördüğü kemal sıfatları ve güzel niteliklerle ona hamd etmiştir. bu özellikler ise, ya yaratılışında bulunmaları veya ahlak olarak edinirken kazanması itibariyle, rububiyet mertebesinden kendisine ikram ve bağışlanmışlardır. Bu sıfat ve özellikler Hakk’a dönerler. Sena için sonunda Hakk’a döner.
Gerçek hamd ve Allah idraki tevhid yoluyla kazanabilir. Hamd tecellisinin mazharı olabilmek, nefs tezkiyesi ve tevhid eğitimi ile kazanılabilecek bir hususiyettir. Kamil insan hamdı en kamil vasıfla yapabilendir.
“Ey inananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın” (Münafikun/9)
Şüphe yok ki Allahu Teala kadınlara karşı iyilikte bulunmanızı sizlere emir ve tavsiye eder. Çünkü onlar (ın bazıları) sizin analarınız, kızlarınız ve teyzelerinizdir. (H.Ş.)
Nefsim yed-i kudretinde olan Allahu Teala’ya yemin ederim ki ilim Süreyya’da (Ülker yıldızında) da olsa Fars’dan bir adam (İmam-ı Azam) onu oradan alır. (H.Ş.)