VELİ İSMİ ve YAŞANTISI
Yardımcı ve dost. Mü'min kullarına dost olup yardım edendir. Cenab-ı Hak buyuruyor:"Allah, iman edenlerin Veli'si'dir, Onları karanlıklardan nura çıkarır..." (Bakara/257), "Allah, iman edenlerin Veli'si'dir; kâfirlerin ise, velisi yoktur." (Muhammed/11).
Kur'an-ı Kerim'de 13 yerde geçmektedir. Mümin ve salih kullarını seven, onlara dost ve sahip olan, onlara hayır yollarını açan ve bu hususta kendilerini başarılı kılan. O'nun salih kulları için Veli oluşu bir vakıadır; mümin ve müttaki insanların hayat tecrübelerinde onlara sağladığı destek ve bahşettiği başarı ile tekrar tekrar gözlemlenmiş bir gerçektir.
İnsanın hem dünyada hem de ahirette tek bir gerçek dostu vardır. Bu dost onu hiçbir zaman bırakıp gitmez, asla terk etmez, her zorlukta yanındadır ve ona yardımcıdır. Doğduğu günden öldüğü güne kadar daima onunla birliktedir. Onu düşmanlarına karşı korur. Onun için herkesten daha güvenilirdir, daima karşılıksız armağan edendir. Kuşkusuz bu dost Rabbimiz olan Allah'tır. Allah müminlerin en çok güvendiği, en yakın dostudur. Kendisine inanan insanları her türlü eksiklikten ve hatadan arındırır, onlara çok seçkin bir yaşam ve ahirette de hiç tükenmeyecek olan mülkünü vaat eder. İnsan hayatı boyunca gerçekten güveneceği, her durumda sıkıntısını gideren, zengin ve muktedir bir insan ya da bir güç arayışı içindedir. Fakat bunu ararken zaten kendisini yaratmış, yaşamını sürdürmesini sağlayan, büyük kuvvet sahibi, herşeyi yapmaya kadir olan Rabbimizi unutur. Kendisine kötülükten başka hiçbir katkısı olmayan, ahirette de cennette bir pay sahibi olmasını engelleyen şeytanı dost edinir. İşte bu, onun için karanlık bir dünyanın başlangıcıdır.Allah'a iman eden, imanında da samimi olan insanlar ise artık içinde hiç mağlubiyeti olmayan şerefli ve hayırlı bir hayatın içine girerler. Çünkü Allah inananlara dinine ve sözlerine sadık oldukları sürece zafer nasip edecektir. Asıl büyük karşılığı ise ahirettte onlara verecektir. Allah inananların dünyada ve ahiretteki tek gerçek dostudur.
Müslüman, kendisini dost edineni dost edinmeli ve ona yardım etmelidir. Müslüman, kendilerinden olmayan kimseleri sırdaş ve dost edinmemelidir. Kul'un allah'a dost olması demek, O'na inanması, O'ndan gelen her şeyi doğrulayıp tasdik etmesi, emirlerini uygulaması, yasaklarından kaçınması, yalnız O'na güvenip dayanması, açık ve gizli, bolluk ve darlık gibi bütün hallerinde O'na teslim olması, yalnız O'nu ve Resülünü sevmesi demektir. Allah, hidayetini, yardımını ve marifetini dostlarından asla esirgemez.
El-Veli, varlık durumunu bizzat üstlenen ve varlıkta isim ve sıfatlarıyla ve varlığın bulunduğu zahirlik, batınlık, tebdil, değişim, dönüşüm, eksiklik, yetkinlik, varkılma, yok kılma, takdim, tehir, hadis ala ve varlığın bütününe ait diğer hallerde tecelli edendir. Allah Teala bu durumu üstlenmiştir. Varlığın tümü suret, mana, maddi ve hükmü olmak bakımından O’na döner.
İnsan-ı kamil zatı ve sıfatları ile Allah’ın Zatı ve sıfatlarını “Allah adına” yüklendiğinde bu ismi hak eder. Oluş alemine ait ilahi velilik insan-ı kamile aittir. nitekim el-Veli’nin Allah olması nedeniyle insan-ı kamilde Allah’a döner. Allah Teala bu hususta “Allah, işte O’dur veli” (Şura/9) ve “Dikkat edin, Allah’ın velilerine korku yoktur. Onlar mahzunda olmayacaklardır” (Yunus/62) buyurmuştur. O halde Allah alemin velisidir, insan-ı kamil ise Allah’ın velisidir. Bu isim sıfatların isimlerindendir. Bu ismin sıfatı velayettir. Velayet, herhangi bir mani, acizlik ve velilik olmaksızın varlıkta yetkin bir tasarruf mertebesidir. Bununla birlikte bu mertebe malikin mülkündeki tasarrufudur. Bu makam en büyük kutub ve cem edici gavs olan kimsenin makamıdır.
El-Veli yardım eden demektir. O, dostlarına yardım eden ve düşmanlarını kahreden kimsedir. Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Allah iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan nura çıkartır. İnkar edenler ise, tagutun dostlarıdır. Tagut onları nurdan karanlıklara çıkartır” (Bakara/257).
Bu ismin hükmü, müminlere yardımla ilgili olarak iki türlüdür: Bunlardan birincisi, onları yokluk karanlığından varlık nuruna çıkartmakla genel anlamda yardım etmesidir. İkincisi ise, kendislerine ait ilmin darlığından Allah’a dair ilmin genişliğine özel anlamda çıkartmakla yardım etmektir. Cehalet karanlığından ilim nuruna yolculuktur. Bu arifin perde karanlıklarından müşahede aydınlığına çıkmasıdır. Böylelikle kendisinden gizli olan şeyi müşahede eder.
Bunun yoluda “Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisiyle nefse arif olmaktan geçer. İnsan nefsi, kendisinin delilidir. Zira O, Hakk surette halk edilmiştir ve isim ve sıfatların tecelli mahallidir. Batında sır olarak HAKK vardır.
“Müminlere yardım etmek üzerimizdeki bir haktır” (Rum/47) ayetiyle “iman” ile nitelenen herkes yardıma mazhar kılınmıştır. Bu nedenle, batıla inanan kimseler, bazen Hakk’a iman eden kimselere galip gelebilirler. Onların müminlere galip gelmeleri, batıla inanmış olmalarından kaynaklanmaz. Aksine bunun nedeni, imanlarının kesin olması ve inançlarının gücüdür. Onlar batıl olsada ona inanmışlar, inanırkende onun “hak” olduğunu düşünmüşlerdir. Hakk ise “kulunun zannı üzere” muamele etmiştir. Burada bir sır vardır: iman sahibinde güçlendiğinde, bu durumda iman o kişiye zayıfa karşı zafer kazandırır. Müşrikde tevhide ve risaletin bir kısmına inanmasa bile Allah’ın varlığına inanır. Şu halde o, bir açıdan Hakk’a iman etmiş kimselerdendir. Fakat onun imanı, birliği cihetinden Hakk’a iman eden müminin imanının gözüne ulaşamaz. Bu Hakk’ın batıl ehline “mümin” diye adlandırmasının sırrıdır. Onların pek çoğu şirk koştuğu halde Allah’a iman etmişlerdir. Kula düşen görev iman gücünü arttırması “veli” tecellisine mazhar olmaktır.
“Şeytan onları kuşatmış, onlara Allah’ı zikretmeyi unutturmuştur. Onlar şeytan’ın hizbi (tarafı-yandaşı)dır Muhakkak ki şeytan’ın hizbi kaybedecektir” (Mücadele/19)
Kim diline ve ırzına kefil olursa ben de onun cennete girmesine kefil olurum. (H.Ş.)
Peygamber Efendimiz (sav) “Allah’ım! Şu kulcağınızını (yani Ebu Hüreyre) ve annesini mü’min kullarına sevdir. Mü’minleri de onlara sevdir. (H.Ş.)