ADL İSMİ ve YAŞANTISI
Mutlak adalet sahibi. Çok adaletli. Adaletiyle zalimlerden mazlumun hakkını alandır. Cenab-ı Hak buyuruyor: "Rabbinin sözü, doğruluk bakımından da, adalet bakımından da tastamamdır..." (En'am 115)
Allah bütün söz ve fiillerinde mutlak adalet sahibidir. O'nun kararı doğru, hükmü adildir. Nimet ve ihsanını dilediğine verir veya vermez. Aziz veya zelil kılar, yükseltir veya alçaltır, ikram eder veya etmez, hemen yapar veya veya erteler, yarar sağlar veya zarar verir, korur veya korumaz, zengin veya fakir yapar, sağlık verir veya hastalandırır, bela verir veya beladan muaf tutar. Allah, bütün bunları mutlak iktidar sahibi sahibi olması nedeniyle dilediği şekilde, verdiği karara göre yapar. Eğer Allah, peygamber ve nebilerin, kendisine en yakın meleklerin ve salih kulların da aralarında bulunduğu bütün varlıklara, isyankar ve inkarcılara azap ettiği gibi azap etse bu O'nun adaletinden sayılır.
Allah'ın bütün herkese azap etmesi adaletinden, merhamet etmesi fazlından, onları iki guruba ayırması da hikmetindendir. Bu yüzden bazı âlimler şöyle söylemişlerdir: "Allah'ın adaletinden Allah'a sığınırız. O'ndan ihsan ve keremini isteriz, hikmetinin de iyi yönünü talep ederiz."
Her müslüman, Allah'tan başka mutlak adalet sahibi kimsenin olmadığını, her adil sahibinin ve uyguladığı adaletinin Allah'tan geldiğini, O'ndan olmayan her hükmün zulüm ve bâtıl olduğunu bilmelidir. Sonra da Allah'ın kendisi için takdir ettiği ve uyguladığı (kaza)her şeyi kabullenmeli ve içtenlikle O'na teslim olmalıdır. Bütün sözlerinde, fiillerinde ve hükümlerinde hiç bir zaman adaletten ayrılmamalıdır.
O, öyle bir Hakk’tır ki gökler, yer ve her ikisi arasındakiler ve bunların ötesindekiler O’nunla var olur. O varlıkların dayanağı, taayyün eden şeylerin aslı ve alemin heyulasıdır. Bu bakımdan bu isim sıfat ismidir. Her varlığın kabiliyetinin iktizasını vermekle eşyaya adalet etmesi bakımından ise bu isim fiillerin sıfatlarının isimlerinden biri olur ismin sıfatı ADL’dir. ADL, zulmün giderilmesi ve bir yönde birlikte diğer bir yöne meyletmemekten ibarettir.
Çünkü Alah Teala, varlıklara ancak bu varlıkların üzerinde bulundukları ve hakikatlerinin aslı olan kendi sıfatlarının iktizasından kaynaklanan şeye göre hüküm verir. Zira her bir mevcudun kendisi dışındakilerden farklı münferit bir hakikati vardır. Bu hakikat ise Allah Teala’nın sıfatlarından bir sıfatın mazharıdır. Bir mevcuda ancak o mevcudun hakikatinin iktizasına göre hüküm verilir. Bu mevcudun hakikati ise ancak mazharı olduğu ilahi sıfatın iktizası göre hüküm verilir. Bu mevcudun hakikati ise ancak mazharı olduğu ilahi sıfatın ihtizası ile ihtiza eder. Eğer bu mevcudun hakikatinin mazharı olan ilahi sıfat kemal sıfatlarındansa o zaman bu hakikat varlık mertebelerinin en yücesine katılır. Bu durumda bu mevcud kemal sahiplerinden olur. Eğer bu sıfat celal sıfatlarından biri olursa bu durumda bu hakikat sağkınlığa ve azaba iltihak eder. Bu durumda bu mevcud sapıtan ve kendisine azap olunan olur. Eğer bu sıfat cemal sıfatlarından biri olursa, o zamanda bu hakikat hidayete ve nimete iltihak eder. Bu durumda bu mevcud hidayete erdirilmiş ve bu sıfatın aslının iktiza ettiği çeşitli nimetlerle nimetlendirilmiş olur. Mevcudatın her bir ferdini bu biçimde kıyas edebilirsin. Çünkü o Hakk’ın sıfatlarından bir sıfatın eseridir. Hakk’ın sıfatları ise birbirine zıt, birbirine muhalif ve birbirleriyle müttefiktirler.
Bu yüzden mahlukların halleri muhtelif olur ve mazharı oldukları sıfat bakımından ittifak ederler. Şu halde Allah Teala, varlıklara ancak o varlıkların hakikatinin aynı olan sıfatlarının iktizası üzere hüküm verir. Dolayısıyla hakikatlerinin iktiza etmediği şeyi onlardan esirgese onlara zulmetmiş olmaz. Çünkü onları sıfatlarından yaratmıştır ve sıfatlarına mazhar kılmıştır. İşte bu rahmetin gazabı geçmesidir. Adl ismi, adaletinden korkulan ve ihsanından ümit kesilmeyen kimseye verilir. Adl, meyil demektir. Alemdeki her şey, meyleder varlıkta ancak adl ile zuhur etmiştir. nitekim mümin batıldan Hakk’a döndüğü gibi, kafirde Hakk’tan batıla dönmektedir. Kafirler kendi sınırlıklarıyla mutlaklık yönünü örtmiş olanlarıdır. Örtme fiilinin ortaya çıkmasının iki nedeni vardır: Birincisi barisret gözlerinin doğru iş yapmaktan perdelenmiş olmasıdır. İkinci neden ise, düşüncelerini derinleştirdikten sonra işin gerçeğini öğrenmişler ve müşahede etmişlerdir. Buna rağmen inkar etmişler ve gerçeği örtmüşlerdir. Bu inkarın nedeni ise, mal veya makam gibi, elde etmiş oldukları herhangi bir menfaattir.
Adl, isminin hakiki ve gerçek hüviyetiyle zuhuru için nefs tezkiyesi gerekmektedir.
“Ya Muhammed! Sabah akşam beni zikret” (A’raf/205)
Oruçlu iken ölen cennete gider. (H.Ş.)
İşçiye ücretini (alnının) teri kurumadan veriniz. (H.Ş.)