Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

E.H. 22. Kabız İsmi ve Yaşantısı


KABIZ İSMİ VE YAŞANTISI


Ruhları kabzeden, canalan,  sıkan, daraltan, rızkı belli ölçülerde veren Cenab-ı Hak buyuruyor:  "... Ancak O’na döndürüleceksiniz." (Bakara/245)

Kullarına kudretiyle ve iradesiyle muamele ederel maddi ve manevi alanda daraltan manasındadır. El Kabız ismi Kur'ân'da isim olarak zikredilmemekle birlikte Allah'ın kabzetmesi fiili olarak zikredilir.

Bütün canlılara hayat veren, ölüm anında varlıkların ruhlarını kabzeden O'dur. Maddi yönden fakirleştiren ve daraltanında, zengin edip genişleten de Allah'dır. Zenginken fakir olanları, güçlü iken  zayıf olanları, yüksek makamlardan düşenleri,  bilginken bunayanları gördüğümüz gibi, fakirken  zengin olanları, Mekke'de zayıf görüldüğü halde  Mine'de güçlenenleri, Bilal-i Habeşi gibi  kafirlerin kölesi iken mü'minlerin efendisi olanları, Yusuf (s.a.v.) gibi hapishaneden Mısır'a  sultan olanları, Ümmi iken kıyamete kadar gelecek insanlara ilim öğreticisi olan Hz  Muhammed'i yaratan O'dur.

Alan da veren de Allah'tır. Allah, dilediği kişinin imkanlarını artırarak şükredip etmeyeceğini, dilediğinin de imkanlarını daraltarak nankörlük edip etmeyeceğini dener. Dolayısıyla insanların sahip olduğu veya olamadığı şeyler kendileri için bir kazanç değildir. Bunlar sadece geçici dünya hayatını mı gerçek yurt olan ahireti mi istediklerini denemek için Allah'ın yarattığı imtihanlardır.

Eğer kişi bu gerçeğin farkına varmaz ve elindeki herşeyi kendisinin zannedip cimrilik yapar, Allah'ın dilediği şekilde harcamazsa o zaman Allah elindeki imkanları daraltabilir. Tam aksi olarak elindeki herşeyin kendisine Allah'ın rızasını kazanacak şekilde kullanılması için verildiğini bilen kişilerin de imkanlarını artırır, dünyada da ahirette de onlara en güzeliyle karşılık verir.

Kulun bu isimden nasibi, onun Allah'ın bizzat kendisinin vermiş olduğu nimetlerini tutmasını gerektirir. Bir başkasının eliyle verileni değil. Zira mülk, Allah'ın dışında bir kimseye ait olmadığı gibi, veren de Allah'tan başkası değildir. Kul Kabiz ismiyle ahlaklanırsa sözleriyle, diğer varlıkların kalplerini hak tarafına yönlendirir.

El-Kabız, varlıktaki çokluğun kendisine kabz olunduğu ve katından vahidiyyet adıyla adlandırılan bir tecelligahta bu çokluğun birleştiği kimsedir.

Bu nedenle kamil insan “vahdette kesret” ve “kesrette vahdet” yaşantısına ehil olandır. Buna ise ancak tevhid ilmi ve idraki ile ulaşılabilir. Bu isim fiillerin sıfatlarının isimlerinden biridir. Bu ismin sıfatı kabzdır. Kabz, vahidiyyet tecellisinden ibarettir. Vahidiyyetin kendisine yönelik hükmünden dolayı eşya için zuhur durumu kalmaz. Varlıktaki her kabz durumu bu tecelliden kaynaklanır.

El-Kabız, eşyanın kabzasında bulunduğu kimsedir, bütün alem onun kabzasında bulunur. El-Kabız, dürdüğünde artık hiçbir kuvvet kalmaz; yaydığında ise hiçbir ihtiyaç kalmaz.

Herşey Hakkın katından olmakla birlikte, edeb gereği kötülüğü Hakka izafe edilmez ve nefse izafe edilir. İyilikler ise Hakk’a aittir. Efendimiz şöyle buyurmuştur; “Hayır bütünüyle Sana aittir; kötülük Sana ait değildir”. Çünkü hayır ve şer, Hakk’ın şe’nlerinden olmadan itibariyle birbirlerinden farklı değillerdir. Bunlar, gayesine uygun olup olmamak noktasında, kendileriyle sınırlanan kimsede birbirlerinden ayrılırlar. Böylece, şerrin yayılması ve ortaya çıkması, hayrın dürülmesinin ta kendisidir. Bilinenin kabz edilmesinin bir türü de, Hakk’ın kullaırndan borç talebi “Kim Allah’a karz verirse” (Hadid/11) sadakaları kabul etmesi ve onları almasıdır. Neticede alınan borç ve sadakalar katlanmış olarak tekrar kullara geri döner. Çünkü Allah onları kendisine muhtaç oldukları için yaratmıştır. Yoksa O, onlara muhtaç değildir. Allah kullarından temiz ve güzel şeyleri kabul eder, çirkin şeyleri kabul etmez. Bu noktada GÜZEL, sadakayı ve borç verenin, bu borç ve sadakayı alan elin ALLAH’ın ELİ olduğunu bilmesidir. Bu bilgiye ise ancak tevhid ile ulaşılabilinir. Halkta Hakk’ı görebilmektedir. Böylelikle kul kesin olarak öğrenirki; sadaka ve borç, el-Kerim ve el-Hafız’ın eline düşmüştür. Bunun neticesinde ise, karşılık beklemeden sadaha ve borcunu verir. Sen insanlarla ilişkindeki diğer hayırları bu misalle kıyasla ve yaşamına uygula. Eğer uygulaya bilirsen sen alışverişin halkta Hakk ile olmuş olur. Ve kendindede Hakk’ı bulursun.

Kabz vahidiyyet tecellisi olduğundan kişi nefsinden şirki arındırarak tevhid ilmi ile bu tecelliyi aslı üzere yaşar. Şirk karanlığında kalarak Allah’ın sınırlarını aşan, hiçkuşkusuzki nefsine zulmetmiş olur. Nefsine arif olan kişi, Rabbını arif olan ve mutlak Tevhide ulaşandır. Bu yolla nefs tezkiye olduğundan tıpkı “Kabz” esması gibi tüm ilahi isim ve sıfatlarda nefsinden “GERÇEK HÜVİYETLERİ” ile zuhur eder.

“ Ey İman edenler! Allah’ı çok zikredin” (Ahzab/41)

İnsanların çoğunun kıymetini bilmedikleri ve aldandıkları iki nimet vardır ki, bunlar, sıhhat ve boş vakittir. (HŞ)

Hakiki mücahid, yegane galip ve azametiyle başdöndüren Allah’a itaat hususunda sürekli nefsiyle yaka-paça olan insandır. (HŞ)

İnsanlara merhamet etmeyene Allah’da merhamet etmez. (HŞ)


önceki sayfa               sonraki sayfa




Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam212
Toplam Ziyaret888834
Hava Durumu
Saat
Takvim