MÜMİN İSMİ VE YAŞANTISI
Güven veren, vaadine güvenilen Mahlukatı zulümden ve tehlikelerden koruyan. Ahirette müminleri azabtan emin kılan. Peygamberleri mücizelerle tasdik eden. Gönüllere iman veren, kendisine güvenenlere emniyet sağlayan ve ferahlık bahşeden. Cenab-ı Hak buyuruyor: "O Allah ki, O'ndan başka ilah yoktur. Meliktir; Kuddûstur; Selam'ır; Mü'mindir; Müheymindir; Azizdir; Cebbardır; Mütekebbirdir. Allah, (müşriklerin) şirk koştuklarından çok Yücedir." (Haşr/23)
Bunun kısaca manası inanan demektir. Fakat bu mana biz kullar içindir. Allah için olan mana yukarıdaki manadır. Mümin ismi kulun en seçkin ve en şümullu ismidir. Cenab-ı Hak kulunu o kadar seviyor ki, kendine mahsus olan özel ismi kuluna vermiştir. Tam anlamıyla müminlik sıfatlarını taşıyan insan için dünyada ve ahirette sıkıntı yoktur. Sırat köprüsünden geçerken, cehennem seslenerek: "Geç ey mümin, zira senin nurun benim narımı söndürüyor." diyecek. Müminin derecesi bu kadar yüksek olacaktır.
Allah, kıyamet günü azap gören mü'minleri cehennemden çıkardıktan sonra onlara derki: "Mü'min benim, sizler de mü'minlersiniz". Allah, sözünün doğru olduğunu ispatlayandır, mü'min kullarını imanlarında yanıltmayan, onları doğru yola çıkarandır, kullarına va'dinde sâdık olandır, insan kalbini şüphe ve tereddütlerden kurtararak imana kavuşturan, kalplere iman bağışlayan; yaratıkların zulümden, muminleri azaptan emin kılan; onların şahitliklerini kabul ve tasdik eden; taahüdlerini mutlaka yerine getirendir.
El-Mümin, zatlarının hakikatlerinin gerektirmediği bütün şeylere karşı varlıkları güvende kılandır bu yüden mevcudattan herhangi bir fert bir diğerine ancak hakikati gereği ilhak olur. Hz. Peygamber (sav) “Olan şeyler hakkında kalem kurumuştur” buyurmuştur. Kalem kurudu, sayfalarda kaldırıldı” ve “Başına gelen şey sana hata yaptırmak için değildir” sözleri ile bu tecelliye işaret etmektedir. Çünkü el-Mümin varlıkları hakikatlerinin gerektirmediği şeyden güvende kılar. Hakikati saadeti gerektiren kimseyi bedbahtlıktan korur. Hakikati bedbahtlığı gerektiren kimseyide mertebesinin değişmesinden korur. Zira eğer hakikatinin gerektirdiği şeyi değiştirmiş olsa ona varlığın yetkinliğini vermiş olmaz. Bu yüzden Allah her varlığa o varlığın hakikatinin gereğini verir. Eğer vermese işi yerli yerince ve adaletle gören (el-Mühsit) olmaz ki Allah bundan münezzehtir. “Rabbin kullarına karşı zalim değildir” (Fussilet/46).
Bu adalet aynen cömertlik ve ihsandır. Çünkü bu adaletle varlıklara mertebeleri verilir. Eğer böyle olmazsa mertebeler ve bu mertebeler ile elde edilen yetkinlik yok olur. Zira eğer bedbahta zatının gereği olan bedbahtlık verilmezse varlık (vücud) mertebelerinden biri olan bedbahlık mertebesi olmazdı. O zamanda varlık, mertebelerinden bir mertebesi eksik bir halde olurdu. İlahi Vücud bu varlığı sağlamlaştırmıştır. Öyleki, hiçbir yönden bu vücuda eksiklik bulunmaz. Çünkü Allah Teala Varlık mertebelerinden bir mertebeyi ve hakikatlerinde uygun şekilde var kılar ve varlıkları hiçbir şeyi saklamaz. O yüzden bu VÜCUD dan daha yetkini yoktur. İşte bu Hakk Teala’nın kusursuzluğudur.
Bu ismin diğer bir yönüde vardır ki, oda el-Mümin isminin imandan türemiş olmasıdır. İman ise Allah’a iman eden kulun sıfatıdır. Bu durumda bu ismin anlamı Allah Teala, kendisinin hakikatinin Allah olduğuna iman eden kulun hakikatidir. “Mümin müminin aynasıdır” hadisi bu sırrı anlatır. “Ben Allah’tanım, müminler ise Ben’dendir” sözleriyle bu hakikate işaret etmiştir. Yani Allah’ın kendilerinin hakikati olduğuna inanalar Ben’den yani hakikatim olan Allah’tandırlar. Bu hakikate ulaşmanın yoluda nefsi bilmeden ve dolayısıyla nefs tezkiyesinden geçer. Bu cem’in hakikatidir ve Allah’ın nefsin hakikati olduğunu bu yolla idrak eder. “Nefsini bilen Rabbını bilir” hadisi bir yönüyle bu hakikati anlatır.
Mümin vasfı diğer isimleri bünyesinde topladığından şumüllü bir isimdir. Mümin kendinde bütün isim ve sıfatları toplayandır. Bunada nefs tezkiyesi ve Kuran ve Sünnete riayetle ulaşmıştır. Mümin ismi bir sıfat ismidir. Bu ismin sıfatı emandır. Eman Allah’ın bir tecellisidir. Bu tecelli varlığın hakikatlerine yetkeinliklerinin elde edilmesinin önündeki engelin olmaması ilebilgi ve şuur kazandırır. Varlığın hakikatlerinin yetkinlikleri, onların mertebelerinin hakikatinin gereğidir. Hz. Peygamber (sav): “Herkes ne için yaratılmışsa ona müyesser olur” sözü ile bu hakikate işaret etmiştir.
Eman’ın Allah ile ilgili anlamı, O’nun kendi nefsine dair tasdikidir. Bu da Hakk’ın kendisinin sadık olduğunu, bunun yanı sıra kullarının doğruluklarını bilmesidir.
“Büyük günahlardan ve hayasızlıktan sakınır, öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlar ve işlerini aralarında istişare ederler.” (Şuara/37-38)
“Güzel söz sadakadır” (HŞ)
“Zenginlik mal çokluğuyla değildir. Bilakis zenginlik göz tokluğuyladır” (HŞ)