İSİM-SIFAT-ZAT İTİBARİYE MUHAMMEDİ HÜVİYET VE AHLAK
ALLAH Zatından Zatına tecellisi ile ilk zahir taayyünde “Hakikati Muahmmedi” yi açığa çıkardı. Efendimiz bu hakikati farklı itibariyle şöyle ifade etti: “Allah önce Benim nurumu, ruhumu, aklımı ve nefsimi halketti”. Zatındaki hüviyet tüm esma ve sıfatları ile Hakikati Muhammedi ile zuhura çıktı. Bilinmelidir ki, Hakikat-i Muhammedi ilahi hüviyetten ibarettir. Bu ilahi hüviyet “Hu” isminin içerdiği nispet ve izafetlerden hüviyetin bulunduğu durumlar olan şe’nler, isimler ve sıfatlar, zuhur, batın, şehadet ve gayb vb. gibi şeylerle birlikte gerçekleşir. Muhammed (sav) bu isimle işaret olunan Zattır. Muhammed taayyün etmiş HÜVİYET’tir. Hüviyet Zat-ı İlahinin bütün isim ve sıfatlarıyla Zatının kendisi dışındaki şeylerden gayb olması yolu üzere Zatına taayyün etmesinden ibarettir. Muhammed (sav), bu batın olan hüviyetin zuhur yoluyla taayyün etmiş hali ve bu gayb halinin “ilahi hüviyet” altında toplanmış olan ilahi yetkinlikler” ile yeganeleşmiş özel bir suretle ve kalıpla şehadet durumuna geçmesidir. Bunun için Muhammed (sav) Efendimiz gayrıyyet yolu ile değilde vahidiyet yolu üzere bu mananın sureti, gaybın şehadeti, icmalin tafsili, tenzihi, teşbihidir
Muhammedi vasıflanma ve O’nun ilahi isimler ile tahakkuku bu nedenledir. İlahi isim ve sıfatlara tahakkuk etmenin aslı iki isimdir: Bunlardan ilki ilim diğeri ise kudrettir. Kul bu ikisiyle tahakkuk ettiğinde bütünüyle hüviyet ile tahakkuk eder. Bu nedenle Allah, Muhammedi ilahi isim ve sıfatları hakikatlerinin zuhur aynası yaptı. Ayetlerini zahir ve batın olarak O’na indirdi. Suret ve mana olarak eşyanın hakikatlerini O’na bildirdi. Bu nedenle “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanan” O’dur. Allah Teala peygamberi hakkında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki Sen pek yüce bir ahlak (huluk) üzeresin” (Kalem/4). Ayette geçen huluk vasıf demektir. Yüce vasıflar Allah’ın vasıflarıdır. O’nun isim ve sıfatlarıdır. Hz. Aişe (ra) validemizden Efendimizin ahlakı sorulduğunda ilahi kemallerle tahakkukuna işaret ederek “O’nun ahlakı Kuran’dı” buyurmuşlardır. Kuran “Cemi esma ve sıfatı Cami Zat” olup, Efendimizin tüm isim ve sıfatlarla tahakkuk ettiğinin veciz bir ifadesidir. Muhammed (sav) de kemalin en yücesini temsil ve tafsil eder. “Sana Kevser’i verdim” ifadesinde de bu hakikat gizlidir. Daha önceki peygamberlere isim ve sıfatları ile tecelli ederken, Efendimize ZATIYLA TECELLİ etmiştir.
Bu nedenle Efendimiz “Hakk”, “NUR” gibi Zati isimlerle de tahakkuk etmiştir. “Muhammed” isminin “Allah” isminin mevkine uygun düştüğünü Kuran açıklamaktadır. Zira Kuran Zattır, Allah ismide Zat ismidir. Efendimiz “Benim mucizem Kurandır” buyurarak bu hakikati ifade etmiştir. “Çünkü Kuran gerçektende pek şerefli bir elçinin sözüdür. O elçi çok güçlüdür ve Arş’ın sahibi katında yüce bir mertebe sahibidir, kendisine itaat edilir ve emindir” (Tekvr /19-21). Bu vasıflarıyla kelime-i tevhide Allah isminin yanına Muhammed ismi gelmiştir: “La ilahe İllallah hüve Muhammeden Resulullah”. Bunun nedeni nefsinin safiye olması ve tezkiye olmuş nefsin (Nefsi Muhammedi) temsilcisi olmasıdır. Diğer insanlarda o nefisten halk edilmiştir. “Nefsinizden bir Resul geldi” (Tevbe/128) buyurularak, bizlerinde nefs tezkiyesi yoluyla bu sırra ulaşabilmemizin yolu açımıştır. Tam tezkiye neticesinde ilahi yetkinliklerle tahakkuk etmesi için kendisindeki beşeri kalıntıların her bakımdan yol olarak, ilahi isim ve sıfatlarla tahakkuk etmiştir. bu yol O’nun ümmetini de açık tutulmuştur. O’nun varisleri bu yolun müjdecisidirler. Zira varlığı olmayan ve ilahi varlıkla var olmanın varlık günahı olmaz.
İlahi yetkinlikler ile tahakkuk edenlerin tamamı Muhammed (sav) den sonra isim ve sıfatlarla tahakkuk etmişlerdir. Efendimiz “Bana cevamiul kelim” verildi derken esmaül hüsnayı kastetmiştir. Onların bereketiyle her kelam öz ve sır olarak tahakkuk etmiştir. varislerinede verilen hakikat bu nedenle “esmaül hüsna”dır. Velilerin kalbleride bu nedenle esmaül hüsna mahzenidir. Efendimiz asaleten varisleri vekaleten bu hakikati temsil ve tafsil ederler. Bu nedenle ahlakları, isim ve sıfatları gerçek hüviyetleri ile açığa çıkardıklarından, “Allah’ın ahlakı ve Peygamber ahlakı dolayısıyla Kuran ahlakı”dır. Efendimiz ve varisleri Allah’ın bütün isim vesıfatlarıyla vasıflanmış ve onlarla tahakkuk etmiştir. Yüce mertebeye yerleşmek ve Kuran ahlakı ile ahlaklanmak ancak ilahi isim ve sıfatlar içerisinde yer tutarak mümkündür. Kamiller istidad ve kabiliyetlari oranında ve Efendimiz’den aldığı feyiz ile bu hakikatten paylarını alırlar. Efendimiz, bütün marifetleri cem etmiş ve bu özelliği ile biricik olmuştur. Cemiyyet makamı ise tek başına Allah’a aittir. Efendimiz bu özelliği ile de cemiyyet makamıyla tahakkuk etmiştir.
“Adem, su ve balçık içindeyken Ben Peygamberdim” hadisi ilahi yetkinliğin ilki olduğunu ifade eder. Adem ve diğer peygamberler, O’nun Nurunu (Nuru Muhammedi) taşadıkları için, O’nun feyziyle isim ve sıfat tecellilerine mazhar oldular.
Hamd sancağının kendisine verilmeside bu nedenledir. Özetle Efendimiz Zati, sıfati ve esma tecellilerin tamamını kendisinde toplayan ve tahakkuk eden ve bunlarla tasarruf eden Zattır. “Attığın zaman sen atmadın Allah attı” (Enfal/17) ayeti bu hakikati anlatır. Yapan, eden, gören, işiten, söyleyen O’dur. Hu’dur. O’da varisleride ilahi hüviyetin mazharları ve tecelligahıdır. Bütün velilerin ilahi yetkinlikler konusundaki kaynakları ilahi isim ve sıfatlardır. Zati tecellinin kaynağı ise Efendimiz’dir. Muhammedi olunmadan Zati tecelliye mazhar olunamaz. Efendimiz ilahi Zati Nur’dan yaratıldığı için varlığın en yetkini, emin en faziletlesi ve mahlukatın en şereflisidir. O’nun dışındaki varlıklar isim ve sıfatların nurlarından yaratılmıştır.
“Ben Allah’ın nurundanım, müminlerde Benim nurumdandr” ve “Ben Allah’ın nurundanım ve her şeyde Benim nurumdandır” hadisleri bu hakikati anlatır. Bu nedenle Muhammedi Hakikate ulaşılamadan Zati tecelliye mazhar olunamaz. O mutlak Zattır. Alem ise bütünüyle bu Zatın isim ve sıfatlarıdır. Bu ise “Allah alemi ondan yarattı” sözünün anlamıdır. Hz. Peygamber’in varlığı ZATİ dir. Diğer varlıkların varlığı ise sıfatı ve esmaidir. İşte bu; Allah alemde tecelli etmeyi irade ettiğinde O’nun Zati yetkinliğinin alemdeki en yetkin Zati varlıkta Allah’ın Zati yetkinliği ile tecelli etmesidir. Bu yüzden Allah, Muhammed (sav) Zatının tecellisi için “Zat Nuru”ndan yaratmıştır. Çünkü bütün alem Allah Zati tecellisini kuşatamaz. Zira alemdeki varlıklar sıfatların nurlarından yaratılmıştır. Bundan dolayı Efendimiz ve varisleri Hakk’ı kuşatan kalp mesabesindendirç zata ait marifeti Zatı kuşatıcılığı kendisinde bulunan kimse O ve O’nun varisidir. Efendimiz ve varisleri olan İnsan-ı Kamiller Zati tecellinin kuşatıcısı olduğunda diğer ilahi isimler ve sıfatlar ile de tahakkuk etti ve onlarla vasıflandı ve diğer yetkinlikler, nispetler ve itibari her bakımdan kapsadı. Bu nedenle hem Hakk’ a hem halka ait yetkinlikler varlığında cem edilmiştir.
Hz. Peygamber, sıfatın kendi mevsufuna dönüşü gibi ilahi yetkinliklerin kendisine döndüğü ZATİ HAKİKAT”tir. Çünkü ancak O, kendi vasıflarından tabir olundu ki Allah’ın vasıflandığı bu vasıfların tamamı ile tahakkuk etmiştir. bu yüzden sufiler Hazkikat-i Muahmmediyeyi, ZAT ve hazretül cem vel vücud diye adlandırmıştır. Bu ise Allah, O’nun isimleri ve sıfatlarıdır. Kuran Allah’ın sıfatı ve Zatı (Cemi esma ve sıfatı Cami Zat) olduğu için, Hz. Peygamberin ve varisleri insan-ı kamillerin ahlakına bu sırrı taşırlar. Allah’ın sıfatları, Peygamberin sıfatları; Allah’ın isimleri Hz. Peygamberin isimleridir.