Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

E.H. İlahi İsim Ve Sıfatlar Ve Fiillerimiz

İLAHİ İSİM VE SIFATLAR VE FİİLLERİMİZ


“Besmele her hayrın başıdır”  hadisinde, besmeledeki Allah, Rahman ve Rahim isimleri temel isimlerdir. “Bismillahirrahmanirrahim” derken “Allah” ismi “Cemi esma ve sıfatı Cami Zat ismi” olup zıt ve eş anlamlı isimleri bünyesinde barındırır. “Bismillah” derken cemal; celal ve kemal bir arada zikredilmiş olur. “Rahman” a geçildiğinde tüm isim ve sıfatlar “GERÇEK YÜZ VE HÜVİYETLERİ” ile zuhura çıkarlar. “Rahim” ise ilgili isim ve sıfatların “gerçek Vech ve hüviyetleri” ile şehadet aleminde fiile geçirirler. Araya mudill (şeytani hususlar) esması karışmadan.

Esmaül hünsanın tümü esma-i nuru ilahiyedir. Mudill ise zulmettir. Esmaül Hüsna nuru ilahi olup Allah’ın nurunu taşırlar ve efali ilahiyenün kaynağıdır. Yani her fiilin kudreti ve kuvveti esma kaynaklıdır. Her esma “ZAT’ın BİR VECHİ VE YÜZÜ OLUP ZATIN AYNIDIR”. Her fiil ve amel, insanın niyeti, ihlası ve ilmi ile bir veya birçok ilahi esmayı talep eder. Allah’ta talep edilen esmaların nurunu faaliyete geçirerek “kuvvet ve kudreti ile” niyete göre ameli gerçekleştirir. Her fiil Allah’ın kuvveti ve kudreti ile gerçekleşir.

İnsanın fiildeki rolü; fiile yüklediği NİYET, niyete yüklediği İLİM-İHLAS-SABIR’dır. Her esma fiili açığa çıkaran meleki kuvveti Allah’tan alır. İnsan her niyeti, her ilmi ve ihlası ile Allah’tan esmaların kuvvet ve kudretinin nefsi üzerine olmasını talep eder.

Varlıklar alemindeki “şeyler” ilahi isimlerin mazharları, yani zuhur yerleridir. “ŞEY” zahir olduğu vakit ilahi isim onda “BATIN”, ilahi sıfat ise ilgili isimde batın ve ZAT ise bu sıfatta batın durumdadır. Şu halde “ŞEY” görüldüğü halde “isim”, “sıfat” ve “ZAT” eşyanın hakikatine vakıf olmayanlarca müşahede edilememektedir. İLAHİ ZAT kendi NEFSİNDE bilkuvve mevcut olan sıfat ve isimlerinin hüküm ve eserlerini müşahede etmek istedi ve varlıkları icada teveccüh eyledi. Önce sıfat ve isimlerin suretlerini “ilahi ilimde” icad etti. Bütün sıfat ve isimlerin suretleri ZAT’n VÜCUDUNDA payda oldu. Bu hal “Sırf ZAT”ın “Zat mertebesi”nden kendi “sıfat ve isimle mertebesi”ne tenezzül oldu. “ŞEY”in bir ilahi ismin zahiri ve mazharı olduğunu bilen salik; önce “şey”in batını olan “isim”e, sonra ismin batını olan “sıfat”a, daha sonrada sıfatın batını olan “ZAT”a doğru “kalbi” ve manevi bir yükseliş ve idrak gayeti içine girerek, gözüyle gördüğü “şey”de Hakk’ın isim, sıfat ve Zat’ını “kalb” ve “basiret” gözüyle müşahede eder. Bu durumda artık O, “şey”i sadece maddi bir varlık olarak değil aynı zamanda manevi olarak “basiret gözü” ile Hakk’ın Zat, sıfat veya esmasının bir tecellisi olarak görmek derecesine ulaşmış olur. Çünkü Vücudda O’ndan başka bir şey yoktur ki O’ndan batın olsun. Hakk zuhuru halinde kendi nefsine ve Zat’ına zahir olur; batın olduğu vakitte de zahir olan O’nun nefsinden yine O’nun nefsine zahir olur. “Şey”in yani herhangi bir varlığın bir ilahi ismin zahiri olduğunu belirttik. Kul (abd) ve içinde bulunduğu alemde bir “ŞEY”dir. Şu halde kul ve gerekse alem ilahi isimlerin zahiridir; isimler ise onların batınıdır. İsim ve ZAT arasında bir bakıma “ayniyet” ve bir bakıma “gayriyet” mevcuttur. Zat mertebesi göz önünde bulundurulduğu vakit “ayniyet”; sıfat ve isimler mertebesi göz önüne alındığı vakit “gayriyyet” vardır denilecektir.

İlahi isimler, bütün isimleri cami olan Allah ismine delalet etmekte ortaktır. Şehadet aleminde oluş ve bozuluş (kevn ve fesad) vardır. Bu nedenle isimler birbirlerinden etkileri ile ve fiileri ile ayrılırlar. Her isim şehadet aleminde kendi etkinliğini gösterir ve her isim kendi istihkakını talep eder.

Şehadet alemindeki varlıklar (şeyler) bu nedenle şekil, suret, madde ve cisimleriyle Hakk’ın gayrıdır. Öz ve hakikatleri itibariyle ayniyet söz konusudur. Kısaca öz ve hakikatleri itibariyle ayniyet, taayyünleri itibariyle gayriyet söz konusudur. Eşyanın (şey) hakikatine vakıf olana bu açıktır.

Şehadet alemindeki fiiller ve fiillerin neticelerinde oluşan eserlerde “ŞEY”dirler. Ve bunların batınıda ilahi isim ve sıfatlardır. Onların batınında da “ZAT” mevcuttur. ZAT tekliği nedeniyle VAHDETİ; isim ve sıfatlar çokluğu nedeniyle KESRETİ oluşturur. ZAT’tan aleme bakan VAHDETTE KESRETİ, alemden Zata bakan ise kesrette VAHDETİ müşahede eder. Fiillerin kökeni ilahi isimler, ilahi isimlerin kökeni ilahi sıfatlar ve hepsinin kökeni ise İLAHİ ZAT’tır. Besmele ZAT’tan aleme açılışı sembolize eder. Bu nedenle her hayrın başıdır. Besmeleyi söyleyen ALLAH İLE, ALLAH ADINA isim ve sıfatları kullanma yetkisini Allah’tan almıştır. BİLLAHİ sırrıyla kuvvet ve kudreti Hakk’tan alarak isim ve sıfatları mudil karışmaksızın “gerçek hüviyeti” ile açığa çıkararak ilahi muradı fiiliyata geçirir. Böyle bir insan bu nedenle “fiili besmele” dir.

Fiili besmele olabilmek için nefs tezkiyesi şarttır. Mudil karışmaksızın saf olarak ve tertemiz olarak ilahi feyzin aleme yansıması gerekir. Bunu anlatan ayet “Attığın zaman Sen atmadın Allah attı” (Enfal/17) ayetidir. Kişide işleyen Hakk’tır. Kudsi hadiste belirtildiğigibi “Benimle görür, Benimle söyler, Benimle tutar…” buyurdukları haldir. Bu haldeki kişinin fiili “KÜN” emri ve besmelesi de “KÜN” emri yerindedir. Bunun gerçekleşmesi için NEFS TEZKİYESİ ŞART’tır. İlahi isimler izafi ve itibari olup özellikle insan olmak üzere her varlığın durumunu, konum zaman ve mekanı ile değişiklik gösterir. Esma ve sıfatlarla dua Allah’tan nefsimize ilgili isimlerle tecellisini taleptir. Tecelli ise zuhurdur. Şifa talep edenin Ya Şafi diyerek tecelliyi talebi ve Şafi isminin mazharı olan doktora müracaatı, Hakk’ın o kişiye ilgili isimle tecellisidir. Bu her ilahi isim için böyledir. İlahi isim ile müracaat, o ismin mazharı ile ilişkili olmak ve Hakk’ın tecellisi. Allah kudsi hadiste “Ben kulumun zannı üzereyim. Benim hakkımda hayır zannında bulunun” buyurarak dua ve isteklerimize esmaül hüsnasını vesile kılmasını da murad etmektedir. Fiil olmadan önce “niyet-ilim-ihlas-sabır” kombinasyonunu bu hakikate göre süsleyerek akibetinde hayır almasını önceden talep ederek münacatta bulunmalıyız.

Böylece Allah bize kendi isimleriyle münacaat ile tasarruf etme yetkisini vermiştirki “Dua edin icabet edeyim” buyurarak bize tasarrufta bulunmayı adeta emretmiştir. “Müminin kalbi beytullah, arşullah, hazinetullah ve miratullah” olduğundan ilahi isimleri buralardan alarak kullanma yetkisine haizdir. Yeterki kalbimizi tezkiye ile bu mertebeye çıkarabilelim. Gafletle değil ilim ile talepte bulunarak kadrimizi bilmeliyiz. “Allah Ademi kendi hakikatinde yarattı” buyuran hadiste, bizlerin hakikatininde isimler, sıfatlar ve batında ZAT olduğunu belirtmiştir. Aslında isim ve sıfatlar olan bir insanın, sahip olduğu bu potansiyeli fiiliyata geçirmesi Hakk’ın muradıdır. Ancak isimleri gerçek hüviyetiyle zuhura çıkarmak şarttır. Mudil karışmaksızın. Mudill karışınca o fiil insanın değil şeytanın fiili olur zira.

İlahi isimlerin SENDE olması İSİM; SENDEN GÖRÜNMESİ MÜSEMMA; SENİNLE OLMASI TESMİYE dir ancak gerçek yüzleri (vech) ve hüviyetleri ile görünmesi bu hakikatlere ulaşmak demektir. Peygamber ve Kuran Ahlakı da budur. İsim ve sıfatlarla tahalluk (ahlaklanma) ve tahakkuk etmektir. Bu nedenle Efendimiz “Benim mucizem Kuran’dır” buyurmuştur. Hz. Aişe validemiz “O’nun ahlakı Kuran’dır” buyurmuştur .

Kuran’ın “Cemi esma ve sıfatı Cami Zat” olduğu düşünülürse ve Efendimiz ilahi isim ve sıfatları gerçek hüviyetleri açığa çıkaran Zat’tır. Bu nedenle “Beni gören Hakk’ı görür” buyurmuştur.

Kuran ayetlerini ve hadisleri hayata adapte etmek demek; bunlardaki gizli olan isim ve sıfatları “gerçek” yüzleri ve hüviyetleri ile zuhura çıkarmak demektir. Bu nedenle her ilahi isim yazılırken ayet ve hadislerden örnekler verilerek bu amacın yerine getirilmesi için vesile olmak umulmuştur. Ayet ve hadisler ilahi isimlerin nasıl, ne zaman niçin ve nerede ve ne şekilde zuhura çıkarılacağı konusundaki en önemli ipuçlarıdır.



önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam244
Toplam Ziyaret888866
Hava Durumu
Saat
Takvim