Gavs dedi:
- Rabbimi gördüm ve “miraç” tan sordum…
Buyurdu ki;
- Miraç, Benden gayrı her şeyden uruçtur… Miraç’ın kemalide, nazarının gayrına kaymaması ve isyan etmemesidir.
Miraç, “Hakk’ı müşahede” ve “mutlak tevhid” idrakidir. Hakk’ı hem uluhiyet hem hüviyet tevhidi ile idrak etmektir. “TEK VÜCUD HÜVİYETİNDE ALLAH’IN ULUHİYETİNİ MÜŞAHEDEDİR MİRAÇ”. Bu nedenle “Rabbımı gördüm” denilerek müşahededen ve “Miraçtan sordum” denilerekte kelam sıfatından bahsedilmektedir. “Miraç Benden gayrından uruçtur” denilerek tevhid ve kişinin nefsi hakikatinin Hakk’ın “ayn”ı olduğunu idrak olduğunu açıklamaktadır. İlmi hakikatinden (ayan-ı sabite) dünyaya inerek örtülen vasıfların, tekrar “uruç” ile idrak edilerek örtülen vasıfların, tekrar “uruç” ile idrak edilerek Zatına yönelme ve Zata Vuslat kastedilmektedir. “Uruç” ile hem nefsi hakikatine ulaşılır hem de MUTLAK TEVHİD’e. Uruç nefs mertebelerinin ve tevhid mertebelerinin irfan ile geçilerek KÜNHÜ ZATA ulaşmaktır. Miraçın kemali bu nedenle müşahededir. Miracın kemali “VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU” dur. Ayrı bir makalede bahsedilmiştir.
Hakk’ın gayrı zannedilen şeyler, zanlardaki ve vehimlerdeki düşüncelerdir. Hakk’ın tevhid edilememesi ve bilinmemesidir. Bilinmesinin yolunu ise Efendimiz “Nefsine arif olan Rabbına arif olur” hadisiyle açıklamıştır. Nefsine ve Rabbine arif olanın MİRAÇ’ı tamamlanır. Şöyle bir idrak, müşahede ve tevhid anlayışı gerçekleşir.
ALLAH, TEK VÜCUD ( NEFS) HÜVİYETİ İLE ZATIYLA KAİM VE BATIN, VÜCUDUYLA MEVCUD, SIFATIYLA MUHİT VE TECELLİ, ESMASIYLA MALUM VE TECELLİ, KUDRETİYLE FAİL, FİİLİYLE ZAHİR, ESERLERİYLE MEŞHUD, BATINI İLE SIR alemlerin her zerresinde OLARAK ULUHİYETİNİ SERGİLEYENDİR. Alemlerde O (Hu) vardır. Mertebeleri vardır. Mertebeleri oluşturan ise O’nun isim ve sıfatlarıdır. Eşyanın hakikatine vakıf olmakla bahsedilen MUTLAK TEVHİD’e nefsinde ulaşır insan. Nefsinde uluhiyet ve hüviyet tevhidine ulaşarak Hakk’ı kendinde ve alemlerde müşahede eder. Hakk ile “hüviyet beraberliği” ve “tecelli hüviyeti” ile temsiliyet özelliği idrak edilir.
Efendimizin Miraç’tan yaşadığı hitap bu mertebede anlaşılır. O’na yapılan “Dur! Rabbin namaz kılıyor” hitabıyla Efendimiz, nefsi hüviyetinde Hakk’ı görmüş, aynı zamanda nefsinde alemlerin dürülü olduğunu müşahede etmiş, NEFSİ HÜVİYETİNDE ALLAH’ın ULUHİYETİ’ni müşahede ederek uluhiyet ve hüviyet tevhidini NEFSİNDE yaşamıştır (HU HU ALLAH HU SIRRI).
“Namaz müminin miracıdır” diye belirtilen bu müşahededir ve NUR vasfını anlatır. Namaz tüm taayyün ve tecelli mertebelerini bünyesinde bulunduran tevhid eylemidir. Zirvesi ise bahsedilen MUTLAK TEVHİD idraki yani “VAHDETİ VÜCUD ŞUHUDU” dur. Bu nedenle miraç gerçekleştiğinde namaz “göz nuru” olup, müşahede gerçekleşir. Hakk, Zatıyla Zatını Dehr içinde seyretmekte ve mertebelere sırayet ederek, her nefiste tecelli ederek onunla hüviyet beraberliği içindedir. Bu nedenle “iman nerede olursan ol Allah’ın seninle olduğunu bilmendir” buyurulmuş ve “Nerede olursanız O (HU) sizinle beraberdir” (Hadid/4) ayetiyle bu hakikat gözler önüne serilmiştir.
Bu hakikat ve sırlara ulaşmak için irfan yolu eğitimi (seyr-i suluk) şarttır. Bunun başkaca bir yolu yoktur.