Sonra dedi ki;
- Ya Gavs-ı Azam. İlim sahibi için yol yoktur, ta ki indindeki ilmi inkar etmedikçe… Eğer ilmini terk etmezse, şeytanın lisanı olur.
İlim Allah’ın Sıfatıdır. Zati Nefsine aittir. İlmi Zatını, ilim hüviyeti ile alemlerde her mertebede tecelli etmektedir. İnsanın hakikatide Zat mertebesinde ilimdir. Her insanın ayan-ı sabitesi onun ilmi hakikatidir ve bu hakikat Allah’ın Zatından-Zatına, Zatıyla Zatça düzenlenmesidir. Bu hakikat bu nedenle Hakk’a aittir. Tecelliside O’ndan ayrı değildir. Zatının “İlim” sıfatıdır. Her zerreye sirayet etmiştir. Zira Allah sıfatlarıyla muhit olup her şeyi kuşatmıştır. İnsanın nefsi natıkasıda “İlim sıfatının” tecelli mahallidir. Tecellide Hakk’a aittir. O hangi oranda tecelli ederse insan o oranda ilim sahibi olur.
Hakk ilmin sahibi ve kaynağı, insan ise o ilmin açığa çıktığı tecelli mahallidir. “Tecelli hüviyeti”nin taşıdığı oranda o ilmi temsil ve tafsil eder. Kişinin “indinde ilmi inkar etmesi” ilmi benliğine mal etmemesi ve Hakk’tan bilmesidir. Allah ile (billahi sırrı) ilme malik olduğunu, Allah ne oranda kendisini sahip kılarsa, o oranda ilmi yansıtacağını idrak etmesidir. Nefsi natıkanın İlmi Zatının aynası ve tecelli oranında ve tecelli zamanında ilmini taşıdığını idrak etmesidir.
Eğer ilmini terk etmezse, yani Hakk ile, Hakk sayesinde ilme sahip olduğunu idrak ve müşahede etmezse şeytan lisanı olur. Zira esma, sıfat ve Zat şirki içine düşmüş olur. Şirk şeytanın vasfıdır. İlmin kendi malı olduğunu sanarak “gizli şirk” içine girmiştir. Diğer ilahi sıfatları ve isimleri bu bilgilerle kıyasla, gerçek ilme ulaşırsın.
Hakk her mevcuda bir yüzünü ve nefsini (vech) o mertebede zuhura getirmiştir. Her şey O’nun vechinden ibarettir. “O’nun vechinden başka her şey helak olacaktır” (Kasas/88) ayeti bunu açıklar.
İlimde O’nun bir vechesidir. Zati Nefsini açması ve alemlerde onunla görünmesidir. Bunu açıklayan ayette de şöyle buyuruluyor: “Nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır” (Bakara/115). İnsan nereye dönerse zahirde O’nun isim ve sıfatlarını, batında ise Zatını müşahede edebildiğinde, ilmin hakikatine vakıf olmuş olur. İlim her şeyi muhit ve kapsayıcı olduğundan, alemlerin her zerresi O’nun ilmi ile kaplıdır. Zahiri ve batını ilimler, O’nun bu sıfatının açılmasından ibarettir.