- Ya Gavs. Taat ehli nimetlere tezellül ettiklerinden zikrederler ve masiyet ehli de tezellül edip Rahıym’i zikrederler.
Zikreden, zikredileni, zikir üzerinden çağırmaktadır. Zikir, kendi benliğinde Hakk’ı idrak etmektir. Nefsinde Hakkı zikreden O’nu nefsinde hazır bulur. İzafi hüviyeti zikir üzerinden Hakk’ın hüviyeti ile birleşir. “Tecelli hüviyeti” zikir ile belirlenir. Kul “Rahim” ismini zikrederken, Hakk kuluyla Rahim ismi ile ve bu vasfı ile beraber olur. Eğer “Afv” ismi ile zikrederse, Hakk o kulunu afv ederek muamele eder. Kul “Rezzak” ismiyle Hakk’ı zikrederse, Hakk’da bu isimle nefsine tecelli ederek kulu rızıklandırıp nimetlendirir. Zikir nefste “tecelli hüviyeti” ile Hakk’ın zuhurudur. Bunu belirten ayette “Beni zikredin, Bende sizi zikredeyim” (Bakara/152) buyurulmaktadır. Kul zikredince, Hakk’ta kulunu “zikiri” üzerinden zikretmekte ve O’nunla hüviyet beraberliği gerçekleşmektedir.
Zikrin oranı ve zamanı “tecelli hüviyeti”ni belirlemektedir. Bu surette zikir, zikreden ve zikredilen BİR HÜVİYETE bürünmektedir. İsimler ile zikir, zikredilen isimler üzerinden Hakk ile beraberliktir. İsim tecellisidir. Sıfatlar ile zikir, zikredilen sıfatlar üzerinden Hakk ile hüviyet beraberliğini ifade eder. Sıfat tecellisidir. Zat ile zikir, Zati tecelli içine girmektedir. “Tecelli hüviyeti” ile nefs o hüviyeti taşıyacak hale bürünür. Hakk’tan aldığı isim ve sıfatları nefsinden zahire yansıtır. Hakk’ın o isimleri ve sıfatları ile görünür ve zahir olur. Tecelli hüviyeti diye belirttiğimiz hakikat budur. Nefsin batınında olan isimlerin ve sıfatların zuhura çıkmasıdır. Bunu sağlayanda zikirdir. Hakk zikir ile kuluyla beraberlik içindedir. Gerçi O, her an, her yerde kuluyla beraberdir. Bu “genel beraberlik” tir. Kul zikir ile Hakk ile “özel beraberlik” içine girmektedir.
Kişiler taat ve masiyetten sıyrıldıklarında “Allah” ismiyle zikrederler. Allah ismi camisi hem Zati hem sıfatı hem isim tecellilerini bünyesinde bulundurur. “Allah” ismi ile zikir Hakk’ın bütün isimleri ve sıfatları ve Zatı ile “hüviyet beraberliği” içine girmektedir. Hakk her yönden kulun nefsinde zuhura çıkar. İnsan-ı kamil bu nedenle “Allah” isminin zuhurudur. Asaleten Efendimiz, varisleri vekaleten “Allah” isminin tecelli mahallidir. Bu nedenle ayette şöyle buyurulur: “Allah zikri en büyüktür” (Ankebut/45).
Kendisiyle kıyas yapılacak kadar ilim makalede vardır. Kişi hangi isme muhtaç ise, o tecelliyi Hakk’ın o ismini zikrederek Hakk’tan tecelliyi talep eder. Kul acz ve fakr makamında tecelliyi talep edip dua edendir. Hakk ise alemlerden Gani olarak “tecelli” ile kuluna lütfedendir. Kulluk (abduhu) sırrıda budur. “Yalnız Sana kulluk eder, yalnız Senden yardım dileriz” (Fatiha/5) ayeti bu sırrı anlatır. Kul izafi hüviyeti ile nefsindeki tecellileri Hakk’tan talep edendir. Hakk bu talebi karşılayandır.
Kulluk sırrını şu kudsi hadise yansıtmıştır. “Bana itaat edene, itaat ediciyim”. Kul, Kur’an ve Sünnet ile nefsi hüviyetini süsleyecek, Hakk’ta bunun karşılığı olarak isimleri, sıfatları ve Zatı ile kulunda görünecektir. Abduhu ve resuluhu sırrı yaşanacaktır. Kul izafi hüviyeti ile nefsinde taşıdığı Kur’an sırrı ve Allah’ın nuruyla Hakk’ın hüviyetini taşıdığının, temsil ve tafsil ettiğinin idrakini yaşayacaktır. Hakk kulunda Zatıyla, sıfatlarıyla ve isimleriyle gerçek hüviyetiyle açığa çıkacaktır.