Ve daha dedi ki:
- Ya Gavs-ı Azam… Ne mutlu sana, mahlukatıma Rauf olabilirsen ve ne mutlu sana onların hatalarını bağışlarsan…
Nefs ve nefsteki tecelliler Hakk’a aittir. Nefs kendisinde tecelli eden isim ve sıfat oranında ve tecelli zamanında o ismin veya sıfatın hüviyetine bürünür. “Nefsin tecelli hüviyeti” tecelli eden isim ile vasıflanmış olur. Bu tecelli, tecelli oranında ve zamanında zahir olur. Diğer isimler ve sıfatlar nefsin batınındadır. Neftse Hakk’a ait olduğundan isimler ve sıfatlar “Zati Nefsin” itibarlarıdır. İnsanda nefste batından zahire yönelerek zuhur ederler. İnsanın bu isimleri taşıması “hakk ile” mümkündür. “Billahi” ve “birabbi” sırrı budur. Ancak ismin tüm özelliklerini taşımadığı gibi, aslen kendinede ait değildir. Hakk bütün isim ve sıfatların ana kaynağıdır.
İnsan nefsinde ismin tecellisi ile o vasfa bürünür. Nefsi tecelli hüviyeti o isim ve vasıf olur. Kerim ve Rahim gibi… Aslen bu isim ve vasıflar Hakk’ındır. İnsan tecelli ile, tecelli zamanında ve tecelli oranında o ismin ve vasfın hüviyetine bürünür. Metinde Kerim ve Rahim isimleri seçilere verilmiştir. Hakk’In bütün isim ve sıfatlarınıda bu metne göre kıyaslarsan hakikate ulaşırsın. Hakk ile hüviyet beraberliğinin nefsindeki tecellilerle Hakk’a ait olduğunu idrak eder, aczini ve fakrını anlarsın.
“Nefs hüviyeti” derken hüviyetin zahir, batın, evvel, ahir tüm itibarları birleştiren hüviyeti kastetmekteyiz. “Tecelli hüviyeti” derken “zahir-ahir” itibariyle dışa yanıysan hüviyet kastedilmektedir. Açığa çıkan bu hüviyet “zahir hüviyet”tir. Açığa çıkmayan “batın-evvel hüviyet” olup nefsin batınında kalan kısmı temsil etmektedir.
“Tecelli hüviyeti” “nefsin hüviyetinin” zahir-ahir yönüdür. “Zahir hüviyet” batından açığa çıkan tecellinin zuhurudur. Nefs hüviyeti “tecelli oranında” nefsin hüviyetini temsil ve tafsil eder ve bu suretle “fiili hüviyet” oluşur. Şöyle de belirtebiliriz.:
1. “Tecelli-i esma hüviyeti”: Batın-evvel yönüyle ayan-ı sabite ve nefsi natıkada bulunan isim veya isim komplekslerinin tecelli ile zuhura çıkışıdır. Esma hangi oranda ve ne zamanda temsil ve tafsil edildiyse o isim hüviyeti zuhurdadır. Kişilere göre bu “esma hüviyeti” değişiklik gösterir. Ahmet, Mehmet’e göre daha alimdir. “Alim” esması Ahmet’te daha fazla temsil edilmektedir. Ayşe, Fatma’dan daha yardımcıdır. “Nafi” esması Ayşe’de daha fazla temsil ve tafsil edilmekte ve Nafi esması fiillere daha çok yansımaktadır. Her esma için bu geçerlidir. Bu ise tecelli oranında ve zamanına görede değişiklik gösterebilir. Bu nedenle “tecelli-i esma hüviyeti” denildi.Zira her tecellide Zat “batın-evvel” isim ve sıfatlar “zahir-ahir” dir. Bu vasıflarla ilahi hüviyet “nefsi hüviyet” te “tecelli hüviyeti” oranında ve zamanında temsil ve tafsil edilir.
Metinde geçen “Rauf” ismi ve sıfatı en önemli örnektir. Zira “Rauf” ismi Hakk’ın “Rahmetim gazabımı geçmiştir” kudsi hadisinin zuhura çıkmasıdır. “Rauf hüviyeti” ile Hakk Rahmeti ile tecelli etmektedir. “Allah (Zatı) Nefsine Rahmeti yazdı” (Enam/54) ayetinin açığa çıkması ve Rauf ismi hüviyetiyle Hakk’ın zuhurudur. Zatı Nefsin, insanda kemal zuhurunu temsil ve tafsil etmektedir. Bu açıdan Efendimiz “Raufurrahim” (Tevbe/128) vasfıyla nitelenmiştir. Rauf ismi hüviyetine bürünerek “müminlere” ezelden ebede kadar tecelli etmektedir. İnsana düşen görev isim ve sıfatları gerçek hüviyetleri ile zuhura çıkararak “Allah’ın ve Peygamberin ahlakı ile ahlaklanmaktır”. Tecelli-i efal kemalli olması için bu en önemli zorunluluktur.
Ancak bu şekilde “Mudill” esmasının etkisi ortadan kalkabilir. “Seni alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya/107) ayetinin hükmü tecelli eder. Ancak böyle bir kamil insandan tecelli eden Hakk’tır. “Attığın zaman sen atmadın Allah attı” (Enfal/17) ayeti ile fail hakiki manada Allah olur. “Rauf” ismi ve vasfı bu nedenle özellikle belirtilmiştir. Diğer isim ve sıfatlarıda kıyaslayarak, çok önemli bilgilere ve ilahi hüviyetin temsili olacak “tecelli hüviyeti” ne ulaşabilirsin.