65. ECRİ ALLAH’A KALANLAR
Allah şöyle buyurur: “Kim bağışlar ve arayı düzeltirse, ecri Allah’a kalmıştır” (Şura/40). Başka bir ayette “Evinden Allah’a ve peygambere hicret etmek üzere çıkıp sonra ölümün yakaladığı kimseye ücretini vermek Allah’a kalmıştır” (Nisa/100). Allah kitabında bütün peygamberlerin ümmetlerine şöyle söylediklerini bildirmiştir: “Biz sizden bu konuda ücret istemiyoruz” (Şuara/09). Yani tebliğ görevine karşılık olarak ücret talep etmiyoruz. “Benim ücretim Allah’a kalmıştır” (Hud/29).
Allah peygamberlerine iman etmeye kendilerini imana yönelttiği için kullarına karşı lütuf ve ihsan sahibidir. Bu nedenle Allah’a şükretmek onların üzerinde bir vecibe olduğu gibi peygamberleride hoşnut etmleride gerekir. Allah peygamberlerin ücretin kendisi üstlenmiş, bu üstlenme – vasıtasıyla onlara hidayet ettiği için – müminlerin peygamber karşısındaki vecibelerini içermiştir. Böylelikle Allah peygamberinin tebliğ ücretini iki kat yapmıştır. Birisi tebliğ ücreti, diğeri ise müminlerin vekil olarak kendisine verdiği ücret. Çünkü Allah bize kendisi vekil edinmemizi emrettiği üzere kullarının vekilidir. Allah “O’nu vekil edinin” (Müzemmil/9) buyurur. Abduhu sırrıyla O vekildir. Bununla birlikte müminlere ait nimetten hiçbir şey eksilmez.
Peygamberin tebliğ ücreti gönderildiği ümmetinden kendisine inanmaya karşı direnip itiraz edenlerden çektiği meşakkete göre değişir. Bütün peygamberlerin bu konudaki ücretinin değerini ancak Allah bilebilir ve o ücret belirlenmiş değildir. Peygambere iman edenlerin davranışlarından dolayı Allah’ın kendine vereceği ücret ise iki kısma ayrılır: Birincisi gönderildiği insanların peygamberlerin kendisi gönderen HakK’ın katındaki mertebesine ve yerine dair bilgilerine bağlıdır. Bu itibarla Allah peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kılmıştır. İkinciside vahyinde getirmiş olduğu ve sıfatın kendide bulunduğu kimse adına müjde olduğu hususlar ölçüsündedir. Söz konusu sıfat kimde bulunursa Allah katında mutludur. O sıfat sahibinin kendisine karşı davranışı, Allah’ın peygambere verdiği ücretin kendisidir. Müminin hali peygamberliğin değerleriyle eşit olursa, sorun yoktur; mümin karşılığını peygambere davranışı ölçüsünde alır. Müminin hali peygamberliğin gerektirdiği saygıya göre eksik kaldığında Allah keremiyle cahilin bilgisizliğine bakmaz ve peygamber hakkındaki bilgisine göre onun hakkını öder. Allah her şeyde bir derece yaratmıştır. Bu bağlamda yüce vardır, daha yüce vardır. Allah’a, peygamberine ve onun getirdiği vahye iman üstün davranış olsa bile, iman şube ve kısımlarına göre derecelenir. İman yetmiş küsur şubedir: En aşağı derecesi yoldan eziyet veren şeyi kaldırmak iken en üstün derecesi “lâ ilahe illallah” demektir. İkisinin arasında ise başka dereceler vardır. Peygamberin ücreti müminin bu derecelerdeki üstünlüğü ile de ilişkilidir.
Ecri Allah’a kalanların ikinci türü hicret ettiği menzile ulaşmadan önce ölen muhacirin ücretidir. Böyle birinin ücretide Allah’a kalmıştır. Bunun tasavvuf karşılığı tevhid ve nefsi irfan yoluna çıkıp “ölmeden önce ölünüz” hadisini irade ile yaşayanlardır. İradi ölümle hicretlerini Allah ve Peygambere yöneltmişler ve bu yolda nefislerini Hakk’a vermişlerdir. Çünkü Allah ve Peygamberine yöneltmişler ve bu yolda nefislerini Hakk’a vermişlerdir. Çünkü Allah ve Peygamberine doğru yola çıkmışlardır. Böyle bir durumda diyet Allah’ın borcudur. Ölen kişi bilgili (ilim sahibi) biriyse Allah’a kavuşmaktan ve O’nu görmekten daha üstün bir ücret olamaz. Bu nedenle hadiste “İlim ile diri olan ebeden ölmez” buyurmuştur. Öyleyse ölüm o kişi için daha üstündür. Hz. Peygamber şöyle der: “Ameller niyetlere göredir. Herkes için niyet ettiği vardır, kim Allah’a ve peygambere hicret ederse, onun hicreti Allah ve peygamberinedir; kim dünya için hicret ederse, ona ulaşır”. Sonra bütün ecirlere Allah’ın keremi ve zenginliği eklenir. Bütün bunlar “Cennette gözlerin görmediği, kulakların duymadığı, hiçbir insanın aklına gelmeyen nimetler vardır” hadisi kapsamı altındadır. Hadiste “hiçbir insan” derken kastedilenler, nimetlerin verildiği kimselerdir. Ayrıca bütün bunlar ayette zikredildiği üzere “İyilik yapanlar için fazlalık vardır” (Yunus/26) ayetinde belirtilen nimetlere dahildir.
Ücret bazen zorunluluk olmaksızın, cömertliğin gereği olurken bazen zorunluluğun gereği olur. Nitekim farzlar Allah’a göre nafile ibadetlerden daha üstün ve sevimlidir. Allah şöyle buyurur: “Hiç kimse bana farz kıldığım şeyden daha sevimli bir amelle yaklaşmamıştır” Allah farz ibadeti daha sevimli kılmıştır. Şöyle devam eder: “Kul nafile ibadetlerle bana yaklaşmayı sürdürür, en sonunda onu severim, onu sevdiğimde duyması, görmesi … olurum”. Bu durum nafile ibadetlerin neticesi sonucu iken, farzların neticesi Hakk’ın kulun bütün güçleri – duyması – görmesi vb – olmasıdır. Hakk kulun iradesiyle irade eder. Nafilelerde kul Hakk’ın iradesiyle irade eder. Bu ise kulun Hakkın nitelikleriyle nitelenmesinde ortaya çıkar.
Ücreti Allah’a kalan üçüncü kimseler, yapılan kötülüğü bağışlayıp “sulha yönelen” yani kötülük yapana iyilikle davranan, kötülüğe iyilikle karşılık verenlerdir. Bu makama yüksek himmetliler erebilir. Allah “En güzel olanla savuşturur” (Fussilet/34) buyurur. Bu ayet kötülüğü düzeltmekle ilgilidir. “Böyle yaparsan seninle arasında düşmanlık bulunan kişi, samimi bir dost haline gelir. Buna ancak sabredenler göğüs gerebilir” (Fussilet/34-35). Yani bu niteliğe nefislerini yapılan kötülüğe karşı kötülükle cezalandırmaktan uzaklaştırabilenler göğüs gerebilir.
Ecri Allah’a kalanların bir grubuda gönülden tevbe eden ve bağışlanma dileyenlerdir. Ecrin birincisi affetme ücretidir ki, zıtlardan olduğu için O’ndan gelen affetme ücretidir. Diğer ecir arayı bulma ve ıslah ücretidir. Nefsi insana yakındır. Af ile nefs temizlenir ve Allah ile ilişki tekrar düzenlenmiş olur. Bu ise kötülüğün yol açtığı hali düzeltecek şekilde iyilikte bulunmaktadır. “Allah ihsan sahiplerini (iyilik yapanları) sever” (Ali-İmran/134). Af ve barışmak nefsi ıslah etmenin karşılığı, Allah’ın sevgisi olur ki çok değerli bir ücrettir.
Ecri Allah’a kalanlara ne verileceğini ise ancak Allah bilebilir. Bu nedenle Allah “Sabredenleri müjdele” ve “Sabredenlerin ecri hesapsız verilir” buyurulmuştur.