64. ALLAH’IN “BEN” VE “BİZ” LAFZI HAKİKATİ
Allah Teala şöyle buyurur: “Biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf/16). Başka bir ayette şöyle der: “Her neredeyseniz O sizinle beraberdir” (Hadid/4). Allah hüviyetiyle bizimle beraberken isimleri itibariyle bize bizden yakındır. Hakk Mutlak Birliğiyle birlikte kendini çoğul zamirle ifade ettiğinde, kendini delil olmaları bakımından farklı hakikatlere sahip isimlerini dikkate alarak çoğul yapmıştır. İlahi isimlerin medlulu ve gösterdikleri ise Hakk’tan başkası değildir; çünkü onların medlüleri Hakk’tır ve hepsi O’nun isimleridir. Misal olarak “biz” “kuşkusuz biz” gibi ayetlerde geçen ifadeleri verebiliriz. Ayette “Biz her şeyi ölçüyle yarattık” (Kamer/49) ve “Biz zikri indirdik ve biz onu koruyacağız” (Hicr/9) buyurulur. Allah isimlerini değilde yalnızca hüviyeti Zatını anlatmak isterse “Kuşkusuz Ben Allah’ım, Ben’den başa ilah yok” (Taha/14) buyurur. Burada tekil yapmıştır. Biz nerede, Ben nerede. Bu bağlamda çokluk, esma-i hüsnanın ( güzel isimler) delil olduğu şeylerdir. Bazende çokluğun anlamı, Hakk’ın var olanların aynı olmasıdır. Bu durumda suretler, bileşik mümkünlerin (mevcudların) hakikatlerinin değişmesi nedeniyle değişir.
Çünkü Allah Teala kendi hüviyetini suretlerin bütün güçleri olduğunu söylemiştir. Başka bir ifadeyle Allah kulunu sevdiğinde, Ona kendini gösterir ve kul – mevcud (mümkün) sabit kalmakla birlikte – Hakk’ı Hakk ile görür. Hakk kendisinden ibare olan kuvveti kula izafe eder. Allah Teala “Ben kulumun duymasıyım vb” der. Burada O’nun zamiri kula dönerken duyma gücü Hakk’ın ta kendisidir. Kul ancak duyma gücü vasıtasıyla “kul” olmuştur. Aksi halde yaratılırken ve bütün tasarruflarında çağrıldığında “İşittik ve itaat ettik” (Bakara/285) diyecek kimdir? Kendisine “ol” denilen şey, sözü duymamış olsaydı, var olmazdı. Rabbine itaatide olmasaydı var olmazdı. Allah Teala bütün hallerde kulun duymasıdır ve bu durumu kuluna keşfettirir.
Durum Allah’ın kendisinden haber verdiği ve müşahede ve keşfin verdiği bilgiye göre olunca, Allah hakkında “biz”, “kuşkusuz biz” gibi çoğul zamirler kullanılabilmiştir. Mevcudlara ait güçler ve varlıklar O’ndan başka olmadıkları içinde “Kuşkusuz Ben Allah olanım” (Taha/14) ayetinde geçen teklik geçerli olmuştur. Bunun yanı sıra hüve (O) ve sen gibi tekil şahıs zamirleri Allah hakkında kullanılabilmiştir. Misal olarak “Ancak sana ibadet ederiz” (Fatiha/5) ayetlerde geçen zamirleri verebiliriz.
Allah “biz” zamirinin çokluğu karşısında kendini Birleyerek şöyle buyurmuştur: “O sizinle beraberdir” (Hadid/4). Başka bir ayette bizim birliğimiz karşısında kendini isimlerle çoğaltarak tekliğin çoğul yaparak “Biz ona daha yakınız” (Kaf/16) buyurmuş, insana dönen zamiri tek yapmıştır. Öyleyse çokluk bizimle ortaya çıkarken birlik O’nunla vardır.
Yaratılmışlar her nerede bulunurlarsa Hakk, “Rahman” ismiyle onlara eşlik eder. Rahman, isimlerin ve sıfatların gerçek yüzüyle açığa çıkmasıdır. Rahman ismi tekliği isim ve sıfatları ile çoğaltmış olur. Ancak onlarda Hakk’ı temsil eder. Kesrette vahdet söz konusudur. “Rahim”, Rahman’dan dal olup, isimlerin ve sıfatları fiiliyata geçmiştir. Kesrette vahdet – vahdette kesret idraki “Ben” ve “biz” hükümlerini belirten bir idraktir. Mana olarak idrak edilen bu hakikat ile Allah daha iyi anlaşılır. Bu husus marifetullah bilgilerindendir. Allah Zatı itibariyle tektir – birdir. Bu itibarla “BEN” der. Ancak Zatı, isimleri ve sıfatları kendi tekliğinde çoğalır ve kesret oluşur. O zamanda “biz” der.
Bu hususlar bilinirse Allah Zatı tekliğinde ve isimlerin çokluğunda bizimle beraberdir. İsimler ve sıfatlar Zatının izafetleri olup, alemin çoğalmasının da nedenidir. “Ben” derken VAHDET’e, “BİZ” derken kesret işaret etmektedir. Alemde bu nedenle vahdette kesret – kesrette vahdet idraki gereklidir. Bu idrak hem alemin hemde insanın nefsini anlaması için gereklidir.