Sufiler himmeti 1) Kalbin temennilerden soyutlanması anlamında kullanırlar 2) Müridin ilk doğruluğu 3) İlhamın duruluğu nedeniyle “himmetlerin toplanması” (cem-i himmet) karşılığında kullanmışlardır. Himmet üç derecedir: Uyanma himmeti, irade himmeti ve gerçek himmet. Uyanma himmeti insanın hakikatinin kalbe kazandırdığı ve imkansız veya mümkün olabilecek kalple ilgili temennilerden kalbin uyanmasıdır. Başka bir ifadeyle uyanma himmeti, kalbin (nefsi natıka) ümitlerden ve kuruntulardan temizlenmesidir. Bu himmet, temenni ettiklerinin durumuna bakmasını gerektirir (nefs muhasebesi) ve bilginin verdiği hükme göre hareket eder. Bilgi-ilim bundan vazgeçmemesini gerektirirse, bundan döner. Kararlılık göstermesi gerekiyorsa kararlılık gösterir. Öyleyse bu himmet sahibi, temenni ettiği hususta bilgi-ilme muhtaçtır.
İrade himmetine gelirsek, bu, müridin ilk doğruluğudur. Himmetin toplanmışlığıdır ve onun karşısında hiçbir şey duramaz. Nefs güçleri kendinde toplarsa, alemin cisimlerine ve hallerine etki eder ve hiçbir şey ona karşı direnemez. Kamil şeyhlerde bu himmet vasıtasıyla tasarruf ederler. Şeyh ve müridin iradesi himmeti topladığında her ikisi için bilgi-ilim açılabilir. Bunun için şeyh-mürid iradesinin toplanması gerekir.
Bu himmetin tasavvuftaki karşılığı Allah Teala’nın “Ben kulumun Bana dair zannına göreyim, Benim hakkımda iyi zanda bulunsun” anlamındaki hadistir. Öyleyse her kim Allah hakkındaki himmetini, günahları O’nun bağladığı, rahmetinin her şeyi kuşattığı şekilde toplarsa, hiç kuşkusuz ve tereddütsüz ki, merhamete mazhar olur. Allah şöyle buyurur: “İşte bu Allah hakkınızdaki zannınızdır. Şimdi de hüsran olanlardan oldunuz” Fussilet/23). Çünkü onlar “Allah’ın onlara yaptıklarının büyük kısmını bilmediğini” (Fussilet/22) zannettiler. Bu nedenle bu himmetin ilgili olduğu konuda bir bilgi-ilim gerektiği belirtilir. Böylelikle kişi, kendi himmetiyle kendine etki eder. Himmet toplanmayıp da kendisine gedik girdiğinde bu hükme sahip olmaz.
Hakikat himmeti ise himmeti ilhamın duruluğuyla (nefsin tezkiyesi) toplamak demektir. Bu tarz himmet Allah ehlinden büyük şeyhlerin himmetidir. Onlar himmetlerini Hakk’ta toplanmışlar ve konularının tekliği nedeniyle BİR hale getirmişlerdir. Bunun amacı çoklukta birliği (kesrette vahdeti) birlikte çokluğu (vahdette kesret) idrak etmek hepsini tevhide bütünlemektir. Ariflerde bu konuda derece derecedirler. Allah’da onlara bulundukları hal üzere davranır, onları himmetten geri çevirmez. Çünkü her makamın Hakk’a bakan bir yüzü vardır (Vech-i has). Onlara özel himmet vermesinin nedeni, Allah’ın kendisine seçtiği ve ayırdığı kullarını himmetle süslemektir. Çünkü Allah alemi mertebeleri imar etmek üzere mertebelere göre düzenlemiştir. Her mertebeninde kendine göre himmeti vardır.
Himmetin karşılığı uluhiyette ilahi isimlerdir. Her isim kendimertebesinde himmet eder. Alim isminin tecellisi, Mürid ismin tecellisi, Kadir isminin tecellisi vb. farklı neticeler doğurur. Bu neticeler isimlerin himmetidir. İsimler ise insandan zuhur eder. “Adem’e bütün isimleri öğretti” (Bakara/31) ayeti Hakk’ın insanda zuhur ettiğini ve himmeti insan odaklı kıldığını açıklar. Kim ilahi isimlerle müsemma olur ve tahakkuk ederse o kişinin himmeti daha yücedir. Bu hakikat “Adem’i kendi suretimde yarattım” hadisinde belirtilmiştir. Her isimde ihata açısından bir değildir. Alim isminin ihatası diğer isimlerden daha geniştir. Her isim kendi mertebesinde değer kazanır. Çünkü Allah isimleriyle kendisini bilir. Her ismi kendi mertebesinde teceli ederek her yaratılmışa himmet eder. Her mahlukatın hakkını verir. Bu bilgilere de ancak duru bir ilhamla ulaşılabilir. Derecelenme de duru (saf) bir ilhamla idrak edilir.