Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H.M.S. 52. Marifetullah Sırrı

52. MARİFETULLAH SIRRI

Kamil arif, Allah’ı tecelli ettiği ve indiği bütün suretlerde bilendir. Arif olmayan ise Allah’ı sadece inandığı surette tanırken, başka bir surette tecelli ettiğinde O’nu inkar eder. Bununla birlikte o, kendisini Allah hakkındaki inancınca bağlamayı sürdürür ve başkasının inancını inkar eder. Allah’ı bilme hakkında en müşkil meselelerden birisi, suretlerdeki farklılaşmanın neyle ilgili olduğunu bilmektir. Bu irfan ise ancak “eşyanın hakikati” nin bilinmesi ile gerçekleşir. Eşyanın hakikatini bilen, ilahi isimlerin farklılaşması ile suretlerinde farklılaştığını bilendir. Farklı suretlerde görülen bu açıdan Allah’ın kendisidir. Zira ilahi isimler ve sıfatlar Allah’ındır ve O’na aittir. Tecelli olunanın bunda katkısı yoktur. Ancak fiillerde farklılaşanlar olurlar. O, bütün suretlerin aynıdır. İnanç suretlerinin farklılığı inançların farklılığından kaynaklanmış ise ve suretler – bilinmek istenilen Hakk değil de – inançların kendisi ise, bütün suretlerde Hakk’ı tanıyan kamil bir arifte olsa, herkes kendi inancını görmüş demektir. Çünkü kamil bir arifin inancına göre Allah, her surette tecelli ve zuhur edebilendir. Ya da kişi O’nu sınırlı bir surette tanımıştır, başka bir surette tanımamıştır.

Arif ise “nefsini ve Rabbini bilen” dir. Nefislerde tecelli edenin Allah olduğunu bilendir. Böyle bir irfana ulaşıp bu hakikati yaşamak ise “uluhiyet” ve “hüviyet” tevhidini yakinen bilmek ile ilişkilidir. Böyle bir ilim ilahi bildirim ve hal karinesiyle öğrenilebilir. Hz. Peygamber kudsi hadisle bildirmesiyle “Allah suretten surete giren” dir. Hal karinesi ise, Allah’ın mahlukatı “Kendisini bilsinler” diye yaratmış olmasıdır. Bu nedenle insanların keşif veya akıl yoluyla veya bu ikisine sahip olanı taklit ederek Allah’ı bilmeleri gerekir. Görme marifete tabidir. Öyleyse marifet kendisine ilişip Allah bilindiği ölçüde görme kendisine ilişir ve Allah görünen ve müşahede edilen olur. Marifet bu nedenle önceliklidir. Bunun yolunuda Efendimiz “Nefsini bilen Rabbini bilir” hadisiyle açıklamıştır. Allah’ın bilinmesini ve görülmesini inkar eden insanın O’nu bilmekten acizliğe düşmesi olduğunu ileri sürer. Böyle bir dereceye ulaşan insan bu nitelikteli birinin Allah olabileceğini öğrenir. Bu görüş sahibi Allah hakkındaki bilgiyi, O’nu bilmemede ve bilmeden acizlikte elde etmiştir. Bazı insanların sözlerinde bu durum belirtilir ancak bu ancak “Künhü Zat mertebesi” için geçerlidir.

Diğer taayyün ve tecelli mertebelerinde ise marifetullah ölçüdür. Marifeti kişiye marifeti ölçüsünde bilgi ve müşahede sunar. Bunun ötesinde ise yukarıdaki irfan geçerlidir. Her iki mertebeyi birleştiren kemal marifeti elde eder. Bu kemal marifet ile Allah’ı görür ve gördüğünün mertebeler itibariyle O olduğunu bilir. Bu konuda doğru görüş, Allah’ın bilinebileceği be görülebileceğidir. Vahdeti Vücud Şuhudu marifetin zirvesidir. Çünkü Allah, marifet ve vücud mertebesinin kemale ermesini sağlamak için kendisi hakkında zamana bağlı bilgiyi yaratmıştır. Zira Allah, “Kendisinin bilinmesi” ni istemektedir. Vücud ve marifet mertebesi ise Allah hakkındaki zamana bağlı bilginin Allah’a ilişmesiyle kemale erebilir. Zamana bağlı bilgide Allah’a O’nun bulunduğu hale göre ilişir. Kendiliğinde bulunduğu durum, Hakk’ın bütün suretlerin aynı olmasıdır. Öyleyse O, bütün suretlerdir. “Zahir” bir surette sınırlamasında ortaya çıkabilir ve o tek suret, kendi inancının suretidir. Acizlik, kendine yaraşan şekilde Allah hakkında hüküm verememekten ibarettir. Dolayısıyla Allah’ı bilmekten acizlik özelliğiyle bilgiyi aklının delillinden alan kimse nitelenebilir. Allah hakkındayı bilgiyi delilinden ya da nazari gücünden değilde, Allah’tan alan ise, Allah hakkındaki bilgiye ulaşmaktan aciz değildir.

Böyle biri, kendisini aciz bırakacak bir işe kalkışmamıştır ki, acizliği itiraf etsin. O, aklının delilinde nazar gücüyle talep ettiği değildir. Bu durumda kişi Allah’ı Allah’ın bildirmesi ve tecelli yoluyla öğrenir. Nefs ise tecelli mahallidir. Nefsi bu açıdan bilen ise Allah’tan bilgi alandır. Bu hakikati yaşayanlara “arifibillah” denir. “Billahi” sırrıyla Allah’ı bilendir. Allah’ın övgüsünü saymaktan acizliğin itirafı ise, gerçek kamilin sözüdür. Çünkü Allah’ın övgüsünü saymaktan acizlik, övülenin kim olduğunu öğrendikten sonra itiraf edilebilir. Bu durumda insan, Allah’ın bir övgüyle ihata edilemeyecek ve nihai özelliğine ulaşılamayacak kadar yüce olduğunu öğrenir. Kast edilen “Sen bizim övgümüzden yükseksin” ifadesidir. Övgü marifet ile Hakk’a yönelik olduğunda ise, övgüye sebep olan nitelikler, özü gereği yokluk kabul etmeyecek şekilde varlıkta süreklidir. Bizim Allah’ı övmemiz yenilenir, çünkü içinde bulunduğumuz her an Allah hakkındaki bilgimiz yenilenir ve Allah’ı her an yeni bilgiyle överiz. Ya da sahip olmadığımız bir marifet ediniriz ve bu irfanla O’nu överiz.


önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi18
Bugün Toplam336
Toplam Ziyaret888128
Hava Durumu
Saat
Takvim