Tevekkül, alemde konulmuş olan ve nefslerin kendilerine eğilme özelliğine sahip olduğu sebeplerin yoksulluğundan sıkıntı duymadan kalbin Allah’a itimat etmesi demektir. Böyle bir durumda sıkıntı duyarsa, tevekkül sahibi değildir. Tevekkül müminlerin özelliklerindendir. Tevekkül için “iman” yeterli iken, tevekkül derinliği ve hakikati için iman ile birlikte “ilim-irfan” gereklidir. Tevekkül kesin olarak Allah’a iman ettik ve O’nu doğruladık demektir. Bunun gerekleşmesi için insanın imanının ilim ile derinliğe ulaşması gereklidir. Bunu “iman mertebeleri” makalesinde belirttik. Sebeplerin arkasında Allah’ı görebilmek ancak irfan ile gerçekleşen bir hakikattir. Sebeplerin yoksulluğunda dinginliğimiz ve sıkıntı çekmeyişimizin nedeni Allah’ın onu tazmin edebileceğine inanmamızdır. Bunun için irfan ile iman derinliği şarttır. Alim dingin ise, bu durum mümin olmasından, mümin olması ise tazmin edenin doğruluğunu bilmesinden kaynaklanır.
Vekaleti kim hak eder? Allah’mı, alem mi? Bunun için eşyanın hakikatini bilmek gerekir. Alem dediğimiz Allah’ın isim ve sıfatları ile görünmesinden (Zahir) ibaret, alemin ayakta durması kayyumiyet vasfı ile Allah’a aittir.
İsim ve sıfatlar Allah’a aittir. Bu nedenle alem ve eşya (her mevcud) Allah’a muhtaçtır. İlahi Zat, Cami “Allah” ismiyle alemlerin ihtiyacını hakiki manada karşılayandır. Bu nedenle insan dahil alemdeki her şey Allah’a muhtaçtır. Vekalet hakkında vekil kabul edilen şeyde geçerlidir. Vekalete konu olan o şey, başkasına değil, vekalet verene aittir. Böylece insan, kendisinin sınırsız tasarruf edebildiği hususlarda tasarruf edebilsin diye Allah’ı vekil edinir. İnsanın kendi yararlarını ve mutluluğunu oluşturacak sebepleri yaratanın Allah olduğuna itimat edilmiş olur. Bu nedenle “Ey Ademoğlu! Seni kendim için, alemleri senin için yarattım” buyurarak alemlerde ve insanda tasarruf edenin Kendisi olduğunu vurgulamıştır. İnsanda mutluluğu gerektirecek, alemdeki her eşya içinde tasarruf Allah’a aittir. Allah’a tevekkül demek, insanın hem kendi nefsinde, hemde alemdeki her eşyanın nefsinde Hakk’ın tasarrufunu kabul etmektir. “Allah” ismi ise bütün isimleri, sıfatları ve eşyayı bünyesinde bulundurur. Üstelik Allah isminde rahmet ön plandadır. Tevekkül bu açıdan kişinin, alemlerdeki her şeyin tasarrufunu ve nefsindeki tasarrufları rahmet üzere Allah’a bırakmaktır.
Allah eşyayı benim için yarattıysa, yarattığı her şey insana uygun olmalıdır. İnsan ise onu kullandığında kurtuluş ve mutluluğun gerçekleşecek yararı bilemez. Ancak hikmet sahipleri bu hakikati idrak eder. Eşyayı yaratan Allah olduğu gibi onlarda tasarruf etmekde Kendisine yakışır. İnsan ise bunu kabul etmekle yükümlüdür. Tevekkül bu hakikati idrak etmektir. Allah şöyle buyurur: “O’ndan başka ilah yoktur, O’nu vekil edin” (Müzemmil/9). Bu ayette Allah vekaletin sadece İlah’a bırakılabileceğine dikkat çekmiştir. Kişinin Allah’ı vekil tayin etmesi imanı ve tevhidi gereğidir. Başka bir ilah fikri olan, fiillerine o ilahı ortak edip şirkte olduğundan tevekkülü gerçek manada gerçeklememiş demektir. Allah her şeyi bilendir. Kullarının yararınıda bilir. Çünkü O, “Dikkat ediniz! Yaratan bilmez mi? O latif ve habirdir” (Mülk/14) ayetinde belirttiği gibi eşyayı yaratandr. Böylelikle mümin- alim Allah’ı vekil edinir, işlerini O’na teslim eder, işlerinin yöneticiliğini O’nun eline verirki, gerçekte de işler Allah’ın kudret elindedir.
Mümin varlıktaki duruma bir şey eklemez. Allah’da onu bu konuda över. Bu durum mülke herhangi bir şekilde etki etmez. İşte bu cömertliğin zirvesidir ve bu müessir olmaksızın eserle övmek demektir. Hatta hepsi O’ndan ve O’nadır.
Allah şöye buyurur: “Tevekkül ediniz” (Yusuf/67), “Tevekkül edenleri Allah sever” (Yusuf/67). Böylece Allah tevekkülde Allah’ın bizdeki ve eşyadaki tasarrufunu Kendisine bırakmamızı emretti. Biz eşyada bizim yararımız olduğunu gördüğü şeyleri bize amade kılması için Allah’ı vekil edindik. Allah şöyle buyurur:”Ben kulumun zannına göreyim”. Bu şekilde Allah’ın bize yararımız bulunan şeyleri amade kılması, bize lütfu iken, O’nu vekil edinmemiz ise O’nun emrine bağlanmamızdır. Böylelikle O’na tevekkül ederken emrine uyan kullar oluruz. Zira kullar Allah’ muhtaçtır. Allah şöyle der: “Ey insanlar” (Fatır/15). Burada mümini ya da başkasını ayırt etmemiştir. “Sz Allah’a muhtaçsınız. Allah zengin ve övülendir” (Fatır/15). Muhtaç olduğumuz eşya Allah’a aittir, sizin değildir. Dolayısıyla sadece bizden istenilir. Öyleyse insanlar eşyaya değil bize muhtaçtır. Allah’tan bağımsız değildir. Duanın tevekkül hakikatine eklenmesi, bu muhtaçlığın dile getirilmesi ve sadece Hakk’tan istenmesi ve Hakk’ı bu suretle vekil edinmektir. Fiili dua ile de Allah’a yönelmek yine tevekkülün gerekleri arasındadır. Zira Allah şöyle buyurur: “Nerede olursanız O sizinle beraberdir”(Hadid/4). Böylece tevekkül idraki ve hakikati Allah’ın bizimle olduğunu ve bizimle ilgili her şeyi bildiğini anlamaktır.