Allah şöyle buyurur: “Allah kendisini seven, O’nunda kendilerini sevdiği bir grup getirecektir” (Maide/54). Böylece Allah, kullarını sevmeyi onların kendisini sevmesinin önüne koymuştur. Başka bir ayette şöyle buyurur: “Dua edenin yakarışlarına her zaman karşılık veririm; öyleyse onlarda Bana karşılık versinler” (Bakara/186). Burada kendisine dua ettiğimzde duamıza karşılık vermesini, bizi çağırdığında çağrısına karşılık vermemizin önüne koymuş ve dua etmeyi (isticabe) kullara izafe etmiştir. bunun nedeni, Hakk’ı kulun duasına karşılık vermekten engelleyecek kimse olmayışıdır. İnsanın Allah’ın çağrısına karşılık vermesinin ise pek çok engeli vardır. Bu engeller arzu gücü, nefsi emmare, şeytan ve dünyadır. Bu nedenle dua etmesi insana emredilmiştir. Buda insanın ve alemin fiillerinde Allah’tan yardım istemesidir. Allah’ın ise herhangi bir yaratılmıştan yardım istemesi mümkün değildir. Allah bize öğretmek niyetiyle şöyle buyurur: “Ancak Senden yardım dileriz” (Fatiha/5). Bu meyanda şöyle denilmiştir: “Kavuş. Kuşkusuz bende, sana niyetlendim”. Burada Allah’ın iradesi öne geçmiş ve Şöyle buyurmuştur: ”Kavuş“. kavuşmaya alıştığında ise, bu gayretin Hakk’ın sana kavuşmasının ta kendisidir. Bu nedenle onu bir amel değil, niyet yapmıştır.
Hz. Peygamber kudsi bir hadiste Rabbinden şöyle aktarmıştır: “Bana bir karış yaklaşana Ben kulaç yaklaşırım” İşte bu, özel yakınlıktır ve sayesinde Hakk’a yakınlaşılan amel ve hallere dayanır. Çünkü genel yakınlık şu ayetlerde dile getirilmiştir: “Biz ona sizden daha yakınız ama siz göremezsiniz” (Vakia/85) “Nerede olursanız O sizinle beraberdir” (Hadid/4).böylece hadiste yakınlık kulaç ile pekiştirildi. Çünkü kulaç karışın katıdır. Başka bir ifadeyle Hakk’ın kula “kavuş” demesi bir yakınlıktır. Ardından O’na bir karış yaklaşırsın. Böylelikle Allah’a ancak kendisiyle yaklaşabilirsin. Çünkü Allah, seni çağırmamış, kendisine yaklaşma yolunu açıklamamış ve o yolda senin perçeminden tutmamış olsaydı, Allah’a yaklaşacağın yolun ne olduğunu bilmen mümkün olmazdı. Bilseydin bile, Hakk olmaksızın, o yolda ilerleyecek güç ve kudretin olmazdı.
Hakk’a yaklaşmak seyrü süluk sayesinde mümkün olunca, O’nun özelliği, yolda kendisini rehber edinelim diye en-Nur ismi olmuştur. Allah şöyle buyurur: “O, kara ve denizin karanlıklarında kendileri ile yol bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır” (Enam/97). Efendimizde şöyle buyurur: ”Ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete ulaşırsınız”. Kara beden amelleriyle ortaya çıkan süluk iken deniz, nefsi amellerle manevi ve batını süluktur.
Allah ilim yolunda olanlarla ilahi yakınlık içindedir. Hakk, kendileri için bunu istememiş olsaydı, onları buna erdirmezdi. Allah onları kendisine kavuşmakla müjdelemiştir. Böylece onlar için inayet önce geçmiş, onlarda süluk etmiştir. Namaz bu durumla yakından ilgilidir. Bu durum namaz kılanın namazında ve duasında Rabbine yakardığı ayetlerde menzil menzil Hakk’a yürümektedir. Her ayet bir menzil ve haldir. Kişi bunlarla süslenir. Allah onlara şöyle buyurmuştur: “Ey Ademoğulları! Her mescide gidişte süsünüzü takınız” (Araf/31). İnsanın süsü Hakk’a yakınlık içindeki halidir. Ayetler ile bu yakınlık süslenir ve güzelleşir. Allah şöyle belirtmektedir. “Allah, Musa ile konuşmuştur” (Nisa/164).namaz ve duada insan Hakk’a yakınlığa ulaşarak O’nunla irtibat halindedir. Genel ve özel yakınlık gerçekleşmektedir. Allah namaz kılan için “münacaat” eder kelimesini kullanmıştır. Münacat ortaklık bildiren ve yakınlığı belirten bir ifadedir. Kul Hakk’la hakikatler arasında yürümektedir. Hz. Peygamber Rabbinden aktardığı kutsi hadiste: “Namazı kulum ile kendim arasında iki yarıma böldüm, yarısı Bana, yarısı kuluma aittir, kuluma istediği verilecektir” buyurur. İşte namazda genel yakınlık özele çevrilmektedir. Sonra kulun başka yolculuğu vardır. O da, namazdaki kıyam halinden rükuya gitmektir. Böylece Hakk’ın kayyumluk özelliğinden yücelik özelliğine yolculuk yapar ve Rabba yakınlığın başka bir boyutunu tadar. Sonra başını kaldırır. Bu ise yüceltme makamından velilik makamına gidiştir.