Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H.M.S. 30. Cennet Hakikati

30. CENNET HAKİKATİ

Bilinmelidir ki iki cennet vardır: Duyulur cennet ve manevi cennet. Akıl her ikisini birden bilir. Alemde ikiye ayrılır: Latif alem ve kesif alem. Buna gayb alemi ve şehadet alemide diyebiliriz. Sorumlu ve muhatap olan düşünen nefsin (nefsi natıka) taşıdığı bilgi ve marifetleri nedeniyle bir nimeti olduğu gibi hayvani nefs vasıtasıyla duyulardan elde ettiği haz ve arzuları bakımından bir nimeti vardır. Nefsi natık (düşünen nefs) söz konusu bilgi ve marifetleri araştırma, tefekkür ve akli kanıtlarla ulaşmış olduğu sonuçlarla elde etmiştir. Bu bağlamda hayvani nefs vasıtasıyla ulaşılan hazlara ve arzulara örnek olarak ise yemek yemek, içmek, cinsel ilişkiye girmek, giyinmek, hoş kokular, kulakların duyduğu melodiler, duyusal güzellikler örnek verilebilir.

Bütün bu duyular nefsi natıkaya ulaştırılır. Nefsi natıkada da, doğası bakımından onlardan haz alır. Nefsi natıkanın bu hazları hayvani neftsen farklı olarak süzgeçten (irade – akıl – şeriat) geçirerek kabul etmesi gerekir. İnsanlık vasfı bunu gerektirir. Ölçü Hakk ölçülerdir. Nefsi natıka kendindeki bilgi ve marifeti Hakk ölçülere göre değerlendirebilecek yetenekte halkedilmiştir. Hayvani nefsle ortak hazlar olduğu gibi, nefsi natıkanın ilminden kaynaklanan hazlarıda söz konusudur.

Manevi cennet ise duyulur cennetin ruhudur. Hakk’ın neşesinden, yetkinlik, sevinç ve mutluluk özelliklerinden yaratılmıştır. Böylece duyulur cennet beden; akledilir cennet ise ruh (nefsi natıka) ve onun güçleri mesabesinde oldu. Bu nedenle Hakk Teala onu hayatının ebediliği nedeniyle “hayat diyarı” diye isimlendirdi. Oraya girenler, duyusal olduğu gibi, nefsi natıka (latife-i insaniyye) manalarıyla da manevi olarak nimetlenirler.

Cennetin kendisine girenleri nimetlendirme özelliği çok güçlüdür. Bu nedenle sakinleriyle dolmak ister. Hz. Peygamber bunu şu hadisiyle belirtir: “Cennet Bilal, Ali, Ammar ve Selam’ı özler”. Hz. Peygamber, özleminin anlamına göre, cenneti söz konusu kişilere özlem duymakla nitelemiştir. Çünkü cennet tecelli ve müşahede derecesine mazhar olmaktır.

Üç cennet vardır: Birincisi ilahi-ihtisas cennetidir. Burası sorumluluk çağına ermeden ölen çocukların göreceği cennettir. Bununla birlikte Allah, dilediği kullarına dilediği ihtisas cennetini verir.

İkinci cennet ise miras cennetidir. Zikrettiğimiz kimselerden ve müminlerden cennete giren herkes bu cennete girer.

Üçüncü cennet amel cennetidir. Burası insanların amelleri karşılığında girecekleri cennettir. Bir insan herhangi bir üstünlük bakımından başkasından üstün ise, onun amel cennetinden payıda daha çoktur.

Bu yönde üstün olan insan, üstün olduğu kimseden (başka bir yönde) daha aşağıda bulunabilir. Ancak söz konusu yönde ve durumuyla diğerini geçmiştir. Buna göre her bir amelin cenneti olması gibi amel sahipleri arasında da hallerinin gerektirdiği tarzda amelde bir derecelenme gerçekleşir. Sahih bir hadiste Hz.Peygamber’in Bilal’e şöyle söylediği rivayet edilir: “Bilal: Beni cennette hangi amelinde geçtin? Cennetten nereye gitsem, hışırtını önümde duydum” Bilal şöyle demiş: “Ey Allah’ın Peygamberi! Abdestsiz kesinlikle bir şey söylemem. Abdest aldığımda ise mutlaka iki rekat namaz kılarım”. Bunun üzerine Hz. Peygamber “İşte bu ikisiyle” demiş. Böylece sözü edilen cennetin bu amele özgü cennetler olduğunu anladık.

Üstünlük, derece derecedir. Üstünlük yaştan kaynaklanabilir. Fakat kastedilen Müslümanlık ve ibadet yaşıdır. Amelleri eşit iki insandan yaşlı olan yaşı nedeniyle küçükten daha üstündür. Amel, zaman bakımından da diğerinden üstün olabilir. Çünkü Ramazan ayındaki veya Cuma günündeki veya Kadr gecesi veya Hacc ayındaki amel, diğer zamanlarda yapılan amelden daha değerlidir. Ameldeki üstünlük mekandanda kaynaklanabilir. Örneğin Mescid-i Haramda namaz kılmak, Mescid-i Nebevide namaz kılmak, diğer mekanlarda namaz kılmaktan daha üstündür. Ameller yapılmış halleri bakımından birbirinden üstün olurlar. Farz namazın cemaatle kılmak, yalnız kılmaktan üstün olduğu gibi.

İnsanlar, amelleri nedeniylede birbirinden üstün olabilir. Örneğin namaz kılmak, geçenlere sıkıntı veren bir şeyi yoldan kaldırmaktan daha üstün bir ameldir. İnsanlar aynı amelde de birbirlerinden üstün olabilir. İhlas ve ilim katılan bir amel, bunların olmadığı amelden üstündür. Yakın akrabasına sadaka veren insan, hem sadaka hem sıla-i rahim gözeten bir insan halini alır. Dinde insanlar yada davranışlar arasındaki üstünlük yönleri pek çoktur. Birkaç örnekle yetindik. Diğerleri ilimde kıyaslanabilir.

Peygamberlerin cennette başkalarından üstünlükleride ihtisas cennetleri sayesinde ortaya çıkar. Zira Onlar cennetinde aynı makamda bulunmadığı başka birinden üstün olan herkes, amel cennetinde değil, ihtisas cennetinde üstündür. Bazı insanlar tek bir zamana pek çok ameli sığdırır. Söz gelişi, gözünü kendisine yaşayan işe çevirmişken, kulağını dinlemesi uygun işe vermiş ve elini kendisine yaraşır ise tahsis etmiştir. oruçluyken namazını kılar, zikrini yapar. Böylece aynı anda pek çok bakımdan ödüllendirildiği gibi bu sayede aynı durumda olmayan insandan üstün olur. Bu tip amellerle cennetin sekiz kapısından birden cennete girebilecek olanlar sınıfına dahil olunabilir. Başka bir ifadeyle insan, cennetin bütün kapılarına özgü amelleri içeren pek çok ameli tek bir zamanda yapabilir. Ahiret yaratılışıda buradan anlaşılır.

Cennet, eş adlı olsalar bile tüm hallerinde dünyaya benzemediği gibi, insanın ahiretteki yaratılışıda - isimlerde ve surette ortak olsalar bile – dünyadaki yaratılmışlara benzemez. Çünkü ahiret yaratılışında ruhanilik, cisimlikten baskındır. Latiflik nedeniyle insan cennette pek çok mekanda bulunabilir. İnsanların gerekli ise, bunu ancak uykuda algılar. Cennet dereceleri bu nedenle birçok mertebeyi içerir. Sadece Muhammed ümmetine tahsis edilen cennetler mevcuttur. Hiçbir ümmet bunlara ortak değildir. Hz. Peygamber’de ahirette Vesile venneti ve şefaat kapısını açmakla diğer peygamberlerden üstündür.

Cennete girenler dört sınıftır: “Nebi olan Resuller, Veliler (Rablerinden gelen bir basiret ve kanıta göre peygamberlere uyanlardır), müminler (Peygambere uyanlar, akli kanıtlarla Allah’tan başka ilah olmadığını bilen alimler. Allah şöyle buyurur: “Allah, melekler ve ilim sahipleri, Allah’tan başka ilah olmadığına tanıklık etti” (Ali-İmran/18). Söz konusu alimler bunlardır. Allah onlar hakkında şöyle der: “Allah aranızdan iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelere yükseltir” (Mücadele/11).

Allah cennette genel ziyarette kullarına görünmek isteyince, şöyle buyurur: “Cennettekiler! En büyük ihsana, en yakın mertebeye ve en yüce manzaraya koşunuz. Adn cennetinde Rabbinizi ziyarete buyurunuz”.

Her grup kendi mertebe ve menzilinden Hakk’ı müşahede eder: Hz. Peygamber’in cennet hakkındaki ifadesi şudur: Orada ne gözlerin gördüğü, ne kulakların işittiği ne de herhangi bir insanın düşündüğün şeyler bulunur. Allah’ın sofrasında bilinenler suretleri ile bilinmeyenler bir arada bulunur. Bu haldeyken onlara bir nur parıldar. Hepsi secdeye kapanır. Bu nur, dıştaki gözlerine, içten ise basıretlerine yayıldığı gibi bedenlerinin tüm organlarına ve nefsilerinin latif kısımlarına nüfuz eder. Böylece her bir şahıs bütünüyle göz, bütünüyle kulak haline döner. Bu nur sayesinde Hakk’ı müşahededen daha yetkindir. İnsanın nefsi natıkasına yerleştirdiği bu nur zahir olursa, dünyada da Hakk’ı müşahede etmek mümkündür. Bunu belirten Hz. Ali (kv): “Görmediğim Allah’a ibadet etmem” buyurmuştur.

Hakk cennette herkesin itikadına ve zannına göre tecelli ederek, kendi bilinir olacaktır. Her tecellide O’nu müşahede eden ve kabul edenler ise ariflerdir. Arifler daha dünyada iken ihtisas cennetlerinde yaşayanlardır.



önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam124
Toplam Ziyaret889242
Hava Durumu
Saat
Takvim