EUZU BİLLAHİ…
Euzu, zatımla idrak ettiğim hakikatlerin Ahadiyeti Zata ait olduğunun şuuruna vardım ve bu idrakten ve tevhidinden ayrı düşmekten ve vereceğin ilimler için Uluhiyetine (ilahlığına) sığınırım demektir.
Kişi her nefis mertebesi ve tevhid anlayışından aşağı düşmemek ve ilminin, idrakinin artışı için “euzu billahi” ile Allah’la Allah’a sığınır. Bu sığınma Allah ismi camisi ile uluhiyeti Zatına sığınmakdır. Allah uluhiyeti ile tüm nefislere hükmeden tek ilahtır. Bu nedenle tek sığınılacak kalede O’dur. Tevhid ederek Zatının şemsiyesi altına girmektir. Daha sonra “Besmele” ile uluhiyeti Zatının özelliklerinin tecellilerle zuhurunu talep eder.
Euzu, nefsi natıkanın bulunduğu mertebedeki zuhur halinden, ilahi kadim Zati haline Allah’la, tüm taayyün ve tecelli mertebelerinde, Ahadiyeti Zatına sığınmaktır. “La ilahe illallah” kalesine girmektir. Sığınılan yer Mutlak Zat’tır. Allah’ın Zatıdır. Sığınılan şey ise şeytandır. Şeytan Mudill esmasının tecellisidir. Düşüncede iblis, fiilde şeytan ismiyle Mudill esmasının açığa çıkışıdır. Mudilin kelime anlamı; şaşırtmak, bir şeyi karmaşık, güç, çetin hale getirmektir. Şeytan düşünce ve fiillerimizi açığa çıkaran ilahi isimleri idrak edip ortaya çıkarmamızı ve gerçek hakikatleri ile isimleri zuhura çıkarmamızı engellemeye çalışır. Bu ise kişiyi bulunduğu mertebenin altına düşürmeye, meşgul olduğu işlerde kişiyi şaşırtmasına neden olur. Mudil esması tüm ilahi isim ve sıfatların gerçek hüviyetleri ile açığa çıkmasını engellemeye çalışır. Yani her esmanın hakkına tecavüz eder. Böyle bir halden ise uluhiyeti Zatın temsilcisi “Allah ismi” ile Zatına sığınır. “Allah” cami ismi tüm esma ve sıfatları hakikatleri ile açığa çıkaran isimdir. Allah ismi Zatı, sıfatları, isimleri ve fiilleri Hakkça zuhura getirir. “Billahi” ile kendinde ve alemlerde her an, her yerde hazır olan Allah’la Allah ismine sığınır. “Bi” takısı ile aracılığıyla ve içinde anlamlarını taşır. “Billahi” ile Allah ile Allah kanalıyla, Allah’ın tecellisi içinde olmuş olur. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz. Denizin altına inen kişi denizin içinde, denizledir ve deniz aracılığıyla fiillerini açığa çıkarır. insanda “Nur” denizinde yaşamaktadır. Zira ayette “Allah göklerin ve yerin nurudur” (Nur/35) buyurulur. İnsanın aslıda nurdur. İnsan içi ve dışı nur olarak nur denizindedir. Yani Allah ile devamlı bir irtibattadır. Allah ile, Allah içinde, Allah aracılığı ile fiillerini açığa çıkarır.
Ayrıca “billahi” ile nefsi natıkamızda sırda dürülü olan Kur’an ile irtibat sağlanmıştır. Allah’ın Zati kelamı ve ilmi olan Kur’an, nefsi natıkamızın aracılığıyla herkesin kendi nefs mertebesi ve tevhid anlayışıyla açığa çıkar. Nefsi natıkamızı “billahi” ile Allah ismi altına almış ve euzu ile Zatına sığınmış oluruz. Allah isminde rahmet zahirde, kahır isimleri ise batındadır. Allah’ın rahmeti gazabını geçtiğinden bu sığınmayla, gazabının açığa çıkmasından da Zatına sığınmış oluruz. “Billahi” nefsimizde dürülü olan ilahi isim ve sıfatlarla da irtibat, münasebet kurmaktır. Kalpde tecellide olan isim ve sıfatların rahmetle zuhura çıkmasını taleptir aynı zamanda. Böylece Allah’ın Zati Nefsinin ilmi ve kelamı olan kur’an ile nefsi natıkamız irtibat haline geçer. Zira Kur’an “Cemi esma ve sıfatı cami Zat” yani tüm isim ve sıfatları bünyesinde bulunduran Zattır. Allah ismi Kur’anıda açığa çıkaran Zat ismidir. Nefsi natıka hangi nefs mertebesinde ise o mertebeden hakla iletişime girmiş olur. “Billahi” ile kendi zatını, Allah’ın Zatında tevhid etmiş olur. O’ndan ayrı olmadığının bilincine varır. Sonra besmele ile nefsi natıkasını Kur’an okuyarak Hakkla iletişime sokar. Bu anlayış içindeki kişi mutlak tevhidle Hakkın huzurundadır. Allah’ladır.
Allah’ın Zati, sıfati ve esma tecellileri denizinde Allah’ladır. O’ndan ayrı değil, O’nun tecellileri içinde, O’nun kayyumiyeti ile varlığını sürdüren kul zuhurudur. Allah’ın tecellileri olmasa, hayatının biteceğinin bilincine ulaşır. Kendi nefsinde uluhiyeti (ilahlığı) ile hükümrandır. Bu nedenle O’na sığınır. Şeytan ise O’nu tevhid anlayışından uzaklaştırıp şirke düşürebileceğinden, böyle bir halden Allah’la Allah’a sığınır. Zira şeytan şirk ve kötü ahlakı oluşturacak insanı taciz etmek üzere planlanmıştır. Bu imtihan sırrı olup, insanın idrakinin artması ve irfanın gelişmesi için programlanmıştır. Mudil esmasının Hakktan talebi bu yöndedir.
Her insanın Allah’ın Zati İlminde “ilmi hakikati” vardır. Buna “ayan-ı sabite” adı verilir. Bu hakikat “Allah ile”, “Allah içinde”, “Allah aracılığı ile” mevcuttur. Yani “BİLLAH” sırrını taşır. Bu hakikat ilahi isim ve sıfatlardan ibarettir. Uluhiyetin düzenidir. “Euzu billahi” bu sırla ve hakikatle beraber olmaktır. İşte namazda “euzu billahi” ile bu ilmi hakikat noktasında yükselir. Bu hakikatten ve bu ilimden daha aşağı seviyelere düşmekten yani şeytanın vesvesesinden Allah ile Allah’a sığınmış olur. Tüm taayyün ve tecelli mertebelerinde Allah’ın korunması içine girmiş olur. Namaz TEK VÜCUD’da taayyün ve tecelli mertebelerinde seyahattir. Zahirden batına; ahirden evvele TEK HÜVİYET içinde hüviyetiyle seyrandır. Devrandır.