Gayb, şehadet alemi için bir zarftır. Şehadet gaybın batından zahire yönelişidir. Şehadet alemi, var olmuş, olmamış veya olmuş ve sonrada gayba döndürülmüş Allah’ın dışındaki bütün varlıklardır. Hakk’ın tek vücud hüviyetinde suret zuhur olarak “zahir” ismiyle yer almasıdır. Her varlık kendi mertebesinde, hakikatine göre şehadette var olmuştur. Suretler ve zuhurlar Allah için şehadet demektir. Allah şehadet alemini sürekli gaybden izhar eder. Bu açığa çıkış, sonsuz sayıdaki bireysel varlıkların (nefislerin) peşin sıra izhar edlmesidir. Bir kısmını ise tekrar gaybe döndürür. Bir kısmını ise hiçbir zaman döndürmez. Varlıkları gaybden şehadete çıkaran Allah’tır. Bu nedenle Allah “gaybı ve şehadeti bilendir” (Tevbe/105). Gaybte şeylerin nicelikleri yoktur. İlmi hakikatleri vardır. Bunedenle sınırlı ve kayıtlı değildir. Şehadete intikal eden varlık sınırlanır ve kayıtlanır ve nitelik ve nicelik kazanmış olur. Gayb içerdikleriyle birlikte kendini bilenin suretiyle örtüşür. Gaybı bilen Hakk’ın kendini bilmesi aynı zamanda alemi bilmesidir.
Gayb ve şehadete ortak olan niceli ve ilahi mertebe Allah’ın isimleridir. “Her gün (an) bir iştedir” (Rahman/20) ayeti isimlerle gaybten şehadete intikali ve isimlerin zahir ismiyle suretlenmesini ifade eder. Bütün şeriatlarda gaybten şehadete intikal eden isimlerin hükümlerini içerir. Bu nedenle alem kemal üzere Hakk’ın mazharıdır. Dolayısıyla alemden daha mükemmeli yoktur. Zira Hakk tek vücud hüviyetinde “kendini” izhar etmiştir alemde. İnsan bu alemin en mükemmel toplamıdır. İnsan küçük alemdir. Hakk’ın kendini izharıdır. Gaybten şehadete suretlenmesidir. “Ademi kendi suretinde halketti” kudsi hadisi bu hakikati anlatır. İnsan batını olarak gaybı ve şehadeti bir arada bulunduran yegane varlıktır. Alem Allah’ın gaybında örtülmüş batındadır. Şehadet aleminin gaybden izhar edilmesidir. Gaybı bilen Allah alemi ve insanı en mükemmel olarak halketmiştir. Allah gaybden şehadete tek VÜCUD hüviyetiyle, Zatıyla kaim ve batın, Vücuduyla mevcud, sıfatları ile muhit ve tecelli, esması ile malum ve tecelli, kudretiyle fail, fiiliyle zahir, eserleriyle meşhud batını ile sır olarak uluhiyetini sergilemektedir. Gayb ve şehadet Allah’ın iki itibarıdır.
Gayb, Allah’ın batın ve evvel hüviyetini ve yüzünü; şehadet ise zahir ve ahir hüviyetini ve yüzünü ifade etmektedir. Allah ilahi hüviyetini Kur’an’da şöyle ifade ediyor: “Hüvel evveli vel ahiri vezzahiri vel batın” (Hadid/3) “O (İlahi hüviyetiyle) evveldir, ahirdir, zahirdir, batındır”. Gayb ve şehadetle ilahi hüviyet her yönüyle belirtilmiş olmaktadır. Sadece “hüviyet gaybı” denilen hiç açılmayan batını kalır. Bu mertebeden ilahi hüviyet kendini taayyün ve tecelli mertebelerinden (vahdeti vücud mertebeleri) ifade eder. O, gayb ve şehadette izafi mertebelerde görünür. O’nu müşahede etmek için ise taayyün ve tecellilerini bilmek ve bu mertebelere girmek gerekir. Ancak bu şekilde Hakk; evvel, ahir, zahir ve batın yönleriyle bilinebilir ve idrak edilebilir. Sadece şehadet ile kalmak O’nu eksik bilmektir. Ki şehadetinde batını, batınında batını vardır. Ayrıca hiç açılmayan ve gizli hazine hükmünde olan “hüviyet gaybı” vardır. İşte tüm gayb ve şehadet ile Hakk, tek vücud hüviyeti ile idrak ve müşahede edilir. Bu ise “Vahdeti Vücud Şuhudu” mertebesidir. O’ndan başka bi şey yoktur. Bilinen, idrak edilen ve müşahede edilen TEK VÜCUDUN MERTEBELERİ’ dir. Hakk’ın her mertebedeki yüzünü idrak ise O’nu mertebeeri ile bilmektir. Bu mertebelerde alemlerde bütünlenerek ve buna gaybi mertebelerde eklenerek Hakk bir ölçüde idrak ve müşahede edilebilir. “Hüviyet gaybı” mertebesi idrak edilemeyeceği için bu idrak Hakk’ı tam bilmek değildir. Bu nedenle Efendimiz “Künhü Zatını idrak edemedik” buyurmuştur. Bu idrake ulaşmak ise nefsi bilmekten geçer. Nefsinde gaybı ve şehadeti vardır. Bu nedenle “nefsini bilen Rabbini bilir” buyurulmuştur. Kendi nefsinde ve alemlerdeki her mevcudun nefsinde O’nu idrak ve müşahede etmek, “vahdeti vücud şuhudu” idrakine yol almak demektir. Buda gayb ve şehadete vakıf olma yolundan geçer.