Edep, kişinin nefisinde tüm iyilikleri cem etmesidir (toplama). Hz. Peygamber şöyle buyurdu; “Beni Allah edeplendirdi. Ne güzel edeplendirdi”. Yani Allah bende büyün iyilikleri topladı, beni bütün iyiliklerin mazharı yaptı. İnsana da şöyle denilmiştir; “İyilikleri bir araya getir”. İnsanda Allah’ın kendisine toplamasını ve derlenmesini emrettiği şeyi toplarsa, mutlu olur. Bu nimetler ise Allah’ın ihsanıdır. Allah onu emanet, adalet ve zalim-hain olmamak özelliği ile örer. Kötü bir kul ise, emanete hiyanet eder ve onu ehli olmayana verir. Kendisine emredilen şeyleri toplamak yerine yasaklanmış olan şeyleri toplar. Edep sınırları dışına çıkmış olur. İnsanın dünya hayatında topladığı en güzel şey, edebin en hayırlısı, Allah’ın ilmi ve isim ve sıfatlarıyla ahlaklanmaktır. Bu “Allah’ın ahlakıyla ahlaklanınız, Peygamberin ahlakı ile ahlaklanınız” şeklinde emredilmiştir. Bu insanın Hakk’ın hukukuna riayet etmesidir. Bunun ilahi isimlerden menzili er-Rab’dır. Allah kitabının çok yerinde bu ismi azamet, cömertlik ve yükseklik özellikleriyle nitelemiş; hükmü ve otoritesi altındaki hususları zikretmiştir. Rab ismi bu nedenle edep ile yakından ilişkilidir.
Allah bu menzilde “ba” harfine büyük bir otorite vermiştir. Çünkü “ba” Allah ile kulu arasında vasıtadır. Besmele bu nedenle önemlidir. Rububiyetin kulda tecellisini temsil eder. Edepte bu noktadan tezahür eder. Kul Rab ismi altındaki isimlerle Hakk’ı över. Kul Hakk’ı överken nefsindeki tecelli ile kendisini överken adeta Hakk’ın yerini almıştır. Başka bir ifadeyle kul, isimlerle ahlaklanarak(edep), kendi aklından değil, Hakk’ın kendisini övdüğü niteliklerle O’nu övmüş olur. Bu edebin gereğidir. Kulu bu makamda kendine halife yapan Hakk’tır. “Adem’e btün isimleri öğretti” (Bakara/31) ayeti bu hakikati anlatır. İnsanı halife yapanda bu hakikatin özü edeptir. Kul bütün bu övgüleri yaparken Hakk’ı ya tenzih ya teşbih veya fiil isimleriyle över. Kısacası onu tevhid ederek edebin zirvesine ulaşır. Hakk’ı kendi vasıtasıyla ve nefsinde tecellide olan fiiliyle övmüş olur. Kendi aradan çıkar ve Hakk zuhur etmiş olur. Hakk tevhid edilmiş ve edep yerini bulmuştur. Burada şu menzil açığa çıkar: “Senin övgünü ben yerine getiremem sen nefsini övdüğün gibisin” cümlesinin hakikati tecelli eder.
Nefsini bilmeyen ise bu hakikatten ve edepten uzaktır. Nefsinden habersiz kalan, gerçekte başkasını görmektende habersizdir ve kördür. “Kim bu dünyada kör ise, ahirettede kördür. Üstelik iyice yolunu şaşırmıştır” (İsra/72) ayeti edepten yoksunluğu ifade eder.
İnsan, Allah’ın isimlerini cem ettiğinden, kamil vasıflıdır ve edebi en iyi açığa çıkarandır. İnsan kamil manada hangi isim ile ortaya çıkıyorsa onunla edeplenmiş olmaktadır. Bu nedenle insan Allah’ın en büyük ve en açık delilidir. “Kim Allah’ın hükümlerine tazim ederse (yüceltirse), bu kalplerin takvasındandır” (Hac/32) ayeti bu hakikati anlatır. Bu hakikate ulaşırsan Hakk’ın sende gizlediği göz nuru vasfını görürsün. O’Nun ismi azamı olduğunu fark edersin. Hakk’ın suretine göre yaratılmış olman nedeniyle senin ile Hakk arasında ilişki gerçekleşir. Allah şöyle buyurur: “Onları sever, onlarda Allah’ı sever” (Maide/54). Sevgi seven ile sevilen arasındaki ilişkidir. Allah bu sevgiyi mümin kullarına “edep üzere” yerleştirir. Bu menzile insan kadrini bilerek, haddini aşmayarak ve suret nedeniyle Hakk’a riayet ederek “Allah ile” edeplenmelidir.
Allah şöyle buyurmuştur: “Cinleri ve insanları bana ibadet etsinler (bilsinler) diye yarattım” (Zariyat/56). İşte yakınlığı oluşturan ve edebin sınırlarını çizen ayette budur. O’nu öğreten ve müşahede eden kimse, Hakk’a yaklaşmasını sağlayan ibadetler hakkında kesin bir açıklık kazanır. “Hüve” (O) den başka ezelde kendisiyle ebedi olacak şeylerin takdir edildiği başka bir şey yoktur. “Hüve” ise kendi kemalini görmek istemiştir. Bu kemal kendi hakikatinin mertebelerine uygun olarak halk edilmiştir. İnsan kemal mertebesiyle ünsiyet etmiş Hakk’la hüviyet beraberliği içine girmiştir. Bu Hakk’ın onu”Hüve” sırrıyla edeplendirmesidir. İnsan bu suret sayesinde halifeliği elde etmiş, tasarruf yetkisini ve insanlık vasfını kazanmıştır. Halifelik yönüyle muhtaç bir kul olduğu ve halife atayanın gücüne sahip olmadığı açıktır. Halifelik insana giydirilmiş elbisedir. Elbise ise Hakk’ın isim ve sıfatlarıdır. Allah dilediğinde bu elbiseyi çekip alır ve başkasına giydirir. “Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur” (Fatır/39) ayeti bu sırrı bu hakikati anlatır. Abduhu sırrı aynı zamanda halifelik sırrıdır.