Üyelik Girişi
Site Haritası
Önerilen Siteler

H.M.S. 17. Ümmilik Sırrı Ve Hakikati

17. ÜMMİLİK SIRRI VE HAKİKATİ

Ümmilik, nefs tezkiyesinin zirvesidir. Ümmi bir şeyin kaynağı olmaktır. Bu vasıftan dolayı ümmilik Kur’an’ı veya nebevi haberleri bilmekle çelişmez. Zira nefsi natıka bu ilmin kaynağıdır. Ümmi, içindeki anlamları ve sırları ortaya çıkarmak için teorik inceleme gücünü ve aklın hükmünü kullanmayan kimsedir. Zira o, kaynaktır ve gerekli ilim nefsinde mevcuttur. Ümmi aynı zamanda ilahi konuları öğrenmede akıl delilinin verilerini kullanmayan ve şer’i hükümlerde fıkhi delillerin, kıyasların ve neden tespitlerinin müctehidlere sağladığı verileri kullanmayandır. Kalp ve nefsi natıka, akıl ve şeriat kaynaklı teorik inceleme verilerinin bilgisinden kurtulduğunda, ümmidir ve süratle İlahi feyzi kabul edici hale gelendir. Böyle bir nefs (kalp), her şeyde ledünni bilgiden yararlanır. Bu bilginin değerini nebiler ve velilerden kendisini tadanlar bilebilir. İmanın derecesini ve mertebesini-yapısını bu sayede kemale erer. Bu bilgiyle fikirlerin isabeti ve yanılgıları öğrenilir. Düşüncelere eklenen hastalıklı ve sağlıklı fikirlerin ayırımı bu sayede gerçekleşir. Bütün bunlar Allah’tandır. Musa ve Hızır kıssasında bu hususta güçlü deliller vardır.

“Kullarımızdan bir kul” (Kehf/65), “O’na katımızdan ilim verdik” (Kehf/65); “O’na öğrettik” (Kehf/65) ayeti ümmi nefse Hakk’ın ilmi talimini ifade etmektedir. Ümmi adına Allah fetihle zahir ve batın bilgiyi, sır ve açıklık bilgisini, hüküm ve hikmet bilgisini, akıl ve vahiy bilgisini, delil ve kuşkular bilgisini bir araya getirmiştir. Kendisine genel bilgi verilen ve bu bilgiyi kullanması emredilen nebiler ve Allah’ın dilediği kimseler, bu ilmi bilgileri hayata adapte eden ümmilerdir. Ümmi bu sayede hükmüyle Hakk adına hem akla hem manevi güçlere hakkını verir. Bu basiretten kaynaklanan bir özelliktir. Kur’an’da “Ben ve bana uyanlar basiret üzere Allah’a çağırmaktayız” (Yusuf/108) ayetinde bu hakikate işaret edilmiştir. Söz konusu kişi ümmi iken basiret üzere nefsiyle birlikte Allah’a davet eden kimselerdir. Ümmilik vasfını kazandıran Allah’ın dilediği kullarına hidayet ettiği nurundan o kimselere nur bahşetmesidir. Bu nur ile doğru yola ulaştırır. O yol Allah’ın yoludur. “İşte böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik” (Şura/52) ayetinde bu hakikat belirtilir. Bu ayet “Ruhu kendi emrinden aktarır” (Gafir/15) ayetiyle aynı manayı taşır.

Başka bir ayette ise “Sen kitap nedir iman nedir bilmiyordun” (Şura/52) denilir. Hz. Peygamberin nefsi natıkası, kendisini vahyedilen şeyi, almaktan engelleyecek her şeyden temizlenmiştir. Nefsi safiye olup, sırf nur idi. “Fakat onu nur yaptık” (Şura/52) ayeti bu hakikati anlatır. Bu menzil “Kullarımızdan dilediğimizi onunla hidayete ulaştırırız” (Şura/52) itibari ile nebi ve veli gibi bazı kullarına özgüdür. “Sen hidayet edersin” (Şura/52) denilerek, kendisiyle sana hidayet verdiğimiz bu nur ile hidayet edersin denilmiştir. Bu nur verilen kul nebi ise, nur şeriattır. Veli için ise nur, peygamberin şeriatının desteklenmesidir. “Doğru yola ulaştırırsın” (Şura/52) denilmiştir. Peygamberler için bu yol, ilim ve mutluluk yolu iken veli hakkında irfan yoludur. Çünkü o, meşru yolun içermiş olduğu her hikmeti bilmez. Ümmi ise hikmetleri bilendir. Allah şöyle buyurur: “Dilediğine hikmet verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiştir” (Bakara/269). Sonra şöyle demiştir. “Ancak lüb sahipleri öğüt alır” (Bakara/269). Lüb nefisteki nurdur. Öğüt alma ve hatırlama ise ancak unutulmuş bir bilgiden sonra olabilir.

Ümminin ilahi bilgisinin aslı, ariflerin ilmi Hakk’tan aldığı makamdır. Burası makamsızlıktır ve “arifibillah” olanlar için Hakk ile alışveriş söz konusudur. Alışveriş Hakk ile olduğundan nefislerindeki ilim kendilerine ait değildir. Bu nedenle “ümmi” vasfı kazanmış olurlar. Bu konumda makam, bilginin aslıdır, o da Allah’a aittir. Arif bu batın sırra ulaştığında özel bilgiye (ledün ilmine) ulaşmış demektir. Bu ise kendilerinde (nefislerinde) dürülü olup açığa çıkan “ilahi nur” kanalıyla gerçekleşir. Nura ulaşan alemlerin hakikatini müşahede eder. “Allah yerin ve göklerin nurudur” (Nur/35) ayetinde bu hakikat ifade edilir. Allah’ın nuru ile Allah’ın nuru müşahede edilmiş olur. Bu nedenle ehlullah “Allah’ı ancak Allah görür” buyurmuşlardır. Nur olmasaydı zaman ve mekanda söz konusu olmazdı. Her şey bilinmez halde bulunurdu. İşte ilahi nur sayesinde her şey bilinir ve müşahede edilir olmuştur. Ümmi bu nurla Allah’ın bildirdiklerini bilen ve seyredendir. Bu nur eşyayada nüfuz ettiğinden arif eşyanın hakikatinede ulaşandır. Bu yolla zahir ve batın her ilimi bu nurla Allah’tan alandır.




önceki sayfa               sonraki sayfa

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi18
Bugün Toplam334
Toplam Ziyaret888126
Hava Durumu
Saat
Takvim